7 Mayıs 2018 Pazartesi

türkülerde yaşamak, doğucan yerlikaya - tekin güzel

Türkülerde Yaşamak - Doğucan Yerlikaya, Tekin Güzel
                            

buraları rüzgar, buraları yağmur, selçuk altun & the straight story


"Her hayatın özel bir sorunu olduğunu unutma ve
seninkinin korkunç matematiğiyle yetinmeyi öğren."
                                                                              Henry James



Doksanıncı yaş günümde karım bana acı bir sürpriz yaptı; öldü!
---
Emel'in ısrarıyla 1999 yapımı bir David Lynch filmi izlemiştim.Bir gerçek olaydan uyarlanan The Streight Story'nin kahramanı seksenlik Alvin Straight'ti.O bir ücra Iowa kasabasında bunalımlı kızıyla yaşayan yoksul ve onurlu bir emekliydi.Gözlerinden sorunu vardı, başkasının kullandığı araca binemediği gibi sürücü ehliyeti de yoktu.Bir gün küs olduğu ağabeyinin kalp krizi geçirdiğini öğrenince yorgun bir çim biçme traktörüyle Wisconsin'a doğru yola çıktı.400 kilometrelik yolu altı haftada kat etti.Önüne çıkan insanlara borçlanmama gayreti içindeydi, duruşuyla onları şaşırttı.Kendine rağmen ağabeyine ulaştı.Birbirlerine adlarını fısıldarken seslerindeki sevecenlikten, izleyicinin etkilenmemesi olanaksızdı.



Suçlanmam gerektiğinde "ikizler burcunun, iki ruhlu adamı olduğumu" zevkle yineleyen karımın bu filmi izlememdeki amacını önemsememiştim.Alvin Straight ile Sunar Aykan'ın adları ile soyadlarının ilk harfleri çaprazlama örtüşüyordu.Basit, yoksul ama onurlu bir yaşam sürmüş olmamı dilemişse umurumda bile değildi.

Beni asıl etkileyen Alvin Straight rolündeki Richard Farnsworth'un performansıydı.Adını daha önce duymadığım aktör bir arenada yaşam savaşı veriyormuşçasına etkileyiciydi.Filmin vizyona girmesinden bir yıl sonra Oscar ödülüne aday gösterilen aktörün intihar ettiğini öğrenmiştim.Yaşamın ilk ve son başrolünden sonra, felç geçirip yürüyemez duruma düşünce kendini vurmuştu.Seksen yaşındaki duayen aktör gençliğinde rodeoculuk yapmış ve filmi çevirirken kanserle de boğuşmuştu.Karımın bana Farnsworth'vari onurlu bir final dilediğini sanmıyordum.
----




Montparnesse tren istasyonunda indik.Taksi durağında sıramızı beklerken önümdeki genç kadın, yanlış anlamadıysam, Fransa'da yaşlıların kuyruğun önünde bekleme hakkından bahsetmişti.İngilizce, "Yüzümdeki bir maske, ben aslında senden bir yaş küçüğüm." diyerek onu güldürmüştüm.
---
Sahi, okumak varken  ben neden yazmıştım ki?Çarsizlikten aklıma bir Musevi atasözü takıldı: "Yoksul bir adam tavuk yiyorsa, ikisinden biri hastadır."
---
Koleksiyonumdaki imzalı kitaplar arasında bir sıralama yapmak hiç aklımdan geçmedi.Ama adıma imzalı olanların yeri ayrıdır.Bir zamanlar Virginia Woolf imzalı bir kitabım olsun isterdim ama artık hevesim kaçtı.İzninizle benim de bir sorum var; Signor di Pasquale, kütüphanenizde bir yangın çıksaydı ve tek kitap kurtarma şansınız olsaydı, hangisini seçerdiniz?

Kütüphanesinin gerçekten yandığını duymuşçasına kaskatı kesilmişti.Dudağı ve elleri titriyor, buram buram terliyordu.İki eliyle başını tutarken, "Giuliano, Giuliano" diye çığlık atmaya başladı.Yeğeni ve garson koşarak içeri girdiler.Di Pasquale kafasını koltuğuna dayamış inliyordu.
---


Ayaklarım ve bastonumun emrinde, eski kumar ve sefahat mekanlarıma gittim, çoğunu bulamadım."Beyazlı bir kadın" gibi Londra'da yoksa köpük ve duman şiddetinde izler bırakarak yitmek mi üzereydim?Belki de beddualarını aldığım Araplar yüzünden, sonunda Londra sokaklarında düşüp geberecektim.Lorca, Franco'nun milisleri tarafından kurşuna dizilince Borges, "Bir şair için ideal bir veda şekli" dememiş miydi?
---
Cocteau, "Bütün gizler kulak biçimindedir." buyurmuş.Tüm beden kulak kesildim.
---



"Başkasında günah bellediğimizin, bizim için  bir deney olması."
                                                               Ralp Waldo Emerson

Bunalımlı konuların, bunalımlı yazarı Tennessee Williams psikiyatri tedavisi alırken günlüğünde, "İçimdeki şeytanlardan kurtulursam, meleklerimi de yitiririm...Bu benim sonum olur." demiş.Beni meleklerle şeytanların dünyasına siz gönderirseniz yüksünmem.Kısa bir ömrünüz olmadı, hasta bir kitap kurdunun kurşunuyla dünyaya veda etmenin keyfini kaçırmak istemiyorsanız emrinizdeyim.
---
Ben, bastonum, Eralp ve Tuz akşam inerken sahile yürüdük, sokak köftecimizde karnımızı doyuracaktık.Yolda, romanımın galiba son cümlesini bulmuştum.Koynumda beslediğim yılanın da alıntı yapmak cüretinde bulunduğu Tennessee Williams, "İşim ve yaşam biçimim aynı zamanda ölüm şeklimdir." demişti.

Selçuk Altun
Buraları Rüzgâr Buraları Yağmur

babalar ve oğullar, turgenyev


"Bilirsin, yalnızca masal bülbülleri yem yemez."

...
-Düellomuzun koşullarına gelince, tanıklarımız olmayacağına göre, öyle ya, nereden tanık bulacağız, değil mi?
-Evet, nereden bulacağız?
-Ayrıca izninizle şunu önermek istiyorum size: Sabah erken, tutalım, saat altıda korunun ötesinde, tabancayla, on adımdan...
-On adımdan mı?Çok doğru, o kadar uzaklıktan da nefret edebiliriz birbirimizden.

---

Buraya geldiğimden beri iğrenç hissediyorum kendimi.Gogol'un Kaluga valisinin karısına yazdığı mektupları okumuş gibiyim.

---
Senin gibi soylulardan çıtkırıldım bir uysallıktan veya çıtkırıldım bir öfkeden başka bir şey beklenemez dostum.Oysa hiçbir anlamı yoktur bunların.Sözgelimi, sizler dövüşmez ve bu nedenle iyi insanlar sayarsınız kendinizi; bizlerse savaşmak isteriz!Evet, işin güçlüğü burada işte!Bizim tozumuz kör eder sizi, çamurumuz baştan aşağı kirletir,, ayrıca büyümedin sen henüz, küçüksün daha...

---

Bazarov köylünün sözünü kesiyordu:
"Sizin dünyanız nasıl bir şey, onu anlat sen bana.Sizinki de mi öküzün boynuzları üzerinde?"
Köylü sakin, içten bir sesle açıklıyordu:
-Öküzün boynuzları üzerinde duran yeryüzüdür efendim, ama bizim dünyamıza gelince, bilindiği gibi, efendilerimizin sözü geçer bizim dünyamızda.Bunun için babamızsınız deriz.

---

Gücüm kuvvetim yerinde.Ama gene de ölmem gerekiyor!

---

...
Bu uykudan uyanmak Bazarov'un alnına yazılı değildi.Akşama doğru bilincini tamamen kaybetti,ertesi gün de öldü.Ölürken Peder Aleksey başucunda son duasını okuyordu.Göğsüne kutsal yağ sürerlerken tek gözü aralandı, tüten buhurdanın isi arasında, tasvirin önünde yanan mumun soluk ışığında özel cüppesiyle papazı görünce ölü yüzünden bir korku titremesi geçti sanki.Nihayet son soluğunu verdiğinde ağlaşmalar duyuldu evin içinde.Vasiliy İvanoviç aniden çılgına dönmüştü.Yüzü kıpkırmızı olmuş, çarpılmış bir halde, yumruğunu birine gözdağı verir gibi havada sallayarak kısık sesiyle bağırıyordu: "İsyan ederim diyordum!İsyan ediyorum, isyan ediyorum işte!.."Ama Arina Vlasyevna hıçkıra hıçkıra ağlayarak kocasının boynuna asılmış, ikisi birlikte yere kapaklanmıştı.Daha sonra hizmetçi odasında Anfisuşka şöyle anlatıyordu: "İşte öyle yan yana, öğle sıcağında kalmış kuzucuklar gibi başcağızlarını sarkıttılar yere..."



İvan Sergeyeviç Turgenyev
Babalar ve Oğullar

the fool (2014), yuri bykov


The Fool (2014)
Yuri Bykov


deyişler karşı deyişler, karl kraus

Kadının unutma konusundaki dahice yetisi, hanımefendinin anımsayamama yeteneğinden farklı bir şeydir.
---
Hayırsever kadınlar, hayır yapmak artık ellerinden gelmeyen kadınlardır çoğu kez.
---
Erdem ve kötülük, kömür ve elmas gibi aynı ailedendir.
---
Yasaya lanet olsun!İnsanlarımızın çoğu, ihmal edilmiş bir kürtajın hazin sonucudur.
---
Hiçbir şey şovenlikten ya da ırk düşmanlığından dargörüşlü değildir.Gözümde bütün insanlar eşittir; her yerde ahmaklar vardır ve ben bunların hepsine karşı aynı hor görüyü duyarım.Aman, çapsız önyargılara kapılmayalım!
---
Milliyetçilik: Beni, ülkemin ahmaklarıyla birleştiren sevgidir bu; benim örflerimi tahkir edenlerle ve dilimin ırzına geçenlerle.
---
Narkoz: Acısız yaralar. Nevrasteni: Yarasız acılar.
---
Üst üste sekiz gün boyunca hiç kimseyle tek kelime konuşmadıklarında sesleri kısılan insanlar vardır.
---
Tiyatroda, seyircileri kara bir kitle olarak görebilecek şekilde oturmalı.Böylelikle oyuncuya verdikleri kadar az zarar verirler kişiye.Hiçbir şey, bir kitlenin bireylerini ayırt edebilmek kadar rahatsız edici değildir.
---
Aile yaşamı, özel yaşama bir tecavüzdür.
---
Tam adam, kendisinden beklenen alçaklıkları asla yapmayacak biridir; yarım adam, yaptığı alçaklıklar kendisinden asla beklenmemiş biri.
---
Ödülünü elde etmemiş bir alçaklıktan daha hüzün verici hiçbir şey yoktur.Bu alçaklık, kendisinin l'art pour l'art adilik olduğu gibi bir kuruntuya kapılmasın hiç.
---
Sosyal politika, kanser hastasına nasır ameliyatı uygulanmasına ilişkin umutsuz bir karardır.
---
Alçakgönüllü olmak sanatçıların hakkı, kibirli olmak görevleridir.
---
Duygusal ironi, mezarların üzerlerine işerken aya havlayan bir köpektir.
---
Sansür görevlisinin anladığı taşlamalar haklı olarak yasaklanıyor.
---
Aforizma, hakikatle asla örtüşmez; ya yarım hakikattir, ya da buçuk.
---
Serap için, uygun çöller aranıyor.
---
Dünyada kötülüğün gereksinim duyduğundan daha çok ahmaklık, ahmaklığın yol açtığından daha çok kötülük olması bir talihsizliktir.
---
Bir hokkabazın numarasının, ancak doğa ötesi bir tarzda açıklanabileceğini çok daha kolay kabullenirim.Aksi takdirde daha da açıklanamaz olurdu hokkabazlık.Şapkamın içinden bir ada tavşanı, üç güvercin ve yüz metrelik bir kurdele çıkması, hokkabazın mahareti sayesinde olmuş olabilir.Ama bunların, hokkabazın cebine sığmasını, işte tam da bunu doğa yardımıyla anlamayı beceremem.
---
İnsan içiyle üstünü örtebiliyorsa hayatın kayıpları insana dokunmaz.
---
Hayat üstümüzden geçmeden narkozlanmamız gerekir.
---
Keşke doğa karanlık olsa artık!Bu sefil alacakaranlık, hepimizin gözlerini bozacak.

Karl Kraus
Deyişler Karşı Deyişler

4 Mart 2018 Pazar

tanner kardeşler, robert walser


Genç, acemi bir delikanlıdan insanın aklına gelebilecek her şey bekleniyor: gayret, sadakat, dakiklik, yol yordam bilme, soğukkanlılık, tevazu, ölçü, kararlılık ve daha kim bilir neler...Ama bir saygın müdürden herhangi bir erdem beklemek kimsenin aklına gelmiyor.
---
Mektuplarda öyle oluyor.İnsan yazarken dikkatsiz ifadelere kaptırıyor kendini.Mektuplarda ruh dile gelmek istiyor durmadan ve genellikle de maskara ediyor kendini.Yani yazmamayı tercih ederim.
---
Manzara cesaret kırıyor bir parça: pencerelerin önünde bu gökyüzü , kulakta bu tatlı şarkı.Gökyüzünden beyaz bulutlar geçiyor ve ben burada yazı yazmak zorundayım.Neden hassasım bulutlara karşı.Eğer bir kundura ustası olsam, çocuklar, erkekler ve hanımlar için kunduralar yapardım en azından; bunlar bahar günü sokakta benim kunduralarımla gezintiye çıkarlardı.Kendi kunduramı yabancı bir ayakta görünce baharı hissederdim.Burada baharı hissedemiyorum, rahatsız ediyor bahar beni.
---
Klara, sanki farkında bile olmadan başka sınırlardan, başka bir katman ve dünyadan uçarak gelmiş, daha yüce, uzak bir varlık gibi davranıyordu halkın arasında.Tüm bu çekingen insanların gözlerini fal taşı gibi açan, nefeslerini tutmalarına ve şiddetli titreme yüzünden bıçağı düşürmemek için elleriyle diğerini tutmalarına neden olan olağanüstü, göz kamaştıran etkisi de buradan kaynaklanıyordu.Klara'nın güzelliği, onları apansız bastıran bir acıyla düşündürmüştü.Dünyada, gündelik ekmek uğruna sürdürdükleri kaba işlerin ve tasaların dışında, neler olduğu geldi birden akıllarına.Bu türden bir sağlığa ve dopdolu, taşkın, güler yüzlü güzelliğe dair hiçbir hayalleri kalmamıştı neredeyse, hayat, kirli, kara gündelik akışa karışıp tükenmiş, ufalanıp kaygılara dönüşmüş, düşkünce şeylere saplanıp kalmıştı.Tüm bunlar, belki herkes için o denli belirgin olmasa da acıyla akıllarına geliyordu şimdi, tebessümüne içinizden gülümseyerek katılmaya yeltendiğiniz zaman, salt kokusuyla bile sizi sarhoş eden bir güzelliğe bakmak acı verir çünkü.Bu yüzden hepsi de başlarını kadına doğru kaldırırlarken garip ifadeler takınıp yüzlerini buruşturdular, çünkü onlar daracık yerlerdeki alçak iskemlelerine sıkışıp kalmışken o yüce kadın dimdik ayakta duruyordu.
---
Eğer kader insana soytarı rolü biçmişse, demek istediğim, insan belki de bunun için seçilmişse, ciddi bir ifade takınmak neye yarar?
---
Kuşkusuz, her insanın gözü kolayca incinebilir, ama onun gözlerine baktığımda daha şimdiden kıymıklar battığını görüyormuşum gibi içim acıyor birden.Gözleri büyük, alabildiğine çıkıklar, hiçbir şeyle ilgili değilmiş gibi görünüyorlar, öylesine dikkatsiz ve daima ardına kadar açık; ne kadar kolay incinebilirler.
---
Korunmasız insanlar, güçlülerdeki acı verme isteğini çok kolay kışkırtırlar.
---
Yere sağlam basmak neden yetmiyor sana; bir de sallantıda ve arayış içinde olanların ensesine mi bastırman gerekiyor ayağını, kendilerinden umudu-kesmenin girdabında derinlere, ta diplere batsınlar diye?
---

Çoğunluğun yaşadığı gibi yaşamanın bir anlamı var.Böyle tembel ve ayrıksı olmak beni öfkelendiriyor.Artık yemeklerden bir tat almaz oldum, gezintiler beni yoruyor; hem sıcak kır yollarında karasinekler ve atsinekleri tarafından delik deşik edilmek, köylerden geçmek, dik duvarlardan aşağı atlamak, kayan kayaların tepesine bağdaş kurup oturmak, başını yaslamak, bir kitap okumaya başlamak ve bitirememek, ardından güzel ama ıssız bir gölde yüzmek, yeniden giyinmek ve evin yolunu tutmak, sonra evde, aynı miskinlikle hangi bacağının üstünde duracağını ve hangi burnuyla düşüneceğini veya hangi parmağını hangi burnuna dayayacağını şaşırmış Kaspar'ı bulmak neden öyle muhteşem ve gönendirici bir şey olsun ki?Böyle bir hayat insanı kolayca bir sürü burun sahibi eder ve bütün gün on parmağını on burnuna dayamak ve düşünmek istersin.
---
Evet, yapmam gereken şeyin bu olduğunu sanıyorum, her ne kadar bir zamanlar terk ettiğim şeyin bu olduğunu sanıyorum, her ne kadar bir zamanlar terk ettiğim şeye yine en başından başlamak beni onurlandıracak bir adım olmasa bile.Ama olması gereken bu.İnsan bu durumda onuru değil, zorunlu ve kaçınılmaz olanı düşünür.
---
Aslına bakılırsa yeniden kış gelinceye kadar yaşamak istiyorum sadece; kış gelince ve kar yağarken hayatta kalmanın bir yolunu bulurum sonra, hayatta kalmanın en iyi yolu gelir aklıma.
---
Daha ötesini düşünmüyorum.Bundan ötesini, elektrikli lambalar üreten anonim şirketten Herr Spielheagen düşünür belki ama ben düşünmem; çünkü o konumda değilim ve dünyada beni bundan ötesini düşünmeye mecbur edecek kadar çok yükümlülük üstlenmem.
---
Şairler doğaya, siz ressamlardan daha düşük bir sadakatle bağlıdırlar kesinlikle, çünkü doğaya eğitimin çarpıttığı ve tıka basa dolu kafalarla yaklaşırlar genellikle.
---
Karımı beğenip beğenmediğimi kendime sormayı asla düşünmezdim ve güdük, eksik bir hayat yaşadığımı kabullenmeyi asla aklımdan geçirmezdim.
---
Simon kendi kendine, "Vaktim yok," dedi usulca, "önümdeki şehre varmak için acele etmem gerek, yoksa bir şair ve hayalperest olan bu zavallı ölü herifin başında biraz daha uzun süre oyalanmaktan çekinmezdim.Ne asil bir tavırla seçmiş kendi mezarını.Karla kaplı, olağanüstü, yeşil çamların ortasında yatıyor.Bu durumu kimseye bildirmek istemiyorum.Tabiat kendi ölülerine göz kulak olur, yıldızlar onların başında şarkılarını söylerler  usulca ve gece kuşları cıvıldarlar, artık işitmeyen ve hissetmeyen biri için en güzel müziktir bu.Senin şiirlerini, sevgili Sebastian, yazı kuruluna götürmek istiyorum; belki orada okur ve baskıya verirler onları, en azından kulağa hoş gelen, zavallı, pırıltılı adın kalsın, diye senden geriye.Karın içinde, çam dallarının altında böyle yatmak ve donmak, muhteşem bir huzur.Yapabildiğin en iyi şey bu.İnsanlar, böyle gariplere, ki sen de bunlardan biriydin, acı çektirmeye ve acılarına gülmeye eğilimlidirler daima.Toprağın altındaki sevgili, sessiz ölümlere selam söyle ve artık -olmayışın sonsuz alevinde çok fazla yanmamaya bak.Sen başka bir yerdesin.Mutlaka olağanüstü bir yerdesin, zengin bir herifsin şimdi ve zengin, soylu bir herifin şiirlerini yayımlamak zahmete değer.Hoşça kal.Çiçeklerim olsaydı, senin üzerine dökerdim onları.Bir şaire ne kadar çiçek verilse azdır.Senin çok az çiçeğin oldu.Çiçekleri bekledin, ama ensenin üzerinde uçuştuklarını ve üzerine döküldüklerini duymadın hayal ettiğin gibi.İşte bak, ben de bir sürü hayal kuruyorum ve hiç beklemeyeceğimiz, çok, pek çok insan da hayal kurar, ama hayallere bir son verebilmekten de mutluluk duyarız.Sen çevrendeki insanları aşağı görüyordun, Sebastian!Ama, sevgili Sebastian ancak güçlü biri göze alabilir bunu, oysa sen zayıftın!
---
Belki taşrada her yıl ancak bir şey olur, ama o da herkesin ortak serüvenidir.
---
Sözgelimi sen, Simon!Ah Tanrım.Senin için bambaşka hisler taşıyor insan, her daim neşeli kardeşim!Biliyor musun, senin için insan hep şöyle düşünüyor: 'Bir dayak yemesi gerek, şöyle sıkı bir dayak, bunu hak ediyor!' Sana hayret ediyorum ve hala bir uçuruma yuvarlanmamış olmanı anlayamıyorum.Sana merhamet duymak asla aklıma gelmiyor.İnsan seni genelde kaygısı, küstah, mutlu bir velet olarak görüyor.Doğru mu bu?
---
Sana inanmak için, insanların daima seni önce seni tanımaları gerekecek ve bu da zaman alır.
---
Sen gittiğin zaman, Simon, geceler bu kadar sessiz olmayacak ve nedenini de söyleyeyim sana: Geceleri çok sessizdin sen, uykunla sessizliği çoğaltıyordun.Tüm o geceler boyunca iki sessiz, sakin insandık biz; şimdi tek başıma sessiz olmam gerekecek, biraz zorlanarak ve etraf daha az sessiz olacak; çünkü karanlıkta yatağın içinde sık sık doğrulacağım ve bir şeylere kulak kabartacağım.O zaman çevremin çok daha az sessiz olduğunu hissedeceğim.Belki de ağlayacağım o zaman, kesinlikle senin yüzünden değil, senden hiç böyle kuruntulara kapılmamanı rica ediyorum.Hayır hayır Simon, senin yüzünden kimse ağlamayacak.Gitmişsen gitmişsindir .Hepsi bu.Senin için ağlanacağına inanıyor musun?Söz konusu bile olmaz.Hiç aklına getirme bunu.Gittiğini hisseder insan, bunun farkına varır, ama sonra?Yani özlem veya ona benzer bir şey?Senin tarzında bir insana kimse özlem duymaz.Sen özlem uyandırmıyorsun.Hiçbir kalp senin ardından titremez.Seni aklından geçirmek mi?Ah, bırak!Evet, arada sırada dalgınlıkla, sanki bir iğneyi elimden düşürür gibi anarım seni.
---
Şu dünyada yaşadığın ev bir bavuldan ibaret.Çekici bir yanı var bunun, ama acınılası bir yanı da var.
---
Ne zaman kendime ait ciddi meselelerim olacaktı?Şimdiye kadar hayatımı boşa harcadım, hayatım bana çok değersiz göründüğü için öyle olmasını istedim çünkü.Yabancı çıkarlar içinde eriyip giderdim, bunu anlatmaya bile gerek yok; çünkü kendi hedefleri olmayan kili, tabii ki başkalarının hedefleri, çıkarları ve amaçları için yaşar.
---
İnsan, coşkuyla dolu hislere kapılıyordu.Olacak şey değil gerçi, ama Tanrı'nın evi bu dünyada bir yerlerdeyse eğer, o yer Paris olmalı.
---
Eskiden beri çocuksu, yumuşak bir kalbi vardı ve harcanmış bir hayatın verdiği acı ve pişmanlığın bu kalbi paramparça etmesi kolaydı.
---
Bir varmış bir yokmuş, başka ne yapacaklarını bilmedikleri için dünyanın üzerine dökülen kar tanecikleri varmış.Bir sürüsü tarlaya uçmuş ve orada kalmış, bazıları çatılara düşmüş ve orada kalmış, yine bazı başkaları, acele içinde yürüyen insanların şapkalarına ve kapüşonlarına düşmüşler ve kalmışlar, ta ki oradan silkeleninceye kadar, tek tük birkaç tanesi, bir arabanın önüne bağlanmış duran bir atın sadık, sevimli yüzüne uçmuş ve at gözlerinin uzun kirpiklerine konmuşlar, bir kar taneciği bir pencereden içeri uçmuş, ama orada ne yaptığı anlatılmamış, her ne olmuşsa, orada kalmış.Sokağa kar yağıyor, yukarıdaki ormana da, ah ne güzeldir şimdi orman.Oraya gitmek vardı.Umarım fenerlerin yandığı akşam saatine kadar yağmaya devam eder.Bir zamanlar bir adam varmış, kapkaraymış, yıkanmak istermiş ama sabunlanacak suyu yokmuş.Derken kar yağdığını görünce sokağa çıkmış ve kar suyuyla yıkanmış ve yüzü kar gibi beyaz olmuş.Artık bununla böbürlenebilirmiş, o da böbürlenmiş.Ama adamı bir öksürük tutmuş ve başlamış öksürmeye, bütün bir yıl boyunca, bir sonraki kış gelinceye kadar öksürüp durmuş.Derken dağdan yukarı yürümüş terleyinceye kadar, bir yandan hala öksürüyormuş.Öksürük bir türlü kesilmek bilmiyormuş.O sırada küçük bir çocuk gelmiş yanına, bu bir dilenci çocuğuymuş, avucunda bir kar tanesi varmış, kar tanesi, küçük, narin bir çiçeğe benziyormuş.'Bu kar tanesini ye' demiş çocuk.Ve büyük adam kar tanesini yemiş ve öksürüğü hemen geçmiş.Derken güneş batmış ve her yer kararmış.Çocuk karda oturuyor ama üşümüyormuş.Evde dayak yemiş, nedenini kendisi de bilmiyormuş.Küçük bir çocukmuş işte ve daha hiçbir şey bilmiyormuş.Minik ayakları da üşümüyormuş, oysa ayakları çıplakmış.Çocuğun gözünde bir damla yaş parlamış, ama ağladığını anlayacak kadar akıllı değilmiş daha.Herhalde gece donmuş çocuk, ama hiçbir şey hissetmemiş, hiç hissetmemiş, bir şey hissetmek için çok küçükmüş.Tanrı görmüş çocuğu, ama aldırış etmemiş, Tanrı bir şey hissetmek için çok büyükmüş.
---
Bana gelince ben tüm insanların en işe yaramazıyım hala.Hayatımı bir ölçüde bile olsa, düzene soktuğumu gösterebilecek bir takım elbisem bile yok üstümde.Hayatta belirli bir seçim yaptığıma işaret eden hiçbir şey görmüyorsunuz bende.Hala hayatın kapısı önünde dikiliyorum, kapıyı çalıp duruyorum, pek ürkekçe tabii ve kapının sürgüsünü açmaya gelen biri var mıdiye heyecan içinde kulak kabartıp dinliyorum.Bu biraz sıkı bir sürgü ve insan dışarıda durup kapıyı çalanın bir dilenci olduğunu hissederse, o kapıya bakmak istemez.Ben sadece kulak kabartan ve bekleyen biriyim, bu konuda olgunlaştım tabii, çünkü beklerken hayal kurmayı öğrendim.Bu ikisi el ele yürür ve iyi gelir insana, üstelik bu sayede edebinizi de korursunuz.

Robert Walser
Tanner Kardeşler

phantom thread (2017), paul thomas anderson





"Seni seviyorum Alma.
Asla sensiz olmak istemiyorum.
Yapmak istediğim şeyler var.
Sayılı günüm kaldı sandım.
Yaptığım hataları tekrar yaptım.
Bunlar göz ardı edilemez artık.
Beni rahatsız eden şeyler var.
Artık yapılması gereken şeyler.
Sen olmadan yapamacağım şeyler.
Buz kesmiş kalbimin tıkanmasını engellemek için,
Bir laneti bozmak için.
Değişmeyen bir ev, ölü bir evdir.
Alma, benimle evlenir misin?
Benimle evlenir misin?"





Phantom Thread (2017)
Paul Thomas Anderson

sütçü beşir ağa, melamilik ve melamiler, abdülbaki gölpınarlı

Beşir ağanın Silivri'ye yakın bir yerde bir çiftliği varmış.Yazın oraya gider, kışın İstanbul'da oturur; çiftliğinden getirdiği ineklerin sütünü sattırırmış."Sütçü Beşir Ağa" telkibine sebep budur.Kendisi fevkalade nafiz olduğu gibi Koniçe'li bulunduğundan yeniçeri ocağının erkânı da hemşehrileri idi.

Müstakim zade'nin risalesindeki bir hikayeden anlaşıldığına göre züvvarı o kadar fazla idi ki huzuruna ancak nöbetle girilebiliyordu.

Bundan maada İskenderiye'den gelen birçok Bektaşi ve Hurufi arnavutlar da hemşerisi olmak münasebetiyle konağında misafir oluyorlardı.Bu gibi halat, hakkında sui zannı badi olduğu gibi bilhassa tarikat şeyhlerinin hasedini de celbediyordu."Ümmi"liği de şeyh efendilere vesilei taarruz olup hakkındaki dedikodu büyüye büyüye devlet ricaline kadar aksetti.

Nihayet Dördüncü Mehmed'in Edirne'ye ve Sadrı azam Köprülü zade Fazıl Ahmet Paşa'nın Avusturya seferine hareketleri esnasında halkı tedhiş ve iskat için Şeyhulislam Sun'i zadenin fetvasile Fener bağçe'de 90 yaşını mitecaviz bulunduğu halde Fener dahilinde ihnak edilmiş ve cesedi denize atılmıştır.Kendisile beraber 40 müridi de boğulmuştur.(1073)

Hamzaviler, bu kırk kişinin Beşir Ağanın katlinin ertesi günü "Babı fetva"ya gidip "Beşir ağanın itikadında bulunduklarını; binaen aleyh kendilerinin de pirleri gibi idam edilmelerini, idam edilmedikleri takdirde pirlerinin zulmen şehit edildiğinin sabit olacağını" ifade etmelerile, bunların koyverilmesi, hakikaten Ağanın katlinin gayri meşru bulunduğunu kabul etmek olacağından, Ağa gibi Fener'de boğdurulduklarını mütevatir bir rivayet halinde söylerler ve ilel an Fenere çıkmazlar.Şayet giderlerse ancak methalden ziyaret ve Beşir ağanın ruhaniyetine teveccüh edip dönerler.Bu akide, diğer tarikat erbabında da vardır.Anlaşılıyor ki Beşir ağa bütün tarikat ehline nafiz olmuştur.
---
Sütçü Beşir Ağa'nın mektubundan:
...
Yolunuzu candan izleyüp ma'nata vüsul içün Cenabı Rabbül alemin huzurunda teveccühi tam ile müteveccih olup bilhasıl kelimattan feragat eyleyesiz!ma'rifet zannedüp sattuğunuz kelimattan zarar terettüp eyledüğün bilmez misiniz?

Haramdan perhiz eyleyüp devre müteallik kelimatı min ba'din lisanınıza getürmiyesiz.Her kim mütenebbih olmaz ise ve hilafı şer'i şerif hareket eder ise bizden değildir.Lisanı kesilmek gerek!...

Ve tenezzülü dil ile idüp secde misali yer ve diz öpmiyesiz; rızam yoktur.Musafahayı ehli şer' kabul eder.Tenezzül, gönülden olur.Birlik içündür."

Abdülbaki Gölpınarlı
Melamilik ve Melamiler
Sütçü Beşir Ağa

gecikmiş karşılaşmalar, elias canetti, gözlerin oyunu

Çizim: Erdem Çolak
Gecikmiş karşılaşmalar, yaşamımda hep olağandışı rol oynamışlardır.Kitaplar konusunda olduğu gibi yerler konusunda, insanlar, resimler konusunda da böyledir bu.Tüm yaşamımı orada geçireceğimi yazgım önceden belirlemişçesine özlediğim kentler vardır.Bu kentleri ziyaret etmekten kaçınmak için türlü bahanelere sığınırım, göz göre göre kaçırdığım her yeni fırsat, onların önemini artırır ve sanki yalnız ve yalnız onlar için yaşıyormuşum, bu yerler olmasaydı çoktan göçüp gidecekmişim duygusuyla dolmama neden olur.Kendilerinden söz edilmesinden müthiş hoşlandığım kişiler vardır, dinlerim, okurum, onlar hakkında kendilerinden daha çok şey biliyorumdur sanki, ama resimlerine bakmaktan sakınırım, neye benzediklerini anlama girişimlerinde hiç bulunmam.Öte yanda yıllarca aynı sokakta gördüğüm kişiler vardır, tek bir sözcük bile etmem onlara, yanlarından tıpkı onların bana yaptığı gibi sessizce geçer giderim; soran gözlerle birbirimize bakarız, ama ikimiz de dudaklarımızı sımsıkı kapalı tutarız.Bunlarla ilgili olarak olası ilk konuşmamızı belleğimde oluştururum, müthiş şaşırtacak birçok özellik yaratırım kafamda, bunu büyük bir hevesle yaparım üstelik.Nihayet, haberleri olmadan yıllardır sevdiğim kişiler vardır; yaşım ilerler, o utkulu anı, duygularımı seslendirmeyi düşlemeyi hiç bırakmamama karşın, sevgimi onlara söyleme tasarılarım giderek daha aldatıcı hale gelir.Gelecekle ilgili bu titiz, ayrıntılı hazırlıklarım olmasa yaşamak olanaksız gelecek bana sanıyorum, üstelik bunların, ansızın hiç beklenmedik anlarda başıma gelen ve beni anında çarpan şaşırtıcı olaylardan daha az önemli olmadığını adım gibi biliyorum.

Elias Canetti
Gözlerin Oyunu

call me by your name (2017), luca guadagnino

Call Me By Your Name (2017) - Luca Guadagnino
Visions of Gideon - Sufjan Stevens