“masumiyet
kaybedilen değil, kazanılan bir şeydir”
sana demir
atacaklar çocuğum... her sözle uzaklaşacaksın benden... uzlaşacaksın
kilometrelerce... yüzlerce, yüz binlerce ceset girecek aramıza... bana
dönme!... o cesetlere basacaksan... sakın dönme... orda kal!... haritalarda
açık maviyle gösterilen yerlerde... okyanusları bulandırmaya gücün yetmeyecekse
kıyıda kal...
normalin bahçesinde...
seni;
yaldızlı pekiyilerin, seni; kırmızı kordelaların, seni; öğretmen olacağın için
getirdiler dünyaya... sen, onlara bunu yapamazsın... sen, boşa geçmiş hayatlarının
tesellisi, hayatı tanıyamamalarının tecellisisin... unutma, saçlarını süpürge
ettiler. unutma, hasta olduğunda başında beklediler... unutma, başkalarıyla
yatmadılar; hayat bilgisi kitabında bir mutlu aile karikatürü olarak yaşadılar
ömürlerini. şimdi hakları değil mi çocuklarının tablosunu seyretmek.
seni her
yerinden öpeceğim çocuğum... en çirkin yerinden öpeceğim. en güzel yerinde
böğüre böğüre ağlayacağım. sana kanatlarını geri vereceğim. hani melekler
takmıştı. hatırla. hani vidanın biri tutmamıştı. hani dünyaya gelirken ......da
kalmıştı. hatırla. sana kanatlarını geri vereceğim. masumiyetinde boğuluncaya
kadar kanatlı kal. Al, sana cesetlerden toplayıp yaptığım bir kalp...
çocuklardan topladığım bir çığlık...bağır şimdi: “istemiyorum!...”
seni toprağın
altına gömmek istiyorum... cesedini yüzlerce yıl sonra bulmak, tanımaya
çalışmak istiyorum. seni onlardan kurtarmak, seni benden kurtarmak, anladım ki
norite tambu viya, pıtraklardan siyer düjzena, ellerinden kana kana... yüzüne
baka baka... ölmek istiyorum...
seni göndere
çekecekler çocuğum, gözleri dolacak... yanlışları yasaklanmış çocukların
doğruları pek kekeme olur dediğimi hatırla. bir maaş iki ikramiye, yazları
sıcak ve terli, kışları gayet soğuk, ikindileri sessiz bir hayat hazırlıyorlar
sana dediğimi. seni çok ama çok sevdiğimi hatırla.
evimizi son
bir kez yakalım. birbirimize son bir kez bakalım. sapanını ve şiir kitabını
cebine koy. sislerden ördüğüm uzun saçlarını savur, sen çocuğumsun.
işaretimsin, imâ’msın ve değilsin belki bunların hiçbiri. sana tarif ve tanım,
sana benzetme yapmalarına izin verme... tut elimden, kusurlu şiirler yazmaya
gidiyoruz. kusurlu insanlar görmeye...
bu infilak
hak edilmiştir oğlum. vitrinlerde kendine bakmanın güvensizliği, gölgeden
yürümeyi akıl etmenin kurnazlığı yaftalarına yeterli gerekçedir. bu toplum
oğlum, suçludur.
kurtarmak
için değil bu eylem
önemli değil
bu şarkı
kendiliğinden...
bilmeden pek
çok şeye inanmanın, bilmeden pek çok şeye karşı çıkmanın taassubu
delileri
sokaklarda bırakmanın
dilencileri
olmanın
bir bedeli
var.
kumsallarını
ve kirazlarını çok önemsemenin,
ev
terliklerinin ve sokağa perdelerini çekmenin bir bedeli olmalı.
bu toplum
oğlum... ailelerden kuruludur... seninki gibi küçük, şirin ailelerden... şimdi
işte biz senle iki toplum provokatörü olarak,
tut elimi
biz senle iki
gulyabani olarak
ağzından
zehir saçan iki fırlama
iki güçsüz
kartal, iki leopar olarak sessiz adımlarla dalacağız aralarına... dilinin
altındaki zehri son ana sakla...
imha
serbest!...
Mehmet İşten
*uç dergisinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder