...Köyümüzde bir Stoyan Baba vardı, ona İnce Stoyan derlerdi.Ben görmedim, ama duydum...Diyeceğim o ki, hastalanmış ölecek, çok hastaymış zavallı.Getirin, demiş, öküzleri buraya, eşik önüne getirin!Gel Dimitre, demiş oğluna, elini vererek ona dayanmış...Gel nine, demiş karısına, öteki eliyle de ona dayanmış.Topallaya topallaya kapıya dek gitmiş.Öküzleri getirmişler.Birini alnından öpmüş, ötekilerini de öpmüş.E, şimdi, demiş, iş bitti.Şimdi ölebilirim.Yatağa yatmış, ellerini çaprazlama koymuş, akşama doğru ölmüş.
(Herkes Kendi Adıyla)
---
...Diyelim ki, dişi kurt üç-dört yavru doğurdu, ötekiler öldü, yalnız bir tek yavru kaldı.Bu kurt yavrusu, anasının bütün sütünü emerse, çok büyük olur.Böyle bir kurt büyüyünce tek başına dolaşır, işini kendisi görür, derler.
(Ölüme Dek Savaşım)
---
Su kuyusunun işi yineleniyor, aynı iş yapılıyordu: Makara keskin, yüksek bir sesle gıcırdıyordu, sanki yalvarıyordu.Kuyuda, yılan gibi kapkara, deri kayışlarla örülmüş, kurumaması için katranla boyanmış bir ip yukarı doğru çıkıp -keleve- denilen kuyu çıkrığına sarılıyordu.Bu ip, aynı zamanda iriyarı ak bir alaşaya (ata) bağlanmıştı.
Bu ak alaşa çoktan beri aynı kuyudan su çıkarıyordu.Artık bembeyaz oluşundan yaşlandığı anlaşılıyordu.Çünkü ak atlar doğuştan ak değildir.İlkin boz renkte doğarlar, yaşlanınca bembeyaz olurlar.Vaktiyle bu at (boz renkliydi) eski sahibi Hacı Peter'in binek atıydı.Sırasıyla uzun yıllar onu arabaya da koşmuşlardı.Yaşlanınca, ağırlaşıp şimdiki gibi olunca: sağrısı fıçı gibi olmuş, sırtı kamburlaşmış, ayak ve bacakları şişmiş, topuklarında sert, kalın kıllar belirince, onu alaşa yaptılar, su çıkarsın, dediler.
(Ak Alaşa)
Mituş amca Ağa'ya:
-Hayvana neden vuruyorsun? dedi.Hayvana vurmak, bir çocuğa vurmak gibidir.O bilmez, anlamaz, ona sen öğret!Neden dövüyorsun?Onun da canı var.Hayvanlar konuşabilseydi, bizim gibi olurlardı.Hatta daha iyi olurlardı.Senin düşüncen nedir?Onlar her şeyi anlar, yalnız dilleri yoktur.Ona ağır gelen şudur -Vurursun susar.Bir yanı ağrır susar,Kesmek için yatırırlar, susar.Acılarının sonu yoktur.
...
Bu gibi yerlerde, doğduğum köyde öküzlerin melek olduğuna inanılır- dedi.Genç gelin, kabil değil, bir öküzün önünden geçmez: Onun geçmesini bekler, o zaman geçer.Bir öküzün yatırılıp kesildiğini görürse, etini yemez.
...
Tabutunu kanatlı bir arabaya koydular.En iri, en güzel öküzleri.Balan ile Çıvgar'ı arabaya koştular.Öküzlerin ikisi de apak, boynuzları kıvrık ve uzundu.Onları ak mendillerle süslediler.Kapkara gözleriyle, sakin bakışlarıyla ağır ağır yürüyorlardı.
(Kendi Yakınları Arasında)
---
Galunka:
-Yabanisin, yabani...diye konuşuyordu.
O gerçekten yabanıldı.Ama güzeldi, gösterişliydi, keklik gibi göğsü kırmızıydı.İyi bir anneydi.Yapayalnız, kimsesizdi.Yavrularını korkunç zararlı otlar arasından çıkarmıştı.Orası atılmış yeşil cam kırıkları ve yılanlarla, çıyanlarla dopdoluydu.
(Yaban Kazı - Yaban Ördeği)
...
Yordan Yovkov
Konuşabilselerdi
Hayvan Öyküleri
Yaba Yayınları
Bulgarcadan Çeviren: Türker Acaroğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder