vladimir nabokov etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
vladimir nabokov etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Haziran 2022 Cumartesi

Hayatın En Yakın Benzeri - James Wood


"Sanat, hayatın en yakın benzeridir; insanın hayat deneyimi yelpazesinin genişlemesine, kişine öteki insan hemcinsleriyle, kendi payına düşen ilişkiler dışında 
başka ilişkiler kurmasına katkıda bulunur."

George Eliot, "The Natural History of German Life"

(Alman Hayatının Doğal Tarihi)

...

Bir romanın içinde -dalından koparılmamış o büyük Neden? sorusunun kıs kıs gülerek havada asılı durduğu bir bahçede- her şeyin düşünülebileceği, dile getirilebileceği fikrinin, benim için romanın dışındaki resmi Hıristiyanlığın gerçek korkularıyla tersinlemeli bir şekilde simetrik bağlantıları vardı: Dostoyevski'nin dediği gibi Tanrı yoksa "her şeye izin" vardır fikriyle.Tanrı'yı çeker alırsanız her şey olabilir: Kaos ve karmaşa hüküm sürer; insanlar her türlü suçu işleyecek, her şeyi düşünecektir.Tencerenin kapağı olarak Tanrı'ya ihtiyacınız var.Hıristiyanlığın alışılmış geleneksel çizgisi budur.Oysa roman daha sağduyulu görünen bir şeyler söyler: "Ortalıkta Tanrı varken bile her zaman her şeye izin veriliyordu, Tanrı'nın bunlarla bir ilişkisi yok."

...

Roman bu seküler unutuş ölçeği kanalına girdiği zaman kahramanlarının sonsuza kadar yaşamasını ister.Niçin ölmeleri gerektiğini anlayamaz.Hatırlayın, Cervantes ölüm döşeğinde yatan, son anda seyyar şövalyelikten vazgeçen Don Quijote'ye nasıl istemeyerek ve neredeyse üstünkörü bir biçimde veda eder.Don Quijote, Sancho Panza'yı çağırır, ondan kendisini bağışlamasını ister."Ölmeyin efendim"di gözü yaşlı Sancho'nun yanıtı.Don Quijote üç gün daha yaşadı, vasiyetini yazdırdı, sonra "yanında bulunan ve ağlayıp inleyen insanların arasında ruhunu teslim etti, yani kısacası öldü."O kullanılan dilin yoksulluğu, neredeyse acemiliği, hiç genleşip duygusallaşmaması çok dokunaklıdır, sanki Cervantes'in kendisi bu olaya şaşırmıştır, kendi yarattığı kişinin ölümü karşısında öylesine kederlenir ki dili tutulur sanki.

...

Öykü anlatıcısına otoritesini kazandıran şey ölümdür.Bir öyküyü, der Walter Benjamin, aktarılabilir kılan şey ölümdür.Bir romancı olan karım geçenlerde annesini yeni kaybeden bir arkadaşına şunu yazdı: "Bir hayat öyküsünün, örüntüsü olmamak gibi bir tuhaflığı var ya da daha doğrusu hayat sona erinceye kadar hayatın şimdisi dışında bir şeyi yok, ölümden sonra birden bütün yörünge görünü hale geliyor."Son iki yılda hem annesinin hem de babasının ölümüne tanık olmuş biri olarak kendi deneyiminden söz ediyordu.Kendi babasının ölümünden sonra Kanadalı bir romancının ona söylediği sözü alıntıladı: Babası öldükten sonra bu kadın romancı birden babasını bütün yaşlarındaki haliyle özlemeye başlamış.Kendisi dokuz yaşında olduğu zamanki babasını, on yaşlarında bir yeniyetme olduğu zamanki babasını, yirmi sekiz, otuz beş vb. yaşında olduğu zamanki babasını özlüyormuş.

...

Romancı araya girip söz almalı mı yoksa geri çekilip kişiliğini gizlemeli, soğuk bir kayıtsızlık mı sergilemeli?Nabokov, roman kahramanlarım benim kölelerimdir demeyi severdi, bir roman kahramanı sokakta karşıdan karşıya geçtiyse o geçirttiği için geçerdi.Ama Flaubert gibi, gözünü Emma Bovary'nin ruhunun içine dikmiş, o zavallı değersiz Charles Bovary'nin cesedini açtıkları zaman içinde "hiçbir şey bulamadılar" gibi dümdüz bir yorumda bulunan ve "kişilerüstü" kalmayı başaran birinin, bir yazarın, o her şeyi bilen, düşük çeneli Henry Fielding'den ya da denemecimsi ahlakçı George Eliot'tan daha az tanrıcılık oynadığını kim söyleyebilir?

...

Tarihin "kusurları"ndana biri gerçek insanların ölmesidir.Ama kurmaca bize, kabul edilebilir dirilişlere, dinsel olmayan çeşitli geri dönüşlere tanıklık etme olanağı sunar.İtalo Calvino, Palomar adlı romanının sonunda kurmaca ölüm cezasıyla ve yeniden dirilişle oynarken kitaba adını veren başkahramanın ölümünün üzerinde ironik bir şekilde düşündüğü zaman şöyle der:

"Bir kişinin hayatı olaylar toplamından oluşur, bu olayların en sonuncusu bütünün anlamının değişmesine yol açabilir, buna yol açmasının nedeni daha önceki olaylardan daha önemli olması değildir, olayların bir hayata dahil edildiği zaman, zamandizinsel olmayan, bir iç mimariye uygun düşen bir sıra izlemesidir.

Bay Palomar ölü olmanın nasıl bir şey olacağını öğrenmek ister, Calvino'ysa bunu öğrenmesinin zor olacağını bize hatırlatır çünkü ölü olmanın en zor yanı bir insanın hayatının artık "bütünüyle geçmişte kalmış" olduğunun fark edilmesidir, "artık ona hiçbir şeyin eklenmesine olanak yoktur, o kapalı bir bütündür." Calvino'nun eklediğine göre Bay Palomar, bütün insan varlığının ve zamanın kendisinin sona erdiğini hayal etmeye başlar."Zaman sona ermek zorundaysa, tek tek anlar olarak anlatılabilir," diye düşünür Bay Palomar, "o tek tek anları da öylesine uzatabilirsiniz ki artık o anların ucu görünmez olur.Kendini hayatının her anını anlatmaya adamaya karar verir, bütün hepsini anlatıncaya kadar da ölü olduğunu düşünmeyecektir.Tam o anda ölür," diye yazar Calvino.

Kitabın son cümlesidir bu.

...

Sanat gibi edebiyat da zamanın gönül eğlencesine taş koyar -alışkanlığın salonlarında birer uykusuzluk hastasına dönüştürür bizi, şeylerin hayatını ölümden kurtarmamızı önerir.Canlı modelden karakalem resim öğreten ressam Oskar Kokoschka için bir öykü anlatılır.Öğrenciler sıkılmış, uyuşuk uyuşuk çiziyorlarmış, Kokoschka modelin yanına gidip kulağına bir şey fısıldamış, adama birden yere yıkılmasını söylemiş.Kokoschka yüzükoyun yerde yatan adamın yanına gitmişi kalbini dinlemiş, adamın öldüğünü duyurmuş.Sınıftakiler neye uğradıklarını şaşırmışlar.Daha sonra model ayağa kalkmış, bunun üzerine Kokoschka şöyle demiş: "Şimdi bu adamın bir ölü olmadığını, canlı olduğunu bilerek çizin bakalım!"Kurmacada canlı bir insan gövdesinin resmi neye benzeyebilirdi acaba?Kurmaxa gerçekten canlı olan bir insan gövdesi resmi yapardı ama bu öyle bir resim olurdu ki biz bir gövdenin aslında her zaman ölmekte olan bir gövde olduğunu görebilirdik; kurmaca hayatın üzerine ölümlülüğünün gölgesinin düştüğünü bilir, böylece Kokoschka'nın hayat bağışlayıcı estetiğini ölüm bilinci içeren bir fizikötesine dönüştürürdü.

...

Sergey Dovlatov'un İnostranka (Yabancı Kadın) adlı romanının kadın kahramanı Marusya Tataroviç, Rusya'yı terk edip New York'a gelmekle bir hata yaptığı sonucuna varır ve dönmeye karar verir.Kendisi Rusya'yı 1979'da terk eden ve romanda kendisi olarak yer alan Dovlatov kadınla konuşup onu bu kararından vazgeçirmeye çalışır.Oradaki hayatın nasıl bir şey olduğunu unuttun sen, der: "Kabalıkları, yalanları." Kadın şu yanıtı verir."Rusya'da insanlar kabalık ediyorsa, hiç değilse Rusça konuşarak ediyorlar." Ama Amerika'da kalır.Bir zamanlar Almanya'da Samuel Beckett'ın Alman yayıncısına yazdığı mektupları içeren küçük bir sergi görmüştüm.Üzerine kısa notların yazıldığı pek çok kart vardı, tarih sırasına göre dizilmişlerdi, en sonuncu not Beckett'ın ölümünden yalnızca bir ay önce yazılmış bir nottu.Beckett, yayıncısına Almanca yazmamış, Fransızca yazmıştı, kuşkusuz kendine yurt edindiği bir dille; ama hayatının son yılında İngilizceye geçti."Yurduna döndü" diye düşündüm.

...

James Wood
Hayatın En yakın Benzeri
Can Yayınları
Çeviri: Ülker İnce

5 Şubat 2021 Cuma

Karanlıkta Kahkaha, Nabokov

...

Başlangıçta bebek, kırmızı ve havası kaçmaya başlamış balon gibi kırış kırıştı.Ama zamanla yüzü gerginleşti, bir yıl sonra da konuşmaya başladı.Şimdiyse, sekiz yaşında ve çok daha sessizdi, çünkü annesi gibi içine kapanıktı.Neşesi bile annesine çekmişti -kendine özgü, göze batmayan bir neşe...Sanki varolduğundan sessiz bir keyif duyuyor, hatta hafiften eğlenerek yaşadığına biraz şaşıyor gibiydi.Evet, evet, niteliği böyleydi -ölümlü neşe.

...

Altı ay önce, Margot'suz bir dünyada, ideal bir eş olarak yaşıyordum.Kader her şeyi nasıl da altüst etti!Başka erkekler ufak tefek kaçamaklar yaparak mutlu evliliklerini sürdürebiliyorlar.Oysa benim hayatım anında yıkıldı.

...

Yaşamın gülünçleştiğini, çaresizce karikatüre yaklaştığını görmek çok hoşuna giderdi.

...

Bir gün çok büyük bir ressam, çok yüksek bir iskelenin üstünde çalışıyormuş.Bitirdiği freskleri daha iyi görebilmek için geri geri gitmeye başlamış.Öyle bir yere gelmiş ki, bir adım daha geri atsa düşecek.Onu ikaz etmek için bağırsa dengesini yitirip ölüme atlayacağından korkan yardımcısı, aklını kullanarak, bir kova dolusu pis suyu şaheser freskin üstüne boşaltmış.Çok komik!Ama, kendinden geçmiş ustanın boşluğa yuvarlanmasına izin vermek -hele de seyirciler kovayı beklerken- çok daha komik olmaz mı?Böylece, Rex'in anlayışına göre, karikatür sanatının temelinde (yapay ve yeniden aldanma etkeninin yanısıra) bir yanda zalimlik, bir yanda inanma saflığı arasındaki karşıtlık yatıyordu.Gerçek hayatta, kör bir adamın bastonunu takırdatarak, yeni boyanmış bir banka oturmaya kalkışmasını, onu engellemeyi aklından geçirmeyerek seyredebilen Rex'in tek yaptığı, çizeceği yeni karikatürün konusunu yakalamaktan başka bir şey değildi.

...

Vladimir Nabokov
Karanlıkta Kahkaha

27 Eylül 2020 Pazar

Konuş Hafıza, Vladimir Nabokov Otobiyografisi


Geçmişteki ben'i ilgiyle, eğlenerek, nadiren de gıpta ederek yahut tiksintiyle hatırlamaktayım.

 ...

Kronofobik* bir genç bilirim, doğumundan birkaç hafta önce evdeki kamerayla çekilmiş filmleri ilk kez gördüğünde, adeta paniğe kapılmıştı.Fiiliyatta şimdikiyle aynı olan bir dünya görmüştü -aynı ev, aynı insanlar- ve sonra kendisinin bu dünyada var olmadığını, kimsenin de o yok diye kederlenmediğini fark etmişti.Annesinin üst kat penceresinden el salladığını görmüş, bu tanıdık hareket onu, gizemli bir vedaymışçasına rahatsız etmişti.Ama en çok korktuğu şey, verandada tabut misali, kendini beğenmiş, mütecaviz bir havayla duran, gıcır gıcır bebek arabasıydı.Onun bile içi boştu; sanki olayların akışı tersine dönmüş de, kendisinin vücudundaki tüm kemikler parçalarına ayrılıp dağılmış gibi.

*Kronofobi / Chronopnobia: Zamanın ilerleyişinden ya da genel olarak zamanın kendisinden korku duyma hali.

---

Yaşamdan tat almanın koşulu onun tadını haddinden fazla çıkarmamaktır.

---

Kozmos ne kadar küçük (Bir kangurunun kesesine sığabilir), ne kadar cılız ve önemsiz.

---


...Birkaç dakika sonra annem odama girdi.Kucağında büyük bir paket vardı.Hayalimde bu paket iyice küçülmüştü; belki mantığın uyarmasıyla bilinçaltı seviyede düzelttiğim şey, sayıklamaların her şeyi genişleten dünyasında hala bir korku kalıntısı olarak varlığını sürdürmektedir.Şimdi söz konusu nesnenin 120 santimetre boyunda ve boyuyla orantılı şekilde kalın, çokgen yüzeyli dev bir Faber kurşunkalem olduğu ortaya çıkmıştı.Kalem, bir sergi ürünü olarak dükkânın vitrininde asılı duruyordu ve annem, satın alınması pek mümkün olmayan başka şeyler gibi buna da imrendiğimi tahmin etmişti.Dükkan sahibi bir acente temsilcisini, "Doktor" Libner adında birini aramak zorunda kalmıştı (sanki bu iş görüşmesinin patolojik bir manası varmış gibi).Uzun zaman boyunca, kalemin ucunun gerçekten grafit olup olmadığını merak ettim.Öyleydi.Birkaç yıl sonra kalemin yan kısmına bir delik açıp, kurşunun kalem boyunca uzandığını görerek merakımı tatmin ettim; kalem kullanılamayacak kadar büyük olduğuna ve zaten kullanılmak üzere yapılmadığına göre, Faber ve Dr. Libner açısından, mükemmel bir sanat için vakasıydı bu.

---

Rüyalarımda gördüğüm ölmüş insanlar, eski aziz, parlak hallerine benzemeyen şekilde sessiz, dertli ve tuhaf şekilde kederlidir.Onları, bu dünyada var oldukları sırada hiç gitmedikleri ortamlarda, hiç tanışmadıkları bir arkadaşımın evinde izlemek beni şaşırtmaz.Ölüm bir ayıpmış, utanç verici bir aile sırrıymış gibi, bir köşede yere bakarak otururlar.Ölümlülük böyle zamanlarda -rüyalarda- değil, büyük neşe ve başarı anlarında, bilinç en yüksek terasına çıkmışken, bir gemi direğinden, geçmişin kalesinde, kendi hudutlarının ötesine bakma şansını yakalar.Ve sisin içinde fazla bir şey görmek mümkün olmasa da, insan bir şekilde, doğru yöne baktığını hissedip mutlu olur.

---


Bu bölüm okuyucuların geneli için değil, bir talihsizlik sonucu servetini kaybetmişliğinden dolayı, beni anladığını düşünen budala içindir.

Benim Sovyet diktatörlüğüyle olan, eskilere dayalı (1917'de başlamış) kavgamın, mülkiyetle uzaktan yakından ilgisi yoktur.Parasını ve toprağını "çaldılar" diye "Kızıllardan nefret eden" göçmenleri hor gördüğüm iyi bilinsin.Bütün bu seneler boyunca aziz tuttuğum nostalji, kaydedilmiş banknotlar için duyduğum keder değil, içimden taşan kaybedilmiş çocukluk hissidir.

Ve son olarak derim ki, ekoloji içindeki yerimi özlemeye hakkım var:

...Amerika'mın göğü altında
Hasretini çekiyorum
Rusya'daki tek bir mevkinin

---

Annemin okuduğu şövalye masalları vardı ki, bu şövalyelerin aldığı pek müthiş ama iltihaplanmayan yaralar, yeraltı mağaralarında soylu hanımlar tarafından yıkanırdı.Deniz kıyısındaki rüzgârlı bir uçurumun kıyısında, saçları uçuşan bir ortaçağ kızı ve uzun çoraplı bir delikanlı, Kutsanmışlar Adası'na bakarlardı."Yanlış Anlaşılan"daki Humphrey'nin kaderini öğrenen kişinin boğazına öyle bir yumru oturturdu ki, Dickens yahut Daudet'nin (ki ikisi de bu yumrular hususunda pek yaman tertipçilerdir) kitapları yaya kalırdı; iki çift küçük gezgin -iyi Clover ve Cowslip, kötü Buttercup ve Daisy- ile ilgili, utanmazca alegorik bir hikâye olan "Mavi Dağların Ötesinde", o kadar heyecan verici ayrıntılar içerirdi ki, insan hikâyenin "mesaj"ını unuturdu.

---

..."Peki Yaremiç'ten ne haber?" diye sordum M. V. Dobujinski'ye, 1940'larda bir yaz mevsiminin öğleden sonrası, Vermont'daki bir kayın ormanında gezdiğimiz sırada."Onu hatırlıyor musunuz?"

Mstislav Valeryanoviç, "Elbette hatırlıyorum" diye yanıtladı."Az rastlanır ölçüde yetenekliydi.Nasıl bir öğretmendi bilmiyorum ama biliyorum ki sen elimden geçen en umutsuz öğrenciydin."

---

...Görünenler: Karla sarmalanmış evin -yakın zaman sonra buraya le chateau denecekti- sıcak, parlak, modaya uygun ("Rus İmparatorluğu" tarzında) oturma odası; evi inşa eden, anne tarafından büyükbabam yangınlardan korktuğu için, merdiveni demirden yaptırmıştı; o yanıp kül olduğunda, o sağlam merdivenler, süslü parmaklıkları arasından parlak gökyüzü görünür vaziyette, ayakta kaldılar; bir başlarına ama hala yukarı doğru yükselerek.

---


Hem kır evimizde hem de şehirde, Matmazel'in odası benim için tuhaf bir yerdi; kalın yapraklı bir bitkiyi muhafaza eden, idrarımsı bir koku sinmiş bir tür sera.

---

Belli başlı Rus şairlerinin eserlerinde, sadece iki tane gerçek anlamda hisli kelebek imgesi keşfedebildim: Bunin'in, açık şekilde bir Kaplumbağakabuğu kelebeğini çağrıştıran kusursuz dizeleri:

Sonra odaya girer
Renkli bir kelebek, ipek gibi
Kanat çırpar ve mavi tavana
Çarpar durur gövdesini...

ve Fet'in "Kelebek" monoloğu:

Nereden geldim yolum nereye
Sorgulamıyorum
Latif bir çiçeğe konmuştum
Soluklanıyorum.

---

Bugün kalan hatıralarımın etten ve kemikten sıyrılmış taşıyıcısı idim.

---

Kendi isteğiyle Rusya'nın büyük, sınıfsı entelejensiyasına dahil olan babam, benim, demokratik ilkeleriyle, mevki, ırk ve inanç ayrımı gözetmeme siyasetiyle ve çağa uygun eğitim yöntemleriyle sivrilen bir okula devam etmemi uygun bulmuştu.Bunlar dışında, Tenişev Okulu'nu zaman ve mekan içinde diğer okullardan ayıran bir şey yoktu.Tüm okullarda olduğu gibi, oğlanlar bazı öğretmenlere tahammül eder, bazılarından nefret ederlerdi; yine tüm okullarda olduğu gibi, kulaktan kulağa müstehcen şakalar ve erotik bilgiler aktarılırdı.Sportif oyunlarda başarılı olan bendeniz, öğretmenler ruhumu kurtarmaya çalışmak konusunda bu kadar ısrarcı olmasalar, ortamı çok da sıkıcı bulmazdım.

Beni, uyumsuz davranmakla suçladılar; "gösteriş" yapıyormuşum (Rusça yazmam gereken ödevleri, doğal olarak aklıma geliveren İngilizce ve Fransızca terimlerle renklendirerek); yahut tuvalette bulunan kirli havlulara el sürmeyi reddediyormuşum; dövüşürken, Rus boksörlerinin benimsediği şekilde elin alt kısmıyla tokat benzeri yumruklar atmak yerine, parmaklarımın boğumlarını kullanıyormuşum.Okul müdürü, birleştirici etkisini takdir etmekle birlikte, sportif oyunlar hakkında fazla bir şey bilmiyordu ve futbol oynarken "diğer oyuncularla koşturmak yerine" hep kalede durmama anlam veremiyordu.Kızgınlık uyandıran bir başka şey de, okula iyi, küçük demokratlar olan diğer oğlanlar gibi tramvayla ya da atlı taksiyle değil de, otomobille gidip gelmemdi.Bir öğretmen yüzünü tiksinti içinde buruşturarak, en azından otomobilden okulun iki-üç blok öncesinde inmemi tavsiye etmiş, böylece okul arkadaşlarımın , üniformalı bir şoförün şapkasını çıkararak bana selam duruşunu izlemekten kurtulacağını söylemişti.Okul yönetimi adeta, ölü bir sıçanı kuyruğundan tutarak gezdirmemi mazur görüyordu, ama onu insanların burunlarının altında sallamamam koşuluyla.

---


Karlar arasındaki yolculuğumuzun yarattığı, adeta sanrısal ortam içinde, Rus çocuklarının çok iyi bildiği tüm meşhur düelloları yeniden yaşadım.Puşkin'i, ilk el ateşte ölümcül bir yara almış olarak, düştüğü yerde doğrulup tabancasını d'Anthes'e doğru ateşlerken gördüm.Lermontov'u, yüz yüze durduğu Martinov'a gülümserken gördüm.Babayiğit Sobinov'un Lenski bölümünde yere yıkılırken, silahını orkestraya doğru fırlatışını gördüm.

---

...Babam az önce açmış olduğu Alman gazetesini katlayarak, beni İngilizce bir cümleyle yanıtladı (galiba bir alıntı yaparak işi şakaya vuruyordu; durumu idare etmek için çoğu zaman böyle bir konulma tarzı seçerdi): "Bu oğlum, tabiatın absürt bileşimlerinden biri, utanç ile yüzün kızarması, keder ile gözlerin yaşlanması gibi." Birden anneme dönerek, şaşkın bir ifadeyle, "Tolstoy vient de mourir." diye ekledi.

Annem "Dışto ti" (Hay Allah, gibi bir şey) diye sıkıntıyla bağırarak, ellerini kucağında kenetlemişti."Pora damoy" (Eve gitme zamanı) diye bitirdi sözünü, sanki Tolstoy'un ölümü ileride gerçekleşecek felaketlerin habercisiymiş gibi.

---

Tuhaftır sırf gülümsemekten vazgeçmemek suretiyle uykumu bölen, rüyamdan sarsılarak, ıslak şekilde uyanmama sebep olan acıtıcı bir güce sahip ilk kişi, bu kızdı; oysa gerçek hayatta, bir senyor gibi davranarak bu kızı incitmekten ziyade, onun kir içindeki ayaklarından ve leş kokulu giysilerinden korkardım.

---

Savaş sırasındaki hayatına dair fazla bir şey bilmiyorum.Bir ara, Berlin'deki bir büroda çevirmen olarak çalıştı.Dürüst ve korkusuz bir adam olduğundan, çalışma arkadaşlarının önünde rejimi eleştiriyordu; onlar da kardeşimi ihbar ettiler.Tutuklandı, bir İngiliz casusu olmakla suçlandı ve Hamburg'daki bir toplama kampına gönderilerek, "10 Ocak 1945'te orada, gıda eksikliğinden öldü.Hayatı boyunca, umutsuzca, hep bir şey aradı -merhamet, anlayış, ya da her ne idiyse- şimdi bu durumun farkına varmak, artık hiçbir şeyi değiştirmez ve telafi etmez.

---

Daha birçok göçmen Rus yazarıyla tanıştım.Genç yaşta ölen Poplavski ile tanışmadım; yakın yerdeki balalaykalar arasında, uzaktan gelen bir keman sesiydi o.

                Haydi uyu, Ah Morella, ne korkunçtur bir kartal gibi yaşamak

---

Çalışarak kedini harap edenler bir kenara çekilsin!Eski kitaplar yanılıyor.Dünya, bir pazar günü yaratılmıştır.

---


Ama hakikat ne olursa olsun, sen ve ben, küçük (yaşı iki ile altı arasındaki) oğlumuzla birlikte, aşağıdan bir tren geçsin diye saatler boyu üzerinde beklediğimiz köprüleri hiç unutmayacak ve tüm savaş meydanlarında sonsuza dek savunacağız.Rayların üzerine doğru eğilmek için bir anlığına durup, geçen lokomotifin astımlı bacaına tüküren, daha büyük ve daha az mutlu çocuklar görmüşlüğüm var, ama ne sen ne de ben, iki çocuktan daha normal olanın, karanlık bir transın amaçsız heyecanından pragmatik şekilde sıyrılan çocuk olduğunu kabullenmeye hazır değiliz.Rüzgarlı köprüler üzerinde saatler süren duraklamaları kısa kesmek ya da rasyonalize etmek için hiçbir şey yapmazdın; çocuğumuz sınır tanımayan bir iyimserlik ve sabırla , demiryolundaki sinyal kolunun kliklemesini ve uzakta, evlerin düz sırtları arasında çok sayıda rayın birleştiği noktada, giderek büyüyen bir lokomotifin şekillenmesini ümit ederek beklerdi.Soğuk günlerde kuzu kürkünden bir palto giyer ve ayı tip bir kasket takardı; kırağı çalmış gibi grilerle alacalanmış bu kahverengi giysileri, eldivenleri ve inancının ateşi onu da, seni de ısıtırdı; çünkü narin parmak ların donmasın diye tek yapman gereken, koca bir bebeğin vücudundan yayılan hararetin nasıl inanılmaz miktarda olduğuna hayret ederek, onun ellerinden birini önce sağ, sonra sol elinle tutmak ve bu değişimi dakikada bir yapmayı sürdürmekti.

Konuş Hafıza
Vladimir Nabokov 
Otobiyografi

21 Aralık 2019 Cumartesi

çehov üzerine, vladimir nabokov, rus edebiyatı dersleri


...



Yeni tanıştığı radikal gazeteci ve hikaye yazarı Korolenko'ya "Hikayelerimi nasıl yazarım biliyor musunuz?" demişti."İşte şöyle!"

"Masasına baktı" diyor Korolenko, gözüne çarpan ilk nesneyi alıp -kül tablasıydı bu- önüme koydu ve şöyle dedi: "İstiyorsan, yarın bir hikayen olacak.Kül tablası isminde."

O anda kül tablası büyülü bir dönüşüm geçiriyormuş gibi geldi Korolenko'ya: "Bazı belirsiz durumlar, henüz somut biçim kazanmamış serüvenler, kül tablasının etrafında billurlaşmaya başlamıştı bile."

...

Hiçbir yazar böylesine hazin karakterleri, Çehov kadar az vurguyla yaratmamıştır."Arabada" adlı öyküden yaptığımız şu alıntı özetliyor bu karakterleri: "Ne tuhaf, diye düşündü; Tanrı niçin zayıf, mutsuz, işe yaramaz insanlara bu kadar hoş bir tabiat, mahzun, hoş, nazik gözler bahşediyor -niçin bu kadar çekiciler?"


...

Aynı muhteşem hikayede (Çukurda), kıza Rusya'da nerelere gittiğini anlatan bir berduş köylü vardır.Köylünün dediğine göre bir gün, muhtemelen siyasi görüşleri nedeniyle Moskova'dan sürgün edilmiş bir beyefendi onunla Volga Nehri üzerinde bir yerde karşılaşınca, üzerindeki paçavralara ve yüzüne bakıp gözyaşlarına boğularak "Vah," demiştir, "ekmeğin kara, günlerin kara."

...
Nükteci insanlar için, Çehov'un kitapları hüzünlü kitaplardır; şöyle ki, ancak mizah anlayışı olan okurlar onlardaki hüznü takdir edebilir.Sesi kıs kıs gülmeyle esneme arası çıkan yazarlar vardır -bunların çoğu profesyonel mizahçılardır mesela.Bir de kıkırdamayla hıçkırarak ağlama arası bir şey olanlar vardır -Dickens bunlardan biridir.Ayrıca yazarın, güzel bir trajik sahnenin ardından tamamen teknik bir rahatlama sağlamak amacıyla bilinçli olarak başvurduğu o berbat türde mizah vardır -ama gerçek edebiyata yabancı bir numaradır bu.Çehov'un mizahı yukarıdakilerden hiçbirine dahil değildi; tamamen çehov tarzıydı.Ona göre hadiseler aynı anda hem komik hem de kederliydi, ama kederli tarafı görmeden eğlenceli tarafı da göremezdiniz; çünkü ikisi birbiriyle bağlantılıydı.

...



Gogol gibi bir söz mucidi değildir Çehov; günlük giysileri içinde gider partilere.Böylece Çehov, bir yazarın söz tekniğinde fevkalade bir canlılık bulunmadan veya cümlelerini eğip bükmeye fevkalade önem vermeden de mükemmel bir sanatçı olabileceğinin iyi bir örneğini teşkil eder.Turgenyev oturup bir manzarayı tartışmaya koyulduğunda, ifadelerinin pantolon ütüsü gibi düzgün olmasına dikkat eder; bacak bacak üstüne atarken gözü çoraplarının rengindedir.Çehov bunlara aldırmaz; bu hususlar önemsiz olduğundan değil -çünkü bazı yazarlar için, doğru terkip mevcut olduğunda bunlar doğal ve çok güzel bir biçimde önemlidir -ama Çehov'un terkibi sözel inceliklere hayli yabancı olduğundan.Bir parça kötü grameri yahut gazeteden alınmış gibi duran gevşek bir cümleyi önemsemezdi hatta.İşin büyülü kısmı Çehov'un, akıllı bir aceminin kaçınacağı kusurlara müsamaha göstermesine, kelimeler içinde sokaktaki adamı, tabiri caizse sokaktaki kelimeyi görmekten hayli memnun olmasına rağmen, sanatsal güzellik aktarımı hususunda zengin nesrin ne olduğunu bildiklerini sanan birçok yazara baskın çıkmayı başarmasıdır.

...

Çehov'un ince mizahı, yarattığı hayatların griliğine sinmiştir.



...

Çehov'un hikayelerinde sürekli tökezlemeler görürüz ama bu tökezlemeler, yıldızlara bakan birinin tökezlemeleridir.Mutsuzdur bu adam ve başkalarını da mutsuz eder; kardeşlerini, en yakınındakileri değil, en ırağındakileri sever.Uzak bir ülkedeki zencinin  hali, bir Çinli hamal, Urallar'daki bir işçi ona, komşusunun kara bahtından ya da karısının sorunlarından daha keskin bir manevi acı verir.

...

Daha da ileri gidip Dostoyevski'yi ya da Gorki'yi Çehov'a tercih edenlerin asla Rus edebiyatının ve Rus hayatının temellerini, daha önemlisi evrensel edebiyat sanatının temellerini kavrayamayacağını söyleyeceğim.Ruslar tanıdıklarını Çehov'u sevenler ve sevmeyenler olarak ikiye ayırmayı oyun edinmişlerdi.Sevmeyenler makbul insanlar değildi.


...

Öykü gerçekten sona eriyor sayılmaz.Çünkü insanlar yaşadıkça dertleri, düşleri ve umutları da olası ve kesin bir sonuca bağlanamaz.

...


Avrupalı yazarlar arasında iyiyle kötüyü, kötünün geleneksel şiirde olduğu gibi tek bir bülbül, iyinin ise doğada olduğu gibi birkaç taneyi birden öttürmesiyle ayırt edebilirsiniz.

...

Çehov'un kitaplarının (sıkıntılı çevirilerinin bile) mümkün olduğunca çok okunmasını ve okurken tıpkı yazarın arzuladığı şekilde hayaller kurulmasını içtenlikle tavsiye ederim.Yanağından kam damlayan Golyat'lar çağında, narin Davut'lara dair bir şeyler okumakta fayda vardır.Tüm o kasvetli manzaralar, iç karartan çamurlu yolların kıyısındaki kurumuş söğütler, gri göklerde kanat çırpan gri kargalar, sıradan bir köşe başında akla geliveren olağanüstü hatıra -totaliter devletlere tapanların bize vaat ettiği o güçlü, mağrur dünyaların parıltısı içinde, bu hazin donukluğun, bu tatlı güçsüzlüğün, Çehov'un yarattığı bu güvercin grisi dünyanın kıymetini bilmek gerekir.

Vladimir Nabokov
Anton Çehov Üzerine
Rus Edebiyatı Dersleri
İletişim Yayınları


nabokov ve yalınlık, rus edebiyatı dersleri

...
Eğitimcilerin değil de, eğiticilerin -kitapların içinden seslenmeyip de kitaplardan söz eden kişilerin- yazdığı o berbat ders kitaplarını görmüşsünüzdür belki; kuşkusuz görmüş olacaksınız.Size büyük bir yazarın asıl amacının, gerçekten de büyüklüğünün başlıca ipucunun 'yalınlık' olduğunu söylerler.Bunlar öğretmen değil, bozguncu.Böyle yoldan çıakrılmış kız ya da erkek öğrencilerin, şu ya da bu yazara dair yazdıkları sınav kağıtlarını okurken -belki de okuldaki ilk yıllardan anımsanan- 'biçemi yalın' ya da 'biçemi açık ve yalın' ya da 'biçemi güzel ve yalın' ya da 'biçemi oldukça güzel ve yalın' gibisinden deyimlerle sık sık karşılaşırdım.Ama 'yalınlığın' boş laf olduğunu unutmamalı.Hiçbir büyük yazar yalın değildir.Saturday Evening Post yalın olabilir.Gazete dili yalın olabilir.Upton Sinclair yalın olabilir.Annemiz yalın olabilir.Dergiler yalın olabilir.Lanet okuma yalın olabilir.Ama Tolstoy'lar, Melville'ler yalın değildir.

Vladimir Nabokov
Rus Edebiyatı Dersleri
İletişim Yayınları

20 Aralık 2019 Cuma

dostoyevski üzerine, vladimir nabokov, rus edebiyatı dersleri


1848'de birkaç Avrupa ülkesinde gerçekleşe ayaklanmalardan sonra, Rusya'da bir gericilik dalgası ortaya çıkmıştı; telaşa kapılan hükümet, muhaliflerin hiçbirine aman vermiyordu.Petraşevskiciler tutuklandı; tutuklananlar arasında Dostoyevski de vardı."Suç planlarına dahil olmaktan, Belinski'nin (Gogol'e yazdığı) yazdığı, Ortodoks Kilisesi'ne ve Yüce İktidar'a yönelik saygısızca ifadelerle dolu mektubu çoğaltmaktan ve özel matbaaları kullanarak diğerleriyle birlikte, hükümet karşıtı yazıları dağıtmaya teşebbüsten" suçlu bulundu.Petro ve Pavel Kalesi'nde yargılanmayı bekledi; kalenin komutanı, atalarımdan General Nabokov'du.

...

Dostoyevski Sibirya'daki dört esaret yılını, katiller ve hırsızlarla birlikte geçirdi; sıradan mahkumlarla politik mahkumlar arasında hiçbir fark gözetilmiyordu.Bu yılları "Ölüler Evinden Anılar" (1862) kitabında betimledi.Anlattıkları hoş şeyler değildir.Yaşadığı tüm aşağılamaları, zorlukları ve aralarında yaşadığı suçluları ayrıntılı olarak betimlemiştir.Dostoyevski bu ortamda aklını tamamen yitirmemek için, bir tür kaçış yolu bulmak zorundaydı.Kaçış yolunu işte o yıllarda geliştirdiği nevrotik Hristiyanlıkta buldu.Aralarında yaşadığı mahkumlardan baılarının, canavarlıklarının yanında zaman zaman insani özellikler göstermesi tabiidir.Dostoyevski bu belirtileri toplayıp, üzerlerine basit Rus insanının çok yapay ve patolojik bir idealizasyonunu inşa etti.Sonraları sapacağı manevi yolun ilk adımıydı bu.

...

"Duygusal" ile "duyarlı"yı ayırt etmemiz lazım.Duygusal biri boş zamanlarında gayet gaddar olabilir.Oysa duyarlı biri asla zalim değildir.
...
Duygusal etki, onun hoşlandığı türden bir çelişkiye yol açıyordu: erdemli insanları acınası vaziyete düşürmek ve bu vaziyetin içinden merhametin son bir nebzesini bulup çıkarmak.

...

Bütün karakterlerin "günahın içinden gelerek İsa'yı bulma"larından, yahut Rus yazarı İvan Bunin'in dobra dobra söylediği gibi, "İsa'nın her tarafa dökülüp saçılma"sından pek hoşlanmıyorum.

...

Edebiyatla uğraşmanın bir yönteminden daha bahsedeceğim; bu en basit ve belki en önemli yöntemdir.Bir kitaptan nefret etseniz bile, nefret ettiğiniz yazardan farklı ve daha iyi bir bakış açısı yahut daha iyi ifade biçimleri tahayyül ederek, yine sanatsal bir haz alabilirsiniz.

...

Dostoyevski'nin fiziksel çile ve aşağılanmanın namuslu kişiyi geliştireceğine tutkuyla inanmasının kökeninde, kişisel bir trajedi yatıyor olabilir.Sibirya'da mahpusken, içindeki özgürlük aşığından, isyankardan, bireyciden bir şeyler kaybettiğini, en azından hevesinin törpülendiğini hissetmiş olmalıdır; fakat oradan "daha iyi bir adam" olarak döndüğünü inatla savunmuştur.

...


Fare Deliğinden Notlar (1864) Üzerine
(Yeraltından Notlar)

Alçalmışlıktan keyif almak, Dostoyevski'nin gözde temaları arasındadır.

...

Fare-adamın isyanı yaratıcı bir dürtüye değil, kendisinin bozuk ahlaklı, ahlaki açıdan güdük biri olmasına dayanmaktadır; tabiat yasaları, yıkamayacağı taştan bir duvardır onun gözünde.Fakat burada yine bir genellemeye, bir alegoriye saplanırız; çünkü belirgin bir amaç, belirgin bir taş duvar çağrışımı yoktur ortada.Bazarov (Babalar ve Oğullar) bir nihilistin yıkmak istediği şeyin, köleliğe de cevaz veren eski düzen olduğunu biliyordu.Buradaki fare ise, kendisinin icat ettiği, taştan değil kartondan yapılma dünyaya garezini dile getirmektedir sadece.

...

Yedinci bölümün başında Dostoyevski'nin tarzının iyi bir örneğini buluruz; Garnett'in çevirisini gözden geçiren Guerney bu kısmı çok güzel aktarmıştır.

"Fakat bunların hepsi tatlı hayallerden ibaret.Söylesenize, insanların kötülük yapmasının gerçek çıkarlarını bilmemelerinden ileri geldiğini ilk ortaya atan kimdir, aydınlanan insanın gerçek çıkarını görünce, kötülük yapmayı hemen bırakıp iyi ve onurlu biri olacağını, çıkarının sadece iyilik yapmakta olduğunu anladığı ve hiç kimse de kendi çıkarlarına aykırı davranmayacağı için hep iyilik yapmak zorunda kalacağını ilk kim uydurdu?Hey gidi saf çocuk!Temiz yürekli bebek!Dünya kurulalı beri insanların yalnız kişisel çıkarlarını düşünerek hareket ettikleri görülmüş müdür?Peki göz göre göre, yani gerçek çıkarının nerede olduğunu bildiği halde bunu umursamadan, hiç kimsenin ve hiçbir şeyin onları zorlamadığı başka, tehlikeli bir yolu tutan ve kaderin kendilerine çizdiği yoldan yürümek varken, kasten yapar gibi yeni, çetin, saçma, karmakarışık bir yol keşfetmekte inat eden milyonlarca örneğe ne demeli?İnatçılık ve dik kafalılık onlara çıkarlarından daha tatlı geliyor anlaşılan."

Vladimir Nabokov
Çeviren: Yiğit Yavuz
Rus Edebiyatı Dersleri
İletişim Yayınları

19 Aralık 2019 Perşembe

turgenyev, babalar oğullar & bazarov üzerine, vladimir nabokov, rus edebiyatı dersleri


O günlerde Rusya koskoca bir rüyaydı: Kitleler uykudaydı -mecazen.Entelektüeller gecelerini uykusuz geçirirlerdi - fiilen; oturup konuşarak yahut sabahın beşine kadar düşünüp durduktan sonra yürüyüşe çıkarak.Kendini -soyunmadan- yatağa atmalar -ve- öylece-pinekleyip-oturmalar ya da elbisesini üstüne geçirivermeler falan vardı bolca.Turgenyev'in genç kızları genellikle yataktan hemen kalkıp tel çemberli eteklerini giyerler, yüzlerine soğuk su çarpıp, güller gibi taze halleriyle bahçeye koşarlar; oradaki çalılıkta kaçınılmaz buluşma gerçekleşir.

...

Turgenyev, Babalar ve Oğullar'da, 1840'ların iyi niyetli, beceriksiz ve zayıf insanlarıyla, devrimci yeni "nihilist" gençlik arasındaki  ahlaki çatışmayı sergiler.Bu genç neslin temsilcisi olan Bazarov, saldırgan şekilde materyalisttir; onun için ne din, ne estetik ya da ahlaki değerler söz konusudur."Kurbağalar"dan başka hiçbir şeye inanmaz; onların da tek anlamı, kendi pratik bilimsel deneylerinin sonuçlarıdır.Ne ayıp, ne utanç bilir.Tam anlamıyla etkin bir adamdır.Turgenyev Bazarov'u hayli takdir etse de, bu genç adam aracılığıyla pohpohladığını düşündüğü radikaller öfkeliydiler ve Bazarov'u, kendi karşıtlarını memnun etmek üzere çizilmiş bir karikatür  olarak değerlendirmişlerdi.Turgenyev'in, tüm yeteneğini tüketmiş, bitik bir adam olduğunu beyan ediyorlardı.Turgenyev ne diyeceğini bilemez haldeydi.İlerlemeci topluluğun sevgilisiyken, iğrenç bir umacıya dönüşmüş olarak bulmuştu kendini.Turgenyev çok kibirli biriydi; sadece şöhret değil, şöhretin dışsal belirtileri de çok önemliydi onun için.Çok gücenmiş, hayal kırıklığına uğramıştı.O sırada yurtdışındaydı ve hayatının geri kalanını yurtdışında geçirip sadece arada bir, kısa süreliğine döndü Rusya'ya.



Vladimir Nabokov
Çeviri: Ayşe Nihal Akbulut
Rus Edebiyatı Dersleri
İletişim Yayınları

17 Aralık 2019 Salı

gogol üzerine, vladimir nabokov, rus edebiyatı dersleri



Gogol Şeytan'ın varlığına, Tanrı'nın varlığına nazaran çok daha ciddi şekilde inanıyordu.

...

İnsan görüşüyle bir böceğin çok yüzlü gözünün algıladığı resim arasındaki fark, en iyi filtreyle yapılmış bir yarımton resimle, sıradan gazete baskılarında gördüğümüz, iri taneli filtrelemeyle elde edilmiş resimler arasındaki farka benzer.Gogol'ün eşyayı görme biçimiyle, ortalama okur ve yazarların eşyayı görme biçimini de aynı kıyaslamaya tabi tutabiliriz.Onun ve Puşkin'in ortaya çıkmasından önce, Rus edebiyatı yarı kör haldeydi.Sadece aklın yönlendirdiği anahatları algılayabiliyordu.Renklerin kendisini göremiyor, bir köpek misali, Avrupa'nın antik dönemden kalma basmakalıp isim-sıfat bileşimlerini kullanmakla yetiniyordu.Gökyüzü maviydi, şafak kırmızı, yapraklar yeşil, güzelin gözleri kara, bulutlar griydi, vs. Sarıyı ve menekşe rengini ilk gören Gogol (ondan sonra da Lermontov ve Tolstoy) olmuştu.Gökyüzünün gün doğumunda soluk yeşil, bulutsuz bir günde koyu mavi olması, 18. yüzyıl Fransız edebiyat ekolünün katı, basmakalıp renk şemalarına alışmış "klasik" tabir edilen yazarlara, sapkın bir saçmalık gibi gelirdi.Demek betimleme sanatının asırlar içindeki gelişimi, görüntü açısından, çok yüzlü gözün tek parça ve muazzam derecede karmaşık bir organ haline gelmesi, ölü ve donuk "kabul görmüş" renklerin yavaş yavaş gölgelenmeye başlayarak, şaşırtıcı hayranlık verici yeni uygulamalara imkan tanınması sürecinde izlenebilir.Rusya'dakiler bir kenara, herhangi bir yazar daha önce o çarpıcı anı, ağaçların altındaki toprakta güneşle gölgenin yarattığı hareketli şekilleri ya da gün ışığı yapraklar üzerine düştüğünde meydana gelen renk oyunlarını fark etmiş miydi, bilmem.Manet'in tabloları o günlerin uzun favorili cahillerini nasıl şaşırttıysa, Ölü Canlar'da Plüşkin'in bahçesinin betimlenişi de Rus okurunu öyle şaşırtmıştı:



...

Absürd, Gogol'ün gözde perisidir; fakat "absürd" derken, yabansı veya gülünç olanı kastetmiyorum.Absürd olanın tonları ve seviyeleri, trajik olanınki kadar çoktur ve üstelik, Gogol söz konusuyken absürd,  trajiğin sınırlarında dolaşır.Gogol'ün karakterlerini absürd konumlara yerleştirdiğini öne sürmek yanlış olur.Bir insanın yaşadığı dünyanın tümü absürd ise, onu absürd bir konuma yerleştiremezsiniz; yani "absürd"ten anladığınız, bir kıkırdama ya da omuz silkme ise.Ama kastınız acınası bir durum, insanlığın hali ise; bu kadar acayip olmayan dünyalarda yer alan ulvi emellerle bağlantılı şeyler, en derin acılar, en güçlü tutkularsa kastınız, o zaman elbette ihtiyacınız olan yarık oradadır ve Gogol'ün karabasanımsı, sorumsuz dünyasının orta yerinde kaybolmuş acınası bir ademoğlu, bir tür ikincil karşıtlıkla "absürd" olacaktır.

...

Gogol'ün tarzının dokusundaki boşluklar ve delikler, alsında yaşamın kendi dokusundaki kusurları ima eder.Çok yanlış olan bir şeyler vardır ve herkes, onlara çok mühim görüne meşguliyetlere sahip yumuşak huylu deliler iken, absürdce mantıklı bir kuvvet, onların beyhude işlerine devam etmelerini sağlamaktadır; hikayenin gerçek mesajı budur.Bu apaçık beyhudelik, beyhude alçakgönüllülük ve beyhude tahakküm dünyasında, tutkuyla, arzuyla ve yaratıcı çabayla erişilebilecek en yüksek paye, terzileri de müşterileri de kendine hayran bırakacak yeni bir paltodur.
...
Çok sayıda ülkeye gittim; tesadüf ettiğim, Gogol'ü hiç duymamış bazı kişilerin tutkulu düşlerini, Akaki Akakiyeviç'in paltosuna benzer şeyler süslüyordu.

...

Toparlarsak hikaye şöyle ilerler: Lakırdılar, lakırdılar, lirik bir dalga, lakırdılar, lirik bir dalga, lakırdılar, lirik bir dalga, lakırdılar, fantastik bir zirve, lakırdılar, lakırdılar ve tekrar hepsinin çıktığı karmaşaya dönüş.Elbette sanatın bu en üst noktasında, edebiyatın derdi, mazlumlara acımak yahut zalimleri lanetlemek değildir.Edebiyat şimdi insan ruhunun gizli derinliklerine hitap etmelidir ki, buralarda diğer dünyaların gölgeleri, isimsiz ve sessiz gemilerin gölgeleri misali geçip gider.

Vladimir Nabokov
Çeviren: Yiğit Yavuz
Nikolay Gogol
Rus Edebiyatı Dersleri
İletişim Yayınları