3 Temmuz 2023 Pazartesi

Görselleştirilmiş Kuş Sesleri



"101 Bir Dize" : Daha - Haydar Ergülen'den Güven Turan'a İthaf

Güven Turan için

1.
Yüreğin sustuğunu yalnızlık konuşur ya, gürültü bundan.

2.
Senin kanatlarındadır bendeki düş kırıklığı;
gülümse ey kelebek.

3.
Nasıl bir sağanak ki paylaştığımız doymuyorum susuzluğuna.

4.
Yalnızlığını elinden tutmuş geziyor, şiir.

5.
Öptüğüm nisan bulutu, şimdi yüzünde yağmur.

6.
Yağmurun değil, gam yapraklarının hışırtısı dökülüyor
ömrümüzün üstüne.

7.
Yazıla bozula artıyor gönlümün kışı: Gün tutuşuyor.

8.
Bir nar kırılmaya görsün eylülde bin bir heves açıyor.

9.
Sakinim, anılar gövdemde bir su gibi eskiyor.

10.
Saçlarını taramaya başlayınca, ne bende söz kalıyor
ne pencerede buz.

11.
Artık rahatça 'Aşığım' diyebilir: Öyle yalnız ki!

12.
'Fırtına kopacakmış' diyorlar o hüsnüyusufu koparırsam...

13.
Dünyanın avucunda olduğumuz doğrudur.

14.
Varlığından beri bende değil bu yürek, senin sevginde.

15.
Dize dize gümüş bir kolye yapsam şiirden, gümüş boynuna.

16.
Kavak ağacını dinle ki, kar pamuk gibi yağsın!

17.
Havada bulut var, martılar sırtını dönüyor denize.

18.
Bir yağmur köpeği gibi yatışıyor, fırtınanın
kollarındaki deniz.

19.
Dayanmış anılarına, ayakta durmaya çalışıyor yaşlı aşık.

20.
Hançerine yatırmış, ipeğini biçiyor günlerimizin, avcı.

21.
Tan vakti: Defneli ev, mersinli deniz, incirli bahçe
tütsüler içinde.

22.
Uykunun çobanı düş, kırlarınki Pan: Bitse bu karabasan.

23.
Yazılda da ömrümün kırk yaprağı: Biri kalmış,
bekliyor sonbaharı.

24.
Kalem elinde düşünüyor: Neye borçlu şiiri, aşkı?
Kalbine mi, doğaya mı, kağıda mı yoksa?

25.
Ağzına toplamış sözcüklerş: Söyleyince serin,
susunca ılık.

26.
Ne aşk, ne yalnızlık...Yazılmayı bekliyor şiir, silme
boşluk üzeri.

27.
Bir şiir çabuk büyürse, onda heves kalmamıştır.

28.
"Dur orada, aşma çizgiyi" diyor aşık denize fener.

29.
Aşkın eteklerinden döktüğü taş, şiir gibi gelir şaire.

30.
Özlüyor yol arkadaşını!Çocukluğu, gençliği, sonbaharı;
Unutuyor yalnızlığı.

31.
Gecenin tarlasındaki yıldızlar, göle düşünce nilüfer.

32.
Düş.Düş.Düş.Düş.Ve uyku.

33.
Saçların savruldukça havanın yüzünde turna semahı.

34.
Yüreğin saati!Aşkla ayrılık arasında gidip geliyor sarkaç.

35.
"Gel, yaz!" daha yazmam gel diye, kağıt terliyor.

36.
Aşk uygundur akışına ırmakların: Bazen yatağında akar,
bazen taşar yatağından.

37.
Bütün gölgeleri topladım, tek senin avlun güneşli kalsın diye!

38.
Yüzün gibi tut aynaya yazını; okuduğun hep bir hiç.

39.
İlk okulum gövdemdi, çıplaklığında öğretmenim.

40.
Provası yok günlerin, makas değdiği yerden yakıyor.

41.
Bu sevgiyle şair olsam, yeniden doğururdum seni.

42.
Görmedim aşklar içinde yalnızlık gibi gözde bir renk.

43.
Kar üstüne ne yazsam, harfler siyah çıkıyor.

44.
Kış koynunda yaz gibi besliyor kardeleni.

45.
Çimenler üstünde gözyaşları var uzun havanın.

46.
Gökyüzündeki nilüfer göldeki aya düşkün.

47.
Kuşların, yaprakların ağabeyi olur bu hışımlı fırtına.

48.
Eski havuzun suyu gibi çekiliyor anılar da içimden...

49.
Kulak ver aşka; duyuyor musun gümbür gümbür
sessizlik...

50.
Yüreğimde kopardığın kırk yılın bir fırtınası.

51.
Yıldızları çoğaltıyor sözlerin: Yarın aşk sıcak olacak.

52.
"Yapraklarda yıldız yağmuru mehtapta salyangoz izleri";
Doğanın ironisi.

53.
Şu ağustos, dağıttığından beri temmuzun yanık havasını,
öyle güzel ki!

54.
Güz...Eylülün, ekimin, kasımın değil sessizliğin şiiri.

55.
Muhip'in dediği gibi "Kardır yağan üstümüze" şiirden...

56.
Bahçeler buluştu, nişanlandı üzümle kiraz...Güz şahidimdir!

57.
Ovalar, vadiler, dağlar ve gövden: O sonsuz uçurum.

58.
Gök gürleyince duyduğum çınarların kokusu ve kamaşan gövden.

59.
Tuzu yazdan biriktir, kışın soğuk şiir yazma!

60.
Mavi söz, mavi soğuk..Kış niye beyaz?

61.
Toprak ana yaprak yaprak mektup yolluyor şair oğluna!

62.
Kırk odalı ekimde kırk ayna; yüzüm bulutlu hepsinde.

63.
Bin ressam boyasa da, yine şairini bekler güz!

64.
Aşkın doğasıyla aldattığı biziz: Bizimki de aşk işte!

65.
Korktum: Sustuğum her kıyıda bir liman buldu fırtına!

66.
Hangi şiir bitebilir ki ölüm burada,
yanı başımızdayken daha?

67.
Anneler sahili boş! Açılan çocuklar geri dönmüyor...

68.
Mavi bir yolcu ol yüreğim, durana kadar!

69.
Kalemin yazdığı da sensin, sustuğu da sen.

70.
Aşk olsun güneşteki kumruya, içini aşkla çekiyor!

71.
Upuzun şiiriyle yaz bu dizeden de kısa.

72.
Sözlerin dökülüyor üstüme; serzeniş ırmağı, sitem denizi.

73.
Başkasının ağzından çıkıyor sanki sana "güle güle" diyen sesim!

74.
Süt dökmüş bir kedi gibi şu beyaz geceler...

75.
Eylül yeşillenmiş, baharda görücüye çıkacak!

76.
Canımdan bir can çekip alıyor şu ayrılık...

77.
Üzümü yazdım, "Narla incire Gazel"i okudum:
Güz gene.

78.
Yok ki dönülecek bir oda, kağıt ve kalemden başka!

79.
Sanki bir şiir güldestesi şu hercaimenekşe...

80.
Uykulu bir bahçe gibiyim, gözlerim geceyi sevindiriyor...

81.
Onat ötüşlüdür şimdi ishak kuşu.

82.
Şair olmak ne ki doğadaki şiirin yanında?

83.
Kış ortasında bir ağaç, kuşların kursağındaki heves.

84.
Fırtınanın yarısı gelişinse yarısı da gidişin.

Haydar Ergülen

85.
Kendimden daha yabancısını bulamadığım için iyiyim
yerliler arasında.

86.
Kitabın gölgesine çekiliyorum; teni kapattım.

87.
Gövdeler mahcup...Birbirlerinin karanlığına sığınıyorlar.

88.
Kayıp taşra...Yetişkinlerin eğlendiği bir çocuk bahçesi.

89.
Balkonda taflanın, şimşirin, hanımelinin güneşli daveti.

90.
Sözle yetin, rüzgarın dili tuzlu.

91.
Takılıp kaldın şiirlere, sevda bekleme.

92.
Cihangir'de bir balkon, dolunaya en yakın...

93.
Gecenin gördüğü; şiirden bir pervanedir şemin çevresinde.

94.
Çiçekler yerli yerinde; kimsenin kimseyi sevdiği yok mu ne?

95.
Çıt diye koptu dalından şiir.Çıt çıkmıyor bahçede!

96.
Bir vadi görgüsü gerek her uçuruma.

97.
Dünyadan mutluluğa izinli çıksam, gidecek yer yok bana!

98.
Ufukta suskunluk gözüküyor; ateşi dağıt, kendini topla.

99.
Mevsimler birbirinin kederine kapanıyor gitgide.

100.
Eski leylek dön artık, herkes kendi göçünde.

101.
Uzun bir geri dönüş tadıyla ilerledim mevsimlerin
içinde...

Haydar Ergülen
"101 Bir Dize" : Daha - Güven Turan için
Hürriyet Gösteri, 190 , Eylül 1996

Succession 4. Sezon

 
Succession 4. Sezon 3. Bölümden
-İşte orada, bu babam-









Succession 4. Sezon 5. Bölümden
-Ama bizi kurtlar büyüttü-
-Kurtlar tarafında büyütülmek buraya kadarmış-










Succession 4. Sezon 3. Bölümden
-Logan'ın ardından Kendall Roy-










Succession 4. Sezon 10. Bölümden
-Sezon finali, gösteri bitti & Kendall yine yalnız-











Succession 4. Sezon

Typee Polinezya Hayatına Bir Bakış - Herman Melville


Allan Melville'in acı sonu olmasa,
belki bugün Herman Melville diye bir yazardan söz ediyor olmayacaktık.
Babasını yitirdikten sonra zorluklarla geçen yıllarda 
(Redburn adını vereceği ve 1849 yılında yayımlanan dördüncü romanında o günleri hatırlayacaktır.) kendini tatmin etmeyen birkaç işi denedikten sonra, 
3 Ocak 1841 tarihinde Acushnet adlı balina gemisine tayfa olarak yazılan Melville'in 
bu kararının nedenlerini, Moby Dick'in anlatıcısı Ishmael'in 
"paramın azaldığı ya da hiç kalmadığı bir sırada, 
karada da beni ayrıca bağlayan hiçbir şey olmadığı için, biraz engine açılayım, 
bu dünyanın denizlerini şöyle bir göreyim dedim" 
sözlerinde buluruz.
...

Kimi kime şikayet edecektik?Kanunu da adaleti de Burun'n öbür tarafında bırakmıştık ve ne yazık ki birkaç istisna dışında mürettebat, kendi aralarında bölünmüş, sadece kaptanın bitmez tükenmez zulmüne boyun eğme konusunda birleşen, bir sürü korkak ve alçak ruhlu zavallıdan oluşuyordu.İki-üç kişinin, diğerlerinin desteğini almadan, kaptanın kötü muamelesine karşı çıkmayı denemesi düpedüz çılgınlık olurdu.Bu kişiler, bu "Kalan Hazretlerinin" hışmını üzerlerine çekmekle ve mürettebatın geri kalanının başına da fazladan bela açmakla kalırlardı.

...

Yıllarca haber alınamadığı için kaybolduğu kabul edilen bir balina gemisinin hikayesini duymuştum.Bu gemiyle ilgili son haber, Pasifik'in ta öte ucunda bulunan ve tuhaf yer değiştirmeleri Güney Denizi haritalarının her yeni baskısında dikkatlice kaydedilen, şu yüzer gezer adalardan birinde görüldüğü şeklinde muğlak bir rapordu.Fakat uzun bir aradan sonra, adı "Perseverance" (azim,sebat anlamında) olan bu geminin yerkürenin ucunda bir yerlerde, yelkenleri baştan aşağı yamalı bohçaya dönmüş, direkleri eski boru çubuklarıyla desteklenmiş, makaraları düğümlenmiş ve karmakarışık olmuş bir halde, her zamanki gibi telaşsız dolanıp durduğunu duyduk.Mürettebat, güvertede yürümeyi ağır aksak ancak becerebilen, saygıdeğer Greenwich emeklisi görünümlü, yirmi kadar yaşlı deniz kurdundan oluşuyormuş.Savlalar ve pupa yelkeni halatı hariç tüm hareketli iplerin uçları makaralardan geçirilerek bocurgata ya da ırgata ulaşıyor, böylece mekanizma yardımı olmadan ne bir seren prasya ediliyor, ne de bir yelken açılıyormuş.

Geminin dibi midyelerle tamamen kaplanarak kabuk bağlamış.Üç tane evcilleşmiş köpekbalığı, dümen suyundan ayrılmıyor ve her gün aşçının kendileri için suya boşalttığı kovanın içindekilerle ziyafet çekmek için gemiye yanaşıyorlarmış.Kalabalık bir torik ve orkinos sürüsü de geminin peşinden ayrılmıyormuş.

Gemi hakkında duyduğum bu hikayeyi her hatırladığımda ürperirdim.Sonunda gemiye ne olduğunu hiçbir zaman öğrenemedim ama herhalde eve hiçbir zaman dönemedi.Sanırım, Buggery Adası ya da Devil's Tail Tepesi açıklarında bir yerlerde hala düzenli olarak günde iki kez orsa ediyor olmalı.

...

Bunların günahının ağırlığı, geminin suçlu gövdesini suyun dibine batırmaya yeter de artar bile.

...

Gruptan biri kaptanı, adama birkaç saatlik hürriyeti çok gören anasının gözü bir yalancı ilan ettikten sonra, "Ama masallarınla beni özgürlüğümden vazgeçiremezsin moruk.Sahildeki her çakıl kor ateş, her sopa bir şiş olsa; yamyamlar da adımımı attığımda beni şişe dizmeye hazır olsalar bile gideceğim" diye haykırarak yemin etti.

...

Herhalde Robinson Crusoe kumsalda ayak izine rastladığında, bu can sıkıcı keşif karşısında bizim ürktüğümüz kadar ürkmemiştir.İlk aklıma gelen, mümkün olduğunca hızla geri çekilip başka bir yönde ilerlemek olduysa da, patikanın nereye çıktığını öğrenme merakımız bizi bu yolu izlemeye yöneltti.Böylece, ilerledikçe daha da belirginleşen patika sonunda bizi bir uçurumun başına getirene kadar, yola devam ettik.

"Eh, peki" dedi Toby uçurumdan aşağı bakarak, "bu yolu izleyen herkes buradan atlıyor mu?"

"Sanmıyorum" dedim, "herhalde bir şekilde aşağı inmeyi beceriyorlardı; ne dersin, bir deneyelim mi?"

"Peki, söyle bakalım, uçurumun dibinde kırılmış bir boyundan başka ne bulmayı umuyorsun?Baksana bizim geminin ambarından daha karanlık görünüyor ve aşağıdaki şelalelerin gümbürtüsü insanın beynini paramparça eder."

...

Açlık en iyi sostur.

...

Altımızda akan suya varmaya sabırsızlandığım için daha fazla durup seyretmedik.Bastığımız yerin sağlamlığını ya da tutunduğumuz güçsüz ot ve dalların ağırlığımızı çekip çekmeyeceğine aldırmadan ve sık sık yerlerinde oynatıp düşürdüğümüz taş parçalarının yarattığı yankıyla vahşi sessizliğini bozarak, hatırladıkça içimi ürperten bir gözükaralıkla kendimizi koyağın derinliklerine attık.Kendi adıma, elimde olmadan tepeden aşağı yuvarlanıyor muydum, yoksa böyle dehşet verici hızla inmeyi ben mi seçmiştim, bir şey diyemeyeceğim.

...

Zorluklarla karşılaştığında bir insanın tam yol geri çekilmek, çoktan katedilmiş yolu düzenli bir şekilde gerisin geriye çevirmek kadar hor göreceği başka bir şey yoktur; hele de macerayı seven biriyse, denenmemiş zorluklardan elde edilecek bir umut kırıntısı bulunduğu sürece, geri çekilmek tarifi imkansız derecede iğrenç görünür.

...


Bir keresinde, Pasifik'teki bir kabilenin feci ahlak bozukluğuna örnek olarak, dillerinde fazilet anlamına gelecek bir kelime bulunmadığının gösterildiğini duymuştum.Temelsiz olmakla birlikte iddianın doğruluğunu kabul etsek bile, bu görüşe, aynı kabilenin dilinde, bizim medeni suçlarımızın sonsuz listesinin aktardığı pek hoş düşünceleri ifade edecek kelimelerin bulunmadığı hatırlatılarak karşı çıkılabilir.

...

Markizliler için uyku hayatın en önemli işi denilebilir, zira zamanlarının çoğunu Somnus'un (mitolojide uyku tanrısı) kollarında geçirirler.Bedenlerinin doğal gücünün en iyi kanıtı, dayanabildikleri uyku miktarıdır.Aslında yerlilerin çoğuna göre hayat, sık sık bölünen keyifli bir şekerlemeden başka bir şey değildir.

...

İnsanlığın bütün erdemleri medeniyetin tekelinde değildir; hatta bu erdemlerden medeniyetin payına çokça düşmemiştir bile.Bu erdemler, birçok barbar millet arasında daha bol bulunup daha güçlü şekilde gelişirler.Yabani Arabın misafirperverliği, Kuzey Amerika yerlisinin cesareti, Polinezya millerlerinden bazılarının sadık dostluğu, Avrupa'nın gelişmiş toplumlarındaki benzer özellikleri kat kat aşar.Doğruluk, adalet ve insan tabiatının daha üstün ahlak kuralları, eğer kanunlar olmadan var olamıyorsa, Typeelerin sosyal durumlarını nasıl açıklayacağız?Hayatlarındaki her ilişkide öyle temiz ve dürüstlerdi ki, onların karakteriyle ilgili en yanlış fikirlerle vadiye girdikten kısa bir süre sonra, kendi kendime şaşkınlıkla sormadan edememiştim: "Haklarında korkunç hikayeler duyduğum acımasız vahşiler, kana susamış yamyamlar bunlar mıydı?Bu insanlar birbirlerine karşı, fazilet ve merhamet üzerine makaleler hatmetmeden, ilk defa yüce ve asil İsa'nın dudaklarından dökülen o güzel duayı her gece okuyan birçok insandan daha iyi davranıyorlar ve çok daha insancıllar." Vadide birkaç hafta geçirdikten sonra, insan tabiatına önceden olduğundan daha fazla hürmet duyduğumu itiraf etmeliyim.Ama heyhat! O günden beri, bir savaş gemisinin mürettebatından biriyim ve beş yüz adamın alttan alta kaynayan ahlaksızlığı önceki teorilerimin hepsini neredeyse tersyüz etti.

...

"Roma'da Romalıların yaptığı gibi yapın."

...

Tüyleri mor ve gök mavisi, koyu kırmızı ve beyaz, siyah ve altın sarısıdır.Gagaları rengarenktir: parlak kan kırmızısı, kehribar karası ve fildişi beyazı.Gözleri parlak ve çakmak çakmaktır.Yıldızdan sürüler halinde havada süzülürler; fakat heyhat! Hepsinin de dili bağlanmıştır; vadide tek bir ötücü kuş yoktur!

Nedendir bilmem ama, kuşlar genelde mutluluğun elçisi olsalar da, bu kuşların görüntüsü beni her zaman hüzne boğardı.Ben yürürken, dilsiz güzellikleriyle etrafımda dolanırlarken ya da yaprakların arasından meraklı gözlerini bana dikerek bakarlarken bir yabancıya baktıklarını ve onun kaderini payaştıklarını bildiklerine inanasım gelirdi.

...

Zavallı ihtiyarın tüm çabalarına rağmen yüz kaslarının türlü biçimlerde seğirmesi ve buruşması, o anda yeniden boyattığı, ruhunun pencerelerini örten bu panjurların son derece duyarlı olduğunu gösteriyordu.Fakat yüreği askeri bir cerrah kadar nasır bağlamış olan sanatçı işine devam ediyor, yorgunluğunu vahşi bir şarkıyla hafifleterek, bir ağaçkakan neşesiyle deliyor da deliyordu.

...

Cansız nesnelerin, özellikle de kederli anlarımızda, hislerimizle bütünleşmesi tuhaftır.

...

Herman Melville
Typee Polinezya Hayatına Bir Bakış
Çeviren: M. Barış Gümüşbaş
Yapı Kredi Yayınları

Volcano (2011) - Eldfjall - Runar Runarsson

Volcano (2011) - Eldfjall
Runar Runarsson
- Film Müziği -
 












Volcano (2011) - Eldfjall
Runar Runarsson
- Film Müziği Final -