ismet özel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ismet özel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ağustos 2012 Cuma

ihtiyaçlar ve istekler, ismet özel

İktisatçılar niçin insanın istekleri sınırsızdır demiyorlar da ihtiyaçları sınırsızdır deme gereği duyuyorlar?Kelimenin büyüsünden yararlanmak istiyorlar da ondan.Üstelik, iktisatçılar karmaşık insan ilişkilerinin yürürlükte olduğu yani insanların yaşama doğrultularını büyülenme tehlikesi altında aradıkları bir dönemde ihtiyaçtan sözediyorlar:Büyü üstüne büyü.

İhtiyaç gerçekten büyülü bir kelime.Kendi ihtiyaçlarımız sözkonusu olduğunda, sahip olduğumuz duygularla başkalarının ihtiyaçları dolayısıyla sahip olduğumuz duygular benzer duygular değil.İhtiyaç kelimesiyle birlikte doğa, toplum, ahlak görüşlerimiz aynı anda devreye giriyor ve gerçekten neden sözedildiğini anlama zorluğu karşımıza çıkıyor.Eğer iktisatçılar haklıysa insanın birden fazla ihtiyacı vardır ve nelere ihtiyacı olduğu sayıca sınırlandırılamaz.Gelgelelim ihtiyacın nerede başlayıp nerede bittiğini, o ihtiyacın sınırlarını bilmeyebiliriz; neyin ihtiyaç olduğu konusunda anlaşamayabiliriz.Öyle zaman gelmiştir ki Roma komutanlarından Pompeius (m.ö 106-48) Roma'ya tahıl taşıyan gemilerin tayfaları kötü hava şartları yüzünden denize açılmamakta direnince Nevigare necesse est, vivere non est necesse (Seyrüsefaine ihtiyaç vardır, yaşamaya ihtiyaç yoktur) diyebilmiştir.İnsan oluşumuzu anlamaya kalkarsak ihmal edilemeyecek bir yaklaşım, bir bakış açısı bu.
...
Toplum hayatının yeni ihtiyaçlar doğurduğu ve toplum ilişkileri gelişip karmaşıklaştıkça ihtiyaçların da biçim değiştirdiği düşüncesini öne sürmek, ölüm gerçeğini insandan uzaklaştırma niyetinin en uç noktasıdır.Mesela, "otomobil artık bir ihtiyaç" gibi bir cümle söylediniz mi, dünyada bulunuşunuzun anlamından ne ölçüde koptuğunuzu itiraf etmiş olursunuz.1940'lı yılların ABD'sinde milyoner çocuklarının devam ettiği okulların birinde en mübrem ihtiyaç nedir sorusuna öğrencilerden biri "dudak boyası" diye cevap vermiş."Çünkü" demiş, "annem yemeden yaşayabilir, ama dudaklarını boyamadan asla." Ben milyoner çocuğunun doğruyu dile getirdiğine inanıyorum.Eğer ekmek bir ihtiyaç maddesiyse dudak boyası neden olmasın?
...
Meselenin can damarı yine de bir paradoks: İnsanların ihtiyaçları olduğundan yola çıkarak hayatı ve hayatını düzenlemeye girişenler, bir gün kendilerinin ihtiyaçtan vareste kalacakları önyargısını içlerinde barındırırlar.İhtiyaçlarını tatmin ettiklerinde ihtiyaçları kalmaz.Öte yandan isteklerini dile getirmekle yetinenler, her zaman muhtaç olduklarını bilenlerdir.İsteyenler, ihtiyacın cinsi ve miktarını ister istemez "verecek" olana bırakmışlardır.Üstelik bütün istekler yerinde, meşru, yararlı olmayabilir.Bu yüzden isteklerimizle savaşabilir, isteklerimizi önleyebiliriz.Ama ihtiyaç öne sürüldüğünde almak istediğimizi sanki bir hakka dayanarak alma iddiasını da yürütürüz.İnsan olarak bizim doyma hakkına mı, dudaklarımızı boyamak hakkına mı sahip olduğumuzun ölçüsü nerede bulunacak?

Tahrir Vazifeleri
İsmet Özel

18 Ocak 2012 Çarşamba

muhtıra, ismet özel

Muhtıra deyince hemen aklınıza askeri müdahale, seçim sonuçları vesair hususlar gelmesin.Sözünü edeceğim bir sivil muhtıradır,medeniyet muhtırası...

Mustafa Reşit Paşa Fransa’dan dönerken yanında Barachin adlı Parisli ve bir yığın avukat, doktor gibi diplomalı serseri getirmiş.Bu mösyölere serseri deyişim onlara duyduğum öfkeden değil.Gerçekten bunlar gazete idarehanelerinden, sokaktan toplanmış medeniyet heveslisi kimseler imiş.Paris’te bedava medeniyetçilik yapmaktansa Osmanlı Devleti’nde reformları para alarak geliştirmeyi tercih etmişler.İstanbul’a varır varmaz Gülhane Hatt-ı Şerifinin onlara tanıdığı imtiyaz çerçevesinde hemen işe girişmişler.Kağıt üzerinde bir reform hükümeti kurmuşlar; ayrıntılı, mükemmel bir teşkilat.

Öyle bir teşkilat ki harbiye heyeti silahlanmak isterken, mali heyet harcama yapmak istemiyor, bahriye heyeti kuvvetli bir donanma isterken hariciye hazineyi korumak kaygusuyla donanmanın görevini verdiği notalarla yürütmek istiyor, halk eğitimi heyeti mektepler açmak isterken çalışmayla ilgili heyet mekteplerin halkın güçlü ve sıhhatli olmasına engel teşkil edeceğini ileri sürüyor.Bu müthiş hükümet İstanbul’da bulunduğu ilk sene zarfında üç muhtıra kaleme almış:

Birincisi yunus balıklarıyla ilgili o dönemde İstanbul Boğazı yunuslarla dolu.Öldürülmelerini önleyen Padişah iradesi çok eskiden konulmuş.Bu mösyöler yunusların avlanarak hazineye gelir temin edilmesini teklif ediyorlar.Yunustan yağ çıkarılarak, balina ve fok balığı yağıyla rekabet edilmesini ileri sürüyorlar.

İkinci muhtıra su kuşlarını kapsıyor.Boğazın üzerinden sürekli olarak sürüler halinde uçup çatılarda dinlenen kuşlara kimse zarar vermiyor.Devlet kuşları da koruyor.Firenk reformcuları istiyorlar ki bu kuşlar(bilhassa martılar) avlansın, tüyleri yolunarak kaz tüyüyle rekabete girişilsin.

Üçüncü muhtıra sokak köpekleriyle ilgili.Marmara’daki Tavşan Adası’nda bir köpek mezbahası kurulmasını teklif ediyorlar.Köpeklerin derisinden ve yağından faydalanılmasını, etlerinin de yunuslara ve albatroslara yem olarak atılmasını istiyorlar.

2 Kasım 2011 Çarşamba

kaçmak isterken vuruldu, ismet özel

Gök gürledi
Canı sarsılmadı şimşek çakışından
Ve yağışlar dilinden döküleni epritemedi
Sert esen poyrazın dayattığı siliklik
Ağustos sıcağı gerekçesiyle pelteleşme
Dilsizlik sağırlık çolaklık körlük
Mızrak değdiremediler güzelim gövdesine
Değiştirilsin aniden coğrafya dersinde konu
Kaçmak isterken vuruldu.

17 Ekim 2011 Pazartesi

kayıp devenin izinde, ismet özel

Hikayemizde devesini kaybeden bir adam var. Bu adam devesini ararken yüksek düzeyde anlayış yeteneğine sahip üç dervişe rast gelmiş. Üç müdrik diyelim onlara. “Devemi kaybettim” demiş dervişlere; “Onu siz gördünüz mü?” Dervişlerin ilki; “Bir gözü kör müydü devenin?” diye sormuş. Adam sevinçle “Evet!” diyerek cevaplamış bu soruyu. İkinci dervişin “Ön dişlerinden biri eksik miydi?” sorusu karşısında devesini kaybeden adam heyecanlanarak “Evet, evet” demiş. Dervişlerden üçüncüsü “Bir ayağı topal mıydı?” diye sorar sormaz “Evet, evet” cevabını yapıştırmış. “O halde” diye konuşmuş dervişler, “Sen deveni bizim geçtiğimiz güzergâh üzerinde ararsan iyi edersin, onu bu yolda bulma ümidi vardır.” Kayıp devesinin peşine düşen adam bu üç dervişin kendi devesini görmüş olduklarına kanaat getirmiş ve alelacele dervişlerin geldiği istikamete koşturmuş.