2 Ağustos 2013 Cuma

my dinner with andre (1981), louis malle

Geçen hafta bir öğleden sonra halk tiyatrosuna gittim.İçeri girdiğimde herkese selam verdim...ben onları tanırım, onlar beni bilirler, her zaman arkadaşça davranmışlardır.Yedi veya sekiz kişi ne kadar iyi göründüğümü söylediler?Ama birisi, kast bölümünü yöneten kadın "Berbat görünüyorsun. Bir problem mi var?" dedi...Ama diğer insanlar, onlar, bronz teni veya tişörtü veya tişörtün bronz tenle uyumunu görüyorlar.Bu yüzden "İyi görünüyorsun" diyorlar.Çıldırmış bir rüya âleminde yaşıyorlar.
---
Böylesine akşamlar hastalıklı rüyalara benziyor...çünkü insanlar sembollerle anlaşıyorlar.Herkes bu sis ve bilinçsiz hislerin içerisinde yüzüyor gibi.Hiç kimse gerçekte ne düşündüğünü söylemiyor.Sonra insanlar şakalaşmaya başlıyorlar ve bunlar da gizli şifreler gibi oluyor...Bir şeyleri ifade etmenin tek yolu böylesine manyakça şakalaşmalardan geçiyor.Sanırım bu yüzden partilerde ne olup bittiğini bir türlü anlamıyorum. Sürekli kafam karışıyor.
---

Son bir kaç yılda çok fazla ölüm gördüm Wally...ve ölümle ilgili kesin olan bir şey var...tek başına yapıyorsun. Bu oldukça kesin, anlıyor musun? Bunu gördüm. İnsanların yatağının yanına toplanması önemli değil. Her ne ise, tek başına yapıyorsun.
---
Sanki bir sisin içerisinde yürüyor gibiyiz.Sanki hepimiz transa geçmişiz.Etrafta zombiler gibi geziniyoruz. Olaylara karşı olan tepkimizin veya kendimizin bile farkında olduğumuzu sanıyorum.Bütün gün bilinçsiz makineler gibi dolanıyoruz...ve bu arada da bütün bu öfke, tasa ve huzursuzluk...
içimizde büyüdükçe büyüyor.ve uygunsuz bir biçimde patlak veriyor.
---
Belki de Wally, neler olup bittiğini bilememe sebeplerimizden birisi de, partideyken...rol yapmaya o kadar dalmamızdır.Grotowski'nin tiyatroyu bırakma nedenlerinden birisi buydu.İnsanların yaşamlarında o kadar
mükemmel rol yaptıklarını düşünmüş ki....tiyatroda rolyapmayı gereksiz ve iğrenç bulmuş.Sence de bir doktorun beklentimize uygun görünmeye çalışması şaşırtıcı değil mi?
---
hayatında bir nevi cehennemi yaşadığını farz et.Arkadaşlarının da başından benzer şeyler geçmiş mi bilmek istiyorsun.Ama birbirimize sormaya cesaret edemiyoruz...Hayır. Bu arkadaşından rol yapmayı bırakmasını istemek olur.
---
Hayat alışkanlıklara dönüşüyor.Ve bugün. Marlon Brando'nun, Oscar ödülünü kabule, Kızılderili bir kadını gönderip, olayların kontrolden çıkması gibi durumlara çok rastlanmıyor.Olaylar artık çok nadir deliriyor.
---
Her gün, günde bir kaç defa evimin bulunduğu apartmana giriyorum.Kapıcı bana Bay Gregory diyor,
ben de ona Jimmy diyorum.Şimdi bununla, köle sahibi güneyli çiftçinin arasında ne fark var,
söyleyebilir misin? Bence, ben o binaya girdiğim zaman..tam da o esnada bir suç işlenmiş oluyor. Çünkü orada benim yaşlarımda, ağırbaşlı, zeki bir adam var...ben ona Jimmy diye seslendiğimde o artık çocuk oluyor, bense yetişkinim...çünkü ben o binadan yer satın alabilirim.
---
Dışarıda kocaman bir dünya var ve ben bunun hakkında asla düşünmüyorum.Bu dünyada nasıl yaşadığım konusunda kesinlikle sorumluluk almıyorum.Yani eğer, Afrika'nın herhangi bir yerinde açlık çeken bir insanla bir nevi aynı sahneyi paylaştığımın gerçekliği ile yüzleşmiş olsaydım, kendim hakkımda bu kadar da iyi hissetmezdim.
---
'Şeyler' artık insanları eskisi gibi etkilemiyorlar.Bundan 10 sene sonra, insanlar bir şeylerden etkilenmemek için ceplerinden 10,000 dolar ödeyip kısırlaştırılsalar çok güzel olurdu.Peki sence neden böyle? Niçin böyle oluyor?Günümüzde artık insanlar tembel oldukları için mi, sıkıldıklarından mı? Yani tıpkı bütün gün küvette yatarak plastik ördeğiyle oynayıp "Şimdi ne yapsam" diye düşünen sıkılmış şımarık çocuklar gibiyiz.Peki. Tamam, sıkıldık.Artık hepimiz sıkıldık.Peki Wally, dünyada şu an gördüğümüz bu can sıkıntısının paraya dayalı, baskıcı bir dünya hükümeti tarafından uygulanan, şahsen sürdürülen şuursuz bir beyin yıkama işlemi tarafından yaratılmış olabileceği, bütün bunların bir kişinin düşünmesine göre daha korkunç olduğunu ve bunun ferdi bir hayatta kalma mücadelesinden ziyade canı sıkılan birisinin uyuduğunu ve uyuyan birisinin "Hayır" diyemeyeceğini hiç düşündün mü?
---
Findhorn'dayken, hayatını ağaçları kurtarmaya adamış, olağanüstü bir İngiliz ağaç uzmanı ile tanıştım. Findhorn'da tanıştığımızaman bana nereli olduğumu sordu."New York" dedim, "New York.Ne kadar ilginç bir yer..."...Sürekli olarak gitmek istediğini söyleyip hiç gitmeyen çok New Yorklu tanır mısın?" dedi. "Evet" dedim, "Neden gitmediklerini biliyor musun?" dedi. Bir sürü sıradan fikir söyledim."Bunların hiç birisi olduğunu sanmıyorum." dedi."Bence New York yeni model bir toplama kampıdır...üstelik bu kamp bizzat
mahkûmları tarafından inşa edilmiştir...mahkûmlar aynı zamanda gardiyandır ve inşa ettikleri bu şeyle gurur duyarlar..Kendi hapishanelerini inşa ettiler.Ve hem mahkûm, hem gardiyan oldukları şizofrenik bir hal aldılar.Ve bunun, lobotominin sonucunda, ne inşa ettikleri bu hapishaneyi terk etmeye ne de görebilmeye muktedir oldular."
Ardından elini cebine soktu ve bir ağaç tohumu çıkarttı ve "Bu bir çam ağacı" dedi.Avcumun içerisine bıraktı
ve "Geç olmadan kaç" dedi.
---
Gün geçtikçe büyüyen bir tür kendinden memnun, seçici bir paranoya var..."Onlar" ve "Biz" hissi, bu çok tedirgin edici.Ama şu var ki Wally, bilime bu şekilde abartılı bir biçimde tapılmasının bizi bu hale getirdiğine
inanıyorum.Bilim, tarafımızdan, bir şekilde her problemi çözebilecek sihirli bir güçmüş gibi tutuldu.Oldukça tersi oldu.Tamamen tersi oldu.Her şeyi mahvetti.Bence bu şu anda gördüğümüz bilime karşı güçlü ve derin bir tepki duyulmasına ön ayak oldu tıpkı 1930'ların Almanya'sında ortaya çıkan Nazi iblislerinin belirli bir baskıcı bilgi, kültür ve rasyonel düşünceye karşı ön ayak olduğu gibi...Potansiyel olarak çok tehlikeli bir şeyden bahsettiğimiz konusunda hemfikirim.Ama modern bilim özellikle daha az tehlikeli olmadı.
---
Batı Tibet, Ladakh'a gitmiştim ve orada bir çiftlikte bir ay kadar kalmıştım..akşam saatlerinde insanlar çay içmeye gelirlerdi ve kimse konuşmazdı.Tabii söyleyecekleri bir şey yoksa ama neredeyse hiç olmazdı.
Orada öylece oturur, çaylarını içerlerdi ve bu onları hiç rahatsız etmezdi.Problem şu Wally, sürekli hareketli
olup bir şeyler yapılabilir.....ama bence bu tarz şeyleri yaparken bile kişinin aslında içi ölmüş olabilir.
---
Bir süre önce İsrail'deydim...Yanımda Chiquita'nın bir fotoğrafı vardı, her zaman...beraberimde taşırdım. Fotoğraf çekildiğinde 26 yaşlarında filandı.Yaz mevsimiydi, üzerinde yukarıya toplanmış eski moda uzun bir etekle terasta uzanmıştı.Zayıf, hisli ve güzeldi.Hep bu fotoğrafa bakar ve ne kadar çekici göründüğünü düşünürdüm.Ama geçen sene İsrail'de bu fotoğrafa baktığımda fotoğraftaki yüzün, dünyadaki en mutsuz yüz olduğunu fark ettim.O zamanlardaki kız yitik yalnız ve üzgündü.Bu fotoğrafı yıllarca yanımda taşımıştım ve
ne olduğunu hiç fark etmemiştim bile.
---
Eğer ortalık çok sessizleşirse, kendimi otururken buluyorum...hani önceden bahsettiğimiz gibi...Yani ister kendi başıma olayım ister yanımda birisi olsun..benim içimi
bu his kaplıyor..."Aman Tanrım.İfşa oldum."
---
Cinsel birleşme sırasında her şeyi unuttuğun bir an olur..ki bu muhteşemdir.Ve ondan sonraki dakikalarda
düşünmeye başlarsın...oyundaki görevini, ertesi gün yapman gerekenleri..Şimdi, unutulacağımız bu yerde bulunmaktan korkmamızın nedeni, bunun ölüme yakın olması yüzünden olabilir.Uyumaktan korkan insanlar gibi.Başka bir deyişle, bir ilişki kurarsın ve ertesi sabahın sana ne getireceğini bilmezsin.Ve sabahın sana ne
getireceğini bilmediğin için bu seni ölüm sezgisine daha da yaklaştırır.Bence bu yüzden insanlar ilişki yaşıyorlar.Tiyatroda, eğer güzel bir eleştiri almışsan bir anlığına ellerini bir şeyin üstündeymiş gibi hissedersin.Demek istediğimi anlıyor musun?Güzel bir histir.Ama bu his çok çabuk kaybolur.Ve bir kez daha sırada ne yapacağını tam bilmiyorsun.Ne olabilir?Bir ilişki yaşarsın ve bir noktada gerçekten sağlam bir zemin üzerinde olduğunu hissedebilirsin.Yapılması gereken cinsel fetihler var.Farklı sorular var.Kulaklarının dişlenmesinden hoşlanır mı?İnsanlar bu baba, anne, koca, karı imajlarına hep aynı sebepten dolayı sarılıyorlar çünkü...Sağlam bir yer sağlayacakmış gibi duruyorlar.Ama orada bir karın yok, bir koca, bir oğlan...




My Dinner With Andre (1981)
Louis Malle

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder