lev tolstoy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
lev tolstoy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ocak 2022 Pazar

At Çalmaya Gidiyoruz - Per Petterson


...

...Sonra aklıma babamın bir hafta önce benden yayla kulübesinin arkasındaki otları biçmemi istemesi geldi.Otlar o kadar uzamıştı ki yan yatıyorlardı, yakında kuruyacak, altında hiçbir şeyin büyümesine izin vermeyen kaskatı bir kilime dönüşeceklerdi.Kısa orağı kullanabileceğimi söylemişti, amatörlerin eline daha uygundu.Orağı odunluktan alıp bütün gücümle işe giriştim, babamın bu işi yaparkenki hareketlerini taklit ediyordum, kan ter içinde kalana kadar çabaladım, gerçekten de orağı kullanmaya alışkın olmamama rağmen hiç fena gitmemişti.Ama kulübe duvarı boyunca geniş bir alanda sık ve yüksek ısırganlar vardı, onların çevresinden geniş bir kavis çizerek ot biçmeyi sürdürdüm, o sırada babam kulübenin çevresini dolaşıp yanıma geldi, durup beni seyretmeye başladı.Eliyle çenesini ovuştururken başını yana eğmişti, sırtımı doğrulttum, ne diyecek diye beklemeye başladım.

"Isırganları niye biçmiyorsun?" dedi.

Orağın kısa sapına ve ilerideki ısırganlara baktım.

"Acıtıyorlar," dedim.Bunun üzerine yarım bir tebessümle bana hafifçe başını salladı.

"Ne zaman acıtacağına sen kendin karar verirsin" deyip bir anda ciddileşti, kulübenin duvarının dibine yürüdü, çıplak elleriyle yakıcı bitkileri kavradı, büyük bir sükûnetle onları birer birer koparıp yığmaya başladı ve hepsini bitirene kadar durmadı.Yüzünde acı çektiğini gösteren tek bir iz yoktu.Bunu hatırlayınca patikada Jon'un arkasında yürürken biraz utandığımı hissettim, dikleştim, hızımı artırdım, başka zamanlar yürüdüğüm gibi yürümeye başladım, daha birkaç adım attıktan sonra niye en başından beri böyle yapmadığımı anlamaz olmuştum.

...

Ne zaman canımın acıyacağına ben kendim karar verirdim, acımı belli edip etmemeye de.Canımın acısını bedenimin dibine gömdüm ki yüzümden belli olmasın, kollarımı kaldırıp makarayı döndürmeye devam ettim, çayırın sonuna gelene kadar halat çözülmeyi sürdürdü, sona geldiğimde makarayı kısacık biçilmiş ot köklerinin üzerine halat gergin olacak şekilde, elimden geldiğince rahat bir tavırla bıraktım, aynı rahat hareketlerle doğruldum, ellerimi ceplerime soktum, ancak o zaman omuzlarımın çökmesine izin verdim.Enseme bıçaklar saplanıyordu, ağır adımlarla ötekilerin yanına gittim.Babamın yanından geçerkensanki tesadüfen olmuş gibi elini kaldırdı, sırtımı okşadı, alçak sesle, "Çok iyiydi," dedi.Bu kadarı yetmişti.Ağrılarım uçup gitmişti, bir sonraki sefer için hazırdım.

...

İnsanlar onlara bir şeyler anlatmanızdan hoşlanıyorlar, mütevazı ve güven veren bir ses tonuyla yeterince şey anlatırsanız, sizi tanıdıklarını sanıyorlar, ama aslında tanımıyorlar, sizin hakkınızda bir şeyler öğreniyorlar sadece, çünkü öğrendikleri şeyler olgular, duygular değil; herhangi bir şey hakkında ne düşündüğünüzü, başınıza gelenlerin ve verdiğiniz kararların sizi nasıl siz yaptığını bilmiyorlar.Onların yaptıkları şey kendi duyguları, düşünceleri ve tahminleriyle boşlukları doldurmak, sizinkiyle çok az ilgisi olan yepyeni bir yaşam yaratmak, böylece artık güvendesiniz.Siz istemedikçe kimse size dokunamaz.Yalnızca kibar olmak, gülümsemek, paranoyakça düşünceleri kafalarından uzak tutmak gerek, çünkü ne tür bir oyun oynarsanız oynayın sizin hakkınızda konuşacaklar, bundan kaçamazsınız ve zaten siz de aynısını yapardınız.

...

"Babalar iyidir" diyor."Benim babam öğretmendi.Oslo'nun içinde.Kitap okumayı ondan öğrendim, onun dışında pek bir şey öğrenmedim.Hiç kimse onun pratik işlerde usta olduğunu söyleyemezçAma iyi bir adamdı.Her zaman birbirimizle konuşabiliyorduk.On dört gün önce öldü."

...

"Good dog," diyorum, kulağa aptalca geliyor olabilir, bir zamanlar gördüğüm bir filmden alınmış gibi, belki eskiden sinemada seyrettiğim Lassie'dir, böyleyse şaşırmam, belki de uykumda gördüğüm, uyanınca da unuttuğum bir rüyadandır.Sözlerim havada asılı kalıyor.En azından Dickens'tan değildi, onun kitaplarında hiç "good dog" diye bir şey okuduğumu hatırlamıyorum ama her neyse çok saçma.Yeniden doğruluyorum, gocuğun fermuarını çeneme kadar çekiyorum.

"Gel" diyorum Lyra'ya, "eve gidiyoruz." Bir anda ayağa fırlıyor, kuyruğunu havaya dikip hızla patikaya koşuyor, ben de peşinden gidiyorum ama onun kadar çevik değilim, başımı gocuğun yakasına gömmüş, elimdeki feneri sımsıkı tutarak yürüyorum.

...

Birinin yanağımı okşamasıyla uyandım.Bunun annem olduğunu sanmıştım.Küçük bir çocuk olduğumu sanmıştım.Benim bir annem var, diye düşündüm, bunu unutmuştum.Sonra nasıl göründüğü aklıma geldi, çizgi çizgi neredeyse tamamı gözümün önünde belirdi...

...

Bir ay içinde ikisi de öldüler, onların ölümünden sonra pek kimseyle konuşmak istemez oldumçBiriyle konuşacak neyim olabilir bilmiyorum.Burada yaşammın nedenlerinden biri de bu zaten.Bir ikinci neden de orman.Yıllar önce yaşamımda sonraları başka hiçbir şeyin alamadığı bir yeri olmuştu, ardından uzun, çok uzun bir süre kaldım, birden çevremde her şey sessizliğe gömülünce ormanı ne kadar özlemiş olduğumu anladım.Çok geçmeden başka hiçbir şey düşünemez olmuştum, orman olmazsa ben kendim de orada, o anda ölecektim, ormana gitmem gerekiyordu.Böyle bir duyguydu, bu kadar basitti.Bu duygu bugün de sürüyor.

Radyoyu açıyorum.İkinci kanalda haberler var.Grozni'ye Rus mermileri yağıyor.Yine başlamışlar.Ama asla kazanamayacaklar, uzun vadede kaybedecekleri ortada zaten.Daha Tolstoy Hacı Murat'ta anlamıştı bunu ve kitap yüz yıl önce yazılmıştı.Aslında büyük devletlerin şu dersi bir türlü almamış olmaları, sonunda dağılacak olan kendileri olduğunu anlayamamaları inanılır şey değil.Ama bütün Çeçenistan'ı yakıp yıkabilirler elbette.Bunu yapmaları ihtimali bugün yüz yıl öncesinde olduğundan daha yüksek.

...

Franz kendi evinin mutfağında, pencereyi açmış oturuyordu, çünkü ormanda çalışmaktan dönünce sobayı öyle bir yakmış ki odanın içi çok sıcak olduğundan biraz havalandırması gerekmişti.Dışarısı henüz aydınlık.Franz durmuş sigara içerken niçin şimdiye kadar evlenmemiş olduğunu bulmaya çalışıyordu.Her yıl soğuklar bastırmaya başladığında bu konuya kafa yormaya başlar, Noel'i biraz geçene kadar böyle devam eder ama yeni yılla birlikte bu düşünceyi kafasından atardı.Evlenmemesinin nedeni kimsenin onu istememesi değildi ama açık pencerenin önünde durmuş sigara içerken nedenin ne olduğunu bir türlü bulamıyordu ve tam o anda bu durum, böyle yalnız yaşaması gözüne çok anlamsız görünüyordu.

...

Saçlarının arasından çok az görünen yüzüne baktım, lanet olsun, daha on yaşındaydı ama yüzünde hiçbir şey hareket etmiyordu, söyleyecekleri bitmişti.

...

Ben dağınıklıkta rahat edemem, hiçbir zaman edemedim.Aslında çok düzenli bir insanım; her şeyin kendi yeri olmalı ve kullanılmaya hazır olmalı.To ve kir beni sinirlendirir.Temizliği bir kere atlarsan ipin ucunu kaçırmak işten değil, özellikle bu eski evde.Çok sayıda korkumdan bir tanesi de yırtık pırtık ceketi, düğmeleri iliklenmemiş pantolonu, gömleğinde yumurta lekeleri ve aynaya bakmayı bıraktığı için başka km bilir nelerin lekeleriyle Kooperatif Bakkalı'nın önünde duran adam olmaktır.Rotasını yitirmiş bir gemi gibi, zamanın sırasını yitirmiş kendi düşüncelerinden başka demir atacak bir yeri kalmamış bir adam.

...

...Bir traktörü olduğu için ne zaman gerekse benim karlarımı da küreyebiliyor, deyip gülümsüyorum, bu kez başarıyorum.Sonra radyo dinliyorum, diyorum, sabahları içerdeysem öğlene kadar radyo dinliyorum, akşamları da çeşitli şeyler okuyorum ama genellikle Dickens.

Şimdi yüzünde duru bir gülümseme beliriyor, gözlerinde ıslak parlaklıklar, sesinde keskin iniş çıkışlar yok.

"Evdeyken de hep Dickens okurdun," diyor."bunu iyi hatırlıyorum.Elinde bir kitapla koltuğuna gömülür, her şeyden kopardın, yanına gelip kolunu çekiştirerek sana ne olduğunu sorduğumda ilk önce benim kim olduğumu çıkarmamış gibi bakardın, sonra gözlerinde ciddi bakışlarla Dickens derdin, o zamanlar ben Dickens okumanın başka kitaplar okumaya benzemediğini düşünürdüm; belki de bu biraz alışılmadık bir şeydi, herkesin yaptığı bir şey değildi, bana öyle gelirdi en azından.Dickens'ın senin elindeki kitabı yazan adamın adı olduğunu bile anlamazdım.Yalnızca bizim evde bulunan çok özel kitaplar olduğunu sanırdım bunların.Kimi zamanlar yüksek sesle okuduğunu hatırlıyorum.

"Öyle mi yapardım?"

"Evet, yapardın ya.Sonradan, büyüyüp de kitapları kendim okumam gerektiğini anladıktan sonra David Copperfield'i okuduğunu anlamıştım.Sanırım o sıralar David Copperfield okumaktan hiç bıkmıyordun."

"Son okuduğumdan bu yana epeyce zaman geçti."

"Ama yanında var değil mi?"

"Elbette, yanımda var."

"Öyleyse bana sorarsan onu bir daha oku," diyor, dirseğini masaya dayayıp çenesini avucuna yerleştiriyor ve ezberden okuyor:

"Kendi yaşamöykümün kahramanı ben mi olacağım, yoksa bu yeri başka birisi mi ele geçirecek, bu sayfalarda göreceğiz bunu."

...

Daha rüyalarımı kafamdan çıkaramadan eşyalarımızı topladık, atları eyerledik, henüz çok basit şeyleri düşünebildiğim sırada yola çıkmıştık bile.

...

Per Petterson
At Çalmaya Gidiyoruz
Metis Yayınları
Çeviri: Deniz Canefe

21 Aralık 2019 Cumartesi

nabokov ve yalınlık, rus edebiyatı dersleri

...
Eğitimcilerin değil de, eğiticilerin -kitapların içinden seslenmeyip de kitaplardan söz eden kişilerin- yazdığı o berbat ders kitaplarını görmüşsünüzdür belki; kuşkusuz görmüş olacaksınız.Size büyük bir yazarın asıl amacının, gerçekten de büyüklüğünün başlıca ipucunun 'yalınlık' olduğunu söylerler.Bunlar öğretmen değil, bozguncu.Böyle yoldan çıakrılmış kız ya da erkek öğrencilerin, şu ya da bu yazara dair yazdıkları sınav kağıtlarını okurken -belki de okuldaki ilk yıllardan anımsanan- 'biçemi yalın' ya da 'biçemi açık ve yalın' ya da 'biçemi güzel ve yalın' ya da 'biçemi oldukça güzel ve yalın' gibisinden deyimlerle sık sık karşılaşırdım.Ama 'yalınlığın' boş laf olduğunu unutmamalı.Hiçbir büyük yazar yalın değildir.Saturday Evening Post yalın olabilir.Gazete dili yalın olabilir.Upton Sinclair yalın olabilir.Annemiz yalın olabilir.Dergiler yalın olabilir.Lanet okuma yalın olabilir.Ama Tolstoy'lar, Melville'ler yalın değildir.

Vladimir Nabokov
Rus Edebiyatı Dersleri
İletişim Yayınları

20 Mart 2019 Çarşamba

ayak işi, raymond carver


...Bir başka ziyaretçi de Leo Tolstoy'du.Ülkenin en büyük yazarını karşılarında görmek hastane personelinde huşu uyandırdı.Rusya'nın en ünlü adamı mı?"Zorunlu olmayan" ziyaretçiler yasak olsa da, Çehov'u görmesi için onu içeri almadan edemediler tabii.Sakallı, sert bakışlı yaşlı adam, hemşireler ve nöbetçi doktorların türlü yaltaklanmalarıyla Çehov'un odasına buyur edildi.Bir oyun yazarı olarak Çehov'un yeteneği hakkında pek de iyi şeyler düşünmemesine rağmen (Tolstoy oyunların durağan ve her türlü ahlaki görüşten yoksun olduğunu düşünüyodu."Karakterlerin seni nereye götürüyor?" diye ısrarla sormuştu bir keresinde Çehov'a."Kanepeden sandık odasına ve tekrar kanepeye")Tolstoy, Çehov'un öykülerini beğenirdi.Üstelik adamı düpedüz severdi.Gorki'ye şöyle demişti: "Ne kadar güzel, muhteşem bir adam: alçakgönüllü ve sessiz, tıpkı bir kız gibi.Hatta yürüyüşü bile kız gibi.Gerçekten harika."Tolstoy hatıra defterine de şöyle yazmıştı (o günlerde herkes hatıra defteri ya da günlük tutuyordu): "Sevdiğime memnunum...Çehov'u."

...

Çehov, Berlin'de, akciğer hastalıkları alanında isim yapmış bir uzman olan Dr. Karl Ewald'a danıştı.Ama bir görgü tanığına göre doktor, Çehov'u muayene ettikten sonra ellerini başının üzerinde birleştirdi ve tek kelime etmeden odadan çıktı.Çehov'a yardım etmek için artık çok geçti: Bu, Dr. Ewald, mucize yaratamadığı için kendine, bu kadar hasta olduğu için Çehov'a öfkelendi.

...

Raymond Carver
Ayak İşi
Fil, Can Yayınları

20 Ağustos 2015 Perşembe

itiraflarım, tolstoy

Benim tam da hayatımı değerlendirmede ve mahkum etmede kullandığım düşünce araçlarının hepsi de benim tarafımdan değil, onlar tarafından icat edildi.Ben kendim de bu dünyaya onların sayesinde geldim.Onların sayesinde öğrendim ve yetiştim.Demiri onlar çıkardılar, ormanları kesmeyi bize onlar öğrettiler, inekleri ve atları onlar evcilleştirdiler, tahıl ekmeyi ve birlikte yaşamayı bize onlar öğrettiler, yaşamımızı onlar düzenlediler ve bana konuşmayı ve yazmayı onlar öğrettiler.Ve onların bir ürünü olan, onlar tarafından yedirilen, içirilen, öğretilen ben, onların düşünceleri ve sözcükleriyle düşünerek bütün bunların saçmalık olduğunu savundum."Yanlış olan bir şey var!" dedim kendime."Bir yerlerde büyük bir hata yaptım."Ancak nerede hata yaptığımı anlamam çok zamanımı aldı.
---
Ancak söylemesi tuhaftır, bu sahtekarlığı fark etmiş ve reddetmiş olmama rağmen bana bu insanların vermiş oldukları ünvanı, sanatçılık ve öğretmenlik ünvanını reddetmedim.Bir sanatçı olduğumu ve ne öğrettiğimi bilmesem de herkese öğretmenlik yapabileceğimi saf şekilde düşünüyor ve düşündüğüm gibi de hareket ediyordum.
---
Biz de kitaplar ve makaleler yazdık.Ancak böylesi faydasız bir işi yapabilmek ve çok önemli insanlar olduğumuza emin olabilmek için faaliyetlerimizi haklı çıkarak bir kurama ihtiyacımız vardı.Kendi aramızda bu kuramı geliştirdik: "Var olan her şey akılla açıklanabilir.Var olan her şey tekamül eder.Ve her şey kültür yoluyla tekamül eder.Kültürün ölçütü ise kitap ve gazete tirajlarıdır.Bizlere bir ücret ödeniyor ve saygı gösteriliyor, çünkü bizler kitap ve gazetelere yazılar yazıyoruz.Bu yüzden de insanların en faydalısı ve en iyisi biziz."
---
Eğer ki hayatın henüz keşfetmediğim ve bana mutluluk vaat eden bir yönü daha -evliliğim- olmamış olsaydı, on beş yıl sonra varacak olduğum o çaresizlik noktasına belki o günlerde varmam gerekirdi.
---
Şunu kabul ediyorum ki, bizimkisi hayatın kendisi değil bir taklidiydi.

İtiraflarım
Tolstoy

6 Temmuz 2015 Pazartesi

yanlış hayat & tolstoy'un vicdanı, sessizin payı, nurdan gürbilek

"Elimi kolumu bağlayan bu yalanı neye mal olursa olsun parçalayacağı, her şeyi itiraf edeceğim, herkese gerçeği söyleyeceğim ve doğru olanı yapacağım" dedi.

Tolstoy, Diriliş




"Doğru hayat gerçekten mümkün mü, yoksa 'yanlış hayat, doğru yaşanamaz' iddiasıyla mı yetineceğiz?"

Adorno, Ahlak Felsefesinin Sorunları

 
...Tolstoy, son otuz yılını "yalan üzerine kurulu yaşamı"nı  dönüştürmeye çalışarak geçirdi.Çabanın uzun yıllara yayılmasının nedeni, dönüştüreceği hayatın artık yalnızca kendi hayatı olmamasıydı...

..."Belki de söylenebilecek tek şey" der Adorno son derste, "bugün doğru hayatın, en ileri zihinlerin iç yüzünü görüp eleştirel olarak teşrih ettikleri yanlış hayat biçimlerine direnmekten ibaret olduğudur." Son dersin son cümlesi şudur: "Bugün ahlak dediğimiz her şey dünyanın organizasyonu meselesiyle iç içe geçer.Hatta doğru hayat arayışının doğru siyaset biçimi arayışı olduğunu bile söyleyebiliriz."

Bu derslerden geriye, Adorno'nun elli yıl önce öğrencilerine sorduğu, bugün bizi de uğraştırmaya devam eden sorular kaldı: Bazen adaletsizliğin tam da kendini doğru, başkalarını yanlış gördüğümüz noktada ortaya çıkabileceğini fark etmemiş olabilir miyiz?Kendi sınırlarımız üzerinde düşünerek bizden farklı olanların hakkını vermeyi öğrenebilecek miyiz?Bir de yanlış hayat üzerine ahlak felsefesine yol gösterebilecek bazı saptamalar: Dünyayı değiştirmek için ona bulaşmamız gerekir; ona bulaşmaksa yanlışın bize de bulaşması demektir.Ne kadar radikal olursa olsun ahlaki eylem kendi imkansızlığını gizliyorsa yalan içerir.Bütünün çıkarıyla bireyinki arasındaki uzlaşmazlığı görmezden gelen bir ahlak kaçınılmaz olarak barbarlığa varır.Ahlaki davranış pekala gizlenmiş bir bencillikten, bir cezalandırma arzusundan, hatta düpedüz hınçtan kaynaklanabilir.Vicdan bizi her zaman vicdanlı bir yere götürmez."Bir vicdanımız olmalıdır, ama kendi vicdanımız üzerinde ısrar etmeyebiliriz."

Bugün vicdanı konuşurken keşke karşımızda Tolstoy kadar kuvvetli bir figür, o kadar rahatsız bir vicdan olsaydı.Madem yok, onunla tartışacağız.Yalnızca sadeliği ararken fazla gürültü çıkardığı için değil, yokluğu ulaşılması gereken bir varlıkmış gibi gösterdiği, ahlak probleminin, "dünyanın organizasyonu"yla iç içe geçtiğini görmezden geldiği için de doğruya uzak düşmüştü Tolstoy vicdanı.Keşke gerçeklerle doğrular arasındaki bağı koparıp atmasa, estetikle ahlakı birbirinden bu kadar uzaklaştırmasa, yeni bir dinsel öğreti kurmak yerine kendi doğrusu olmayan yanlışına Anna Karenina'nınkine baktığı gibi dimdik bakabilseydi Tolstoy.

"Evsizlere Sığınak"ta kendi evimizi ev olarak görmemenin ahlakın bir parçası olduğunu söylüyordu Adorno.Tolstoy için eklemek gerekir: Kendi evsizliğimizi ev olarak görmemek ahlakın bir parçasıdır.Bir çözüm değil, problem cümlesiydi Adorno'nunki: Yanlış yaşam, doğru yaşanamaz.

Yanlış Hayat, Tolstoy'un Vicdanı
Sessizin Payı
Nurdan Gürbilek

13 Mayıs 2014 Salı

kreutzer sonat, tolstoy

Güzelliğin iyilikle birlikte düşünülmesinin ne kadar yanlış olduğuna inanamazsınız.Güzel bir kadın saçma sapan konuşsa da dinlersiniz.Bu saçmalıklarını değil, sadece zekice sözlerini duyarsınız.En aptalca davranışlarda bulunsa da, siz yalnız çekici, alımlı görünüşüne kapılırsınız.Saçma sapan sözleri ve aptalca davranışları olan bu güzel kadın, sizin için harikulade akıllı ve ahlaklı olur.
---
Romanlarda kahramanların duyguları tüm ayrıntılarıyla incelenir, gezdikleri, yürüdükleri ormanlar, korular, yollar en ince detayına kadar anlatılır ama genç bir kıza karşı olan büyük aşkları anlatılırken, kahramanların geçmişinden hiç söz edilmez.
---
Dikkatli bakın, toplumumuzda ne sapık, ne tuhaf bir kavram var: Erkek için mutluluk ve özgürlük getiren bekarlık, toplumda acınacak ve gülünç bir olgu gibi yer alıyor.Bir kadın için en yüce makam olan saf bir kız, bir Vesta rahibesi olmak ise, korkulacak ve alay edilecek bir durum olmaktan öteye gitmiyor.Pek çok genç kız, saflıklarını bu düşünceyle yitirmiş, evliliklerini işe yaramaz, beş para etmez kişilerle yapmışlardır.İncil'de "Bir kadına istekle bakan erkek kalbinde onunla zina etmiş sayılır!" der.Bu sözün hükmü yalnızca kadınlar için değil, kendi karılarımız için de geçerlidir.
---
Hastalığın geçmesi için, doktorların varlığı değişmez bir gerçekti onun gözünde.Ancak doktorların da her şeyi bilmesi mümkün değildi tabi ki.Bu nedenle en iyi doktorlar bulunmalı, çocuk hastalanınca en iyi doktorlar getirilmelidir.İşte, çocuk o zaman iyileşir.Peki ya bu doktoru bulamazsak?Onunla aynı şehirde yaşamıyorsak?
---
Biz, sonu gelmeyen savaş hırsımıza öyle kapılmıştık ki, onların bu çekişme ortamında çok yara aldıklarını göremiyorduk.
---
Evet, şehre taşındık.Şehirler mutsuz kişilerin yaşamlarına daha uygundur.Şehirde insan yüz yıl yaşar ama uzun süre önce ölmüş olduğunu, çürüyüp gitmiş olduğunu fark etmez bile.
---
Aslında bir vicdan yükü duyacak bir durum yoktu; çünkü insan, kamuoyunu ya da ceza kanununu vicdan olarak yorumlamazsa, toplumumuzda vicdan diye de bir şey yoktur.
---
Bazen kendinizi ya da karşınızdakini öldürmek istediğiniz kavgalardan biri başlamak üzeredir.

Kreutzer Sonat
Lev Nikolayeviç Tolstoy

16 Şubat 2012 Perşembe

ve ışık karanlıkta parlıyor


Nikolay İvanoviç: ...Evet, bizler, pisliklerimizi kölelerimiz toplasınlar diye yatak odasında bırakmış, iyi yetişmiş ve iyi giyinmiş olarak buradayız.Yiyip içiyoruz ve bizi can sıkıntısından hangi müzisyen kurtaracak diye tartışıyoryuz!Demin sizleri gördüğümde aklıma bu düşünce geldi, bunu size söylemeden edemedim.Kendi kendinize bunun böyle devam edip edemeyeceğini bir sorun!



Lev Nikolayeviç Tolstoy
Ve Işık Karanlıkta Parlıyor

7 Ocak 2012 Cumartesi

hepimiz kardeşiz, tolstoy

Hepimiz kardeşiz; bununla birlikte, her sabah bir erkek ya da kız kardeş yatak odasındaki tuvalet kapılarımı boşaltmaya gider.Hepimiz kardeşiz; bununla birlikte her gün bir sigaraya, şekere, buza ya da buna benzer şeylere ihtiyacım olduğundan, benim eşitim olan erkek kardeşlerim ve kız kardeşlerim bunların üretimi içinsağlıklarını feda ederler, ve ben bu şeyleri seviyor ve talep ediyorum.Hepimiz kardeşiz, bununla birlikte hayatımı kardeşlerimin ihtiyaç duyduğu şeyleri daha da pahalılaştırmaya çalışan bir dünyada, bir bankada, bir ticarethanede kazanıyorum.Hepimiz kardeşiz; bununla birlikte ben hayatımı, varlık nedeninin benim yaşam düzenim olduğunu ve mahkum edilmesi, cezalandırılması değil ıslah edilmesi gerektiğini bildiğim bir hırsızı, bir hayat kadınını sorgulayarak, yargılayarak mahkum etmem için ödenen ücretle kazanıyorum.Hepimiz kardeşiz; ama ben hayatımı, geçim sıkıntısı çeken emekçiden vergi toplamam ve bu topladığım vergileri aylakların ve zenginlerin yararına kullanmam için bana ödenen ücretle kazanıyorum.Hepimiz kardeşiz; ama ben hayatımı kendimin de inanmadığı ve insanların gerçeği bilmelerine engel olan sözde bir hristiyanlığı vaaz ederek kazanıyorum; insanları, onlar için temel önem taşıyan bir sorun konusunda kandırmak için papazlık, psikoposluk gibi görevler üstlendim.Hepimiz kardeşiz; ama yoksul kardeşime pedagojik, tıbbi ya da edebi alandaki çalışmamı ancak para karşılığıu veriyorum.Hepimiz kardeşiz; ama ben cinayet işlemeye hazırlanacağım bir görevi üstleniyorum; cinayet işlemeyi öğreniyorum, silah, barut yapmayı öğreniyorum.
...
Duyarlı bir vicdana sahip bir insan, böylesi bir yaşamı acı çekmeden yaşayamaz.Bu acıdan kurtulmanın tek yolu vicdanı susturmaktır; bu konuda bazıları başarılı olsalar da korkularını bastırmayı başaramazlar.

Tanrı'nın Egemenliği İçinizdedir
Lev Tolstoy