15 Ocak 2013 Salı

körleşme, elias canetti

Bir düş, tek tek öğelerine ayrıldığında gücünü yitirir.
---
Yaşamı boyunca çevresindekilerin acılarına başını döndürüp bakmamıştı, şimdi de başını eğip kendi acıklı durumuna bakmıyordu.
---
Bir güvercin gelip, hasta, zayıf gövdesi ve acıyla buruşmuş yüzüyle bir sütuna yerleştirilmiş olan Hazreti İsa'nın başına kondu.Onun yalnız kalmaktan hoşlanmadığını gören bir başka güvercin de hemen yanına geldi.Halka göre bu Hazreti İsa, çok fazla acı çekmekteydi; görenler onun diş ağrısı çektiğini düşünüyorlardı.Oysa gerçekte durum, farklıydı; İsa büyük bir olasılıkla bütün gün boyunca güvercinlerin tepesinde aynı amaçla tepinip durmalarından bıkmıştı.Onları görünce, kendi yalnızlığını düşünüyor olmalıydı.Oysa bunu düşünmek hiçbir işe yaramaz, onun için düşünmemeli..Çarmıhta yalnızlığını düşünseydi, canını kimler için vermiş olurdu?-Evet, gerçekten de çok yalnızdı Kien...
---
Kimbilir, belki de Amerikalılar gökyüzüne değen rehin sandıkları yaparlar.Yanarak ölme korkusuyla yıllar boyu bekleyen mahpuslar, otuzuncu katta sürünmektedir.Ne acımasız bir oyun, bulutlara değen zindanlar.Yakınacak yerde yardım etmek mi?Gözyaşları yerine eylem mi?Nasıl varılabilir o noktaya?Kimden sorulacak buraları?İnsan kör geçer yaşam yollarından.Çevremizde bulunan korkunç yoksulluğun ne kadar azını görüyoruz aslında!
---
Dırdır etmek yerine acı çekti."Kıyamet Günü gelir elbet" dedi kendi kendine.Bekledi; tanrının her günü pavyonun eşiğine ayak basan yabancıları ölçtü biçti, inceledi; şu kapının eşiğinden tek bir adam, tek bir yürek, görebilen, işitebilen ve duyan bir kulun girmesi için canını vermeye hazırdı.
---
Savunmamı yalnız başıma yapacağım.Kimseye gereksinmem yok.Avukatlar aslında birer canidir, hepsi yalan söyler.Oysa ben hakikat için yaşıyorum.Şu anda karşımda bulunan hakikatin ise bir yalan olduğunu biliyorum; yardım edin bana, bu kadının ortadan kalkması gerektiğini biliyorum.
---
Çin'deki en kötü ruh bile Therese'den daha soylu davranırdı.Yalnızca bir ruh olsaydı keşke Therese!

Körleşme
Elias Canetti

9 Ocak 2013 Çarşamba

afiyet olsun kahvesi, nihat genç


...Hangi müşterinin ahududu içtiğini, hangisinin kaçıncı birasını çektiğini, hangisinin yine sigarayı almayı geç saat unutacağını, hangisinin nasıl kahve içtiğini bilmeliydim artık.Bir tokat da, içinde üç aylık sümük saklı buruşuk mendil suratlı Yaşar abinin yakın arkadaşından geldi.Tesbihi koptu, ne kopuş, büyük kopuş! Masa altlarında müşterilerin bacakları arasında gezinerek otuz iki taşı bir ipliğe dizemedim, adam neredeyse beni ufalayıp o ipe otuz üçüncü taş olarak dizecekti.İki tanesi yoktu, iki tokat yedim.Sabaha değin dizlerimin üstünde masa altlarında gezindim durdum.Bir Hititoloğun bilinmeyen bir yazıyı çözmesi gibi ayakkabı boyalarından, pantolon paçalarından, mutsuzları, pezevenkleri çıkartmaya çalıştım, bir kediyi defeder gibi böğrüme masa altlarında tekmeler yedim...


Afiyet Olsun Kahvesi/Ruhuna Fatiha Yazılır Amcalar
Dün Korkusu
Nihat Genç

delilik ve toplum, michel foucault

 "Deli, sorumsuz hakikattir"


...Ortaçağ Avrupa'sında deliyi karakterize eden şey neydi?Deli esas olarak hareketli kişiydi; yani bir yere ya da bir senyöre bağlı olmayan , bir şehre yurttaşı olarak bağlı olmayan, şehirden şehre, şatodan satoya, evden eve dolaşan kişiydi, özellikle başıboş bir serseriydi, coğrafi açıdan olduğu kadar hukuki açıdan da marjinaldi, ona ne bir meslek, ne bir mülk, ne de aidiyet atfedilebilirdi.Çok daha kesin bir biçimde, on yedinci yüzyıldan itibaren deli esas olarak çalışamaz durumda olmasıyla tanımlandı.Gerçekten de, on yedinci yüzyılda deliye esas olarak çalışamaz durumda olduğu için bir tedavi, daha doğrusu sistematik ve genel önlemler uygulanmaya başlandı.Deli, on yedinci yüzyılda özündeki aylaklıktan ya da çalışma kurallarına boyun eğmeyi becerememesinden yola çıkarak tanındı.Biraz önce sözünü ettiğim ve on sekizinci yüzyıl sonunda Fransa ve İngiltere'de açılmış olan ve bazı insanların serbest bırakıldığı büyük hastaneler on yedinci yüzyılda, esas olarak, büyük kapitalist ticaret toplumlarının oluşturduğu dönemde çalışacak durumda olamayan insanları tıkmak içindi.Bir anlamda aylakların, çalışmaya koşulamaz olanların alanında, bulunduğu yerde, deliler fark edilmeye, tecrit edilmeye ve kapatılmaya başlandı...

İktidarın Gözü
Michel Foucault

hakkari'de bir mevsim


...
-Yok muydu gerçekte delil ?
-Dağ başında delil ne arar hocam ?
-Doğrusun Halit.Delil yok dağ başında..Olsa olsa tanık olur.
-Ne tanığı hocam ?
-Ne bileyim Halit, kayalar, otlar, köpekler, gökyüzü, güneş..Ya da insan.
-Bizimkinde o da yoktu...

Hakkari'de Bir Mevsim
Ferit Edgü