4 Mart 2018 Pazar

tanner kardeşler, robert walser


Genç, acemi bir delikanlıdan insanın aklına gelebilecek her şey bekleniyor: gayret, sadakat, dakiklik, yol yordam bilme, soğukkanlılık, tevazu, ölçü, kararlılık ve daha kim bilir neler...Ama bir saygın müdürden herhangi bir erdem beklemek kimsenin aklına gelmiyor.
---
Mektuplarda öyle oluyor.İnsan yazarken dikkatsiz ifadelere kaptırıyor kendini.Mektuplarda ruh dile gelmek istiyor durmadan ve genellikle de maskara ediyor kendini.Yani yazmamayı tercih ederim.
---
Manzara cesaret kırıyor bir parça: pencerelerin önünde bu gökyüzü , kulakta bu tatlı şarkı.Gökyüzünden beyaz bulutlar geçiyor ve ben burada yazı yazmak zorundayım.Neden hassasım bulutlara karşı.Eğer bir kundura ustası olsam, çocuklar, erkekler ve hanımlar için kunduralar yapardım en azından; bunlar bahar günü sokakta benim kunduralarımla gezintiye çıkarlardı.Kendi kunduramı yabancı bir ayakta görünce baharı hissederdim.Burada baharı hissedemiyorum, rahatsız ediyor bahar beni.
---
Klara, sanki farkında bile olmadan başka sınırlardan, başka bir katman ve dünyadan uçarak gelmiş, daha yüce, uzak bir varlık gibi davranıyordu halkın arasında.Tüm bu çekingen insanların gözlerini fal taşı gibi açan, nefeslerini tutmalarına ve şiddetli titreme yüzünden bıçağı düşürmemek için elleriyle diğerini tutmalarına neden olan olağanüstü, göz kamaştıran etkisi de buradan kaynaklanıyordu.Klara'nın güzelliği, onları apansız bastıran bir acıyla düşündürmüştü.Dünyada, gündelik ekmek uğruna sürdürdükleri kaba işlerin ve tasaların dışında, neler olduğu geldi birden akıllarına.Bu türden bir sağlığa ve dopdolu, taşkın, güler yüzlü güzelliğe dair hiçbir hayalleri kalmamıştı neredeyse, hayat, kirli, kara gündelik akışa karışıp tükenmiş, ufalanıp kaygılara dönüşmüş, düşkünce şeylere saplanıp kalmıştı.Tüm bunlar, belki herkes için o denli belirgin olmasa da acıyla akıllarına geliyordu şimdi, tebessümüne içinizden gülümseyerek katılmaya yeltendiğiniz zaman, salt kokusuyla bile sizi sarhoş eden bir güzelliğe bakmak acı verir çünkü.Bu yüzden hepsi de başlarını kadına doğru kaldırırlarken garip ifadeler takınıp yüzlerini buruşturdular, çünkü onlar daracık yerlerdeki alçak iskemlelerine sıkışıp kalmışken o yüce kadın dimdik ayakta duruyordu.
---
Eğer kader insana soytarı rolü biçmişse, demek istediğim, insan belki de bunun için seçilmişse, ciddi bir ifade takınmak neye yarar?
---
Kuşkusuz, her insanın gözü kolayca incinebilir, ama onun gözlerine baktığımda daha şimdiden kıymıklar battığını görüyormuşum gibi içim acıyor birden.Gözleri büyük, alabildiğine çıkıklar, hiçbir şeyle ilgili değilmiş gibi görünüyorlar, öylesine dikkatsiz ve daima ardına kadar açık; ne kadar kolay incinebilirler.
---
Korunmasız insanlar, güçlülerdeki acı verme isteğini çok kolay kışkırtırlar.
---
Yere sağlam basmak neden yetmiyor sana; bir de sallantıda ve arayış içinde olanların ensesine mi bastırman gerekiyor ayağını, kendilerinden umudu-kesmenin girdabında derinlere, ta diplere batsınlar diye?
---

Çoğunluğun yaşadığı gibi yaşamanın bir anlamı var.Böyle tembel ve ayrıksı olmak beni öfkelendiriyor.Artık yemeklerden bir tat almaz oldum, gezintiler beni yoruyor; hem sıcak kır yollarında karasinekler ve atsinekleri tarafından delik deşik edilmek, köylerden geçmek, dik duvarlardan aşağı atlamak, kayan kayaların tepesine bağdaş kurup oturmak, başını yaslamak, bir kitap okumaya başlamak ve bitirememek, ardından güzel ama ıssız bir gölde yüzmek, yeniden giyinmek ve evin yolunu tutmak, sonra evde, aynı miskinlikle hangi bacağının üstünde duracağını ve hangi burnuyla düşüneceğini veya hangi parmağını hangi burnuna dayayacağını şaşırmış Kaspar'ı bulmak neden öyle muhteşem ve gönendirici bir şey olsun ki?Böyle bir hayat insanı kolayca bir sürü burun sahibi eder ve bütün gün on parmağını on burnuna dayamak ve düşünmek istersin.
---
Evet, yapmam gereken şeyin bu olduğunu sanıyorum, her ne kadar bir zamanlar terk ettiğim şeyin bu olduğunu sanıyorum, her ne kadar bir zamanlar terk ettiğim şeye yine en başından başlamak beni onurlandıracak bir adım olmasa bile.Ama olması gereken bu.İnsan bu durumda onuru değil, zorunlu ve kaçınılmaz olanı düşünür.
---
Aslına bakılırsa yeniden kış gelinceye kadar yaşamak istiyorum sadece; kış gelince ve kar yağarken hayatta kalmanın bir yolunu bulurum sonra, hayatta kalmanın en iyi yolu gelir aklıma.
---
Daha ötesini düşünmüyorum.Bundan ötesini, elektrikli lambalar üreten anonim şirketten Herr Spielheagen düşünür belki ama ben düşünmem; çünkü o konumda değilim ve dünyada beni bundan ötesini düşünmeye mecbur edecek kadar çok yükümlülük üstlenmem.
---
Şairler doğaya, siz ressamlardan daha düşük bir sadakatle bağlıdırlar kesinlikle, çünkü doğaya eğitimin çarpıttığı ve tıka basa dolu kafalarla yaklaşırlar genellikle.
---
Karımı beğenip beğenmediğimi kendime sormayı asla düşünmezdim ve güdük, eksik bir hayat yaşadığımı kabullenmeyi asla aklımdan geçirmezdim.
---
Simon kendi kendine, "Vaktim yok," dedi usulca, "önümdeki şehre varmak için acele etmem gerek, yoksa bir şair ve hayalperest olan bu zavallı ölü herifin başında biraz daha uzun süre oyalanmaktan çekinmezdim.Ne asil bir tavırla seçmiş kendi mezarını.Karla kaplı, olağanüstü, yeşil çamların ortasında yatıyor.Bu durumu kimseye bildirmek istemiyorum.Tabiat kendi ölülerine göz kulak olur, yıldızlar onların başında şarkılarını söylerler  usulca ve gece kuşları cıvıldarlar, artık işitmeyen ve hissetmeyen biri için en güzel müziktir bu.Senin şiirlerini, sevgili Sebastian, yazı kuruluna götürmek istiyorum; belki orada okur ve baskıya verirler onları, en azından kulağa hoş gelen, zavallı, pırıltılı adın kalsın, diye senden geriye.Karın içinde, çam dallarının altında böyle yatmak ve donmak, muhteşem bir huzur.Yapabildiğin en iyi şey bu.İnsanlar, böyle gariplere, ki sen de bunlardan biriydin, acı çektirmeye ve acılarına gülmeye eğilimlidirler daima.Toprağın altındaki sevgili, sessiz ölümlere selam söyle ve artık -olmayışın sonsuz alevinde çok fazla yanmamaya bak.Sen başka bir yerdesin.Mutlaka olağanüstü bir yerdesin, zengin bir herifsin şimdi ve zengin, soylu bir herifin şiirlerini yayımlamak zahmete değer.Hoşça kal.Çiçeklerim olsaydı, senin üzerine dökerdim onları.Bir şaire ne kadar çiçek verilse azdır.Senin çok az çiçeğin oldu.Çiçekleri bekledin, ama ensenin üzerinde uçuştuklarını ve üzerine döküldüklerini duymadın hayal ettiğin gibi.İşte bak, ben de bir sürü hayal kuruyorum ve hiç beklemeyeceğimiz, çok, pek çok insan da hayal kurar, ama hayallere bir son verebilmekten de mutluluk duyarız.Sen çevrendeki insanları aşağı görüyordun, Sebastian!Ama, sevgili Sebastian ancak güçlü biri göze alabilir bunu, oysa sen zayıftın!
---
Belki taşrada her yıl ancak bir şey olur, ama o da herkesin ortak serüvenidir.
---
Sözgelimi sen, Simon!Ah Tanrım.Senin için bambaşka hisler taşıyor insan, her daim neşeli kardeşim!Biliyor musun, senin için insan hep şöyle düşünüyor: 'Bir dayak yemesi gerek, şöyle sıkı bir dayak, bunu hak ediyor!' Sana hayret ediyorum ve hala bir uçuruma yuvarlanmamış olmanı anlayamıyorum.Sana merhamet duymak asla aklıma gelmiyor.İnsan seni genelde kaygısı, küstah, mutlu bir velet olarak görüyor.Doğru mu bu?
---
Sana inanmak için, insanların daima seni önce seni tanımaları gerekecek ve bu da zaman alır.
---
Sen gittiğin zaman, Simon, geceler bu kadar sessiz olmayacak ve nedenini de söyleyeyim sana: Geceleri çok sessizdin sen, uykunla sessizliği çoğaltıyordun.Tüm o geceler boyunca iki sessiz, sakin insandık biz; şimdi tek başıma sessiz olmam gerekecek, biraz zorlanarak ve etraf daha az sessiz olacak; çünkü karanlıkta yatağın içinde sık sık doğrulacağım ve bir şeylere kulak kabartacağım.O zaman çevremin çok daha az sessiz olduğunu hissedeceğim.Belki de ağlayacağım o zaman, kesinlikle senin yüzünden değil, senden hiç böyle kuruntulara kapılmamanı rica ediyorum.Hayır hayır Simon, senin yüzünden kimse ağlamayacak.Gitmişsen gitmişsindir .Hepsi bu.Senin için ağlanacağına inanıyor musun?Söz konusu bile olmaz.Hiç aklına getirme bunu.Gittiğini hisseder insan, bunun farkına varır, ama sonra?Yani özlem veya ona benzer bir şey?Senin tarzında bir insana kimse özlem duymaz.Sen özlem uyandırmıyorsun.Hiçbir kalp senin ardından titremez.Seni aklından geçirmek mi?Ah, bırak!Evet, arada sırada dalgınlıkla, sanki bir iğneyi elimden düşürür gibi anarım seni.
---
Şu dünyada yaşadığın ev bir bavuldan ibaret.Çekici bir yanı var bunun, ama acınılası bir yanı da var.
---
Ne zaman kendime ait ciddi meselelerim olacaktı?Şimdiye kadar hayatımı boşa harcadım, hayatım bana çok değersiz göründüğü için öyle olmasını istedim çünkü.Yabancı çıkarlar içinde eriyip giderdim, bunu anlatmaya bile gerek yok; çünkü kendi hedefleri olmayan kili, tabii ki başkalarının hedefleri, çıkarları ve amaçları için yaşar.
---
İnsan, coşkuyla dolu hislere kapılıyordu.Olacak şey değil gerçi, ama Tanrı'nın evi bu dünyada bir yerlerdeyse eğer, o yer Paris olmalı.
---
Eskiden beri çocuksu, yumuşak bir kalbi vardı ve harcanmış bir hayatın verdiği acı ve pişmanlığın bu kalbi paramparça etmesi kolaydı.
---
Bir varmış bir yokmuş, başka ne yapacaklarını bilmedikleri için dünyanın üzerine dökülen kar tanecikleri varmış.Bir sürüsü tarlaya uçmuş ve orada kalmış, bazıları çatılara düşmüş ve orada kalmış, yine bazı başkaları, acele içinde yürüyen insanların şapkalarına ve kapüşonlarına düşmüşler ve kalmışlar, ta ki oradan silkeleninceye kadar, tek tük birkaç tanesi, bir arabanın önüne bağlanmış duran bir atın sadık, sevimli yüzüne uçmuş ve at gözlerinin uzun kirpiklerine konmuşlar, bir kar taneciği bir pencereden içeri uçmuş, ama orada ne yaptığı anlatılmamış, her ne olmuşsa, orada kalmış.Sokağa kar yağıyor, yukarıdaki ormana da, ah ne güzeldir şimdi orman.Oraya gitmek vardı.Umarım fenerlerin yandığı akşam saatine kadar yağmaya devam eder.Bir zamanlar bir adam varmış, kapkaraymış, yıkanmak istermiş ama sabunlanacak suyu yokmuş.Derken kar yağdığını görünce sokağa çıkmış ve kar suyuyla yıkanmış ve yüzü kar gibi beyaz olmuş.Artık bununla böbürlenebilirmiş, o da böbürlenmiş.Ama adamı bir öksürük tutmuş ve başlamış öksürmeye, bütün bir yıl boyunca, bir sonraki kış gelinceye kadar öksürüp durmuş.Derken dağdan yukarı yürümüş terleyinceye kadar, bir yandan hala öksürüyormuş.Öksürük bir türlü kesilmek bilmiyormuş.O sırada küçük bir çocuk gelmiş yanına, bu bir dilenci çocuğuymuş, avucunda bir kar tanesi varmış, kar tanesi, küçük, narin bir çiçeğe benziyormuş.'Bu kar tanesini ye' demiş çocuk.Ve büyük adam kar tanesini yemiş ve öksürüğü hemen geçmiş.Derken güneş batmış ve her yer kararmış.Çocuk karda oturuyor ama üşümüyormuş.Evde dayak yemiş, nedenini kendisi de bilmiyormuş.Küçük bir çocukmuş işte ve daha hiçbir şey bilmiyormuş.Minik ayakları da üşümüyormuş, oysa ayakları çıplakmış.Çocuğun gözünde bir damla yaş parlamış, ama ağladığını anlayacak kadar akıllı değilmiş daha.Herhalde gece donmuş çocuk, ama hiçbir şey hissetmemiş, hiç hissetmemiş, bir şey hissetmek için çok küçükmüş.Tanrı görmüş çocuğu, ama aldırış etmemiş, Tanrı bir şey hissetmek için çok büyükmüş.
---
Bana gelince ben tüm insanların en işe yaramazıyım hala.Hayatımı bir ölçüde bile olsa, düzene soktuğumu gösterebilecek bir takım elbisem bile yok üstümde.Hayatta belirli bir seçim yaptığıma işaret eden hiçbir şey görmüyorsunuz bende.Hala hayatın kapısı önünde dikiliyorum, kapıyı çalıp duruyorum, pek ürkekçe tabii ve kapının sürgüsünü açmaya gelen biri var mıdiye heyecan içinde kulak kabartıp dinliyorum.Bu biraz sıkı bir sürgü ve insan dışarıda durup kapıyı çalanın bir dilenci olduğunu hissederse, o kapıya bakmak istemez.Ben sadece kulak kabartan ve bekleyen biriyim, bu konuda olgunlaştım tabii, çünkü beklerken hayal kurmayı öğrendim.Bu ikisi el ele yürür ve iyi gelir insana, üstelik bu sayede edebinizi de korursunuz.

Robert Walser
Tanner Kardeşler

phantom thread (2017), paul thomas anderson





"Seni seviyorum Alma.
Asla sensiz olmak istemiyorum.
Yapmak istediğim şeyler var.
Sayılı günüm kaldı sandım.
Yaptığım hataları tekrar yaptım.
Bunlar göz ardı edilemez artık.
Beni rahatsız eden şeyler var.
Artık yapılması gereken şeyler.
Sen olmadan yapamacağım şeyler.
Buz kesmiş kalbimin tıkanmasını engellemek için,
Bir laneti bozmak için.
Değişmeyen bir ev, ölü bir evdir.
Alma, benimle evlenir misin?
Benimle evlenir misin?"





Phantom Thread (2017)
Paul Thomas Anderson

sütçü beşir ağa, melamilik ve melamiler, abdülbaki gölpınarlı

Beşir ağanın Silivri'ye yakın bir yerde bir çiftliği varmış.Yazın oraya gider, kışın İstanbul'da oturur; çiftliğinden getirdiği ineklerin sütünü sattırırmış."Sütçü Beşir Ağa" telkibine sebep budur.Kendisi fevkalade nafiz olduğu gibi Koniçe'li bulunduğundan yeniçeri ocağının erkânı da hemşehrileri idi.

Müstakim zade'nin risalesindeki bir hikayeden anlaşıldığına göre züvvarı o kadar fazla idi ki huzuruna ancak nöbetle girilebiliyordu.

Bundan maada İskenderiye'den gelen birçok Bektaşi ve Hurufi arnavutlar da hemşerisi olmak münasebetiyle konağında misafir oluyorlardı.Bu gibi halat, hakkında sui zannı badi olduğu gibi bilhassa tarikat şeyhlerinin hasedini de celbediyordu."Ümmi"liği de şeyh efendilere vesilei taarruz olup hakkındaki dedikodu büyüye büyüye devlet ricaline kadar aksetti.

Nihayet Dördüncü Mehmed'in Edirne'ye ve Sadrı azam Köprülü zade Fazıl Ahmet Paşa'nın Avusturya seferine hareketleri esnasında halkı tedhiş ve iskat için Şeyhulislam Sun'i zadenin fetvasile Fener bağçe'de 90 yaşını mitecaviz bulunduğu halde Fener dahilinde ihnak edilmiş ve cesedi denize atılmıştır.Kendisile beraber 40 müridi de boğulmuştur.(1073)

Hamzaviler, bu kırk kişinin Beşir Ağanın katlinin ertesi günü "Babı fetva"ya gidip "Beşir ağanın itikadında bulunduklarını; binaen aleyh kendilerinin de pirleri gibi idam edilmelerini, idam edilmedikleri takdirde pirlerinin zulmen şehit edildiğinin sabit olacağını" ifade etmelerile, bunların koyverilmesi, hakikaten Ağanın katlinin gayri meşru bulunduğunu kabul etmek olacağından, Ağa gibi Fener'de boğdurulduklarını mütevatir bir rivayet halinde söylerler ve ilel an Fenere çıkmazlar.Şayet giderlerse ancak methalden ziyaret ve Beşir ağanın ruhaniyetine teveccüh edip dönerler.Bu akide, diğer tarikat erbabında da vardır.Anlaşılıyor ki Beşir ağa bütün tarikat ehline nafiz olmuştur.
---
Sütçü Beşir Ağa'nın mektubundan:
...
Yolunuzu candan izleyüp ma'nata vüsul içün Cenabı Rabbül alemin huzurunda teveccühi tam ile müteveccih olup bilhasıl kelimattan feragat eyleyesiz!ma'rifet zannedüp sattuğunuz kelimattan zarar terettüp eyledüğün bilmez misiniz?

Haramdan perhiz eyleyüp devre müteallik kelimatı min ba'din lisanınıza getürmiyesiz.Her kim mütenebbih olmaz ise ve hilafı şer'i şerif hareket eder ise bizden değildir.Lisanı kesilmek gerek!...

Ve tenezzülü dil ile idüp secde misali yer ve diz öpmiyesiz; rızam yoktur.Musafahayı ehli şer' kabul eder.Tenezzül, gönülden olur.Birlik içündür."

Abdülbaki Gölpınarlı
Melamilik ve Melamiler
Sütçü Beşir Ağa

gecikmiş karşılaşmalar, elias canetti, gözlerin oyunu

Çizim: Erdem Çolak
Gecikmiş karşılaşmalar, yaşamımda hep olağandışı rol oynamışlardır.Kitaplar konusunda olduğu gibi yerler konusunda, insanlar, resimler konusunda da böyledir bu.Tüm yaşamımı orada geçireceğimi yazgım önceden belirlemişçesine özlediğim kentler vardır.Bu kentleri ziyaret etmekten kaçınmak için türlü bahanelere sığınırım, göz göre göre kaçırdığım her yeni fırsat, onların önemini artırır ve sanki yalnız ve yalnız onlar için yaşıyormuşum, bu yerler olmasaydı çoktan göçüp gidecekmişim duygusuyla dolmama neden olur.Kendilerinden söz edilmesinden müthiş hoşlandığım kişiler vardır, dinlerim, okurum, onlar hakkında kendilerinden daha çok şey biliyorumdur sanki, ama resimlerine bakmaktan sakınırım, neye benzediklerini anlama girişimlerinde hiç bulunmam.Öte yanda yıllarca aynı sokakta gördüğüm kişiler vardır, tek bir sözcük bile etmem onlara, yanlarından tıpkı onların bana yaptığı gibi sessizce geçer giderim; soran gözlerle birbirimize bakarız, ama ikimiz de dudaklarımızı sımsıkı kapalı tutarız.Bunlarla ilgili olarak olası ilk konuşmamızı belleğimde oluştururum, müthiş şaşırtacak birçok özellik yaratırım kafamda, bunu büyük bir hevesle yaparım üstelik.Nihayet, haberleri olmadan yıllardır sevdiğim kişiler vardır; yaşım ilerler, o utkulu anı, duygularımı seslendirmeyi düşlemeyi hiç bırakmamama karşın, sevgimi onlara söyleme tasarılarım giderek daha aldatıcı hale gelir.Gelecekle ilgili bu titiz, ayrıntılı hazırlıklarım olmasa yaşamak olanaksız gelecek bana sanıyorum, üstelik bunların, ansızın hiç beklenmedik anlarda başıma gelen ve beni anında çarpan şaşırtıcı olaylardan daha az önemli olmadığını adım gibi biliyorum.

Elias Canetti
Gözlerin Oyunu

call me by your name (2017), luca guadagnino

Call Me By Your Name (2017) - Luca Guadagnino
Visions of Gideon - Sufjan Stevens



dostum ben bu dünyaya alışamadım, erol evgin

Dostum Ben Bu Dünyaya Alışamadım - Erol Evgin
Söz: Çiğdem Talu
Müzik: Melih Kibar
Düzenleme: Esin Engin

Bir bilsen neler gördüm yıllar boyunca
Yaşadım, aşık oldum sevdim çılgınca 
Ayrılık ölüm gibi girdi araya
Dostum ben bu dünyaya alışamadım, alışamadım, alışamadım...

Vefalı dostlar gördüm, kardeşten öte
Verilmiş sözler duydum, yeminden öte
Nasıl da unutuldu günün birinde
Dostum ben bu dünyaya alışamadım, alışamadım, alışamadım...

Kış kıyamet içinde geçti yıllarım
Talihimle bir türlü barışamadım
Gün geldi en yakınım yabancı oldu
Dostum ben bu dünyaya alışamadım, alışamadım, alışamadım...

Binlerce insan gördüm kan ter içinde
Hünerli eller gördüm ekmek peşinde 
Her biri dayanılmaz dertler içinde
Dostum ben bu dünyaya alışamadım, alışamadım, alışamadım...

Kış kıyamet içinde geçti yıllarım
Hep baharı bekledim kavuşamadım
Hangi dalı tuttuysam elimde kaldı
Dostum ben bu dünyaya alışamadım, alışamadım, alışamadım...

bu son olsun, cem karaca - sevda deniz karali, ukulele cover

Bu Son Olsun - Cem Karaca
Sevda Deniz Karali - Ukulele Cover


Çizim: Erkan Aydın

bisikletçi kumpası, svetislav basara


Hiçbir biyografi, sahibi kadar korkunç olamaz.
---
Bunu iyice aklına kazı Grossman, tarihle ilgilenmiyoruz.Onun yıkımıyla ilgiliyiz.Diğerleri tarihin yapılışını izlemek için buradalar.Biz onun altını kazımak için buradayız.Zamanımızın en karakteristik özelliğinin, az sonra alıntılayacağım şekilde Sucholdolski'ye göre "dünyayı yok ederek tamir etmenin mistik umudu" olduğunu sakın unutma.
---
Kendi ölümümün haberine nasıl tepki vereceğimi merak ederdim.Bence sakin olurdum.Ancak büyük ihtimalle yine de yürüyüşe çıkar, arkadaşlarımı görürdüm.Hepimiz zaten ölüyüz, heyecanlanacak ne var ki?
---
Teologların günahlardan oluşan bir izdiham diye yorumladıkları şey aslında tek bir günahtı, kendini aldatma günahı.Zamanı geçtikçe büyür ve insan kendi yalanlarının öyle çok kölesi olur ki yalanları ona hükmetmeye başlar ve insan herkesi, en bariz şeyleri bile affetmeye hazır Tanrı'nın önünde her şeyi inkar eder ve bu çok saçmadır, çünkü varlığımız Tanrı'nın üzerinde yosun gibidir.

---
...Soru kaçınılmazdır: Dünyada PARÇALANMASI GEREKEN AYNAYLA, duvarın uzun dönem müdafaasını sağlayacak ordu var mı?Komiteler umudu sona erdirebilir mi?Umut AYNA'yı parçalamadadır.Gerilim aslında aynadadır!
---
Saatler belki mutlaktır, ama zaman değildir; zaman bir kişilik hatta çekim meselesidir.Bu yüzden artık saati olmayan kimse kalmadığı için kimsenin zamanı yok.
---
Normal bir öğrenci yurdu odasıydı.Korkutucu bir yanı, acılı ruhların çığlıkları veya şeytani çatallar yoktu.Hades'in derinliklerine atfedilen 17'C sıcaklığında oldukça uygun bir yerdi.Yine de bir cehennemdi, çünkü dünyadaki sayısız yerin her biri diğerleriyle eşittir: Hepsi cehenneme açılır.
---
Uzun zaman önce Gerçek kendini ortaya çıkardı ama ona inanan çok azdı.Bu yüzden dünya en büyük yalanlara inanmakla cezalandırılıyor.
---

Belki de tembelliğim bir önceki hayatımda marki ya da baron olduğumun kanıtıydı.
---

Yakın arkadaş çevremde değişimimle ilgili iki düşünce belirdi.Biri basitçe poz kestiğimdi, diğeri ise aklımı kaybettiğim.Henüz karar verememişlerdi.
---
Halk reddetmek, yok etmek, hakaret etmek, öldürmek ister.Aldanmayalım, tek bir adam, milyonlarca kişiyi, eğer ruhlarının derinliklerinde zaten yoksa kötülüğe itemez.
---
Bize göre dünya tutarlı ve istikrarlıdır.Ancak Tanrı'nın bakış açısından dünya korkunç şekilde biçimsizdir.Bu yüzden Tanrı yüzünü dünyaya gittikçe daha az çeviriyor.
---
"Pavel Kuzmiç" dedi."Kitapları özlemeye başladım.Bu arada kitaplardan bahsetmişken, birinin romanında kahramanlar olduğumuzu düşünsene.Yaşadığımız her şeyi yaşardık tabii, ama her şey daha iyi olurdu bence.Çünkü bu şekilde var olurduk, ama hayali karakterler olduğumuz için hiçbir şey hissetmezdik."
---
"Ne anlattı bu Kowalsky sana?"

"Mesela bir keresinde, en nihayetinde, dünyanın devasa bir akıl hastanesine döneceğini söylemişti.Ancak kimse deli olduğunu bilmeyecekmiş çünkü her şey normal olacakmış."

"Normal diyerek neyi kastetti acaba?" diye sordu Pavel Kuzmiç.

"Yani şöyle: Diyelim ki delirdim ve bir geminin kaptanı olduğumu hayal etmeye başladım, bu gelecekteki akıl hastanesinde beni iyileştirmeyecekler, tam aksine bana emrimde olacak bir gemi verecekler.Mesela, sen delirirsen ve kendini askeri bir lider olarak görmeye başlarsan, doktorlar seni bunun tersine ikna etmeye çalışmayacaklar; sana bir ordu verip cepheye yollayacaklar.Ben de gemi kaptanı olarak senin birliklerin için levazım ve ekipman getirebilirim.Anlıyor musun, deliliği bastırmak yerine, toplum için yararlı hale getirecekler.
---
"...
ineceğin istasyona geldik gözünün bir pırıltısında
gelmeyeceğimi
söyle ona"
---
"...
Gece çoktan çöktü ve sen artık bir zamanlar nerede olduğunu bilmiyorsun.
Beni ve nereye gidiyor olduğunu bile unuttun hatta ve
tek istediğin şey
Bir yerden ulaşmaktı
Kadir-i mutlak bir hiçbir yere..."
---
"Bu akşam ruhum bir bozkırdır ve üzerinde sarhoş Kazaklar dörtnala
Mihail Şolohov, bu Don senin tasvir ettiğin gibi değilmiş pek..."
---
Doktorlar en iyi ihtimalle iki hafta yaşayacağını söylediler.Dört hafta sonra babam ölmeyince dahiliye bölümünün yöneticisi olan Dr. Wagner'in sabrı tükendi ve onun yerine tıbbi bilimlere daha çok saygı duyan, belirlenen tarihte ölebilecek biri gelebilsin diye babamı disiplinsizlikle suçlayarak hastaneden attı.
---
Ah, Kowalsky, Kowalsky...Kitaplar aklını karıştırmış senin.Bu dünyadan çıkış yok.Başka bir dünya yok.
---
Erdemin yanlış olduğu bir ülkede suçluluğun gerçek olmasını nasıl bekleyebilirsiniz ki?

Bisikletçi Kumpası
Svetislav Basara

hiroyuki usta dipleri selamlıyor


Hiroyuki Arakawa


mansur şimdi geleydi, oğlan şeyh ibrahim efendi


Ruha medet bağışlar, nefes-i Rahmanımız,
La'l-i gevher bitirir can içinde cananımız.

Can iline hükmeder, can içre cananımız.
Hüsnün beratın okur mâna-yı insanımız.

Zahid sözüme inan, sözümüz dürr ü mercan,
Mekânımız lâ-mekân, nişansız nişanımız.

Hâlimiz iyândürür, nutkumuz beyândürür,
Mâna-yı Kur'an'durur hüccet ü bürhânımız.

On sekiz bin alemin ilmini bir nefeste,
Okuduk, ezberledik, yokdurur gümânımız.

Aşk okunun yayına siper ettik sinemiz,
Rüstem dahi çekemez zor ile kemânımız.

"Enel-Hakk"ın râzını faş eyledik aleme,
Mansur şimdi geleydi çekerdi urganımız.

İnanmazsan ey hoca, gel olalım bir gece,
Aşk ile geçipdürür her vakt u her ânımız.

Yetmiş iki milletin dilini biz biliriz,
Alemde kimse bilmez bu bizim lisanımız.

Aşk kitabın canımız Hak'dan okur bî-huruf,
Aşk kitabındandürür dersimiz, irfanımız.

Her nefeste hazırız, gönlümüze nâzırırz,
Devr içinde nâdiriz, âlidürür şânımız.

Sır sözünü söyledi, canımızı toyladı,
Hakk'ı talim eyledi sahib-i zamanımız

İbrahim'in sözlerin kendin bilmez ne bilsin
Kendin bilen arife fedâ olsun cânımız.

Oğlan Şeyh İbrahim Efendi
Hazret-i Dil-i Dânâ Oğlan Şeyh İbrahim Efendi Külliyatı, H. Rahmi Yananlı

la cuna de tu hijo, rebecca sier



Rebecca Sier - La Cuna De Tu Hijo (José Pedroni & Damian Jose Sanchez)


Rebecca Sier playing 'La Cuna De Tu Hijo' by Jose Pedroni (lyrics) and Damian Jose Sanchez (music) as interpreted by Mercedes Sosa for Onder Invloed.

hamal, nasreddin hoca fıkraları, pertev naili boratav

Hoca Nasreddîn merhûm bir hammala yük yükletüp yolda giderken hammalı gayb eder.Arar arar, bulamaz.Aradan on gün geçer.Birkaç ahbabıyla giderken birisi: "İşte senin aradığın hammal." diyince Hoca sıvışır.Tekrar buluştuklarında: "Hammalı ele geçirdiğin halde neye herifi yakalamadın da kaçtın?" demeleriyle cevaben: "Nasıl kaçmayayım?Be hammalı gayb edeli tamâm on gün oldu.Hammal beni tutar da: On gündür yükünü taşıyorum; yevmiyemi isterim, diyerek on günlük ücret taleb ederse ne yaparım?" demiştir.

Bahâ'î
Nasreddin Hoca
Pertev Naili Boratav

hiçbir kişi, yunus emre - cemal söyleyen, nebi demirel


Hiçbir Kişi - Yunus Emre
Cemal Söyleyen - Nebi Demirel

Hiçbir kişi bilmez bizi, biz ne işin içindeyiz, 
Ne hırsımız baydır bizim, ne nefsimiz içindeyiz. 

Bir kimsenin devletine, tan ediben biz gülmeyiz, 
Ne münkiriz alimlere, ne tersanın haçındayız. 

Biz bunun neliğin bildik, dünyanın nesine kaldık, 
Arzumuz nefs için değil, dünya teferrücündeyiz. 

Yunus aydır: Hey sultanım, özge şahım vardır benim, 
Ko dünya altın gümüşün, ne bakır u tuncundayız.

Yunus Emre

ey dost aşkın denizine, yunus emre - cemal söyleyen



Ey Dost Aşkın Denizine - Yunus Emre
İcra: Cemal Söyleyen


Ey dost aşkın denizine, girem gark olam yürüyem, 
İki cihan meydan ola, devranım sürem yürüyem. 

Girem denize gark olam, ne elif ne mim, dal olam, 
Dost bağında bülbül olam, güllerin derem yürüyem 

Bülbül olubanı ötem, gönül olam ceset tutam, 
Başımı elime alıp yoluna verem yürüyem. 

Bülbül olubanı öteem, ey nice gönüller güdem. 
Yüzüm aşk ile dem be dem, toprağa sürem yürüyem. 

Şükür gördüm didarını, içtim visalin yarını. 
Bu benlik senlik şarının, terkini vuram yürüyem. 

Yunus'tur aşk avaresi, biçareler biçaresi, 
Sendedir derdim çaresi, dermanım soram yürüyem.

Yunus Emre

bu fena mülkünde ben, yunus emre - cemal söyleyen


Bu Fena Mülkünde Ben - Yunus Emre
Beste ve İcra: Cemal Söyleyen



bu yokluk ülkesinde, ben nice nice hayran olam
ya nice gülen ya nice bir ağlayan olam

nice tecrid edilmiş bir kişi ve yalnız bir bekar olam
ya nice cin,nice insan ve nice bir şeytan olam


nice bir 'ben' diyem, 'sensin' diyem utanmadan
ya nice deksiz olam elsiz olam hayran olam

insanlıktan çıkam,uçam melekler ülkesine
renk olam, renksiz olam, vücut bulam, cevher kaynağı olam

gah boyun eğmiş ve hakk vareden, allahın hası
gah dönüp harun olam, musa olam, imran olam

nice bir balçıkta olam,alçakta olam,ateş olam
gah varıp cevher olam,yakut olam, mercan olam

dar ağacı olup bir iş tutam, mansur olup dara çekilem
ten olam hem can olam, hem o olam hem bu olam

gah itibarlı bir aziz ve gah hakir bir rezil
gah varıp erkan olam, yol-gören olam, ruhban olam

gah dönüp sessiz olam, akrabasız olam,sarhoş olam
söyleyem destan olam, hem bağ ve hem bostan olam

yunus'a taptuk ve saltık ve barak'tandır nasip
çünki gönlüm coşa geldi,daha ne kadar saklayayım

yunus şimdi bu sözleri, ışık'a de ışık'a
ki sana ben doğru söz/sadık olam, hem derd ve hem derman olam

gah halis gah muhlis olam işte kuran ile
gah rahman'ur rahim, ya hayy ve ya mennan olam 

gah dönüp bir güneş olam zerremde yüz bin arş olam
gah yine azgın olam, alemlere tufan olam

öncesi o, sonrası o, ey o, illa o olam (hadid suresi 3. ayet)
önce-sonra o söz ve "her şey geçicidir" olam (rahman suresi 26. ayet)

Yunus Emre



otobüste uyuyan serçe, akif kurtuluş


uyku bir kusur gibi duruyor kirpiklerinde

ve rüya şimdi sende, bir aldanıştır hayata

keşke bu rüyanın hırsızı olsaydı çocuk
kaçsaydı ya da gömseydi başını göğsüne
onu uykuna al çocuk, çalma!
kalbinden başka mülkü olmayanların
yoktur rüyadan başka paylaşacağı
-cikcikciğiim cikciğim

Akif Kurtuluş
Otobüste Uyuyan Serçe
Herkes Gitmiş

kaçardık göçerdik, akif kurtuluş

ne zamandı, bir suyun önüne birlikte durmuştuk
bir adım atsak kaşımızdan kirpiğimizden tutuşacaktık

ben miydim, rüzgârdan alındı sanmıştım uyur görünce
kurtulanlar anlattılar bir bardak suyla oturup yanıma
bulutlardan fırlayan göçmen kuşlara söylemiş son sözünü
"yıllardır bizdik bıçağın üzerinde yürüyen, bugün kesildik"
boynundan parmaklarına alarak bir karıncayı, "bugün yenildik"

ne zamandı, yapışıp küreklere birlikte çıkmıştık kıyılara
kaçardık göçerdik, burunda yanar sönerdi fener, duyardık

Akif Kurtuluş
Herkes Gtimiş
Toplu Şiirler

saga noren, bron / broen 4. sezon finali


Bron / Broen 4. Sezon Finali - Saga Noren





"Bir kuş cinsi vardır; ayaksız,
sürekli uçmak durumunda olan, yere konmayan.
Bunların uykusu bile rüzgâr eserken 
havada asılı kalıp uyumaktan ibarettir. 

Bir gün yere konacaklardır elbet,
ama bu onların ilk ve son konuşu olacaktır;
çünkü hemen ardından öleceklerdir"

...işte öyle bir kuş türüdür Saga.

zendeka mecmua 1. sayı, cemal söyleyen

çar-darp, zendeka, cemal söyleyen


Çar-Darp, Cemal Söyleyen
Zendeka Mecmua, 1. Sayı



"Erenler dergehinde bir kalender bende-î hâs ol
Tırâş it çâr-darb ile gönülden fikr-i agyârı" Hayrî

(Erenler dergâhında bir kalender, has köle ol;
tıraş et dört vuruş ile gönlünden
yabancı/düşman fikrini)


çarkıfelek çiçeği, bitki mitosları, deniz gezgin

Passiflora incarnata adıyla bilinen çarkıfelek çiçeğine şeklinden ötürü saat çiçeği veya fırıldak çiçeği adı da verilir.Bu çiçeğin anavatanı Güney Amerika olarak bilinmektedir.Dünyaya yayılması ise özel bir sebeple olmuştur.Avrupalı Hıristiyanlar misyonerlik amacıyla Güney Afrika'ya gittiklerinde bu çiçeğe rastlamışlardı.Çiçeğin dişi ve erkek organlarının pozisyonları İsa'nın çarmıhtaki haline benzetilmiş ve bu sebeple çarkıfelek çiçeğinin tanrının Hıristiyan misyonerlere gönderdiği bir müjde olduğuna inanılmıştır.Böylece kutsal kabul edilen çiçek Avrupa'ya getirilmiştir.Hıristiyanlar bu çiçeğe "Passion Flower" adını vererek onu İsa'nın çilesinin bir simgesi olarak kabul etmişler.Ayrıca bu çiçeğin İsa'nın damlayan kanından doğduğuna inanılır.Çarkıfelek çiçeği teskin edici, sinir yatıştırıcı etkisinden dolayı tıp alanında kullanılan önemli bir bitki olmuştur.


Deniz Gezgin
Bitki Mitosları
'Çarkıfelek Çiçeği'

deve dikeni, bitki mitosları, deniz gezgin


Devedikeni, Hıristiyanlıkta günah ve İsa'nın ıstırabını simgeleyen bir bitkidir.Bunun yanı sıra kanaatkarlık ve kindarlığı da temsil ettiği bilinmektedir.

İbrani tufan mitlerinde Nuh'un gemisinde bulunan pek çok hayvanın on iki ay süren tufan boyunca beslenmesinin büyük sıkıntı olduğu anlatılır.Nuh ve ailesi her bir hayvanın beslenmesiyle bizzat ilgileniyorlardı.Ne var ki her hayvan farklı saatlerde ve farklı besinlerle besleniyordu.Bu da yolculuğun özellikle Nuh için gittikçe yorucu bir hal almasına yol açıyordu.Nuh bu halini Tanrı'ya dualarla haykırmış ve ona yalvararak yardım istemişti.Nuh'un Tanrı'dan yardım istediği konulardan birisi de bukalemunla ilgiliydi.Gemide kimse bukalemunun neyle besleneceğini bilmiyordu.Bir gün Nuh bir narı parçalamış, açlıktan ölmek üzere olan bukalemun, onun elindeki nardan çıkan kurtçuklara saldırarak onları midesine indirmişti.Bunun üzerine Nuh, bukalemunu devedikeni sürgünlerini yoğurup bu karışımdan oluşan kurtçuklarla besledi.

Deniz Gezgin
Bitki Mitosları
'Deve Dikeni'

3 Mart 2018 Cumartesi

twin peaks 3. sezon, sycamore trees


Twin Peaks - Sycamore Trees
Carol Anne McGowan


iskele kuşu


hurma, bitki mitosları, deniz gezgin


Gine'de Great Bassam'da topraktan iyi bir hasat almak amacıyla her yıl hasattan evvel bir tören düzenlenirdi.Bu törende kadınlar öküzlerin karşısına dizilerek "öküz ağlayacak" şarkısını söylerler ve hayvanları ağlatmak için gözlerine hurma şarabı sıçratırlardı.

Deniz Gezgin
Bitki Mitosları
'Hurma'