
Mustafa Reşit Paşa Fransa’dan dönerken yanında Barachin adlı Parisli ve bir yığın avukat, doktor gibi diplomalı serseri getirmiş.Bu mösyölere serseri deyişim onlara duyduğum öfkeden değil.Gerçekten bunlar gazete idarehanelerinden, sokaktan toplanmış medeniyet heveslisi kimseler imiş.Paris’te bedava medeniyetçilik yapmaktansa Osmanlı Devleti’nde reformları para alarak geliştirmeyi tercih etmişler.İstanbul’a varır varmaz Gülhane Hatt-ı Şerifinin onlara tanıdığı imtiyaz çerçevesinde hemen işe girişmişler.Kağıt üzerinde bir reform hükümeti kurmuşlar; ayrıntılı, mükemmel bir teşkilat.
Öyle bir teşkilat ki harbiye heyeti silahlanmak isterken, mali heyet harcama yapmak istemiyor, bahriye heyeti kuvvetli bir donanma isterken hariciye hazineyi korumak kaygusuyla donanmanın görevini verdiği notalarla yürütmek istiyor, halk eğitimi heyeti mektepler açmak isterken çalışmayla ilgili heyet mekteplerin halkın güçlü ve sıhhatli olmasına engel teşkil edeceğini ileri sürüyor.Bu müthiş hükümet İstanbul’da bulunduğu ilk sene zarfında üç muhtıra kaleme almış:
Birincisi yunus balıklarıyla ilgili o dönemde İstanbul Boğazı yunuslarla dolu.Öldürülmelerini önleyen Padişah iradesi çok eskiden konulmuş.Bu mösyöler yunusların avlanarak hazineye gelir temin edilmesini teklif ediyorlar.Yunustan yağ çıkarılarak, balina ve fok balığı yağıyla rekabet edilmesini ileri sürüyorlar.
İkinci muhtıra su kuşlarını kapsıyor.Boğazın üzerinden sürekli olarak sürüler halinde uçup çatılarda dinlenen kuşlara kimse zarar vermiyor.Devlet kuşları da koruyor.Firenk reformcuları istiyorlar ki bu kuşlar(bilhassa martılar) avlansın, tüyleri yolunarak kaz tüyüyle rekabete girişilsin.
Üçüncü muhtıra sokak köpekleriyle ilgili.Marmara’daki Tavşan Adası’nda bir köpek mezbahası kurulmasını teklif ediyorlar.Köpeklerin derisinden ve yağından faydalanılmasını, etlerinin de yunuslara ve albatroslara yem olarak atılmasını istiyorlar.