reha çamuroğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
reha çamuroğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Şubat 2021 Salı

İsmail, Reha Çamuroğlu

...

"Neden?"

Dervişlerin hepsi önlerine bakıyordu.Hepsi bu sorunun cevabını çok iyi biliyordu.Yeni gelenlere bu sorunun cevabını onlar öğretiyordu.Ama bu soru, cevaplansın diye sorulmamıştı.Bu soru utanılsın diye sorulmuştu.

...

Bu, tarikatın sırrı kalmadığı anlamına gelmezdi.Allah saklasın, sırrı olmayan tarikat yok olmuş demekti.Ama sır yenilenirdi.Sır yoksa yenilik yok, hedef yok, iman yoktu."Takiyesi olmayanın imanı olmaz" cümlesi bunu anlatmıyor muydu?

...

Kanunnamelerin oturmuş cemaatlerde, oturmuş ümmetlerde bir yararı olabilir, bunu reddetmiyorum.Ama yenilik için her zaman aşk gerekir.Yeniyi aramak, bulmak, kurmak heyecan gerektirir.Öyle bir heyecan ki, yavukluya verilen ilk öpücüğün heyecanı bile yanında sönük kalmalı.Bu heyecan ancak aşkta vardır, tasavvufta vardır.Kim bir kanunnameden heyecan duyar?Var mı aranızda bir fıkıh kitabını heyecan ve aşkla okuyan?Varsa eğer, vay gelmiş başına, bu ne ruh fakirliğidir.

...

"Merhaba hoş geldun ey ruhi revanum, merhaba !
Ey şekerleb dilberi şirinzebanum merhaba ! "

Çocuk bir an bütün kıpırtılarını kesti, sonra döndü ve oturdu, "Nene, bir daha, bir daha, bir daha söyledi.İsmail'in merakı bitmiyordu, nene bir soru yağmuru altında kalmıştı.Kim söylemiş?Söyleyen yaşıyor mu?Nerede yaşamış?Nasıl ölmüş?İsmail, Nesimi ile böyle tanışırken, nenesi de artık ona ne getireceğini biliyordu.Bundan sonra her gelişinde ona güzel sayfalara güzel yazılmış şiirler getirmeye başlamıştı.

...

"Hem hatem ü uş elimde ferman;
Yani ki benem bugün Süleyman."

Necm dilini yutuyordu.Bu şaşkınlığın iki nedeni vardı.Birincisi, dizelerin içerdiği iddianın olağanüstü büyüklüğü, ikincisi de, dizelerin şairinin kimliğiydi."Şairini biliyor musun?" diye İsmail'e sordu, İsmail, sakin bir edayla "Seyit Nesimi" dedi.Necm çocuğu küçümsediğini düşündü ve "Peki, Nesimi'den uluorta şiir okumanın tehlikeli bir şey olduğunu bilmiyor musun?" diye sordu.İsmail, yine sakin bir tavırla, "Peki sen Şeyh İsmail'le dost olmanın tehlikeli bir şey olduğunu bilmiyor musun?" cevabını verdi.

...

Başını hafifçe öne eğmiş, düşünceli bir tavırla gülümsüyordu.Bir süre öylece sustular."Haklısın Necm" dedi İsmail, "Artık küçük olmak için fazla büyüğüm.Bu senin masal bana yedi yaşımda anlatılabilirdi, hatta dokuz bile olabilirdi.O zaman seninle birlikteydik, anlatabilirdin.Anlatmadın ve şansını kaybettin."

...

"Dervişlerin oymağı olmaz," denirdi, ama Hasan Halife Tekelü idi.Teke ilinin Kızılkaya Köyü'nde doğmuş ve orada büyümüştü.Türkmenler, "kutlu" adamların doğuşlarında anlaşılabileceğine inanırlardı ve biliyorlardı ki, Hasan Halife bu "kutlu" adamlardan biridir.Denilirdi ki, Hasan'ın anası ormana bal toplamaya gittiğinde ayılarla -üç ayı- karşılaşmış.Ayılar ona bir düşmanlık göstermemişler, ama kadın korkmuş ve bu korkudan etkilenen Hasan artık doğmaya karar vermiş.Anası çığlıklar içinde onu doğurmaya dursun, ayılar adeta saygıyla başucunda oturup onu seyretmeye başlamışlar.Hatta onlardan biri, anası Hasan'ı doğururken, usul usul anasının başını okşamış.

Bu doğumdan sonra, ne anası, ne babası ve ne de Tekelülerden herhangi biri, Hasan'dan herhangi bir dünyevi işin ucundan dahi olsun tutmasını istememişler.Bu çocuğun çakmak çakmak çakır gözlerine bakıp kutluluğuna sevinsinler mi, üzülsünler mi, buna bir türlü karar verememişler.

...

Farz edelim ki, senin dediğin doğru olsun.Yani herkes toprağını, evini, yurdunu, ormanını, pınarını bıraksın, "şaha gitsin", zulüm gelsin, bıraktığımız yerleri doldursun, işlediğimiz toprağı alsın, sonra da gelip bizi kuşatsın.Benim Şahım her yerdedir baba, ben şaha bulunduğum yerde giderim."

...

Şu Çaldıran'dan sonra gelenlere bir baksana, hiç eskiden gelenlere benziyorlar mı?Çoğu kadın, çocuk, ihtiyar.Korku içinde geliyor, korku içinde yaşıyorlar, eskiden "şaha gelirlerdi", şimdi korkudan kaçıyorlar.Osmanlı sefere çıkacağı zaman, eyaletlerine, sancaklarına buyruk gönderiyor, onlar asker derliyor, hizmete koşuyor.

Reha Çamuroğlu
İsmail

17 Aralık 2020 Perşembe

Son Yeniçeri, Reha Çamuroğlu


"Efendinin kaderi kölesinin alnında yazılıdır."

                                                            Türk Atasözü

...

Benim ceddim ezelden yeniçeridir.Bilir misin bu nesilden nefer çıkmış, zabit çıkmıi, ama ilaç için olsun bir tane çorbacı ya da daha üst zabit çıkmamıştır.Ben Sabit'in şeytanın bacağını kırmasını istiyorum.Silah taliminde bir mesele yok.İstekle öğreniyor ama bilmiyor ki, Bektaşiliğin fazlası onun kalbini yumuşatır, vurması gereken yerde gerektiği gibi vuramaz, can alması gerekirken bağışlar da, başına felaketler gelir.Bizim mesleğimizde merhamet ancak düşünülerek yapılacak bir şey, ne zaman zayıflık ve acizlik halini alacağını önceden göremezsin.Hayat denen oyunda bizim hissemize, az düşünce, çok karar düşmüş, bunu inkar edemeyiz.Bu çocuk iki arada bir derede kalırsa diye korkarım.Bir taraftan kıyıcılık, bir taraftan aşk yolu, zor iştir.Ademoğlunun içinde zorluklar, nefsinde daralmalar doğurur.İkisi birden olmaya kalkarsan hiçbirini olamazsın.Bunun için tarikatımızın büyükleri, "Her yerde olan hiçbir yerdedir, bir yerde olan her yerdedir." demişlerdir.Bu çocuk dervişlik, babalık yoluna girerse tarikatın çocuğu olur, ocağın değil.

...

Hazreti Ali ölmez boncuk gözlüm, her devrin bir Alisi vardır.Ortaya çıkmasını bekleriz.

...


...Yoksa görülmüş duyulmuş şey midir, "Sultanım ihtilal yapacağız haberin ola!" diye beyanname yazmak?Ocaklıdan haberin var mı Sarı?Sence kimler yapmıştır bu işi?Biraz düşündüm."Aklıma kimse gelmiyor Baba.Bildiğin gibi zabitlerin çoğu seferde.Muhafız olanları, çoğu Saray'a sadık adamlar.Her gün yiyip içip İslambul'da kalabildikleri için sultana dua ediyorlar.Bunu olsa olsa karakulluklardaki genç oğlanlar yapmıştır.""Yok Sarı, yok, bu genç oğlanların işi değil.Bu, akıllı, üstelik tecrübeli, üstelik eli kolu uzun adamların işi" "Fakat Baba Erenler, yazdıkları hepimizin istediği şeyler değil mi?" diye sordum."Mesele o değil Sarı.Anlamaz mısın, ne dediğin kadar nasıl dediğin de önemlidir.Şimdi aklıma gelen şu: Bunu ya Moskof ya Nemçeliler yaptı.Üstelik onlar da bu beyanname gibi işlere yabancı değildir.Ya kıl verdiler, bizim yoldaşlar da senin gibi "Nasılsa istediğimiz bu" deyip alet oldular.Ama şimdi Saray, "Görüyor musunuz ocaklıyı.Devleti Ali bin türlü dert içinde kafirle boğuşurken ihtilal beyannameleriyle bizi arkadan vuruyor" diyebileceklerdir.Üstelik ihtilal yapacaksan ilan etmezsin.Yaparsın olur biter.Nerede görülmüş ilan ederek ihtilal yapmak?"

...

Bak cumhuriyetçi Frenklerden padişah korkmaz.Bunların ödü patlar.Padişah, "Yahu bunlar krallarını kestiler," demez, ama ulema "Yahu bu dinsizler papazları doğramıştır," deyip telaşa kapılır.Ortada mesele yokken, bunlardan birine 'papaz' desen, yer yerinden oynardı.Bırak ulemayı, ahaliyi, cinler ile perileri bile seferber ederlerdi.Ama şimdi pabuç pahalı olunca kendi kaderleri için papazların kaderinden dersler çıkarmayı çok iyi bilirler.Mevleviler kadar, bu durum da onları çok huzursuz etmektedir.Ama kötü, kötü olan halkın bölünmesi, ulemada bu güç ve kabiliyet vardır.

...

Sabah kalktığımda ilk hissettiğim şey, omuzlarımın arasında bir kafa değil, bir kilise çanı taşıdığım oldu.Sokaktan gelen en küçük ses, evdekilerin yürürken ahşapta çıkardığı sesler, bu çana bir devin tokmağı gibi çarpıyordu.Bir çan ne kadar düşünebilirse ben de o kadar dün geceyi düşündüm ve birden "Eyvah" diye bağırdım.

...


"Büyük ağalara, kıdemlilere danışıyor musun?" diye sordumç"Yok ağam," dedi "ne danışacağım.Kimse yukarı bakmıyor, şimdi herkes aşağı bakıyor.Herkes kendi dibinin derdine düşmüş.Ne gelirse aşağıdan gelecek.Aşağıda da biz varız işte.Bir başımıza biz."

...

"Bekleriz Sarı Ağam" diyordu, "çubuğu yaktık, nargileyi doldurduk, zamanını bekleriz.Az kaldı, ha bugün, ha yarın.Aklında olsun, sokaklarda gecenin bir vakti, 'Sabahtır!' diye bir ses duyarsan, sakın çıkayım falan deme.Otur oturduğun yerde.Yeterince adam vardır.Sen bize oturduğun yerde faydalısın." "Demek bu kadar yakın," dedim."Eyvallah Ağam, bu kadar yakın," dedi.

...

"Rumeli'den geldi bir çıtak.
Bayram ertesi ya kılıç oynayacak ya bıçak"

                            Anonim, İstanbul destanından.

...

Silivri Kapısı'na kadar taşıttım Habib'i.Abdurrahman Derviş'in evine.Orada yıkadık.Temizledik.Gülsuları döktük.Gül gibi koksun istedik.Yine de olmadı.Sabah, her adımı rüşvet olan yeni bir yolculukla, darmadağın edilmiş, tüm yeniçeri ve Bektaşi mezarları dağıtılmış olan mezarlığa götürdük.Sırladık.Bir hafta sonra düz bir mezar taşı yaptırdım garibimin başına.Sadece "Hüvelbaki" yazıyordu üzerinde.

...

Reha Çamuroğlu
Son Yeniçeri

22 Ocak 2017 Pazar

nazar, reha çamuroğlu


*"Bugün melankoli olarak adlandırdığımız şeyin nedeni dik kafalılık ve başı bozukluktur."
                                                                                                               Avillalı Azize Teresa

*"Ancak, biri var, tüm bu düşenleri elinde tutan, yavaşça ve sonsuza değin."
                                                                     Rilke

*"İyileştirme gücü olanın, yok etme gücü de vardır."
                                                   Anonim Kilise Deyişi

*"Bunu gören gökler, taraf tutmayacaklar mı?" 
                                                            Macduff

*"Başkarının düşlerinde yaptıklarınızdan da sorumlusunuz siz." 
                                                                                Marvin Harris

*"Tezgah çatırdıyor, mekik uçuyor,
onlar dokuyor, gece gündüz...
Senin kefenindir dokuduğumuz.
Sana tezgahımızda
Üçlü beddua dokuyoruz..."
Heinrich Heine, Silezyalı Dokumacılar


Eski bilge kişiler, bize, açık ve seçik öğretmişlerdir ki, insanı insan yapan yahut onu insanlıktan uzaklaştıran dört sıvı vardır bedeninde: Sarı safra, sümük, kan ve kara safra.İşte bu sonuncunun adıdır melankoli.
---
Keşişler, depolarının tıka basa dolu oluşunu, "ruhları doyurmak için kendi bedenlerinin sağlam olması gerekliliğine" bağlıyorlar.
---
Neden bir isyancıdan güzel konuşması beklenir, onu da anlayabilmiş değilim.Güzel konuşabilen biri niçin isyan etsin ki?
---
Aradia'nın kolları sonsuzca açılıyor.Bedenime kapanıyor.Hissettiklerimi size anlatmam imkansız.Altımızdan evler, köyler, kasabalar, katedrallerin kuleleri değil bu kez akan.Akıp geçen sanki yıldızlar, alemler.Başka başka alemler.Mümkün olan her şey sanki altımızdan akıp geçen.Endişe, kaygı ve korkunun anlamsızlığı.

Nazar
Reha Çamuroğlu

20 Ağustos 2015 Perşembe

ikiilebir, reha çamuroğlu


Neşeyi tanır mıydı?..Bozkırı bölen, Tanrı'nın çayırlarının ortasına duvar kuran bu şehirleri, 
bendini dağıtan  bir su gibi dümdüz edip geçtiğimizde, içimizden gelen ulumanın, 
sesine olasun dayanabilir miydi?

İkiilebir
Reha Çamuroğlu

6 Temmuz 2015 Pazartesi

ikiilebir, reha çamuroğlu

Bir tek bizim kültür kuşağımızda var şu mahut narkotiğe 'esrar' denilmesi.Esrar yani sırlar.Sırları çözmenin yolu onları yakmaktan geçiyor kısacası.Bütün bu sarmalandığım anlamsızlık içinde hiç korkum yok.Bütün tehlikelere girer, esrarı yakarım.Yakar ve yok ederim.Ya da yanar ve yok olurum.
---
Seni kölelikten koruyamayan irfanı ben yemem oğlum!
---
Bozkırı bölen, Tanrı'nın çayırlarının ortasına duvar kuran bu şehirleri, bendini dağıtan bir su gibi dümdüz edip geçtiğimizde, içimizden gelen ulumanın, sesine olsun dayanabilir miydi?
---
Bağdat Kütüphanesi'nin ve içindeki binlerce kitabın yakılışını anlatmıştı Büyük Baycu."Sanki" diyordu, "yakılan her kitap yaprağı ayrı bir ses çıkarıyor, hatta çığlık atıyor, içine hapsedilmiş ruhu serbest bıraktığımız için bize teşekkür ediyordu...Kopuz çaldık başlarında, çökür çaldık, kımız içtik.Neşelerini paylaştık.Onlar değil, sanki biz yükseliyorduk göklere.
---
Bin yılda hapsettiklerini bir günde serbest bırakmıştık.Küller yüzüme, bıyığıma sakalıma sürtünüp geçiyor, sanki hoşça kal demeden önce beni okşuyorlardı.
---
İlk gençliğim miydi, yoksa çocukluğumun son günleri miydi, tam hatırlamıyorum, işte o yıllarda gördüğüm ve hiç unutmadığım, unutamadığım birkaç kare fotoğrafı yeniden hatırlamamdı utanma nedenim.Vietnam Savaşı'nın son yıllarıydı yanlış hatırlamıyorsam.Saygon'da bir meydanda çekilmiş birkaç kare fotoğraf.Bu derviş-rahiplerden birini gösteriyordu.Meydana gelişini, Buddha gibi oturuşunu, sürüp gitmekte olansavaşa karşı birkaç basit ve sakin söz söyleyişini, arkadaşlarının onun üzerine bidonlarla benzin döküşünü...Sonra bir göz işaretiyle kibrit çakışlarını...Alevler içinde oturuşuna devam edişini...Canı kalmayana kadar verişini...Artık sadece kömürleşmiş bir kalıp olduğunda, sanki o kalıp dahi iradesinin emrindeymişcesine, yine Buddha oturuşunu bozmaksızın yana devrilişini...Devrilmiş bedenden etrafa yayılan kıvılcımları...Senelerce bu sahneler üzerinde düşünmüştüm.Her aklıma gelişinde farklı "ben"ler olarak farklı yönlerinden düşünmüştüm.İlk gördüğümde bu birkaç kareyi, bir Marksist'tim.Din üzerine herhengi bir kafa yormuşluğum yoktu.Metafizik ise lanetli bir kavramdı benim için.Pekşi ne oluyordu da bu din adamı "bizim kavgamız" için kendisini bu kadar kahramanca, bu kadar mütevazi bir tavırla feda ediyordu?Vietnam Savaşı'nı yakından izliyordum.Bu, her Marksistin görevi olmalıydı.Amerika Birleşik Devletleri'nin bu savaşta bir Vietnam direnişçisi öldürebilmek için bir milyon dolar harcadığını da biliyordum."Kendini yakacağına gerillaya katılsaydı ya!" böyle diyordum...Sonra ben değiştim.O değişemezdi.O "Nirvana"sındaydı.Onun için değişim bitmişti.Bitmiş miydi?Neyse bu başka bir bahis.Evet, ben değiştim, en azından bunu biliyorum.Artık, "Gerillaya katılsaydı ya!" demiyordum.Biliyordum ki o Amerikalıları kınıyordu -daha ağır bir sözcük değil, sadece kınamak, bunu bilerek isteyerek kullanıyorum- ama Vietnam direnişçilerini de kınıyordu.O öldürmek istemiyordu.Kınadığını söylemek istiyordu, insanlık denilen bu durumu kınadığını söylemek...İki tarafa da benzemek istemiyordu.Onun kendi yolu vardı.Bin gerilla gücünde bir barış ejderhasının kendi insanlığını yakarak yaptığı bir kınamaydı bu.Evet, sadece bir kınama.
---
Biz kötü bir şey yapmadık Baba, biz sadece Gök Tanrı'nın çayırlarında at koşturduk.Bize 'giremezsiniz' dediler, girdik.'Bozamazsınız' dediler, 'Siz bozmadınız mı?' dedik ve bozduk.Ezelden beri, binlerce senedir atalarımız çayırlarda at koşturur, görülmüş müdür bir taşı diğerinin üzerine koydukları?Bozan kim biliyor musun?Bozan, taşı taşın üzerine koyandır.Biz geldik ve eski haline getirdik.
---
Burada yaşayan insanların belki de tek suçları toprağın karnını yarmak olmuştu.
---
Kierkegaard diye bir arif vardır.Kırk iki yaşına gelince bütün yazabileceği eserleri yazdığını hisseder ve ölmeye yatar.Onun gibi bir şey.Ne söylediklerim yeni, ne de yaptıklarım.Üstelik yaptığım ya da söylediğim anda hepsi daha da anlamzsız geliyordu.
---
"Hep yeni tepelere yürüdüm biliyorsun" diyerek kestim sözünü."Hep yürüdüm.Hayyam'ı bilir misin bilmem.Geldi mi bu taraflara sözleri?Ama onun dediği gibi yaptım bir müddet sonra.'Tam yatmasın aklın hiçbir şeye' dedim kendi kendime.Aklımın kölesi olmamaya çalıştımYeni tepelerin arkasını kurcaladım.Yeni seyirlere koştum durmadan.Her seferinde ilk yavuklumun elini ilk kez tuttuğumda duyduğum gibi bir heyecan duydum.Bedenim titremelere tutuldu.Sonra yoruldum galiba.Evet!Evet!En doğru kelime bu.Yoruldum Barak.Yoruldum yahu!

İkiilebir
Reha Çamuroğlu

3 Ağustos 2014 Pazar

geçen zaman, geçmiş zaman, cadıların günü mü geldi, reha çamuroğlu


Bilindiği gibi, 1826'da Sultan ll. Mahmut yeniçerileri ve teşkilatını kanlı bir saldırıyla yok eder.Ama toplumda, bir gün dönebileceklerine ilişkin bir düşünce sürüp gitmektedir.Öyle ki, bir gün Bahçekapı'da başlarına yeniçerilerin külahına benzeyen börk giymiş iki Türkmen mallarını satmaya çalışırken, uzaktan görenler tarafından yeniçeri sanılırlar ve pazar yerinde bir "yeniçeriler geliyor!" çığlığı duyulur.Bu çığlığı korkunç bir izdiham izler, kaçışırken ölen ve yaralananlar olur...Böyle bir ruh halinin topluma hakim olduğu günlerde, Tırnova'da bir cadı söylentisi ortaya atılır.Müslümanların cadı uzmanı olmadığı için, Bulgar rahip ve cadı avcılarına başvurulur.Bu uzmanlar, uzun araştırmalar sonucu, korkunç olayların merkezinde iki mezarın ve bu mezara gömülü cesetlerin bulunduğunu keşfederler.Tesadüfe bakın ki, her iki mezar da yeniçeri subaylarına aittir.Uzmanların tavsiyesi ile mezarlar açılır, cesetlerin kalplerine birer kazık çakılır ve üzerlerine kireç dökülür.Cadı tehlikesi artık bertaraf edilmiştir.Osmanlı resmi gazetesi Takvim-i Vekayi, bunu ahaliye duyurarak rahat uyumalarını temin eder.

Cadıların Günü mü Geldi?
Geçen Zaman, Geçmiş Zaman
Reha Çamuroğlu