...
"Neden?"
Dervişlerin hepsi önlerine bakıyordu.Hepsi bu sorunun cevabını çok iyi biliyordu.Yeni gelenlere bu sorunun cevabını onlar öğretiyordu.Ama bu soru, cevaplansın diye sorulmamıştı.Bu soru utanılsın diye sorulmuştu.
...
Bu, tarikatın sırrı kalmadığı anlamına gelmezdi.Allah saklasın, sırrı olmayan tarikat yok olmuş demekti.Ama sır yenilenirdi.Sır yoksa yenilik yok, hedef yok, iman yoktu."Takiyesi olmayanın imanı olmaz" cümlesi bunu anlatmıyor muydu?
...
Kanunnamelerin oturmuş cemaatlerde, oturmuş ümmetlerde bir yararı olabilir, bunu reddetmiyorum.Ama yenilik için her zaman aşk gerekir.Yeniyi aramak, bulmak, kurmak heyecan gerektirir.Öyle bir heyecan ki, yavukluya verilen ilk öpücüğün heyecanı bile yanında sönük kalmalı.Bu heyecan ancak aşkta vardır, tasavvufta vardır.Kim bir kanunnameden heyecan duyar?Var mı aranızda bir fıkıh kitabını heyecan ve aşkla okuyan?Varsa eğer, vay gelmiş başına, bu ne ruh fakirliğidir.
...
"Merhaba hoş geldun ey ruhi revanum, merhaba !
Ey şekerleb dilberi şirinzebanum merhaba ! "
Çocuk bir an bütün kıpırtılarını kesti, sonra döndü ve oturdu, "Nene, bir daha, bir daha, bir daha söyledi.İsmail'in merakı bitmiyordu, nene bir soru yağmuru altında kalmıştı.Kim söylemiş?Söyleyen yaşıyor mu?Nerede yaşamış?Nasıl ölmüş?İsmail, Nesimi ile böyle tanışırken, nenesi de artık ona ne getireceğini biliyordu.Bundan sonra her gelişinde ona güzel sayfalara güzel yazılmış şiirler getirmeye başlamıştı.
...
"Hem hatem ü uş elimde ferman;
Yani ki benem bugün Süleyman."
Necm dilini yutuyordu.Bu şaşkınlığın iki nedeni vardı.Birincisi, dizelerin içerdiği iddianın olağanüstü büyüklüğü, ikincisi de, dizelerin şairinin kimliğiydi."Şairini biliyor musun?" diye İsmail'e sordu, İsmail, sakin bir edayla "Seyit Nesimi" dedi.Necm çocuğu küçümsediğini düşündü ve "Peki, Nesimi'den uluorta şiir okumanın tehlikeli bir şey olduğunu bilmiyor musun?" diye sordu.İsmail, yine sakin bir tavırla, "Peki sen Şeyh İsmail'le dost olmanın tehlikeli bir şey olduğunu bilmiyor musun?" cevabını verdi.
...
Başını hafifçe öne eğmiş, düşünceli bir tavırla gülümsüyordu.Bir süre öylece sustular."Haklısın Necm" dedi İsmail, "Artık küçük olmak için fazla büyüğüm.Bu senin masal bana yedi yaşımda anlatılabilirdi, hatta dokuz bile olabilirdi.O zaman seninle birlikteydik, anlatabilirdin.Anlatmadın ve şansını kaybettin."
...
"Dervişlerin oymağı olmaz," denirdi, ama Hasan Halife Tekelü idi.Teke ilinin Kızılkaya Köyü'nde doğmuş ve orada büyümüştü.Türkmenler, "kutlu" adamların doğuşlarında anlaşılabileceğine inanırlardı ve biliyorlardı ki, Hasan Halife bu "kutlu" adamlardan biridir.Denilirdi ki, Hasan'ın anası ormana bal toplamaya gittiğinde ayılarla -üç ayı- karşılaşmış.Ayılar ona bir düşmanlık göstermemişler, ama kadın korkmuş ve bu korkudan etkilenen Hasan artık doğmaya karar vermiş.Anası çığlıklar içinde onu doğurmaya dursun, ayılar adeta saygıyla başucunda oturup onu seyretmeye başlamışlar.Hatta onlardan biri, anası Hasan'ı doğururken, usul usul anasının başını okşamış.
Bu doğumdan sonra, ne anası, ne babası ve ne de Tekelülerden herhangi biri, Hasan'dan herhangi bir dünyevi işin ucundan dahi olsun tutmasını istememişler.Bu çocuğun çakmak çakmak çakır gözlerine bakıp kutluluğuna sevinsinler mi, üzülsünler mi, buna bir türlü karar verememişler.
...
Farz edelim ki, senin dediğin doğru olsun.Yani herkes toprağını, evini, yurdunu, ormanını, pınarını bıraksın, "şaha gitsin", zulüm gelsin, bıraktığımız yerleri doldursun, işlediğimiz toprağı alsın, sonra da gelip bizi kuşatsın.Benim Şahım her yerdedir baba, ben şaha bulunduğum yerde giderim."
...
Şu Çaldıran'dan sonra gelenlere bir baksana, hiç eskiden gelenlere benziyorlar mı?Çoğu kadın, çocuk, ihtiyar.Korku içinde geliyor, korku içinde yaşıyorlar, eskiden "şaha gelirlerdi", şimdi korkudan kaçıyorlar.Osmanlı sefere çıkacağı zaman, eyaletlerine, sancaklarına buyruk gönderiyor, onlar asker derliyor, hizmete koşuyor.
Reha Çamuroğlu
İsmail
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder