7 Aralık 2013 Cumartesi

teori ve pratik üzerine bir tartışma, theodor w. adorno, max horkheimer

İnsanlığın neden bu atomist medeniyet evresinden geçmek zorunda olduğunu açıklayacak bir şeyler söylememiz gerekiyor.Günümüzde insanlar "bize iyi muamele ederseniz verimlilik artar." diyor..Bunun açık açık söylenmesi başlı başına önemli bir şey...Horkheimer 
---
Çalışmanın başarısı çabayla sorunlu bir ilişki içindedir.Çalışma kesin, garantili bir biçimde çalışanların hayatını yeniden üretmiyor, onları çalışmaya ikna edenlerin hayatını yeniden üretiyorsadece.İnsanları çalışmaya razı etmek için emeğin kendinde şey olduğu safsatasını yutturmaya çalışıyor...Adorno
 ---
Çalışma kavramı....Bizi uygarlıktan önceki, insanın çalışmaktan çocukluğuna kaçmayı bir ölçüde başardığı evreye dönmemizin mümkün olmadığına ikna etmek için Marksizm de burjuva dünyası da elinden geleni yaptı...Horkheimer
---

Geriye ne iyi kalır ne de kötü, ama kötünün ayakta kalması daha olasıdır...Horkheimer
---
Horkheimer: "Özgürlük birikim yapabilmek değil, bilakis biriktirmeye ihtiyacımın olmamasıdır."
Adorno: Marks da söylemişti bunu.Marks, çalışmaktan kurtulmayı tahayyül ediyordu bir yandan.Diğer yandan, toplumsal emeğin üzerine muazzam bir parıltı kondurdu.Bu iki moment doğru dürüst formülleştirilemiyor Marks'ta.Marks emeğin ideolojisini eleştirmedi, burjuvaziyle hesaplaşabilmekk için emek kavramına ihtiyacı vardı çünkü."
Horkheimer: "Burada bir diyalektiğe ihtiyacımız var.İnsanlar kendilerini işten uzaklaştırabilecek kaotik düşünceleri bastırıyorlar ve böylece çalışma onlar için kutsal bir şey haline geliyor."
---
Adorno: "Karl Kraus insanın tüketici ya da üretici olarak yaratılmadığını, insan olarak yaratıldığını söylüyordu.
Horkheimer: "Bugünlerde daha ziyade işçi-işveren birliklerinden bahsediliyor.
Adorno: "Bütün karşıtlıklar aynıkefeye konuyor.
Horkheimer: "Biz kaotik olanın tarafındayız, henüz dahil edilmemiş olanın."
---
Adorno: "Dünya sadece delirmiş değil, hem deli hem rasyonel."
Horkheimer: "Karamsarlığını yalancı çıkaracak tek şey, bugün hala düşünmeye devam ediyor oluşumuz.Bütün ümit düşüncede.Ama bunun da yok olacağını gayet iyi tahayyül edebiliyorum."
---
Adorno: "İnsanlar her konuda hayvanlardan çok daha dehşet verici; buna raağmen her şeyin başka türlü olabileceğini de sadece insanlar düşünüyor."
Horkheimer: "Tek tek insanlar, insanlık değil."
---
Horkheimer: "Eklenmesi gereken bir ara bölüm: Hapishane: Bir cezalandırma biçimi olarak kullanıldığında, çalışmanın mutluluğa dönüşmesini engellemek çok zordur.Çalışmayı olabildiğince nahoş kılmak gerekir."
Adorno: "Bir iş ne kadar gerksizleşirse, o kadar kötüleşir, o kadar ideolojiye dönüşür."
Horkheimer: "Ve bir o kadar yanlış uygulanır.İnsanlar aç kalmaya devam ettiğine göre, bütün çalışma gereksizdeğil demektir.Çalışma saptırılmıştır.Otomasyon.Başkalarına yardım etmeyi, doğru malları kişilere ulaştırmayı, hastalıklara çare bulmayı daha çok dert edinmemiz gerekiyordu.Bugün çalışma yanlış bir biçimde ortadan kaldırılıyor."
---
Babama kitle kültürünün yalan yanlış olduğunu söyleseydim, "Ama benim hoşuma gidiyor." derdi...Adorno
---
Düşüncenin hakikiliğinin alametifarikası, kendi menfaatinin dolaysızlığını reddetmesidir.Hakiki düşünce haklı kalmak istemeyen düşüncedir...Adorno
---
Bir toplama işlemi yapmanın, bir müzik parçasını dinlemekle aynı anlamda bir faaliyet olduğunu söyleyemezsin.Nasıl ki bir sandalyeyi bir yere itmekle sandalyeye oturmak arasında bir fark varsa, bu ikisi arasında da bir fark vardır.Dinlenme, bakma momenti teori tarafındadır...Horkheimer 
---
Dünya bugün olduğu gibi kaldıkça her şeyin yanlış olacağını biliyorum...Adorno
---
Horkheimer: "Devrimci olmayan bir durumda, devrimci yazılar yazıyor ve kültürün pozitif veçheleriyle ilgilenmiyorsan, yazdığın her şey umutsuz bir görünüm alır."
Adorno: "Ama Marks hiç de umutsuz grünmüyordu."
Horkheimer: "Marks'ın sekter bir tarafı yoktu.Bu toplumda yaşadığımızı ve bu toplumun bir parçası olduğumuzu inkar eden tek bir sözcük bile yazmamalıyız."
---
Biz pratiği değil, buyurmayı reddediyoruz.Hala yaşayabildiğimiz için, bir şeyler yapmakla yükümlüyüz...Horkheimer

Teori ve Pratik Üzerine 
Bir Tartışma (1956)
Theodor W. Adorno & Max Horkheimer

kafka ile konuşmalar, gustav janouch

Harald Groven

Babam, doğum günü armağanı olarak bana Georg Trakl'ın şiirlerini almıştı.
Franz Kafka, Trakl'ın savaşın ürkünçlüklerinden kurtulmak için, ağu içerek kendi canına kıydığını söyledi bana.
"Demek ölüme kaçtı." dedim.
"Aşırı bir düş gücü vardı" dedi Kafka.."Her şeyden çok, kocaman bir düş gücü yokluğundan ileri gelen savaşa katlanamadı bu yüzden.
---
Bana önerdiğiniz, su katılmamış bir ruh cambazlığı" dedim.
"Doğru" diye başını eğdi Kafka."Bu her günkü cambazlık.Kişi genellikle pek göremediği için tehlikelidir.Ama bu cambazlık yüzünden, kişinin boynu değil, doğrudan doğruya ruhu kopabilir.Kişi bundan ölmez,ancak değerli bir hayat emeklisi olarak sürdürebilir varlığını.
---
"İnsan kendinden öte göremez..Karanlıktadır."
---
Bir gün bana şöyle dediğini hatırlıyorum: "Kulakların belli bir öykü için olgunlaşması uzun yılların geçmesini gerektirir çoğu kez.Ama insanlar -anamız babamız, genel olarak, sevdiğimiz ve korktuğumuz her şey- biz onları iyice anlayamadan, ölmek zorunda kalırlar."
---
Derdi ki: "Kaygılı bir incelikle birleşmiş güçlülük; en ufak şeyleri en zor bulan güçlülük."
---
"Hiçbir sözleşmeyi tam yerine getirememHep geçkalırım.Vaktinde olmayı aklıma korum, sözleşmeyi olduğu gibi yerine getirmek için iyi niyetim vardır; gelgelelim koşullar ve gövdem, bana kendi güçsüzlüğümü göstermek için, hep yokeder bu niyeti.Belki de sayrılığımın kökü burdadır."
---
"Zenginlik, kişinin elinde bulunan şeylere ve ele geçireceği yeni şeylere olan bağlılığı demektir.Yeni yeni bağımlılıklar demektir.Maddeleşmiş güvensizliktir sadece.Ama bütün bunlar babamındır, benim değil."
---
"Çek anarşistlerini ciddiye alıyor musunuz?"
Kafka, özür dilercesine gülümsedi.
"Çok güç.Kendilerine anarşist diyen bu insanlar, öyle hoş, öyle cana yakın oluyorlar ki, kişi söyledikleri her şeye inanmak zorunda kalıyor.Aynı zamanda -ve aynı niteliklerden dolayı- onların böyle, ileri sürdükleri gibi, gerçekten dünyayı yıkacak kişiler olduklarına inanamıyor kişi."
---
"Kendimi, bedence bir rahatsızlıkla açıklamak çok kolay olurdu.Ne yazık ki öyle bir şey yok.Ne zaman sevinecek olsam, hemen baş gösteren, ölesiye bir yorgunluk ve boşluk yer alıyor içimde.Belki de bende hiç düş gücü yok.Nesneler uçup gidiyor.Yalnız o kurşuni, avuntusuz hücre kalıyor."
---
"Rus Devriminin daha geniş çapta yayılacağına inanmıyor musunuz?"
Kafka bir an sustu, sonra dedi ki: "Sel yayıldıkça, su sığlaşır, kirlenir.Devrim buharlaşarak, sadece yeni bir kırtasiyeciliğin çamurunu bırakır geride.İşkence çeken insanlığın zincirleri, daire kağıtlarından yapılır."
---
"Kendi kafanızı kullanmak onu yitirmenin en kolay yoludur çoğu kez."

Kafka ile Konuşmalar
Gustav Janouch

tatar çölü, dino buzzati

Carla Massimetti
Tronk, dünyanın bir yerlerinde kendisine benzeyen, üniforma giymeyen, kentte gezebilen ve akşamları  arzularına göre ister sinemaya, ister kabareye gidebilen milyonlarca insan olduğunu hala anımsıyor muydu acaba?Hayır, Tronk'un diğer insanlara ilişkin hiçbir şey anımsamadığını ve onun için kale ve iğrenç yönetmelikleri dışında hiçbir şeyin mevcut olmadığını anlamak için yüzüne bakmak yeterliydi.Tronk, genç kızların seslerindeki tatlı tınıyı, bahçelerin, ırmakların ve kale çevresindeki sıska ve seyrek çalılıklar dışındaki ağaçların neye benzediğini unutmuştu.Tronk, gerçekten de kuzeye bakıyordu ama Drago'yla aynı halet-i ruhiyeyle değil, o sabit gözlerle, yeni tabyaya giden patikaya, uçurum ve yamaca bakıyor, bakışıyla vahşi kayaları, o gizemli ova parçasını ya da neredeyse tamamen kararmış gökyüzünde hareket eden bulutları değil ulaşım yollarını inceliyordu.
---
-Doktor, belki bilmiyorsunuzdur ama ben buraya yanlışlıkla gönderildim.
-Herkes buraya yanlışlıkla gönderilir sevgili çocuğum...Hatta kalanlar bile.
---
Başlangçta hep böyledir.Yeni gelenler kazanır.Herkes için durum aynıdır, insan gerçekten güçlü olduğunu zanneder ama bu yalnızca yeni gelmiş olmanın yarattığı bir durumdur, sonunda diğerleri de sisteminizi öğrenir ve günün birinde bakarsınız hiçbir şey yapamıyorsunuz.
---
Kendisi dışında herkesin umutlanmak için öyle ya da böyle az ya da çok bir nedeni vardı.
---
Gerçekten de en büyük düşman Giovanni Drago'ya doğru ilerliyordu.Bu kendisine benzeyen, onun gibi çöllerin ve sancıların acısını taşıyan, yaralanabilen bir etten yapılmış olan, yüzüne bakılabilecek bir insan değil, çok güçlü ve kötü bir düşmandı; artık surların tepesinde, top sesleri ve coşku veren çığlıklar arasında, lacivert bir bahar göğü altında dövüşmek söz konusu değildi, çevrenizde gördüğünüzde cesaretini artıracak dostlarınız, barutun kekre kokusu, ateş ve zafer vaatleri yoktu.Her şey bilinmeyen bir han odasında, mum ışığında, tam biryalnızlık içinde olup bitecekti.Artık, güneşli bir sabah, genç kadınların güşüleri arasında, boynunda çiçeklerle her şeye yeniden başlamak için çarpışılmıyordu.Bakan, alkışlayan kimse yoktu.
---
Ya her şey bir yanlışlıktan ibaretse?

Tatar Çölü
Dino Buzzati

6 Aralık 2013 Cuma

tahta at, soren kierkegaard, meseller


İçsel acı çekme, dışarıdakiler tarafından yanlış anlaşılmasını nasıl deneyimler?

Eski zamanlarda, bir ordu çok zalimce bir cezayı, bir tahta atı sürmek olarak uyguladı.Talihsiz adam, çok keskin bir sırtı olan tahta atın üzerine ağırlıklarla oturtuldu.Bu cezanın uygulamaya konulduğu bir keresinde, suçlu acıyla inlerken, surda yürüyen bir köylü geldi ve suçlunun cezasını çekmete olduğu tatbikat yapılan yere bakmak için durdu.Acı içinde kıvranan ve böylesi bir mankafanın görüntüsünden rahatsızolan talihsiz adam köylüye bağırdı: "Neye bakıyorsun sen öyle?" Ama köylü şöyle cevap verdi: "Eğer kimsenin sana bakmasına dayanamıyorsan, başka bir sokakta sürebilirsin atını." Tıpkı suçlunun atını sürmesi gibi, şimdiki yıl da benimle koşuyor.

Tahta At
Meseller
Soren Kierkegaard

minare gölgesi, engin ergönültaş

"Ben aslında öldüm anne..."
                                        Abdulkadir

Yanık yanık okunan sela, damlara sürtünüyor, selvilere...Yokuşlardan Haliç'e doğru akıyor.Kurban kanı gibi.Ilık ılık.Her şeyin, taşların bile ölümlü olduğunu, "aman irkilmesinler" demeden, hiçbir şeyi saklamadan, apaçık, ama her şeyin, taşların bile başlarını teker teker okşaya okşaya, derin bir merhametle anlatıyor.Meryem her şeyin öleceğini anlayacak yaşta değil.
---
Fırsatmış...Benim hayatım tamamen fırsat...Hepsi kaçıcak.Gel seyret bak nasıl kaçıyorlar.
---
Atilla bak bak...kuşlara bak!" dedi Gülnur.Kafasını gökyüzüne kaldırmıştı.Atilla "gördüm" dedi, kafasını kaldırmadan..Su birikintilerinde görmüştü...
---
Akşam ezanıyla bütün renkler, turuncular, kavuniçiler, tozpembeler, firuzeler, kan kırmızıları, hepsi birbirlerine bulaşa bulaşa, sıra sıra gökyüzüne konup konup, göçtüler.Sonra kainatın esas rengi arz-ı endam etti.
Zengüle Hacı mahallesine karanlık çöktü.
---
Sultan abla, bitmiş sela'nın ardında bıraktığı boşlukta, istediği şeyin, 'ölmek' olmadığını, ölmekten korktuğunu idrak ediyor.Aslında, ansızın yok olmak istediğini, ölmek değil.Ölüm zor iş.Yıkamasınlar, çenesini bağlamasınlar.Mezarlar, kefenler falan olmasın.Birdenbire yok olsun.Kediler de kendisiyle beraber yok olsun.Ölürse onlara kim bakacak.Arkasında hiçbir şey kalmasın..Eşyalar da; elbiseler, çamaşırlar, ayakkabılar, eski resimler..Hepsi yok olsun.Ev tertemiz, bomboş kalsın.Yeni kiracılar taşınsın.Ama, burada bi kadın varmış falan da demesinler.Hiç kimse hakkında konuşmasın.
Birdenbire yok olmaktan da daha fazlası, hiç doğmamış olmak esas istediği şey.Doğmadan önce neredeyse, orada olmak.Hiç yaşamamış olmak,  hatırasız, hiçbirşeysiz.Ne kendi tanıdığı, ne onu tanıyan...
Ruhu muhu da olmasın.Ölümden sonraki hayat da olmasın.En çok ondan korkuyor.Cehennemden değil, cennet de olsa, bir daha bir şey görmek istemiyor.İyi şeyler de olacaksa, onları da istemiyor.İyi anılarını da hatırlamak istemiyor.Hepsini unutsun.
--- 
Sanki karlar burada biraz daha yavaş düşüyorlar.

Minare Gölgesi
Engin Ergönültaş

13 Ekim 2013 Pazar

karanlık armoniler, bela tarr


"Siz Barbaros'un Preveze'deki
Müthiş yalnızlığının
Evcilini görmelisiniz bir de bendeki!"
Metin Altıok


aim for a smile, slowblow


"Ben böyle başkalarının acılarını bilmekten çıkan hiçbir teselliyi kabul etmiyordum."

che flores, nicolas sorin, dias de pesca


Che Flores
Nicolas Sorin
Dias De Pesca (2012)

yavaşlık, milan kundera


Her şey düzenlenmiş, ayarlanmış, yapay, her şey bir oyun, hiçbir şey içten değil ya da başka bir deyişle her şey sanat.Öyleyse: geciktirimi, kesinsizliği uzatma sanatı, daha iyisi: esrime, coşum durumunda olabildiğince uzun kalma sanatı.
---
Milyonlarca televizyon seyircisinin açgözlülükle seyrettikleri ölen Somalili çocuklar artık ölmüyorlar mı?Ne oldular acaba?Şişmanladılar mı, yoksa zayıfladılar mı?Somali diye bir ülke var mı hala?Dahası hiç var olmuş muydu?Bir serabın adı olmasın sakın?
---
Yapacağımız tek şey, seçmediğimiz insanlık durumuna karşı başkaldırıdır.
---
Hızın derecesi unutmanın yoğunluğuyla doğru orantılıdır.Bu denklemden değişik doğal sonuçlar çıkartabiliriz, örneğin şu: Çağımız hız iblisine teslim ediyor kendini ve bu nedenle kendi kendini kolayca unutuyor.Oysa bu savı tersine çevirip şöyle söylemeyi yeğliyorum: Çağımızda unutma arzusu bir saplantı haline gelmiştir, bu nedenle, bu arzuyu tatmin etmek için hız iblisine teslim olmuştur çağımız; kendi anımsamak istemediğini bize anlatmak için hızını artırır; çünkü kendinden bıkmıştır; kendinden tiksinmektedir; belleğin küçük titrek alevini söndürmek istemektedir.

Yavaşlık
Milan Kundera

hayalet köpek, samuray tarzı, jim jarmusch


Ghost Dog, The Way Of  The Samurai, Jim Jarmusch

hagakure: saklı yapraklar


Bir şeyi okurken içinizden okuyunuz, sesli okursanız sesinizin devamı gelmeyebilir.
---
Kişi, her sabah ve her akşam tekrar tekrar zihnini öldürüp, kaybedecek bir şeyi yokmuş gibi yaşarsa, savaş yolunda özgür benliğini bulur görevini yaşamı boyunca lekesiz yerine getirir.
---
Miğfer hakkında:
Olağan koşullarda ağır olduğu düşünülür ama, kale gibi yerlere saldırırken, ok, mermi, kaya ve kütük gibi şeylerin atılması durumunda hiç de ağır olmadığını anlarsınız.
---
"Sanat kişiyi kurtarır" sözü başka yörelerin sözüdür.Bizim ailemizde sanat kişiyi mahveder.Hangi konuda olursa olsun, bir sanatı olan kişi sanatçıdır, savaşçı değildir."şu adam savaşçıdır!" dedirtmek için titizlenmeniz gerekir.Bir parça bile sanattan anlamanın savaşçılığa zarar vereceğini kavradığınız anda, tüm sanatlar yararlı olur.
---
Büyük komutanların sözleri arasında pervasızca söylenmiş sözler de vardır.Pervasızca dinlememek gerekir.

Hagakure: Saklı Yapraklar
Yamamoto Tsunetomo


ulaşır sana, aylin aslım


Köyümde açmıştır şimdi nar çiçekleri özlem özlem
Yüreğimden sevda sevda türküler söylesem sana
Tel örgüler arasından ulaşır m'ola
O en güzel yarınlara erişir m'ola...

Kör baskılar, karanlıklar, demir kapılar, taş duvarlar
Olsa da dört bir yanımda söylerim türkümü sana
Kuş sesinden, dağ yelinden ulaşır sana
Ulaşır sana o en güzel yarınlarda erişir sana...

Yürek Çağrısı/Grup Yorum

oda musikisi, selim ileri


...Yaşlı, yalnız bir insanım.Çalışmaya başladığımda otuz üç yaşındaydım.Böylesine uzun bir ömrü tüketmeme karşın hangi yalnızlıklarla akşam saatleri sokağa çıkıldığını, yollara düşüldüğünü henüz öğrenebilmiş sayılmam.

Oda Musikisi
Selim İleri

8 Ağustos 2013 Perşembe

alaaddin'in şarkısı, alper tok



gittim
çok gördüm
ağladım
hiç sevinmedim
yollar geçtim
darmaduman
kaldım
yeniden sana


geldim
yoktular
şarkısı kalmış
insanlar
yollar geçtim
darmaduman
kaldım
yeniden sana 
 

7 Ağustos 2013 Çarşamba

sayın generalim, muharrem, yeraltı, zeki demirkubuz




"Sevgili generalim Cevdet Bey, pardon Cevat Bey ve kadirşinas yalakaları; şunu iyi bilin ki, gösteriş budalası insanlardan, gösterişli laflardan, gösterişin kendisinden hiç hoşlanmam, bu bir! Kibirden, kendini beğenmişlikten, bütün bu dağları ben yarattım havalarından, süslü kişiliklerden nefret ederim, bu iki! Yalakalardan, yalakalıktan, yalakaca edilmiş laflardan ve davranışlardan da nefret ederim bu üç! Dördüncüsü; gerçeği, içtenliği, samimiyeti çok severim.Ve Dostoyevski'nin dediği gibi: gerçeğin, her şeyin üstünde, zavallı egoların bile üstünde tutulmasını isterim.Arkadaşlığın karşılıklı, açık sözlü ve yalansız olanı için canımı veririm.Evet buna bayılırım sayın generalim!Arkadaşlık, hassaslık ve incelik isteyen bir iştir. Öyle kabalığa, özensizliğe, alaycılığa gelmez!…Daha ne söyleyecektim?Neyse, niye uzatıyorum ki…Yine de şerefinize sayın generalim! Güle güle gidin İstanbul’a.O kahpe Bizans’ı bizim içi fethedin.Ordan da sürün atınızı Batı’ya, Viyana’ya! Nobel’di, Oscar’dı, ne bulursanız getirin Ankara’ya! Şerefinize sayın generalim, şerefinize!
Muharrem, Yeraltı / Zeki Demirkubuz
 

4 Ağustos 2013 Pazar

seyre değer filmler


  • 25th hour 
  • 35 shots of rum
  • 45 years
  • a ay
  • a bout de souffle
  • a brighter summer day
  • a clockwork orange 
  • a coffee in berlin
  • a few kilos of dates for a funeral
  • a hidden life
  • a love song for bobby long
  • a man called ove
  • aaltra
  • accattone
  • adam & paul
  • adress unknown
  • after hours
  • aguirre der zorn gottes
  • ağlayan çayır
  • alyosha popovich i tugarin zmey
  • anatomy of a fall
  • anayurt oteli
  • annette
  • another round
  • another year
  • arakçılar
  • arkadaşımın evi nerede 
  • atçalı kel mehmet
  • arrugas
  • aus dem leben der marionetten
  • autumn sonata 
  • ayka
  • azor
  • babi leto 
  • bad timing
  • badlands
  • baraka
  • baran 
  • barton fink
  • beau travail 
  • before the rain
  • being there
  • belarus garı
  • ben x
  • benden bu kadar 
  • bereketli topraklar üzerinde 
  • beş vakit
  • betty blue
  • beyaz çöl güneşi
  • bez konca
  • bikur ha-tizmoret
  • bir av kazası
  • bir zamanlar anadolu'da
  • birdy 
  • blanco en blanco
  • blue velvet
  • brat
  • brigsby bear
  • broken
  • broken flowers
  • cache
  • call me by your name
  • calvary
  • camera buff
  • canım kardeşim
  • chacun son cinema
  • chamane
  • chaos theory
  • children of heaven
  • chungking express
  • cigarette burns
  • cinema paradiso
  • cingeneler zamanı
  • city lights
  • coffee and cigarettes
  • crime and punishment
  • cure
  • cyrano de bergerac
  • daddy longlegs
  • dancer in the dark 
  • dans paris
  • d'ardennen
  • das experiment
  • das leben der anderen
  • day for night
  • day of the wacko
  • days of being wild
  • de helaasheid der dingen
  • dedales
  • deli deli küpeli
  • delicatessen 
  • der himmel über berlin
  • der siebente kontinent
  • der wald vor lauter baumen
  • derman
  • dersu uzala
  • detachment
  • dharmaga
  • die welle
  • diecisiete
  • dogtooth
  • dogville
  • dolemite is my name
  • dolor y gloria
  • donnie darko
  • down by law
  • dönersen ıslık çal
  • dreams
  • drifting clouds
  • drive my car
  • dumbo
  • durgun don
  • dünyanın tüm sabahları
  • düttürü dünya
  • equilibrium
  • el gato desaparece
  • el haimoune
  • el verdugo
  • eldorado
  • elena
  • elephant man
  • elling 
  • elly hakkında
  • en ganske skill mann
  • en passion
  • encounters at the end of the world
  • englar alheimsins
  • equus
  • eraserhead
  • eternity and a day
  • fantastic mr. fox
  • fareler ve insanlar
  • faust
  • fiddler on the roof
  • fight club
  • first cow
  • fists in the pocket
  • frantsuz
  • full metal jacket
  • funny games 
  • fusi
  • gabbeh
  • gaav
  • gemide
  • germinal
  • ghost dog: the way of the samurai
  • gigante
  • goodbye, dragon inn
  • goodnight mommy
  • gölgesizler
  • gözümün nuru
  • grand budapest hotel
  • green street hooligans
  • guguk kuşu
  • güeros
  • hable con ella
  • hacivat karagöz neden öldürüldü
  • hai tan de yi tian
  • hakkari'de bir mevsim
  • half moon
  • harakiri
  • harold and maude 
  • hayat var
  • heaven knows what
  • high hopes 
  • historias minimas
  • holdovers
  • honeyland
  • hotaru no haka
  • hustruskolan
  • I don't feelat home in this world anymore
  • I heart huckabees
  • I'm a cyborg, but that's ok.
  • Ich war zuhause, aber
  • ısle of dogs
  • i soliti ignoti
  • idioterne
  • if
  • ikiru
  • il grande silenzio
  • il postino
  • in the mood for love
  • investigation of a citizen above suspicion
  • 2046 
  • into the wild
  • irishman
  • irreversible 
  • istanbul kanatlarımın altında
  • izgnanie
  • james white
  • jin
  • jules at jim
  • julien donkey-boy
  • kader
  • kafka 1991
  • kaigenrei
  • kaili blues
  • kamen
  • kanzashi
  • kara kedi ak kedi
  • kara kentin çocukları
  • karamazovi
  • karnaval
  • karpuz kabuğundan gemiler yapmak
  • katırcılar
  • kelebekler
  • kerr
  • kes
  • khoda nazdik ast
  • kızıl kartopu
  • kieslowski's the decalogue
  • kim'in adası 
  • king's road
  • ko to tamo peva
  • kochegar
  • kosmos
  • kosmos kak predchuvstie
  • köprüüstü aşıkları
  • kristal kuğu
  • kurak günler
  • kurdun günü
  • kuzu
  • kytice
  • la demora
  • la haine
  • la tierra y la sombra
  • la vie de boheme
  • l'age des tenebres
  • land and freedom
  • late autumn
  • lazzaro felice
  • le comte de monte cristo
  • le conseguenze dell'amore
  • le feu follet
  • le samurai
  • le petit soldat
  • le trou
  • lean on pete
  • leningrad cowboys go america
  • leolo
  • les amours imaginaires
  • lev tolstoy 1985
  • lighthouse
  • limbo
  • lonely are the brave
  • lookig for eric
  • lost and delirious
  • lost highway
  • louder than bombs
  • lucky
  • luzifer
  • maboroshi
  • macbeth
  • machinist
  • mahi va gorbeh
  • malmkrog
  • manchester by the sea
  • manderlay
  • manhattan
  • mar adentro
  • marmoulak
  • mary and max
  • masculin feminin
  • mauvais sang
  • mekanik bir piyano için bitmemiş parça
  • melancholia
  • mephisto
  • mezarına tüküreceğim
  • micmacs
  • midnight cowboy
  • mimosas
  • moby dick
  • modern times
  • moe no suzaku
  • morfiy
  • mossafer
  • mother and son
  • mozart and the whale
  • mr. nobody 
  • mulholland drive
  • my afternoons with margueritte
  • my dinner with andre
  • naked
  • nam-mae-wui yeo-reum-bam
  • nelyubov
  • nema-ye nazdik
  • nenette et boni
  • no country for old man
  • noi albinoi
  • nomadland
  • notre jour viendra
  • nostalghia
  • noviembre
  • o horten
  • o que arde
  • oblomov
  • of freaks and man
  • offret
  • oh lucy
  • old joy
  • on connait la chanson
  • on the count of three
  • onların bungee jumpingleri 
  • oslo, august31st 
  • ossos
  • our time
  • oyun sonu
  • ölümlü dünya
  • öszi almanach
  • pain and glory
  • panelkapcsolat
  • papillon
  • paradies: liebe
  • paramparça aşklar ve köpekler
  • paranoid park
  • parasite
  • parla yıldızım parla
  • parviz
  • paterson
  • persona
  • phase iv
  • phantom thread
  • picco
  • pink floyd the wall
  • pity
  • poetry 
  • pola x 
  • portrait of a lady on fire
  • possession
  • post tenebras lux
  • potemkin zırhlısı
  • powder blue
  • press
  • princess mononoke
  • pus 
  • ran
  • rashomon
  • relatos salvajes
  • requiem for a dream
  • reprise
  • return to seoul
  • rıza
  • rumble fish
  • rundskop
  • rushmore
  • russkiy kovcheg
  • rüzgar bizi sürükleyecek
  • saç 
  • saint-paul saatçisi
  • samurai assassin
  • samurai trilogy (miyamoto musashi)
  • sarmaşık
  • sawdust and tinsel
  • scarecrow
  • scarface
  • scenes from a marriage
  • se rokh
  • seconds 1966
  • sekiz dağ
  • serie noire
  • seul contre tous 
  • shadows in paradise
  • shutter island
  • silindir ve keman
  • simon del desierto
  • sling blade
  • sineklerin tanrısı
  • smultronstallet
  • sokakların prensi ali zaoua
  • solntse
  • sonbahar
  • sorry we missed you
  • sorun yaratan adam
  • soul kitchen
  • spalovac mrtvol
  • sporloos
  • spring, summer, fall, winter
  • stalker
  • stay
  • still life
  • stranger than paradise
  • stroszek
  • summit of the gods
  • suspiria
  • sword of the stranger
  • synecdoche, new york
  • tabutta rövaşata
  • takva
  • tales from eartsea
  • tampopo
  • taste of cherry
  • tatar ramazan
  • tathagat
  • tatie danielle
  • taxi driver
  • teahouse
  • tekerleme
  • ten minutes older - the trumpet 
  • tesadüfi bir kronolojinin 71 parçası
  • thelma
  • the assassination of jesse james
  • the ballad of buster scruggs
  • the banshees of inisherin
  • the bird people in china
  • the blair witch project
  • the bohemian life 
  • the cave of the yellow dog
  • the cyclist
  • the darjeeling limited 
  • the daytrippers
  • the death of mr. lazarescu 
  • the deserter
  • the double
  • the enigma of kaspar hauser
  • the good heart
  • the grandmasters
  • the great escape 
  • the hause that jack built
  • the heart is a lonely hunter
  • the irishman
  • the jungle book
  • the limits of control
  • the long goodbye
  • the man from earth
  • the man who sleeps 
  • the million dollar hotel 
  • the odd couple
  • the postman's White nights
  • the prefab people
  • the return 
  • the royal tenenbaums
  • the salesman
  • the sea inside
  • the second circle
  • the selfish giant
  • the servant
  • the shootist
  • the song of sparrows
  • the souvenir
  • the station agent 
  • the story of the weeping camel 
  • the straight story
  • the tenant
  • the terminal
  • the trial 
  • the unlikely pilgrimage harold fry
  • the wall
  • the wind will carry us
  • the virgin spring
  • the white ribbon
  • the wind that shakes the barley
  • three colors: blue / red / white
  • this is england
  • to kill a mockingbird
  • tode ja oigus
  • tom a la ferme
  • tony takitani
  • transit
  • truman show
  • tyrannosaur
  • tystnaden
  • uccelacci e uccelini
  • umut
  • un cuento chino
  • uncut gems
  • undir trenu
  • uyuyan adam
  • uzak
  • uzak ihtimal
  • v tumane
  • vanskabte land
  • vanya dayı
  • vavien 
  • vitalina varela
  • vive l'amour
  • vivre sa vie
  • vodka lemon 
  • voksne mennesker
  • voskhozhdeniye
  • waiting for godot
  • wanda
  • week end
  • wendy and lucy
  • werckmeister harmoniak
  • what time is it there
  • whatever works
  • white building
  • wildlife
  • wilson
  • winter light
  • withnail and i
  • wolfwalkers
  • yazgı
  • yedi samuray
  • yeraltı
  • yojimbo
  • yol kenarı
  • you won't be alone
  • yüzü olmayan gözler 
  • Z
  • zahrada
  • zareçnaya sokağında bahar
  • zelig
  • zeytin ağaçları altında

2 Ağustos 2013 Cuma

my dinner with andre (1981), louis malle

Geçen hafta bir öğleden sonra halk tiyatrosuna gittim.İçeri girdiğimde herkese selam verdim...ben onları tanırım, onlar beni bilirler, her zaman arkadaşça davranmışlardır.Yedi veya sekiz kişi ne kadar iyi göründüğümü söylediler?Ama birisi, kast bölümünü yöneten kadın "Berbat görünüyorsun. Bir problem mi var?" dedi...Ama diğer insanlar, onlar, bronz teni veya tişörtü veya tişörtün bronz tenle uyumunu görüyorlar.Bu yüzden "İyi görünüyorsun" diyorlar.Çıldırmış bir rüya âleminde yaşıyorlar.
---
Böylesine akşamlar hastalıklı rüyalara benziyor...çünkü insanlar sembollerle anlaşıyorlar.Herkes bu sis ve bilinçsiz hislerin içerisinde yüzüyor gibi.Hiç kimse gerçekte ne düşündüğünü söylemiyor.Sonra insanlar şakalaşmaya başlıyorlar ve bunlar da gizli şifreler gibi oluyor...Bir şeyleri ifade etmenin tek yolu böylesine manyakça şakalaşmalardan geçiyor.Sanırım bu yüzden partilerde ne olup bittiğini bir türlü anlamıyorum. Sürekli kafam karışıyor.
---

Son bir kaç yılda çok fazla ölüm gördüm Wally...ve ölümle ilgili kesin olan bir şey var...tek başına yapıyorsun. Bu oldukça kesin, anlıyor musun? Bunu gördüm. İnsanların yatağının yanına toplanması önemli değil. Her ne ise, tek başına yapıyorsun.
---
Sanki bir sisin içerisinde yürüyor gibiyiz.Sanki hepimiz transa geçmişiz.Etrafta zombiler gibi geziniyoruz. Olaylara karşı olan tepkimizin veya kendimizin bile farkında olduğumuzu sanıyorum.Bütün gün bilinçsiz makineler gibi dolanıyoruz...ve bu arada da bütün bu öfke, tasa ve huzursuzluk...
içimizde büyüdükçe büyüyor.ve uygunsuz bir biçimde patlak veriyor.
---
Belki de Wally, neler olup bittiğini bilememe sebeplerimizden birisi de, partideyken...rol yapmaya o kadar dalmamızdır.Grotowski'nin tiyatroyu bırakma nedenlerinden birisi buydu.İnsanların yaşamlarında o kadar
mükemmel rol yaptıklarını düşünmüş ki....tiyatroda rolyapmayı gereksiz ve iğrenç bulmuş.Sence de bir doktorun beklentimize uygun görünmeye çalışması şaşırtıcı değil mi?
---
hayatında bir nevi cehennemi yaşadığını farz et.Arkadaşlarının da başından benzer şeyler geçmiş mi bilmek istiyorsun.Ama birbirimize sormaya cesaret edemiyoruz...Hayır. Bu arkadaşından rol yapmayı bırakmasını istemek olur.
---
Hayat alışkanlıklara dönüşüyor.Ve bugün. Marlon Brando'nun, Oscar ödülünü kabule, Kızılderili bir kadını gönderip, olayların kontrolden çıkması gibi durumlara çok rastlanmıyor.Olaylar artık çok nadir deliriyor.
---
Her gün, günde bir kaç defa evimin bulunduğu apartmana giriyorum.Kapıcı bana Bay Gregory diyor,
ben de ona Jimmy diyorum.Şimdi bununla, köle sahibi güneyli çiftçinin arasında ne fark var,
söyleyebilir misin? Bence, ben o binaya girdiğim zaman..tam da o esnada bir suç işlenmiş oluyor. Çünkü orada benim yaşlarımda, ağırbaşlı, zeki bir adam var...ben ona Jimmy diye seslendiğimde o artık çocuk oluyor, bense yetişkinim...çünkü ben o binadan yer satın alabilirim.
---
Dışarıda kocaman bir dünya var ve ben bunun hakkında asla düşünmüyorum.Bu dünyada nasıl yaşadığım konusunda kesinlikle sorumluluk almıyorum.Yani eğer, Afrika'nın herhangi bir yerinde açlık çeken bir insanla bir nevi aynı sahneyi paylaştığımın gerçekliği ile yüzleşmiş olsaydım, kendim hakkımda bu kadar da iyi hissetmezdim.
---
'Şeyler' artık insanları eskisi gibi etkilemiyorlar.Bundan 10 sene sonra, insanlar bir şeylerden etkilenmemek için ceplerinden 10,000 dolar ödeyip kısırlaştırılsalar çok güzel olurdu.Peki sence neden böyle? Niçin böyle oluyor?Günümüzde artık insanlar tembel oldukları için mi, sıkıldıklarından mı? Yani tıpkı bütün gün küvette yatarak plastik ördeğiyle oynayıp "Şimdi ne yapsam" diye düşünen sıkılmış şımarık çocuklar gibiyiz.Peki. Tamam, sıkıldık.Artık hepimiz sıkıldık.Peki Wally, dünyada şu an gördüğümüz bu can sıkıntısının paraya dayalı, baskıcı bir dünya hükümeti tarafından uygulanan, şahsen sürdürülen şuursuz bir beyin yıkama işlemi tarafından yaratılmış olabileceği, bütün bunların bir kişinin düşünmesine göre daha korkunç olduğunu ve bunun ferdi bir hayatta kalma mücadelesinden ziyade canı sıkılan birisinin uyuduğunu ve uyuyan birisinin "Hayır" diyemeyeceğini hiç düşündün mü?
---
Findhorn'dayken, hayatını ağaçları kurtarmaya adamış, olağanüstü bir İngiliz ağaç uzmanı ile tanıştım. Findhorn'da tanıştığımızaman bana nereli olduğumu sordu."New York" dedim, "New York.Ne kadar ilginç bir yer..."...Sürekli olarak gitmek istediğini söyleyip hiç gitmeyen çok New Yorklu tanır mısın?" dedi. "Evet" dedim, "Neden gitmediklerini biliyor musun?" dedi. Bir sürü sıradan fikir söyledim."Bunların hiç birisi olduğunu sanmıyorum." dedi."Bence New York yeni model bir toplama kampıdır...üstelik bu kamp bizzat
mahkûmları tarafından inşa edilmiştir...mahkûmlar aynı zamanda gardiyandır ve inşa ettikleri bu şeyle gurur duyarlar..Kendi hapishanelerini inşa ettiler.Ve hem mahkûm, hem gardiyan oldukları şizofrenik bir hal aldılar.Ve bunun, lobotominin sonucunda, ne inşa ettikleri bu hapishaneyi terk etmeye ne de görebilmeye muktedir oldular."
Ardından elini cebine soktu ve bir ağaç tohumu çıkarttı ve "Bu bir çam ağacı" dedi.Avcumun içerisine bıraktı
ve "Geç olmadan kaç" dedi.
---
Gün geçtikçe büyüyen bir tür kendinden memnun, seçici bir paranoya var..."Onlar" ve "Biz" hissi, bu çok tedirgin edici.Ama şu var ki Wally, bilime bu şekilde abartılı bir biçimde tapılmasının bizi bu hale getirdiğine
inanıyorum.Bilim, tarafımızdan, bir şekilde her problemi çözebilecek sihirli bir güçmüş gibi tutuldu.Oldukça tersi oldu.Tamamen tersi oldu.Her şeyi mahvetti.Bence bu şu anda gördüğümüz bilime karşı güçlü ve derin bir tepki duyulmasına ön ayak oldu tıpkı 1930'ların Almanya'sında ortaya çıkan Nazi iblislerinin belirli bir baskıcı bilgi, kültür ve rasyonel düşünceye karşı ön ayak olduğu gibi...Potansiyel olarak çok tehlikeli bir şeyden bahsettiğimiz konusunda hemfikirim.Ama modern bilim özellikle daha az tehlikeli olmadı.
---
Batı Tibet, Ladakh'a gitmiştim ve orada bir çiftlikte bir ay kadar kalmıştım..akşam saatlerinde insanlar çay içmeye gelirlerdi ve kimse konuşmazdı.Tabii söyleyecekleri bir şey yoksa ama neredeyse hiç olmazdı.
Orada öylece oturur, çaylarını içerlerdi ve bu onları hiç rahatsız etmezdi.Problem şu Wally, sürekli hareketli
olup bir şeyler yapılabilir.....ama bence bu tarz şeyleri yaparken bile kişinin aslında içi ölmüş olabilir.
---
Bir süre önce İsrail'deydim...Yanımda Chiquita'nın bir fotoğrafı vardı, her zaman...beraberimde taşırdım. Fotoğraf çekildiğinde 26 yaşlarında filandı.Yaz mevsimiydi, üzerinde yukarıya toplanmış eski moda uzun bir etekle terasta uzanmıştı.Zayıf, hisli ve güzeldi.Hep bu fotoğrafa bakar ve ne kadar çekici göründüğünü düşünürdüm.Ama geçen sene İsrail'de bu fotoğrafa baktığımda fotoğraftaki yüzün, dünyadaki en mutsuz yüz olduğunu fark ettim.O zamanlardaki kız yitik yalnız ve üzgündü.Bu fotoğrafı yıllarca yanımda taşımıştım ve
ne olduğunu hiç fark etmemiştim bile.
---
Eğer ortalık çok sessizleşirse, kendimi otururken buluyorum...hani önceden bahsettiğimiz gibi...Yani ister kendi başıma olayım ister yanımda birisi olsun..benim içimi
bu his kaplıyor..."Aman Tanrım.İfşa oldum."
---
Cinsel birleşme sırasında her şeyi unuttuğun bir an olur..ki bu muhteşemdir.Ve ondan sonraki dakikalarda
düşünmeye başlarsın...oyundaki görevini, ertesi gün yapman gerekenleri..Şimdi, unutulacağımız bu yerde bulunmaktan korkmamızın nedeni, bunun ölüme yakın olması yüzünden olabilir.Uyumaktan korkan insanlar gibi.Başka bir deyişle, bir ilişki kurarsın ve ertesi sabahın sana ne getireceğini bilmezsin.Ve sabahın sana ne
getireceğini bilmediğin için bu seni ölüm sezgisine daha da yaklaştırır.Bence bu yüzden insanlar ilişki yaşıyorlar.Tiyatroda, eğer güzel bir eleştiri almışsan bir anlığına ellerini bir şeyin üstündeymiş gibi hissedersin.Demek istediğimi anlıyor musun?Güzel bir histir.Ama bu his çok çabuk kaybolur.Ve bir kez daha sırada ne yapacağını tam bilmiyorsun.Ne olabilir?Bir ilişki yaşarsın ve bir noktada gerçekten sağlam bir zemin üzerinde olduğunu hissedebilirsin.Yapılması gereken cinsel fetihler var.Farklı sorular var.Kulaklarının dişlenmesinden hoşlanır mı?İnsanlar bu baba, anne, koca, karı imajlarına hep aynı sebepten dolayı sarılıyorlar çünkü...Sağlam bir yer sağlayacakmış gibi duruyorlar.Ama orada bir karın yok, bir koca, bir oğlan...




My Dinner With Andre (1981)
Louis Malle

krallarla gülüp krallarla ağlayanlara, kitle ve iktidar, elias canetti

Çizim: Mete Ağaoğlu
Bir Monomotapa Kralı hani iyi ya da kötü özelliğe sahip olursa olsun, adamları ve uşakları onu taklit edebilmek için ellerinden geleni yaparlardı; kral topalsa adamları da topallardı.Etiyopya'nın eski krallarından biri bedeninin herhangi bir yerinden sakatlanmışsa, bütün saray mensuplarının aynı sakatlığı çekmek zorunda olduğunu, Strabo ve Diodorus'tan öğreniyoruz.Geçen yüzyılın başında Darfur sarayını ziyaret eden bir Arap seyyah, saray mensuplarının görevlerinin şunlar olduğunu bildirir: Sultan, sanki konuşmaya başlayacakmış gibi öksürünce, herkes, dadıların çocukları susturmak için yaptıkları gibi "şşşt, şşşt" sesini çıkarır,; hapşırınca orada toplananların hepsi, atını süren bir adamın çıkardığı sesi andıran, kertenkele çığlığını taklit eder.Sultan ata binerken düşecek olursa, ardından gelenlerin hepsinin de aynı şekilde düşmesi gerekir.Eyerinde kalan biri, rütbesi ne kadar yüksek olursa olsun, yere yatırılıp dövülür.Uganda sarayında, kral gülünce, herkes gülerdi; kral hapşırınca herkes hapşırırdı; üşütmüşse herkes üşüttüğünü söylerdi; kral saçını kestirirse herkes saçını kestirirdi.Kralın taklit edilmesi Afrika'yla sınırlı değildir.Celebes'teki Boni sarayında, kral ne yaparsa, saray mensupları daonu yapmak zorundadır; kral ayağa kalkarsa onlar da kalkmalıdır; oturursa onlar da oturur; kral atından düşerse, onlar da benzer şekilde düşmelidir; yıkanıyorsa onlar da yıkanırlar ve oradan geçmekte olanlar da üstlerinde iyi, kötü hangi giysi olursa olsun, onlar da suya girmelidir.Bir Fransız misyonerinin bildirdiğine göre, Çin'de imparator güldüğü zaman, hazır bulunan yüksek rütbeli subaylar da gülerler,; kral gülmeyi kesince, onlar da keser.Kral mutsuz olunca, onların da yüzü asılır.İnsan bunların yüzlerinin yaylı olduğunu ve imparatorun istediği zaman dokunup keyfine göre harekete geçirebileceğini düşünürdü.

Kralın böyle model alınması evrenseldir.Bazen bu yalnızca takdir ve saygı ile sonuçlanır: Yaptığı hiçbir şey önemsiz ya da anlamsız değildir.Ama bazen durum bundan ileriye gider ve insanlar onun her hareketini ve sözcüğünü emir kabul ederler: Böyleleri için hapşırmak "hapşır!" demektir,; attan düşmek "atından düş!" anlamını taşır.Bu insan, emrin gücüyle öylesine doludur ki yaptığı her şey bunun ifadesi olmak zorundadır.Sözcükleri bir kenara bırakınca, emirler yine eyleme dönüşür; bu defa eylemler taklide zorlar.Üstelik kralın bütün varlık nedeni artış olduğundan, kendi hareketleri ve fiziksel gariplikleri de aynı çoğalma sürecini geçirecektir.Saray mensuplarının, kralı taklit ettikleri zaman bir tür artış sürüsü oluşturduğu söylenebilir.Kendilerini artış sürüsü olarak hissetmeseler bile, kesinlikle öyleymiş gibi davranırlar.Herkes aynı şeyi, yani ilk olarak kralın yaptığı şeyi yapar.Kitle kristali haline gelmiş olan saray, kökenine, artış sürüsüne geri döner...

Yöneticiler ve Paranoyaklar
Kitle ve İktidar
Elias Canetti

"john malkovich olmak" üzerine, jean baudrillard


Spike Jonze'un John Malkovich Olmak adlı filmi bu fraktal ve giderek çoğalan kimliklere özgü güzel bir metafordur.Özellikle de Malkovich'in sanal bir düzenek aracılığıyla kendi kimliğine büründüğü sahne..O ana kadar hep başkaları Malkovich olmak istemiştir.Bu kez Malkovich kendi kimliğine bürünmek istemekte ve bizzat ikinci dereceden, bir tür meta-Malkovich'e dönüşmektedir.O andan itibaren metastaza uğrayarak binlerce parçaya bölünmekte ve çevresindeki herkes imgesel düzeyde  Malkovich görünümüne bürünmektedir.Bu, mizahi şekilde ele alınmış akla gelebilecek en abartılı, çılgın kimlik biçimidir.

Şeytana Satılan Ruh ya da Kötülüğün Egemenliği
Jean Baudrillard

1 Ağustos 2013 Perşembe

şeytana satılan ruh ya da kötülüğün egemenliği, jean baudrillard

Hak,hukuk adı altında mutsuzluk bir geçim kaynağı haline getirilmiştir.Kaza tazminatı, depresyon tazminatı, her türlü olumsuzluğa biçilen ticari değer, her türlü engel, cinsel taciz ve tecavüz, hatta genetik bozuklukların neden olduğu doğum sonrası çekilen büyük acılar, şu kör, sağır, zihinsel engelli olan çocuk, doğduğu için yaşam boyu bakılma tazminatı kazanmıştır.
---
İyilik saydamdır.Bir tarafından bakınca öteki tarafı görürsünüz.Kötülükse daha çok bir ekrandan yansır gibidir.

Ekrandan yansıyansa kötülüğün kendisidir.
---
Gündelik haberler tarihin yok olmasına hizmet eden etkili bir tezgahtır.
---
Her şeyin her şeyle değiş tokuş edilebildiği bir dünyada değerin hiçbir anlam ifade etmediği söylenebilir.
---
Aids, uyuşturucu, acı ve yabancılaşma, bilinçli kölelik, meydan okuma, insanın kendi kendisiyle suç ortaklığı yapması, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde kötülüğü teşvik etmek, kendisinden kaçmanın mümkün olmadığı böyle bir dünya sanki görmezden gelinir gibidir.---
Başkalarına uyguladığınız şiddet kendinize uyguladığınız şiddetin bir ölçüsüdür.Başkalarına uygulanan şiddete bakarak kendinize ne kadar şiddet uygulanacağını görebilirsiniz.
---
İyiliğin doğasında kendini dışa vıurma, kötülüğün doğasında gizlenmek vardır.
---
"Nükleer enerji ve nükleer bombayla birlikte güneşi, teslim olmasına bile fırsat vermeden dünyaya getirip, bu enerjinin bir parçasına dönüştürdük.Nükleer enerjiye özgü ışık askında ölü ışıktır.."Elias Canetti
 ---
Hiçbir şeyin karşılığı olmayan para, evrensel tutkunun nesnesi haline gelmektedir.Ticari mal adı verilen hiyeroglif para denilen bütünsel fetişizme dönüşmüştür.
---
Bu evrende hakikat ve görünümün yerini bütünsel gerçeklik almaktadır.
---
Yazgı henüz son sözünü söylemedi.
---
Tanrısal bir güce benzeyen şu teknik dünya adlı günahlar bütününden nasıl kurtulacağımızı düşünme zamanı geldi.
---
Suçlu olmak sorumlu olmaktan daha kolaydır.Zira suçu karanlık güçlerin üstüne atabilirsiniz, oysa sorumluluktan kaçış yoktur.
---
"Ahlaki çöküş kapasitemiz sınır tanımıyor.İşlemek istediğin bütün suçları işlemeden rahata ermeyeceğiz..."Guida Ceronetti

"Kapasitesini sonuna kadar zorlamak durumunda bırakılacak bir insan, işi kendi kendini yok etmeye kadar götürmek zorunda kalacaktır.Zira bu olasılık da en az diğerleri kadar önemli ve şereflidir."Saul Bellow
---
Politika kötülüğün yaşama geçirildiği yer olup,; gerek bireysel gerekse ayrıcalık, ahlaksızlık, yolsuzluk gibi kolektif kötülük biçimlerinin yönetimini üstlenmiş bir alandır.İktidarın bu lanetlenmiş payın ve iktidardaki -bu görevin kendilerine sunduğu tüm ikincil ayrıcalıklardan yararlanmayı uman- politikacılara da kurban edilmenin düşmesi kaçınılmaz bir sonuca benzmektedir.
---
İkili yaşamın sonunda iki kere ölünür.

Şeytana Satılan Ruh ya da Kötülüğün Egemenliği
Jean Baudrillard

sâdun ile mêmun

Atıyye b. İsmail anlatıyor: Me'mun* bir saray yaptırdığında Sa'dun ona şu mektubu yazdı:

Ey dünyada saray yaptıran ve süsleyen, sarayının temellerini, sellerin akacağı yere attın.

Eğer sen biriktirdiğin şeylerden yararlanmak isteseydin, onu böceklerin ve yangının olmadığı yere yapardın!

Ölüm size sabah akşam şerbet sunuyor.Ey ahmak, kıyamet gününden önce nefsinin çaresine bak.
Semud ve Ad kavimlerini hatırla, nerde onların canları?Dünyada bir kavim baki kalsaydı, onlar kalırdı.

Sonra mektubunun başına; "O, doğurmamış ve doğurulmamıştır.Hiçbir şey ona eş ya da denk değildir." ayetini yazdı.

Akıllı Deliler Kitabı
Ukalau'l-Mecanin
Ebu'l-Kasım En-Neysaburi
 ------------
*el-Me'mun: Harun Reşid'in oğlu

be dedirmeğil bana, yunus emre


Ben bu il'e garip geldim, ben bu il'den bezerim
Bu tutsaklık tuzağın, demi geldi üzerim

Çünki ben bunda geldim, ben anı bunda buldum
Mansur'em dare geldim, üş kül oldum tozarım

Dört kitabın okudum, tahsil ettim bitirdim
Ne hacet kim, karayı ak üstüne yazarım

Dört kitabın manisi, bellidir bir elifte
Be dedirmeğil bana, ben bu yolda azarım

Yetmiş iki millete suçum budur hak dedim
Korku hiyanetedir ya ben niçin kızarım

Şeriat oğlanları niçin yol keser bana
Hakikat deryasında bahri oldum yüzerim

Dost bana gelsin demiş, benim kaydımı yemiş
Ben yüzüm karasından teberrükler düzerim

Yunus bu kuş dilidir, bunu Süleyman bilir
Gerçek aşık bu yolda, ne duyduğun sezerim

Yunus Emre

noi the albino, soren kierkegaard

Evlenin ya da evlenmeyin...
Ya da her ikisi için de pişman olun.
Dünyanın aptallığına kahkahayla gülün
Pişman olun.
Onun için ağlayın.
ve yine pişman olun.
Dünyanın aptallığına kahkahayla gülün
ya da onun için ağlayın;
her ikisi için de pişman olun.
Dünyanın aptallığına kahkahayla gülün,
ya da onun için ağlayın;
Her ikisi için de pişman olun.
Kendinizi asın; ve pişman olun.
Kendinizi asmayın
Onun için de pişman olun.
Kendinizi asın ya da asmayın
ikisi için de pişman olun
İster asın ister asmayın,
Her ikisi için de pişman olun.

Soren Kierkegaard

behlül dana ve harun reşid

Dünyada mü'minlerin emirine
dirhemlerden daha sevimli bir şey yoktur !

Kufelilerden biri rivayet ediyor: Harun Reşid haccetti.Kufe'ye girdiğinde, Behlül'ü hatırlayıp getirilmesini emretti ve; "Ona siyah bir elbise giydirin.başına uzun bir sarık takın ve falan yerde onu bekletin!" dedi.Reşid'in dediklerini aynen yaptılar ve ona; "Mü'minlerin emiri geldiği zaman onun için dua et!" dediler.Reşid, onun yanında durduğunda, kafasını kaldırdı ve; "Ey mü'minlerin emiri! Allah 'tan sana rızık vermesini ve seni zengin etmesini diliyorum!" dedi.Reşid güldü ve "Amin" dedi.Reşid yanından ayrılınca Kufe'nin güvenlik amiri, ensesinden itti ve ona ; "Mü'minlerin emirine böyle mi dua ediyorsun, ya mecnun?" dedi.Behlül; "Sus ya mecnun, dünyada mü'minlerin emirine dirhemlerden daha sevimli bir şey yoktur" dedi...

Akıllı Deliler Kitabı
Ukalau'l-Mecanin
Ebu'l Kasım En-Neysaburi

yeraltında neler var, anayurt oteli, nurdan gürbilek

...Yalnız kestaneciden değil, sanki o güne kadar kötü kaderini belirlemiş ölü ya da diri herkesten, bir besleme olan ninesini gebe bırakan Keçecizade Haşim Bey'den, ona Zebercet adını koyup hayat boyu aşağılanmasına yol açan ebeden, onu askerlik yıllarında cinsel şakalarıyla küçük düşüren Fatihli'den, "küçük askerim" diye aşağılayan orospudan, onu "sabahtan öğlene kadar bir ortalıkçı kadın gibi" kullanan yüzbaşıdan, hamama giderken bohçalarını taşıtan subay karılarından, horoz döğüşü sırasında kan içindeki horozlara bakıp "Ya yener ya geberir" diye bağıran erkeklerden, yenilen hayvanı yere vurup öldürdükten sonra fırlatıp atan horoz sahibinden, "yukarı"yla bağlantı kurmak için aksatmadan doldurduğu otel fişlerini hiç bakmadan bir kenara atan polislerden, nihayet bir türlü bağlantı kuramadığı şu "yukarı"sından, hem gölgesinde kaldığı güçlü Keçeci beylerinden hem de onu görmezden gelen Ankara'dan, kısacası onu adam yerine koymamış tüm dünyadan intikam almak istiyordur Zebercet...

Mağdurun Dili
Nurdan Gürbilek

can kafesten uçmadan, şah hulusi, koptu kervan

Can kafesden uçmadan gel
Ruhu Sultan ide gör
Geç aradan göçmeden gel
Nuru burhan ide gör

Ermediler bu hakikat
Menziline şirk koşan
Kendini kendinde setr ol
Hakk'ı her an ide gör

Mürşidinden feyz alanlar
Çün bilüpdür zatını
Kâmili bul şaşmadan gel
Hakk'ı seyran ide gör

Şah Hulusi evliyalar
Enbiya emrindedir
Görmeden mizan sıratı
Burda mizan ide gör 

Şah Hulusi

kurgusuz ve yaşanmamış, ışık ergüden


Ödünç koltuk değnekleriyle ayakta kalmaya çalışanlar var.Ayrıntılardan yara almışlar.

---

Kitaplara ve filmlere inanıyorum hayata asla.
Sonsuz şaşırtıcılığıyla hiç şaşmayan hayat,
Tevatürü nedir ki bir ömrün?

...bir ip cambazı
...ha atladı ha atlayacak kimine sorsan
...ha atladı ha atlayacak kendine sorsan
 ne?
 ---

Sayfa sayfa geçiyor günlerimiz,
Kabuklarını sıyırıyor yürek hızarında haddeden geçen her kitap
Cehennemi öteki'nin kelimeleri aşkına intihar ederek kendinden
Çevrilir bir dilden, bir ömürden.

Sayfa sayfa geçiyor günlerimiz,
Arada silik bir isim gibi ihanetin ve intiharın adı
Kendinden.
 ...


Kurgusuz ve Yaşanmamış
Işık Ergüden

bozulama, mehmet işten

"Basit sesler, doğal olarak gırtlaktan çıkar, ağız doğal olarak az çok açıktır; ama sesleri eklemlemeyi sağlayan dilin ve damağın değişiklikleri dikkat ve alıştırma ister; bunlar istemeden yapılamaz, bütün çocukların bunları öğrenmeleri gerekir, birçoğu da kolayca öğrenemez bunu. Çığlıklar ise basit seslerden oluşur."
J. J. Rousseau

Dillerin kökenini incelediği o şahane yapıtında  J. J. Rouseau dillerin gereksinimlerden değil, güçlü duygulanımlardan doğduğunu söyler. İlk sesleri insanlardan çekip alan açlık ya da susuzluk değil, aşk, nefret, acıma ve öfkedir  der.
Sesler yok olmuyor. Geniş ovalarda yankılanıyor. Rüzgârın taşıdığı. Kılıç şakırtıları, nal sesleri, gövdesi yarılan bir adam.  Mızrak saplanmış bir atın acıyla kişnemesi. Atın yıkılışıyla bize doğru yükselen toz bulutu.  Terimizle karışan tozun gövdemizi çamura bulayışı. Aynı nehir akıyor, aynı tomruklar takılıyor kayalara. Kızıl ve eflatun karışımı ufuk, birbirine sarılan iki siluet o zaman da vardılar.
Tepenin üzerinde bir deve kervanı. Göç var. Derken bir silah sesi, bir daha. Öndeki deve silueti devriliyor. Düşmüyor ama, diz çöküyor, secde ediyor adeta. Ardından peş peşe silah sesleri!..
Sesler yok olmuyor . Olaylar, insanlar gelip geçiyor ama onların sesleri baki kalıyor. Baki kalan bu kubbede bir hoş sadadır bunun için mi denmiştir? Öyleyse, birtakım Japon bilim adamları kubbedeki sesleri duymamızı sağlayacak o makineyi icat ettikleri gün duyacağımız sesler acı içindeki inlemeler, ulumalar, çığlıklar ve avazlardır elbette, hoş sadalar değil. Eşinden ayrılan yaralı ördeklerin, oğlunu yitirmiş babaların, Aslı'sından ayrılıp yanan Keremlerin dertli  iniltileri bulacak kulaklarımızı.
O acıyla inlemeleri biz en çok türkülerde duyarız. Hele de bağlamanın teline vurulduğu ilk andan, aşığın tiz bir ahla başlayıp nefes alamayacakmış gibi bitirdiği bozlaklarda. Bir ayrılık, bir yoksuzluk, biri de ölümdür anlattıkları. Seher yelinden haber sorar "O ne dedi sen ne dedin varınca?" diye. Diyar diyar gezerken  çan sesleri  arasından sitem eder ecele: Var git ölüm bir zaman da gene gel..1
Bozlak , bozulamak'tan gelir. Hem de Türkçenin bütün lehçelerinde. Bozulamak ise devenin acı acı bağırması, daha doğrusu bozulamasıdır. Deve başka türlü bir ses bilmez. Yalnızca acı acı bozular. Birbirinden çok uzakta yaşayan göçebeler dertli dertli feryat eden aşığın bu söyleme şekli ile devenin bozulaması arasında bir benzerlik görmüşlerdir. Bozlak demişlerdir. Deliboran bozular, Karacaoğlan, Abdallar 2, Muharrem ustayla oğlu hep bozularlar.
Bilmem duymayan var mıdır, herhangi bir hayvanın, insan da dâhil acı ile inlemesini. İster Ulysses Gaze'deki 3 ulumayı duyun, ister Gabbeh'teki 4  yaşlı adamın üzüntülü feryadlarını, ister bir belgeselde yavrusu ölmüş bir kurdun, aslanın, ayının, devenin  belki içli içli, belki böğüre böğüre ağlamasını. Tarifsizdir.
Geçtiğimiz günlerde yine acıyla bozuladı develer. Anadolu'da göçerliği devam ettiren son Yörük topluluğu olan Sarıkeçililer’in develerine silahlı saldırı düzenlendi. 6-7 yaşlarındaki bir deve ölürken biri ağır olmak üzere 5 deve yaralandı.

stay, 2005




 --Kötü sanat trajik olarak iyi sanattan daha güzeldir...Çünkü insan başarısızlığını belgeler.

 --Küvete girerken iki tane jilet aldım.Neden biliyor musun? Çünkü kanamaya başladığım zaman zayıf düşecektim...ve bir tane jileti düşürüp de işi yarım bırakmak istemiyordum.
Bunu hayal edebiliyor musun?Kendi hayatından o kadar nefret etmeyi ve bu yüzden yanında yedek bir jilet getirmeyi hayal edebiliyor musun?

--Bir duş almanı istiyorum. 
Cesedi yıka.
--Aslında ceset bile değiliz, değil mi?
Daha çok hiçbir şeyin anısı gibiyiz.

--Beni unutmak kolay..

--Budistler başından beri haklıydı.
Dünya bir hayal..

--Çünkü uyanmalıyım.
--Uyanıksın zaten.
--Henry, etrafına bir bak.
  Bu bir rüya ise
  bütün dünya da onun içinde.
  Bu çok canımı yakıyor.
--Keşke bunu görmek zorunda kalmasaydın.

Stay (2005)