hebel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hebel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Mayıs 2020 Perşembe

Asker, Hebel

Swabian Alayı'na 1795 yılında iri yapılı bir delikanlı er olarak gitmiş.Subay ona kaç yaşında olduğunu sorduğunda er, "21 yaşındayım" demiş ve devam etmiş: "Bir yıl boyunca hastaydım, yoksa yirmi iki yaşında olacaktım."

Johann Peter Hebel
Asker
-Kopenhag'da Trajik Bir Olay & Türkiye'den Haber Var-
Dedalus Kitap
Çeviren: Arzu Demir

Pinti, Hebel


Bir adamın kasabada yapacak kazançlı bir işi çıkmış.Fakat orada her şey biraz daha pahalı olduğundan, kasabaya yarım saat uzaklıktaki bir köyde oturur, her sabah oraya yürüyerek gider ve akşamları da köye aynı şekilde dönermiş.Komşularından biri, "Benim için kasabada şunu ve bunu yapar mısın?" gibi bir ricada bulunduğunda şöyle bir yanıt vermiş: "Ayakkabımın derisini kendi işlerimi yaparken eskitmem bana yeter, senin işini yaparken de mi onları giymemi bekliyorsun benden?" Komşusu, "Bana bu küçük yardımı yapsan da yapmasan da oraya nasıl olsa gitmek zorunda kalacaksın." dediğindeyse, yanıtı şu olmuş pinti adamın: "Ama gitmezsem, kasabaya gitmek için kendi ayakkabılarını kullanacaksın." Komşusu sonunda şöyle demiş: "Biliyor musun, sana ayakkabılarımı ödünç vereceğim."


Böylece pinti adam komşusunun isteklerini yerine getirmiş.Fakat ayakkabılarını ödünç almasaymış, komşusuna bu iyiliği yapmazmış.

Johann Peter Hebel
Pinti Adam
-Kopenhag'da Trajik Bir Olay & Türkiye'den Haber Var-
Dedalus Kitap
Çeviren: Arzu Demir

Kısa İstasyon, Hebel


Bir posta müdürü, iki atıyla dağıtım istasyonuna gelen bir Yahudi'ye, "Buradan sonra üç at koşmalısınız!Tepeye doğru yokuş olduğundan ilerlemek oldukça zor ve toprak da hala yumuşak.Bu gidişle oraya ancak üç saatte varırsınız" dedi.

Yahudi sordu: "Eğer dört at alırsam ne kadar zamanda ulaşırım?"

-İki saatte.

-Peki, altı taneyle?

-Bir saat içinde...

"Bak ne diyorum," dedi Yahudi ve sözüne şöyle devam etti, "sen bana sekiz at bağla.Böylece yola çıkmama gerek bile kalmaz!"

Johann Peter Hebel
Kısa İstasyon
-Kopenhag'da Trajik Bir Olay & Türkiye'den Haber Var-
Dedalus Kitap
Çeviren: Arzu Demir

Şu İnsan Ne Gizemli Bir Yaratık, Hebel, Yasakların Cazibesi



Johann Peter Hebel
Şu İnsan Ne Gizemli Yaratık
-Yasakların Cazibesi-
-Kopenhag'da Trajik Bir Olay & Türkiye'den Haber Var-
Dedalus Kitap
Çeviren: Arzu Demir


20 Mayıs 2020 Çarşamba

Umulmadık Bir Birleşme, Hebel



Johann Peter Hebel
Umulmadık Bir Birleşme
-Kopenhag'da Trajik Bir Olay & Türkiye'den Haber Var-
Dedalus Kitap
Çeviren: Arzu Demir

Kannıtverstan, Hebel





Johann Peter Hebel
Kannıtverstan
-Kopenhag'da Trajik Bir Olay & Türkiye'den Haber Var-
Dedalus Kitap
Çeviren: Arzu Demir

Yararsız Kazanç, Hebel


Genç bir adam bir Yahudi'ye, bir atışta, bir iğneyi uzunlamasına ortadan ikiye ayırabilecek kadar iyi bıçak kullandığını anlatıyor ve ona hava atıyordu."Kardeşim yarım altınına iddiaya girerim ki tırnağının beyaz ucunu yarım metre öteden bir saç teli inceliğinde kesebilir, üstelik bunu da bir damla kan akıtmadan yapabilirim!" Yahudi bunun olabileceğine ihtimal bile vermediğinden iddiayı kabul etmişti ve paralar çoktan masanın üstüne konmuştu.Genç adam bıçağını çıkarmış ve aşağı sallamıştı.Fakat bıçak zavallı Yahudi'nin sadece tırnak ucunu değil, parmağının ön kısmını da kestiğinden iddiayı kaybetmişti.Yahudi çığlık atmış ve parayı alınca da şöyle demiş:

"Eyvah kazandım!"

Kazanmak için daha ciddi risklere girenler bizim Yahudi'yi akıllarına getirsinler.


Johann Peter Hebel
Yararsız Kazanç
Kopenhag'da Trajik Bir Olay & Türkiye'den Haber Var
Dedalus Kitap
Çeviren: Arzu Demir

Nasreddin Hoca'dan Hebel'e, Tuhaf Bir Gezinti, Johann Peter Hebel


Adamın biri eşeğine oturmuş evine gidiyorken oğlu da arkasından yürüyerek onu izliyormuş.Yolda geçen biri yanlarına gelip, "bu yaptığınız hiç de doğru değil, sen eşeğin üstünde giderken çocuğunu yürütüyorsun.Senin bacakların onunkilerden çok daha güçlü..." demiş.Bunun üzerine adam eşeğinden inmiş ve yerine oğlunu oturtmuş.Sonra yoldan geçen başka biri de yanlarına gelip "bu yaptığın doğru değil genç adam, baban yürürken sen eşeğe biniyorsun.Senin bacakların onunkilerden daha genç..." demiş.Bu defa eşeğin üstüne baba oğlu ile beraber oturmuş ve kısa süre bu şekilde yolculuk etmişler.Daha sonra yoldan geçen başka bir kişi de yanlarına gelip, "bu ne saçmalık!Zayıf bir hayvanın üstünde iki adam!İkinize de bir sopa çekip oradan aşağıya indirsem yeridir." demiş ve bunun üzerine ikisi de yere inip yolculuğa baba ve oğlu yan taraflarda eşek de ortalarında, yürüyerek devam etmişler.

Yoldan geçen dördüncü biri de yanlarına geldiğinde şöyle demiş: "Ne kadar tuhaf bir üçlüsünüz siz böyle.Hepiniz de kendinizi yormak zorunda mısınız?Eminim biriniz bacaklarını daha iyi olur.Öyle değil mi?"Bunun üzerine baba eşeğin ön iki ayağını, oğlan da arka iki ayağını birbirine bağlamış ve eşeğin yolun kenarında buldukları sağlam bir sopaya asarak, sopanın uçları omuzlarında, yolculuklarına devam etmişler.

İşte herkesi memnun etmeye kalkıştığınızda, başınıza geleceklerden biri.

Johann Peter Hebel
Tuhaf Bir Gezinti
Kopenhag'da Trajik Bir Olay & Türkiye'den Haber Var
Dedalus Kitap
Çeviren: Arzu Demir

Kıta Komutanı Mareşal Suvorov, Hebel


Kıta Komutanı Mareşal Suvorov'un kendi verdiği emirlere uymasından daha önce söz etmiştik sevgili okuyucular.Onunla ilgili daha birçok güzel şey söylenebilir.

Eğer önemli bir insan kendisiyle böbürlenmiyorsa ve sıradan insanlarla kurduğu ilişkilerde kendini onlardan biri olarak görüyorsa bu tür insanlara halk adamı denir.Suvorov göğsünde bir sürü parıltılı madalya taşımayı hak eden bir insandı.Elmas yüzüklerinden istediğini parmağına takabilir ve birkaç altın enfiye kutusundan da istediği kadar enfiye alabilirdi.Ne de olsa Türkiye ve Polonya'da başarılar elde etmiş, 300.000 askere komuta eden bir Rus prensi ve mareşaliydi, öyle değil mi?Onunla baş edebilecek çok az kişi vardı.Fakat tüm bunların yanında o bir halk adamıydı.

Zorunda olmadıkça general üniformasını giyinmezdi, canı istediği kılıkta gezerdi.Emir verdiği anda, botunu giymediği zamanlar olmuştu.Öteki ayağında çorabı aşağı kıvrılmış ve pantolon askıları da aşağı sarkmıştı.Dizi sakattı.

Çoğu zaman bundan daha kötü bir kılıkta olurdu.Sabahları, soğuk havaya aldırış etmeden, yatağından üzerinde yattığı samanlardan kalkarak çadırından dışarı çıkar ve ayılmak için kova kova su getirtirdi.

Uşağı filan da yoktu, yanında yalnızca bir yardımcısı vardı.Araba ya da özel bir binek hayvanı da kullanmazdı.Savaşa giderken önüne çıkan atı yaşlı da olsa alırdı.

Sıradan askerler ne yerse, o da aynından yerdi.Ona akşam yemeğine davet edilmek fazla eğlenceli gelmezdi.Çoğu zaman sıradan askerleri çadırında ziyaret eder ve onlardan biriymiş gibi davranırdı.

Bir saldırı, kamp ya da herhangi bir olay sırasında, ötekilerin yapmamak için kaçacak delik aradığı bir işi yapmak zorunda kalırsa buna hiçbir şekilde sinirlenmezdi.Yapacağı işi daha önce görmedilerse bunu rahatça izleyebilirlerdi.

Madalyalarla ve nişanlarla kaplı mareşal üniformasını giydiği önemli günlerde neresine bakarsanız bakın, her tarafını altın ve gümüşle parıldayıp ışıldasa da,o tıpkı temiz bir çiftçi gibi davranır ve kibar bir beyefendinin cebine atacağını elinin tersiyle fırlatırdı.Burnunu parmaklarıyla temizler, sonra da elini koluna sürerdi.Sonra da hemen enfiye kutusundan bir tutam enfiye alırdı.

İşte Komutan, Prens Italsky Suvorov böyle bir adamdı.

Johann Peter Hebel
Kıta Komutanı Mareşal Suvorov
Kopenhag'da Trajik Bir Olay & Türkiye'den Haber Var
Dedalus Kitap
Çeviren: Arzu Demir


İpçinin Yanıtı, Hebel



Donawerth'te bir at hırsızı, günü geldiğinde asılmıştı ve sizin aile dostunuz hep şunu merak etmiş: "Darağacına ya da hapse giden biri bunu yapmak için neden bir at çalsın ki?Oraya yürüyerek de gidemez miydi?"

Donauwerth'teki bu adam, darağacına yalnızca at sırtında gidebileceğini düşünenlerdendi ve aptal bir hırsızın eline bir at geçer geçmez, hırsız da aptal bir celladın eline geçerdi.Görüyorsunuz, cellat da halattan bir kolyeyi adamın boynuna geçirdi ve altındaki iskemleyi iterek adamın havada sallanır bir halde olmasına neden oldu.Fakat ipe asılı adam bir süre, sanki çalacak başka bir at ararmış gibi gözlerini kalabalığın arasında gezdirdi.Çünkü birçok kişi idamı izlemek için atlarıyla ya da atlarının çektiği arabalarla alanda doluşmuşlardı.Cellat, telaş içinde ipte sallanan adama baktı.İki koluyla ona sarılarak, boğulup ölmesi için onu tüm gücüyle aşağı doğru çekti.Fakat bu sefer de ip kopmuş ve ikisi de yere yuvarlanmıştı.Darağacına hiç tırmanmasalar daha iyi olurdu.Suçlu hala yaşıyordu ve daha sonra avukatı tarafından kurtarıldı.

Avukatı şöyle demiş: "Sanık yalnızca bir at çalmıştır, iki at değil, bu nedenle yalnızca bir defa asılabilir." Ve sonra da avukatların yaptığı gibi Latince yazılmış bir sürü mektup ve numara eklemiş savunmasına.Fakat o öğleden sonra cellat ipçiyi görünce ondan tüm sinirini almış."Sen buna ip mi diyorsun" demiş."O iple bir asılman gerek ki gününü göresin sen!" İpçinin buna yanıtı şöyle olmuş: "Kimse bana onun iki suçlu taşıması gerektiğini söylemedi.Bir kişi için yeteri kadar sağlamdı, ya sen ya da at hırsızı."

Johann Peter Hebel
İpçinin Yanıtı
Kopenhag'da Trajik Bir Olay & Türkiye'den Haber Var
Dedalus Kitap
Çeviren: Arzu Demir

19 Mayıs 2020 Salı

Laf Lafı Açar, Hebel


Swabia'da zengin bir adam oğlunu, Fransızca öğrenmesi ve birkaç görgü kuralı edinmesi için Paris'e gönderir.

Birkaç yıl sonra hizmetçilerden bir tanesi onu görmeye gelir.

Genç adam hizmetçiyi gördüğünde şaşkınlık ve neşe içerisinde seslenir:

"Hans, burada ne arıyorsun?Ev ne durumda, yeni bir şey var mı?"

"Pek fazla yenilik yok Bay Wilhelm, yalnız, avlak bekçisinin size hediyesi olan o güzel kuzgun öldü."

"Ah zavallı hayvancık," dedi Bay Wilhelm.Bu nasıl oldu?"

"Güzel atlarımız peş peşe ölürken çok fazla leş yedi.Böyle olacağını söylemiştim."

"Ne!Babamın güzel dört atı öldü mü?" diye sordu Bay Wilhelm."Bu nasıl oldu?"

"Şey, evle çiftlik ambarı yanarken su taşımak onları çok yormuştu ve zaten taşıdıkları su da onları çok yormuştu ve zaten taşıdıkları su da bir işe yaramamıştı."

"Aman tanrım!" diye bağırdı Bay Wilhelm dehşetle."Güzelim evimiz yandı mı?Bu ne zaman oldu?"

"Şey, babanız tabutunda yatarken kimse yangın beklemiyordu.Gece fenerlerin ışığı altında gömüldü.Küçük bir kıvılcım ve sonrasında her şey ateş altında.."

"Bu korkunç bir haber!" diye haykırdı Bay Wilhelm, acı içinde."Babam öldü mü?Peki kız kardeşim nasıl?"

"Şey, babanız kız kardeşinizin, babası bilinmeyen bir çocuğu dünyaya getirdiğini gördüğünde üzüntüsünden öldü.Bir erkek çocuğu..."

"Bunlar dışında yeni pek bir şey yok," diye ekler.

Johann Peter Hebel
Laf Lafı Açar
Kopenhag'da Trajik Bir Olay & Türkiye'den Haber Var
Dedalus Kitap
Çeviren: Arzu Demir

Nasreddin Hoca'dan Hebel'e,Sen de Haklısın - Gönülden Gelen Adalet, Johann Peter Hebel


Fransa'da, Cumhuriyet zamanlarında, mahkemeye yeni atanan bir yargıç davasında bir meslektaşını ve ırmak bakımı masrafları konusunda şikayet eden bir değirmencinin yakınmalarını dinler.Değirmenci her şeyi anlattıktan sonra yargıç şöyle der: "Olay çok açık.Siz haklısınız."

Bunun üzerinden bir gece ve birkaç kadeh içki geçer.Ertesi gün mahkemeye diğer değirmenci de gelir ve o da hakkını en az bir önceki kadar canlı bir biçimde savunur.Konuşması bittiğinde yargıç şöyle der, "Söyledikleriniz çok açık.Haklısınız!" Değirmenci salondan çıkınca sekreter  "Saygılar efendim" diyerek içeri girer ve "Sizden önceki yargıç hiçbir şekilde sizin gibi adalet dağıtamazdı.Biz de bu şekilde davranmayız.Bir davayı iki taraf birden kazanamaz, iki tarafın kaybetmesi de söz konusu değil." Yargıç ise, "Söylediklerin çok açık ve doğru..Sen de haklısın" diyerek son noktayı koyar.


Johann Peter Hebel
Gönülden Gelen Adalet
Kopenhag'da Trajik Bir Olay & Türkiye'den Haber Var
Dedalus Kitap
Çeviren: Arzu Demir

Buz Öyküleri: 45 Years (2015), David Constantine, Hebel & Smoke (1995), Paul Auster


45 Years (2015), David Constantine'in öyküsüyle andığımız bir filmdi.("Başka Bir Ülkede" kitabından okunabilir.)


Geçenlerdeyse, Hebel'in (1760-1826) "Umulmadık Bir Birleşme" öyküsünde rastladım benzerine.Bu kez bir maden ocağının dibinde, 50 yıl önce sözlendiği adamın bozulmamış cesediyle karşılaşan bir kadın.

Yazar, kıssasını kadının ağzından "Yaşam bir kez sana verdiğini, sonuna dek senin için saklar" diyerek sonlandırmış. ("Kopenhag'da Trajik Bir Olay" kitabından okunabilir.)


1995 yapım "Smoke" filminde de 
William Hurt tarafından anlatılır yine; 
Paul Auster'in senaryosunda, buzların içinde bir baba ve oğul üzerinden bu kez.





Hebel'in buzlarının çözülmesi milattır muhtemelen.


Ve o buzlardan çıkan nice öykü...