6 Ocak 2012 Cuma

zebercet'in cehennemi

-ben celladını da cehennemini de içinde taşıyan biriyim-

 
...Yusuf Atılgan'ın o tanıdık, yumuşak sesi doldurmuştu odayı:

"Zebercet" dedi, "doğru söylüyor konuğun, senden ne tiksindim, ne de nefret ettim.Severek yarattım seni.Bilesin ki 'sefil, iğrenç' diye nitelendirdiğin o hayatı, ben yaşatmadım sana.Sen kendin seçtin.Senin seçimin doğrultusunda yoğurdum hamurunu.Yaşam herkese kurduğu gibi sana da tuzaklar kurdu.Bu yüzden yaralı bir hayvanın inine sığındığı gibi sen de oteline sığındın.Dış dünya seni, sen de dış dünyayı dışladın.Bu dışlanmışlığın sende yarattığı puslu havayı sezdirmek istedim; elbette bu havanın yol açtığı varoluşsal zehirlenmeyi, içsel cehennemi de...Bu zehirlenme, içindeki cehennem neler yaptırdı sana?Nelere sürükledi seni?Bunlar romanın anahtar sorularıdır.Sorunun yanıtını çarpıtmadan anlat konuğuna.

...
-İkiye ayırıyordum insanları: Otelin dışındakiler, otele gelenler.Dışarıdakiler, beni horlayan aşağılayanlardı; bakışlarında alınganlığım, kırılganlığım yatardı.Korkar kaçardım onlardan.Otele gelenlerse, dışarıdakiler gibi değildi; ama onlarla da konuşmam, kimlik bilgilerini almaktan öteye geçmezdi.
...
Onun bakışlarında beni küçümsemeyen bir ışık vardı; sesinde de.İçimdeki cehennemden kurtaracaktı beni, kurtarıcım olacaktı, ama gelmedi işte...


Zebercet'in Cehennemi
Emin Özdemir
Kitap-lık, Ekim 2010


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder