david lynch etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
david lynch etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Mayıs 2024 Cumartesi

Kayıp Otobanlar - Yol Filmlerinin Sıra Dışı Tarihi - Jack Sargent & Stephanie Watson

Kayıp Otobanlar 
Yol Filmlerinin Sıra Dışı Tarihi
Jack Sargent & Stephanie Watson
Altıkırkbeş Yayınları
Çeviren: Pelin Özdoğru






"Biz Tanrıyı arabalarda bulduk; eğer o gerçek Tanrı değilse de o kadar tatmine edici, o kadar güçlü ve huşu uyandırıcı ki aradaki farkı dert etmeye pek gerek yok." 
Harry Crews, The Car

...

Yollar aralarda kalmış boşluklar gibidir, -boş alanları kat ederler- ve kent ya da kasabadaki hem coğrafik hem de sosyo-kültürel yapıyı belirleyen sınırların rolünü de üstlenirler.Yol üzerinde kesinlik diye bir şey yoktur, sadece olasılıklardan söz edilebilir.Yolculuklar bir hedef noktaya odaklanmış olsalar da yoldan sapmalar her zaman  mümkündür."Öteki" yolculuklar ise, asla bir hedef nokta belirlemez ya da hedefe ulaşmaya çabalamaz; belirgin bir ereksel amacı olmaksızın giderek alanı genişleyen gezinmelere dönüşür.Amerika'nın engin toprakları ve sonsuz uzayıp giden yollarında doğru yoldan sapıp gitmekse her zaman olasıdır.

-Haritalar ve Geçitler-

...



Chicken Run: Asi gençlik filmlerinde sıkça rastlanan kapışmış iki erkeğin arabalarını uçuruma doğru sürüp cesaret gösterisinde bulunma oyunu.Arabadan ilk atlayan "chicken", ikinci atlayan "erkek", hiç atlamayansa "ceset" oluyor.

...

Bir yol filmi en düz biçimi ile bir araba yolculuğu hikayesidir, fakat aynı zamanda farklı çağdaş durumlarla yer değiştirebilir ya da iş birliği yapabilir.Örneğin, arabalara mitik statüsünü sağlayan  teknolojinin aynı zamanda yolu yok etmesi gibi (bir bakış açısıyla Amerika) Başka bir deyişle, yolların vaadi aynı anda fazla uzaklaşma korkusu, haritadan kopma tedirginliği ya da basitçe ilerleyemeden aynı yerde dönüp durma umutsuzluğunu da iletir.

-Uzayıp Giden Yol-

...


Western yol filminin babasıdır, bu iki tür pek çok ortak nokta barındırırlar; fakat birçok yönden yol filmi Westernin teknolojik çağa göre güncelleştirilmişi sayılamaz.Atın yerine motorlu aracın geçtiği, ya da basitçe ideolojik motiflerin ve tür karakterlerinin damıtıldığı (beyaz erkek kahraman kovboyun yirminci yüzyıl süreci ile anakronistik haydut silahşora dönüşmesi gibi) bir alan değildir.Yol filmi Western'in oğlu olabilir, fakat dik başlı bir oğuldur bu, babasının otoritesi ile çekişen  mirasyedi bir oğul; kendine gerçek bir ebeveyn kahraman arayan ama bunun yerine düş kırıklığı bulan ya da yetimhaneyi boylayan.Yol filmi birçok yönüyle Westernin yeniden formüle edilmiş halidir, onun vaad edilmiş altının izindeki rotasının peşine düşüp ancak boş hayaller bulur.Elbette Western'de mit  ve gerçeklik arasında her zaman bir ayrım var olmuştur, metinde ya da görsellikte kullanımı ise gerçeklikten  çok gerçekliğe benzeyiş üzerinden yürür.Şöyle ki, birçok Western filmde, belirli bir bölgede geçiyorsa da başka coğrafi bölgelerde çekilmiş görüntüler kullanılır ama bu gözü yadırgatmaz.Western için tüm irdelemelerin ötesinde diyebiliriz ki, gerçek Amerika'yı göstermekle ilgilenmekten çok katharik eğlence ve bazen de politik niyetlerle ilgilenen ve temelde vatanseverlik cilasıyla parlatılmış serüven öyküleri anlatan çarpıtılmış tarih manzaralardır.Western tarihi sinematik ürün ve ideolojik referans malzemesi olarak bu noktayı işaret eder.

-Sarı Taşlı Yolu Döşemek-
...

1930'lar ses teknolojisinin gelişimini gören ve Buhranın ardından sinema seyircisini salonlara çekmek için "iki film birden" uygulamasını yaşayan yıllar olur.Böylelikle A filmş ve B filmi kavramları hayat bulur.B filmleri bağımsız girişimler tarafından çekilen, kısa sürede çok verimli hale gelen, birçoğu seriler halinde üretilen ve bölgesel dağıtımcılar tarafından sinemalara 25-30$ fiyat ortalamasıyla sezonluk paketler halinde satılan yapımlardı.A filmleri ise, kendi ulusal çaptaki dağıtımcıları ile çalışan büyük stidyoların ürettiği işlerdi.B filmleri 1930-31 yıllarında sesin sinemaya kattılmasıyla geçici bir darbe yedi; ufak yapım şirketleri başlangıçta ses teknolojisini maddi olarak kaldıramadı.Film şirketlerinin bekledikleri bu dönemde B-Westernlerde bir gerileme yaşandı, sesin kalmaya niyetli olduğu anlaşıldığındaysa şirketler yapımcıları büyütmeye karar verdiler.

-Sarı Taşlı Yolu Döşemek-
...

"Bir adam Amerika'yı aramaya gitti ve onu hiçbir yerde bulamadı."

"Easy Rider" tanıtım afişinden

...

"Eğer bir daha kalbimin arzularının peşinden gidecek olursam kendi arka bahçemden ötede aramayacağım, çünkü aradığım eğer orada değilse zaten onu hiç kaybetmemişimdir."
Dorothy, The Wizard of Oz

...

Altmışlı yıllar boyunca otostop imgesi ciddi biçimde karanlıklaştı.Yüzlerce umutsuz ve naif genç Jack Kerouac'ın  Amerika'sının peşinde yollara düştü.(Kerouac'ın kendisi ise hiçbir zaman otostop çekmemişti; yük trenlerine atlamayı tercih etmişti.)

-Öldüren Yol, Otobanda Dehşet-

...

"Badlands" aynı zamanda katilin tutuculuğunu açıkça ifade eden tek filmdir.Malick'in filmn gösterime çıktığı zaman üzerine söyledikleri de bunu destekler.

"(Kit) kendini James Dean'in halefi gibi görür -asi gençlik- gerçekte ise Eisenhower tutuculuğuna daha yakındır."Azınlık olarak düşün" der zengin adamın kayıt cihazına, "ama bir yandan kabul edilmiş olan çoğunluk düşüncesinden de uzak kalma".Aslında bu dediklerine kendisi de pek inanmıyordur ama yapabilen, becerebilen insanlara imreniyordur.Onlar gibi olmak ister, dolaba kapattığı zengin adam gibi, öldürmediği tek adam, sempati duyduğu tek adam ve sempatiye ihtiyaç duyan bu tek adam gibi.Dipteki insanların onları oraya koyan ve orada tutan kuralları kuvvetle savunmasına da pek nadir rastlanmaz zaten."

...

"Kanun hileli bir boktur." Thelma

...

Kayıp Otobanlar 
Yol Filmlerinin Sıra Dışı Tarihi
Jack Sargent & Stephanie Watson
Altıkırkbeş Yayınları
Çeviren: Pelin Özdoğru









9 Eylül 2020 Çarşamba

21 Kasım 2018 Çarşamba

ajan cooper, twin peaks - rüyalar, asaf halet çelebi






Her gün görülenler karışık bir rüya
Rüyalar içinden görünen bir dünya
Biz her şeyi olmuş gibi seyredemeyiz
Rüyalar içinden görünürken dünya

Asaf Halet Çelebi
Rüyalar



Twin Peaks
Dale Cooper & Dougie Jones

19 Kasım 2018 Pazartesi

frank silva (1950-1995), twin peaks, bob & trilobit, asaf halet çelebi

Frank Silva (1950-1995)




dünyalar ve yıldızlar
                              en küçük şey
acıkan dilimi uzatıp
hepsini birer birer yaladım
                              ve yuttum

biraz serinlemiş gibiyim

50.000.000 sene evvel
ılık bir denizde bir trilobitken
                                              duydum melâli
zaman nedir unutarak
açıp ağzımı
             bütün denizleri içtim
ve kendim kaybolup
                                deniz oldum
                                          sonsuz deniz oldum.


Asaf Halet Çelebi


Trilobit: Palezoik çağda gelişen ve zamanla soyları tükenen duyargalı deniz eklembacaklılarına verilen ad.Beş yüz milyon yıl evvel yaşamışlardır.Şiirde, bir sıfır hatasıyla, elli milyon yıl önce yaşadıklarına işaret ediliyor.



Twin Peaks - Bob

7 Mayıs 2018 Pazartesi

buraları rüzgar, buraları yağmur, selçuk altun & the straight story


"Her hayatın özel bir sorunu olduğunu unutma ve
seninkinin korkunç matematiğiyle yetinmeyi öğren."
                                                                              Henry James



Doksanıncı yaş günümde karım bana acı bir sürpriz yaptı; öldü!
---
Emel'in ısrarıyla 1999 yapımı bir David Lynch filmi izlemiştim.Bir gerçek olaydan uyarlanan The Streight Story'nin kahramanı seksenlik Alvin Straight'ti.O bir ücra Iowa kasabasında bunalımlı kızıyla yaşayan yoksul ve onurlu bir emekliydi.Gözlerinden sorunu vardı, başkasının kullandığı araca binemediği gibi sürücü ehliyeti de yoktu.Bir gün küs olduğu ağabeyinin kalp krizi geçirdiğini öğrenince yorgun bir çim biçme traktörüyle Wisconsin'a doğru yola çıktı.400 kilometrelik yolu altı haftada kat etti.Önüne çıkan insanlara borçlanmama gayreti içindeydi, duruşuyla onları şaşırttı.Kendine rağmen ağabeyine ulaştı.Birbirlerine adlarını fısıldarken seslerindeki sevecenlikten, izleyicinin etkilenmemesi olanaksızdı.



Suçlanmam gerektiğinde "ikizler burcunun, iki ruhlu adamı olduğumu" zevkle yineleyen karımın bu filmi izlememdeki amacını önemsememiştim.Alvin Straight ile Sunar Aykan'ın adları ile soyadlarının ilk harfleri çaprazlama örtüşüyordu.Basit, yoksul ama onurlu bir yaşam sürmüş olmamı dilemişse umurumda bile değildi.

Beni asıl etkileyen Alvin Straight rolündeki Richard Farnsworth'un performansıydı.Adını daha önce duymadığım aktör bir arenada yaşam savaşı veriyormuşçasına etkileyiciydi.Filmin vizyona girmesinden bir yıl sonra Oscar ödülüne aday gösterilen aktörün intihar ettiğini öğrenmiştim.Yaşamın ilk ve son başrolünden sonra, felç geçirip yürüyemez duruma düşünce kendini vurmuştu.Seksen yaşındaki duayen aktör gençliğinde rodeoculuk yapmış ve filmi çevirirken kanserle de boğuşmuştu.Karımın bana Farnsworth'vari onurlu bir final dilediğini sanmıyordum.
----




Montparnesse tren istasyonunda indik.Taksi durağında sıramızı beklerken önümdeki genç kadın, yanlış anlamadıysam, Fransa'da yaşlıların kuyruğun önünde bekleme hakkından bahsetmişti.İngilizce, "Yüzümdeki bir maske, ben aslında senden bir yaş küçüğüm." diyerek onu güldürmüştüm.
---
Sahi, okumak varken  ben neden yazmıştım ki?Çarsizlikten aklıma bir Musevi atasözü takıldı: "Yoksul bir adam tavuk yiyorsa, ikisinden biri hastadır."
---
Koleksiyonumdaki imzalı kitaplar arasında bir sıralama yapmak hiç aklımdan geçmedi.Ama adıma imzalı olanların yeri ayrıdır.Bir zamanlar Virginia Woolf imzalı bir kitabım olsun isterdim ama artık hevesim kaçtı.İzninizle benim de bir sorum var; Signor di Pasquale, kütüphanenizde bir yangın çıksaydı ve tek kitap kurtarma şansınız olsaydı, hangisini seçerdiniz?

Kütüphanesinin gerçekten yandığını duymuşçasına kaskatı kesilmişti.Dudağı ve elleri titriyor, buram buram terliyordu.İki eliyle başını tutarken, "Giuliano, Giuliano" diye çığlık atmaya başladı.Yeğeni ve garson koşarak içeri girdiler.Di Pasquale kafasını koltuğuna dayamış inliyordu.
---


Ayaklarım ve bastonumun emrinde, eski kumar ve sefahat mekanlarıma gittim, çoğunu bulamadım."Beyazlı bir kadın" gibi Londra'da yoksa köpük ve duman şiddetinde izler bırakarak yitmek mi üzereydim?Belki de beddualarını aldığım Araplar yüzünden, sonunda Londra sokaklarında düşüp geberecektim.Lorca, Franco'nun milisleri tarafından kurşuna dizilince Borges, "Bir şair için ideal bir veda şekli" dememiş miydi?
---
Cocteau, "Bütün gizler kulak biçimindedir." buyurmuş.Tüm beden kulak kesildim.
---



"Başkasında günah bellediğimizin, bizim için  bir deney olması."
                                                               Ralp Waldo Emerson

Bunalımlı konuların, bunalımlı yazarı Tennessee Williams psikiyatri tedavisi alırken günlüğünde, "İçimdeki şeytanlardan kurtulursam, meleklerimi de yitiririm...Bu benim sonum olur." demiş.Beni meleklerle şeytanların dünyasına siz gönderirseniz yüksünmem.Kısa bir ömrünüz olmadı, hasta bir kitap kurdunun kurşunuyla dünyaya veda etmenin keyfini kaçırmak istemiyorsanız emrinizdeyim.
---
Ben, bastonum, Eralp ve Tuz akşam inerken sahile yürüdük, sokak köftecimizde karnımızı doyuracaktık.Yolda, romanımın galiba son cümlesini bulmuştum.Koynumda beslediğim yılanın da alıntı yapmak cüretinde bulunduğu Tennessee Williams, "İşim ve yaşam biçimim aynı zamanda ölüm şeklimdir." demişti.

Selçuk Altun
Buraları Rüzgâr Buraları Yağmur

22 Ocak 2018 Pazartesi

lucky (2017), harry dean stanton, david lynch, roosevelt - john carrol lynch






- Sorun ne, Howard?
- Başkan Roosevelt kaçmış.
- Neden bahsediyorsunuz siz?
- Başkanlardan.
- Hangisinden?
- Roosevelt.
- Evet, hangisi?
- Hayır, benim tosbağam, Başkan Roosevelt, kaçıp gitmiş.
- Nasıl olur da 100 yaşındaki tosbağa kaçıp gider ya?
- Posta kutusuna bakmaya giderken bahçe kapısını açık bırakmışım.
- Posta kutun nerede, Avrupa'da mı?
- Önceki gün bahçe kapısını kolladığını görmüştüm.
- Tam zamanına mükemmelce denk getirmiş.
- Tüm mahalleyi aradım.
- Tüm bahçeyi de aradın mı?
- Hey, burada onun en yakın arkadaşından bahsediyoruz!
- Teşekkür ederim, Lucky.
- Bir şey değil, Howard.
- Haklısın, haklısın, özür dilerim.
- Onu özleyeceğim.Karılarımdan ikisinden de uzun yaşadı.







- Gittiğim zaman, tüm mal varlığımı Başkan Roosevelt'e bırakmak istiyorum.
- Kaplumbağana mı?
- Tosbağa! Ve hala en az 100 yıl daha ömrü var.
- Yüz yıl mı?
- Ya.
- Roosevelt kaçmamış mıydı peki?
- Evet, ama, bilirsin, geri gelirse diye bu şey.
- Evcil bir kaplumbağa mı?
- Tosbağa. Ve hayır, evcil değil.
- O gitti, Howard, ve hepten yalnız kaldın.
-Tek başımıza gelir, tek başımıza gideriz.
- Son derece kasvetli oldu.
- Bence güzel.
- "Tek başına" iki sözcükden oluşur,
tek-başına.Sözlüğe bak.

- Onu özlüyorum!
- Geçecektir, Howie.
- Tosbağa harika bir yaratıktır, Lucky.Bir kral kadar asil ve bir nine gibi yumuşak kalplidir.Arkadaşımı, dostluğunu özlüyorum.Şahsiyetini özlüyorum.

Bahçenin yakınındaki o saguaro kaktüsü var ya?
O şey, Roosevelt doğduğunda daha incecik bir daldı.
Aynı çağdalar, biliyor musun?Birbirlerinin büyümesini izlediler.
Başkan Roosevelt çölde bir çukurda doğdu.
O zamanlar baş parmağımdan küçük bir yaratıktı.
Ve o küçük Roosevelt'in beyninde bir şey klik etti, 
o çukurdan tüyerek yüzünü dünyaya döndü.
Hepiniz bir tosbağanın ne kadar yavaş olduğunu düşünürsünüz.
Ama ben onun sırtında taşımak zorunda olduğu yükü düşünürüm.
Evet, korunma için.
Ama nihayetinde ise, içinde gömüleceği bir tabuttur...
ve tüm yaşamı boyunca da onu çekmek zorundadır.
Siz gülün bakalım, ama o beni etkilemişti.
Ne dediğimin farkında mısınız?O beni etkilemişti.
Bu evrende bazı şeyler vardır bayanlar ve baylar, 
hepimizden daha büyük şeyler.
Ve bir tosbağa da onlardan biridir!




- Howie, buldun mu senin şu sürüngeni henüz?
- Hayır, ama sorduğun için sağol.Sorun değil.Bıraktım gitsin.
Kaçışını ne zamandır planladığını düşünüp duruyorum.
Ve kendisini bulamamam için ne denli dikkat ettiğini de...
Sonra farkettim ki, O beni bırakıp gitmedi.
O sadece başka bir yere, 
önemli olduğunu sandığı bir şey yapmaya gidiyordu.
Bu kadar zaman,
 ona engel olduğumu düşünerek suçlu bile hissetim.
Bu yüzden onu aramayı bıraktım.
Eğer kaderde varsa, Onu yine görürüm.
Nerede olduğumu biliyor 
ve 
bahçe kapısını da açık tutuyorum zaten.

            



Kentucky'de yaşadığımız yıllarda, 
küçükken bir havalı tüfeğim vardı.Doğru atış yapamazdı.
Bir gün dışarıda atış yapıyordum, ağaçlara, yapraklara falan.
Birden ağaçta bir alaycı kuş gördüm, 
bağıra bağıra şarkı söylüyordu.
Ve...Sadece korkutmak için ona nişan aldım, tetiği çektim...
Ve şarkı söylemesi birdenbire durdu.
Hayatımdaki en üzücü andı.
Dünyanın birden sessizliğe gömülmesi çok kahrediciydi.
O kuşu çocukluğumdan beri düşünmemiştim.




- Peki bunlar ne?
- Cırcır böcekleri.
- Bunları da sahiplenebiliyor musun?
- Hayır. İnsanlar bunları sürüngenlerini beslemek için satın alırlar.



...Hala o adalarda bizden korkup 
mağaralarda saklanan insanları düşünürüm.
Japonlar Onlara bizim tecavüz edip öldüreceğimizi söylemişler.
Bu yüzden, önce sahili güvene aldık...
Ama Tanrının cezası saldırıdan hayatta kalan yerli insanlar, 
çocuklarını uçurumdan aşağı atmaya başladılar,
ve sonra da kendilerini.
Sanırım suratımızı görmek yerine intiharın daha iyi olacağını düşündüler.
Küçük bir kız vardı hatırladığım, 
yedi yaşından fazla olamazdı, paçavralara sarılmış halde,
bilmiyorum geldiğimizi gördü mü, sanırım,
ve birdenbire, bir delikten ya da her neyse artık,
yüzünde o güzel gülümsemesiyle, Tanrım, çıktı, geldi.
Ve yüzeysel bir şey değildi o, 
içinden bir yerlerden geliyordu gülümsemesi.
Yüce Tanrım, o bok çukurunda bile, böyle bir şeyi görmek insanı garip yapıyordu.
Rotamızda kalakalmıştık.Hepimiz boka bulanmıştık,
insan parçaları her yerdeydi, bir ağaç bile kalmamıştı etrafta.
Ve o kız orada öylece ağzı kulaklarında sırıtıyordu.
Bölükteki arkadaşıma dedim ki,
"Şuna baksana, bizi görmekten mutlu olan birisi var."
O da dedi ki, 
"Kız sizi gördüğüne mutlu falan değil.
O bir Budist.Öldürüleceğini biliyor,
ve kaderine gülümsüyor."
Tüm bu korkunun ortasında 
O kızın güzel gülümseyen yüzünü gördüğüm zamanı düşündükçe,
ve de sevinci nasıl davet ettiğini düşününce...

Bu tür cesurluklar için madalya vermiyorlar.







Lucky (2017)
Harry Dean Stanton - David Lynch
John Carrol Lynch