16 Aralık 2020 Çarşamba
Goodbye, Dragon Inn (2003) - Tsai Ming-liang
Çevengur, Andrey Platonov
...
"Yeter uluduğun, Nikifororovna!" demişti hıçkıra hıçkıra ağlayan, alelacele ağıt yakan bir hatuna."Şu uluman acından değil, öldüğünde senin de arkandan ağlasınlar diye ağlıyorsun..Çocuğu yanına al bakalım, zaten altı tane var sende, bu biri de diğerlerinin arasında yalandan doyar gider."
"Yok ya!Yalandan doyacakmış!Şimdi böyle göründüğüne ne bakıyorsun, sen onu bir de delikanlı olduğundai boğazlanıp pantolonlarını paralamaya başladığında gör, yemek yetiştiremezsin yemek!"
Öksüzü başka bir hatun almıştı, yedi çocuklu Mavra Fetisovn Dvanova.Kendisine elini uzatan öksüzün yüzünü eteğinin ucuyla temizlemiş, burnunu silmiş ve damına götürmüştü.
Çocuk, babasının kendisine yaptığı oltayı anımsamıştı -gölde unutmuştu onu.Şimdiye bir balık takılmış olmalıydı ucuna, yenebilirdi, yabancılar kendi yemeklerini yiyor diye azarlamasınlardı.
"Teyze, suda balığım tutulmuştur." demişti Şaşa."İzin ver gidip çıkarayım da yiyeyim, beni beslemen gerekmesin."
---
Zahar Pavloviç mezarı açıp annesine bakmayı arzuladı şiddetle: kemiklerine, saçlarına ve çocukluk yurdunun bütün kaybolan kalıntılarına.Canlı bir anneye bugün de hayır demezdi doğrusu çünkü çocukluğuyla bugünü arasında büyük bir fark görmüyordu.O zaman da, ilk yaşlarının mavi sisinde, bahçe çitindeki çivileri, yol kenarlarındaki demirhanelerden yükselen duman ve araba tekerleklerinis severdi, döndükleri için.
Küçük Zahar Pavloviç evinden nerelere giderse gitsin, kendisini her daim bekleyen bir annesi olduğunu bilir ve başka hiçbir şeyden korkmazdı.
---
Ömrü boyunca kendi gücüyle, kimsenin yardımı olmadan yaşamış, kendi duygularından evvel bir yol göstereni olmamıştı, oysa kitaplar Şaşa'ya başkasının aklını öğretiyordu.
"Ben eziyet çektim, Şaşa ise okuyor -hepsi bu! diyordu Zahar Pavloviç, oğlana imrenerek.
Şaşa biraz okuduktan sonra yazmaya koyuluyordu.Zahar Pavloviç'in karısı uyuyamıyordu lambanın ışığından.
"Yazıp duruyor," diyordu "Ne, yazıyorsa?"
"Sen uyu" diye öğütlüyordu Zahar Pavloviç."Gözlerini derinle ört de uyu!"
Karısı gözlerini yumuyor ama gözkapaklarının ardından da gazyağının boşa yandığını görebiliyordu.Yanılmamıştı kadın -gerçekten de boşa yanmıştı Aleksandr Dvanov'un gençliğinde lamba, sonradan zaten peşlerinden gitmediği kitapların, ruhu huzursuz eden sayfalarını aydınlatarak.Ne kadar okusa ve düşünse içinde hep boş bir yer kalıyordu, betimlenmemiş ve anlatılmamış bir dünyanın tedirgin bir rüzgar gibi içinden geçtiği o boşluk.On yedi yaşındayken Dvanov göğsünün üzerinde hala bir zırh taşımıyordu, ne tanrı inancı ne de başka bir düşünsel avuntu; önünde uzanan isimsiz yaşama yabancı bir ad vermiş değildi.Gelgelelim dünyanın isimsiz kalmasını da istemiyordu; tek beklediği, bilinçli olarak uydurulmuş lakaplar yerine ismini dünyanın kendi ağzından duymaktı.
---
Bu vagon, uzun yollarda canları sıkılan ve yalnızlıktan bunalınca, cepheden memlekete yollanan mektuplarda her daim kullanılan o mürekkepli kalemlerle duvar ve sıraları karalayan nice Kızıl Orduluyu taşımış olmalıydı.Dvanov, bu yazıları samimi bir kederle okuyordu; evindeyken de yeni takvimi senenin başında okuyup bitirirdi böyle.
"Ümidimiz denizin dibine demir atmıştır." diye yazmıştı meçhul bir ordulu gezgin ve düşüncelerinin mekanını iliştirivermişti: "Cankoy, 18 Eylül 1918"
---
Devrimden haberleri yoktu çocukların, patates kabuğunu ebedi yiyecek sanıyorlardı.
---
"Aklından çıkarma beni" dedi Tanrı; bakışları kederlendi."İşte ebediyen ayrılıyor yollarımız, bunun ne kadar üzücü olduğunu kimse anlayamaz.İki insandan geriye birer insan kalır!Ama şunu unutma, bir insan diğerinin dostluğundan doğar, ben ise kendi ruhumun kilinden büyüyorum."
"Bir şey var o uzak ülkede,
Karşısında bu kıyının,
Giren bizim düşlerimize,
Sahip olduğu düşmanın..."
"Ey elmacık, kaplanasın
Olgun altınla
Sovyetler kesecek seni
Çekiç-orakla..."
"İşte kılıcım, ruhum işte,
Mutluluğum ise orada..."
"Ah elmacık
Özgürlüğünü sakla:
Ne Sovyet'e, ne çarlara,
Ama bütün halka..."
15 Aralık 2020 Salı
Tavşanın Kulakları Masalı, Fabl Şiir - La Fontaine - Sabahattin Eyuboğlu
Sırça Köşk, Seyhan Erözçelik
Sır/ça Köşk
Rabelais ve Dünyası, Mihail Bahtin
14 Aralık 2020 Pazartesi
Bir Mayıs Ölçeği, William Stanley Merwin
Soğuk yamaç karanlıkta dikiliyor
Oysa ağaçların güney yüzü dokununca kuru
Ağır dallar uzanıyor ay ışığını taşıyan teleklere
Seyretmeye geldim bu
Beyaz bitkileri geceleyin
En yaşlısı
İlk gelendir kalıntılara
Ve ay ışığında uykusu kaçmış saksağanları duyuyorum
Su akıyor kendi
Bitimsiz parmakları boyunca
Bu gece bir kez daha
Tek bir yakarı buluyorum ve bana sunulmamış o da
Sessizlik dışında tüm öğretmenlerim ölü şimdi
Beş kavağın yazdıklarını okumaya çalışıyorum
boşlukta
Tüm yaratıklar arasında sırf insana adalet getirir ölüm
Oysa ben arzuluyorum
Şarkı hariç bomboş bir eşikte diz çökmeyi
Zamanı yaratan eksik bırakmadı ahmaklarını da
Kollarında saatleri ve oy pusulalarıyla
Görünmez krallıkların sınırlarından geçen
Olanı mazi say başarmak için
Kendini kaçınılmaz addet ve takdir topla bununla
Artık inanmadığını fark ettiysen büyüt tapınağı
Gün boyu adsız yıldızlar geçip durur kapıdan
Ta ölümden gelmişler buralara
Sorgusuz sualsiz
Işıktan duvarlar sarsılır ve bir baykuş uyanır yürekte
Kelimeler kifayetsiz
Gün başka yerde batmaya gider
Gece çökmeden kapının altında taçyapraklar eser
Ve gölgeler
Ölümün ötesindeki atalarını anımsar
Karlar boyu geçit töreninin sonunda
yağan
su hatırlar gülmeyi.
William Stanley Merwin
Çeviren: İnan Mayıs Aru
Sami Baydar İçin Dünyadan 7 Cümle, Haydar Ergülen
Sami Baydar İçin Dünyadan 7 Cümle
1. Dünyada Anılara Bakıyorum (Yayınevi Yayıncılık, Ekim 1991), Sami Baydar’ın öykü kitabı, başka öykü kitapları da var. Sami dünyada baktığı anıları, evlerimize, hepimize anı olarak bıraktı. Sami’nin her evde, hepimizde bir anısı var. Dünyadan hafif, uçucu, bugün var yarın daha çok var bir anı olarak geldi ve geçti. Anılı çocuk. Anısı çok bi çocuk.
3. Bu dünyadan değildi! Belki de böyle demek gerekiyor Sami için. Dünyayı çok, Sami’yi az yaşadık ama, onun şiirden öyküye, resme yazdığı çizdiği, dünyaya bırakıp gittiği, meraklısına armağan ettiği her şey, uzun Sami’yi upuzuuuuuun kılacak güzellikte, anlamda, kıymette ve bunun gibi… Varlığı armağandı Sami’nin, şimdi daha da…
4. Dünyadan Çıkış Yolları’na hiç gidiş, kaçış, terkediş, bırakış olarak bakmadım. Cümleye yorulan anlamın tersine, hep bir ışık gördüm onda. Sızan bir ışık, inceden, gün ışığı gibi, dünyanın ağır kapısının açılacağı ve ışığın rüzgâr gibi çıkacağını, yağmur gibi yağacağını ve Sami’nin desenleri gibi, şiirleri gibi bir “yeşil alev” saçacağını. Sami, o ağır kapıyı aralamaya çalışan bir rüzgâr ışığıydı.
13 Aralık 2020 Pazar
Rosebud - Seyhan Erözçelik, Gül ve Telve
Bir çocuğun topuğu, yani benim topuğum, kırdı kırağıyı.
Kırağı parçaları, kalpteki dokuları parçaladı, kesti. Kırağı eridi,
kesikler kaldı. Kırağı,
Toz içinde bir şeyler bulmaya çalışıyor
Sabah feci bir donla karşılaştık. Kırağı ve buz kırarken, baktım,
herkes aynı şeyi yapıyor.
Gökkuşağı insanların nasıl hoşuna gidiyorsa,
demek ki kırağıları topuklamak da hoşuna gidiyor.
Kırağının içi boş olduğu için, kırılırken çıkan ses de