Efendimiz acemilik.Bir taş alacaksınız.
Yontmaya başlayacaksınız.Şekillenmeye başlamışken atacaksınız elinizden.
Bir başka taş, bir başka daha.
Sonunda bir yığın yarım yamalak biçimler bırakacaksınız.
Belki başkaları sever tamamlar.
Ama her taşa sarılırken gücünüz, aşkınız yenidir, tazedir.
Başaramamak endişesinin zevkiyle çalışacaksınız.
Turgut Uyar, Efendimiz Acemilik
"Süzülmemiş" olma özelliğini taşıyan bir şarap var şimdi.
Bütün tortularını koruyor, bunlar çok özel tatlar katıyor bazen şaraba,
süzme işleminin sonradan yok ettiği tatlar.
Biz okulda fazlasıyla süzülmüş,
bundan dolayı da tortulu tatlar barındırmayan bir edebiyatı tattık.
J. -C. Carriere
...
İnsan aklını yitirince hikayesini de kaybediyordu; hikaye oralarda bir yerdeydi, hakikatti, fakat anlatılmadıktan, anlatılamayacak olduktan sonra ne hükmü kalırdı hikayenin?İşte o zaman "ben" dışında bir anlatıcı hakikat olan hikayeyi var edebilir.Anlatılan o hikaye ise artık o hakikatin bizatihi kendisi değil, hikayedir.Hikaye hakikatin yerine geçer.Hikaye, hakikatin ta kendisi kılınır, ki hakikate artık ihtiyaç kalmaz, ki hakikat ebedi yitişin eşiğindedir.
...
Çocuğun ölüsü okula gitti.Karısının ölüsü hala uyuyordu.Annesinin ölüsü mutfakta çay içiyordu.Komşusunun ölüsü bakkala seslenip balkondan sofra bezini silkeliyordu.Kedisinin ölüsü dışarı çıkmış, yiyecek arıyordu..Sandalyesinin ölüsü onun gelip oturmasını bekliyordu yılların alışkanlığıyla.Sözcüklerin ölüsü sözlükte sıra sıra dizilmiş, geçici bir hayata tutunmalarına anlam verecek cümleyi yurt tutmak için 80.000 ila 150.000 yıl öncesi olduğu gibi uysal uysal bekliyordu.
...
"Öyküsünü anlatacak anılara sahip değildi" deseydi, tersinerek sözcükler faslından hayat faslına geçebilecektik: Burjuva çağının destanı romana; burjuva çağının metafiziği psikanalize; burjuva çağının piçi burjuvaya.
Ne kadar da birbirleriyle içiçeler, birbirlerine yaklaşıyorlar, örtüşüyorlar.
...
Ergenlik yıllarımda büyük bir hayal kırıklığına uğrayarak farketmiştim bu bu yolu,: İtişip kakıştığım annem, cümlelerinde yer yer bütün bütüne benim cümlelerimi kullanıyordu ya da çoğunlukla bana ait anlam kurucuları kullanıyordu.İşte böyle anne olunur, kadın...dedim sonraları kendi kendime.Sonraki keşifse çok daha şaşırtıcıydı: Benim cümlelerimde de yer yer onun cümleleri, anlam sızmaları vardı.Dilsel mi yoksa kültürel bir durum muydu bu?Hala işin içinden çıkabilmiş değilim.Ama anadili dedikleri şey aha işte tam da bu, dedim kendime kendime, çünkü o yaşta bu keşfimi nasıl anlatabilirdim türkçe öğretmenlerime, yaşıtım arkadaşlarıma.Ya peki sonraları anlatabildim mi?Kim, ne anlardı?Herkesin anadili kendine.Sonraki tanışlarımla öğreneceğimdir: Ne kadar ana varsa bir o kadar da anadili var handiyse.Zemininde barındırdığı anadillerin çeşitliliği sebebiyle anlamı iletmekte, aktarmakta her zaman kifayetsiz kalacaktı dil.Vay dilden medet umanın haline.
...
"Sen ölemeyeceksin -yaşadın mı ki, de ölesin...Otobiyografin olmayacak, o kendini özenle gömdüğün yoklukta yaşayacaksın.Ne var ki, otobiyografiye bir çok biyografinin, olay-örgüsünün -hayatın değil- bulaştığını ıskaladın.Sen benim otobiyografimde yaşıyorsun.Yazarak seni hayata mahkum edeceğim.Elimde kurtulamayacaksın.Seni yaşatarak = yazarak öldüreceğim."
...
17 Mart 2015
S. Backett'in yazdıklarından sonra edebiyat yazma uğraşı başarısızlığa mahkum -Artık edebiyat yazmayacağım (mı?)
Beckett'ten sonra hala yazılabilecek bir şey var sananların vay haline (mi?)
...
İlyaz Bingül
Fikir
Gram Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder