11 Ocak 2012 Çarşamba

sadi tekelioğlu anlatıyor

Yıllar önce... Gençlerbirliği'nde çalışıyorum... Teknik direktörümüz Erkan Kural'ın yardımcılığını yapıyorum.
Devre arası kampı için Antalya'ya gittik...Çalışmalar sıkı bir şekilde devam ederken beklediğim haber geldi:
"Müjde... Oğlun oldu..."
Bu haber ile de dünyalar benim oldu... Bir kız evladından sonra Allah bana bir erkek evlat nasip etti.
Kampta çok duygusal, çok güzel bir ortam oluştu... Tüm futbolcu kardeşlerim, Erkan hocam ve yöneticilerimiz ile bu mutluluğu paylaştık...
İyi de çocuğumun adını ne koyacaktım?.. Hiç düşünmemiştim bunu...
O ortamda futbolculardan bir teklif geldi:
"Hocam, oynayacağımız ilk maçta ilk golü atacak futbolcunun adını çocuğunuza verin..."
İlginçti... Hem de çok ilginç... Üstelik futbolcularımın hatırını kıracak değildim ya...
Metin Diyadin ve Avni başta olmak üzere futbolcular biraz daha bastırınca sözümü verdim:
"Tamam arkadaşlar... Golü atacak futbolcuya çocuğumun adını vereceğim..."
Kamp boyunca artık bu mevzu konuşulmaya başlandı.
Laf aramızda ilk golü Olkan'ın atmasını istiyordum... İleri uçta oynayan Olkan'ı sevmem bir yana... İsmi de çok güzeldi.
Nihayet ilk maça çıktık... Rakibimiz İskenderunspor idi.

7 Ocak 2012 Cumartesi

hepimiz kardeşiz, tolstoy

Hepimiz kardeşiz; bununla birlikte, her sabah bir erkek ya da kız kardeş yatak odasındaki tuvalet kapılarımı boşaltmaya gider.Hepimiz kardeşiz; bununla birlikte her gün bir sigaraya, şekere, buza ya da buna benzer şeylere ihtiyacım olduğundan, benim eşitim olan erkek kardeşlerim ve kız kardeşlerim bunların üretimi içinsağlıklarını feda ederler, ve ben bu şeyleri seviyor ve talep ediyorum.Hepimiz kardeşiz, bununla birlikte hayatımı kardeşlerimin ihtiyaç duyduğu şeyleri daha da pahalılaştırmaya çalışan bir dünyada, bir bankada, bir ticarethanede kazanıyorum.Hepimiz kardeşiz; bununla birlikte ben hayatımı, varlık nedeninin benim yaşam düzenim olduğunu ve mahkum edilmesi, cezalandırılması değil ıslah edilmesi gerektiğini bildiğim bir hırsızı, bir hayat kadınını sorgulayarak, yargılayarak mahkum etmem için ödenen ücretle kazanıyorum.Hepimiz kardeşiz; ama ben hayatımı, geçim sıkıntısı çeken emekçiden vergi toplamam ve bu topladığım vergileri aylakların ve zenginlerin yararına kullanmam için bana ödenen ücretle kazanıyorum.Hepimiz kardeşiz; ama ben hayatımı kendimin de inanmadığı ve insanların gerçeği bilmelerine engel olan sözde bir hristiyanlığı vaaz ederek kazanıyorum; insanları, onlar için temel önem taşıyan bir sorun konusunda kandırmak için papazlık, psikoposluk gibi görevler üstlendim.Hepimiz kardeşiz; ama yoksul kardeşime pedagojik, tıbbi ya da edebi alandaki çalışmamı ancak para karşılığıu veriyorum.Hepimiz kardeşiz; ama ben cinayet işlemeye hazırlanacağım bir görevi üstleniyorum; cinayet işlemeyi öğreniyorum, silah, barut yapmayı öğreniyorum.
...
Duyarlı bir vicdana sahip bir insan, böylesi bir yaşamı acı çekmeden yaşayamaz.Bu acıdan kurtulmanın tek yolu vicdanı susturmaktır; bu konuda bazıları başarılı olsalar da korkularını bastırmayı başaramazlar.

Tanrı'nın Egemenliği İçinizdedir
Lev Tolstoy

6 Ocak 2012 Cuma

zebercet'in cehennemi

-ben celladını da cehennemini de içinde taşıyan biriyim-

 
...Yusuf Atılgan'ın o tanıdık, yumuşak sesi doldurmuştu odayı:

"Zebercet" dedi, "doğru söylüyor konuğun, senden ne tiksindim, ne de nefret ettim.Severek yarattım seni.Bilesin ki 'sefil, iğrenç' diye nitelendirdiğin o hayatı, ben yaşatmadım sana.Sen kendin seçtin.Senin seçimin doğrultusunda yoğurdum hamurunu.Yaşam herkese kurduğu gibi sana da tuzaklar kurdu.Bu yüzden yaralı bir hayvanın inine sığındığı gibi sen de oteline sığındın.Dış dünya seni, sen de dış dünyayı dışladın.Bu dışlanmışlığın sende yarattığı puslu havayı sezdirmek istedim; elbette bu havanın yol açtığı varoluşsal zehirlenmeyi, içsel cehennemi de...Bu zehirlenme, içindeki cehennem neler yaptırdı sana?Nelere sürükledi seni?Bunlar romanın anahtar sorularıdır.Sorunun yanıtını çarpıtmadan anlat konuğuna.

...
-İkiye ayırıyordum insanları: Otelin dışındakiler, otele gelenler.Dışarıdakiler, beni horlayan aşağılayanlardı; bakışlarında alınganlığım, kırılganlığım yatardı.Korkar kaçardım onlardan.Otele gelenlerse, dışarıdakiler gibi değildi; ama onlarla da konuşmam, kimlik bilgilerini almaktan öteye geçmezdi.
...
Onun bakışlarında beni küçümsemeyen bir ışık vardı; sesinde de.İçimdeki cehennemden kurtaracaktı beni, kurtarıcım olacaktı, ama gelmedi işte...


Zebercet'in Cehennemi
Emin Özdemir
Kitap-lık, Ekim 2010


bayramlarda ellerini öp, a ! pirana, mehmet işten


“masumiyet kaybedilen değil, kazanılan bir şeydir” 

sana demir atacaklar çocuğum... her sözle uzaklaşacaksın benden... uzlaşacaksın kilometrelerce... yüzlerce, yüz binlerce ceset girecek aramıza... bana dönme!... o cesetlere basacaksan... sakın dönme... orda kal!... haritalarda açık maviyle gösterilen yerlerde... okyanusları bulandırmaya gücün yetmeyecekse kıyıda kal...

normalin bahçesinde...

seni; yaldızlı pekiyilerin, seni; kırmızı kordelaların, seni; öğretmen olacağın için getirdiler dünyaya... sen, onlara bunu yapamazsın... sen, boşa geçmiş hayatlarının tesellisi, hayatı tanıyamamalarının tecellisisin... unutma, saçlarını süpürge ettiler. unutma, hasta olduğunda başında beklediler... unutma, başkalarıyla yatmadılar; hayat bilgisi kitabında bir mutlu aile karikatürü olarak yaşadılar ömürlerini. şimdi hakları değil mi çocuklarının tablosunu seyretmek.

ibn hafîf

İbn Hafîf şunu anlatmıştır:

"Hacca gitmek üzere yola çıktım, Bağdat'a uğradım.İçimde (bazı) sufilerin kendine güvenme hali vardı; bu sebeple kırk gün yemek yemedim, Bağdat'tan Cüneyd'i ziyaret etmeden çıktım, Zübale bölgesine kadar su da içmedim, abdestimi de hiç bozmamıştım.Bir kuyunun başında su içen bir ceylan gördüm, ben de çok susamıştım.Kuyuya yaklaştığımda ceylan benden ürküp kaçtı.Kuyunun başına geldiğimde baktım ki su dibine çekilmiş.Su içemeden yoluma devam ettim.Yolda,

-Ey Rabbim, bana ne oldu ki bir ceylan kadar katında kıymetim yok, dedim.O sırada arkamdan

-Biz seni denedik.Sen sabretmedin.Dön suyunu iç, diye bir ses işittim.Geri döndüm, baktım ki kuyu ağzına kadar su dolu.Su kırbamı doldurdum; yolda ondan içtim, abdest aldım, Medine'ye kadar onu kullandığım halde bitmedi.Kuyudan su alırken şöyle bir ses işittim:

-Ceylan su alacak kabı ve çekecek ipi olmadan geldi, bize güvendi; biz de kendisini suladık.Sen ise su kabın ve ipinle birlikte geldin ve onlara güvendin, bunun için eli boş döndün.


Hacdan dönünce camiye gittim ve Cüneyd-i Bağdadi'ye uğradı.Cüneyd beni görünce (yoldaki halimi keşifle bilip)
-Eğer sabretseydin (kuyudan değil) ayaklarının altından su çıkardı; keşke biraz sabretseydin, dedi..

Bir Sofrada Yüz Derviş
Sufilerden Rızık Menkıbeleri


4 Ocak 2012 Çarşamba

mühürlenmiş zaman

Anılar bizi saldırılara açık, acı çekmeye hazır kılar.
*
İlkelerine bir kere ihanet eden bir insan bir daha hayata karşı lekesiz bir tavır alamaz.
*
Nostalghia üzerinde .çalışırken bu filme baştan sona damgasını vuran o kasvetli, çaresiz hüznün benim hayatımın da bir parçası olacağını nereden bilebilirdim ki?
*
Bir insanın sahip olduğu en önemli şey, gönül rahatlığıyla hayatın tadını çıkarmasını engelleyen huzursuz bir vicdandır.
*
Doğa ne kadar doğal bir şekilde çekime girerse elde edilen görüntü de o kadar saygın olacaktır.
*
Aslında bütün uygarlaşma sürecinde insanlara verilen tek şey, dünyayı kurtarmak ve kendi durumunu düzeltmek konusunda ideologların ve siyasetçilerin bu kez 'en doğrusu' olmasıyla yumurtladıkları öneriler olmuştur.

Mühürlenmiş Zaman
Andrey Tarkovski

1 Ocak 2012 Pazar

29 aralık 2011

Sağda
Gider
Dört
Eşek
Dördü de
Gaz
Yüklü
Dört
Boz
Eşek
Dördü de
Tuz
Yüklü
Dört
Boz
Eşek
Dördü de
Bez
Yüklü
Dört
Boz
Eşek
Deh
Gaz
Yüklü
Dört
Boz
Eşek
Yuh
Bez
Yüklü
Dört
Boz
Eşek
Çüş
Tuz
Yüklü
Dört
Boz
Eşek
Ört ki
Ölek
sağdıcım
Ört ki
Ölek...

          Enver GÖKÇE 

26 Aralık 2011 Pazartesi

öyle topçu ismi olur mu, tanıl bora

...Bir türlü Baran veya Welat isimli bir oyuncu çıkarılamamasının, Diyarbakırspor'un rengini soluklaştırdığına dair şikâyetleri evvelce yazmıştım. 1990'larda Şeyhmus, 'bölgesel' ismiyle kırmızı-yeşil+sarı bir flama gibi geçmişti memleket futbolundan; kariyerini de Diyarbakırspor'un kaptanı olarak tamamlamıştı. Ali, Temel, Dursun, İdris... adları da, Karadeniz takımlarında başka bir rayihâ kazanırlar elbette. 1970'lerin Samsunspor'unda Temel, yakışıyordu mesela. Trabzonspor'un efsane takımı, buraya özgü denemese de, 'yörede' özel tınısı olan isimlerle dolu değil miydi baştan başa? Hele çift isimlileri düşündüğünüzde: Ali Kemal, Ali Yavuz, Mehmet Cemil... (Sivasspor'da bir Ali Haydar görebilir miyiz günün birinde?)

Türkiye'nin isimler yelpazesinin kutupları, İslâmi referanslı adlar ve modern-şehirli nevzuhur adlar, futbol ortamında da temsil ediliyorlar. Birinci kutup kesinkes ağır basar; futbolun sınıfsal ve sosyo-kültürel coğrafyasına ilişkin başlı başına çok şey söyleyen bir gösterge (yazar İdris Özyol'un sözüyle: 'Dedesinin ismini taşıyan çocuklar' bunlar). Gençlerbirliği'nin 1990'ların başındaki bir kadrosunda Ramazan, Rahim, İslâm yer alıyordu.Tribün efsanesidir; bir Fenerlinin, Gençler karşısında bir türlü gol bulamadıkları bir maçta yanındakine "Baksana zaten, ayet-el kürsi gibi takım!" dediği nakledilir. 'Modern' adların gururu, 1960'larda milli takıma yükselen Hacettepeli Onursal'dır.

İsimlerin soy kütüğü de önemli. Tabii, Metin adlı her topçunun, 'Taçsız Kral Metin Oktay' veya 'Sarı Fırtına Metin Tekin'ın hatırasıyla boğuşmasını beklemek haksızlık olur. Gerçi İslâm Çupi, Suat Kaya'yı, Suat Mamat'ın soylu hatırasından azâde düşünemediğini yazmıştı ama...

İsimlerin 'futbolcu ismi' olmaya uygunluğuyla ilgili önyargı ve sezileri yabana atmayın. Lâkin boşa da çıkabilir. Galatasaray'da parlak bir kariyer yapan Hamza Hamzaoğlu'nun İzmirspor'dan gelip forma giydiği ilk TSYD maçının ertesi günü otobüste tanık olduğum bir sohbeti hatırlıyorum. Delikanlının biri, "Hamza diye futbolcu ismi olmaz oğlum" diye kesip atıyordu. Şimdi de genç Cimbomlu Mülayim, ismiyle ilgili anlaşılabilir önyargılarla karşı karşıya..

Kârhanede Romantizm
Tanıl Bora

21 Aralık 2011 Çarşamba

hakkâri'de bir mevsim, ferit edgü

Tanrım! herkes tanıyor beni bu kentte
Ya da herkes herkesi tanıyor.
Ben hariç.
Kendi dahil, kimseyi tanımayan ben hariç
***
Güz olur, kış olur
Bahar olur, yaz olur
Yaban ellerde gün olur
Bizi de burda bulur
***
Kimi yerde kendi sesini bile yadsıması gerekebilir insanın.
Dayanası kalmadığı kendi sesini.
***
Bitti hocam, resimler bitti, cümleler bitti, sobadaki tezek bitti
Üşümeye başladık.
***
Kentleri, köyleri, yedi iklimi, dört bucağı
İnsanların tarihini, coğrafyasını, aritmetiğini öğrenmeden önce
Yazgısını öğrenelim insanların.
***
Sizin dünyanız aklı başında insanların dünyası ise bırakın ben çıldırayım...
***
Hakkâri'de Bir Mevsim
        Ferit Edgü


yanaklarının günlüğü, nihat genç

...Şu tepeden, Boztepe'den bakıyorum, kaburgalarımdan bir taş daha söküyorum, minik kayanın üstünden fırlatıyorum mavinin boşluğuna, uçsuz bucaksız bir sessizlik, yani ıslığı ıssızlığın, düşüyor taş ve hafiften birkaç daire geliyor gibi oluyor, işte hep böyle oluyor, ama olmuyor, kaç kez ölçtük, sanki bir bok varmış gibi boyunu posunu bu koca atlasın, dik açılarını topladık olmadı, buharlı gemiler yaptık olmadı, hiçbiri yanaklarına kadar uzanmadı, hatırlıyorum, bundan beş yüz yıl evvel bir Ceneviz gemisi gelmişti sahile, belki de zenci bir kölesi vardı, güverteden, şimdi olduğum şu tepe bakınıyordu, bir imkansız iklimden kapkara düşler getirmişti saçlarına, yanaklarına uzanacak,, sarıldığı kadar yaşayacak bir kız vardı, olmadı, bir taş attı martıların peşine, belki de o köle benim, devam ediyoruz, inadım var kopmayacağız, bu bir sonsuzluk bekleyişi, bakalım ne çıkacak değil, çıksa da çıkmasa da bekleyeceğiz, hep birlikte nöbetini tutacağız yanaklarının...

                                                                                                                            Dün Korkusu
                                                                                                                               Nihat Genç