inan mayıs aru etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
inan mayıs aru etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Aralık 2020 Pazartesi

Bir Mayıs Ölçeği, William Stanley Merwin


Soğuk yamaç karanlıkta dikiliyor

Oysa ağaçların güney yüzü dokununca kuru
Ağır dallar uzanıyor ay ışığını taşıyan teleklere

Seyretmeye geldim bu
Beyaz bitkileri geceleyin
En yaşlısı
İlk gelendir kalıntılara

Ve ay ışığında uykusu kaçmış saksağanları duyuyorum
Su akıyor kendi
Bitimsiz parmakları boyunca

Bu gece bir kez daha
Tek bir yakarı buluyorum ve bana sunulmamış o da

Sessizlik dışında tüm öğretmenlerim ölü şimdi
Beş kavağın yazdıklarını okumaya çalışıyorum
boşlukta

Tüm yaratıklar arasında sırf insana adalet getirir ölüm
Oysa ben arzuluyorum
Şarkı hariç bomboş bir eşikte diz çökmeyi

Zamanı yaratan eksik bırakmadı ahmaklarını da
Kollarında saatleri ve oy pusulalarıyla
Görünmez krallıkların sınırlarından geçen

Olanı mazi say başarmak için
Kendini kaçınılmaz addet ve takdir topla bununla
Artık inanmadığını fark ettiysen büyüt tapınağı

Gün boyu adsız yıldızlar geçip durur kapıdan
Ta ölümden gelmişler buralara
Sorgusuz sualsiz

Işıktan duvarlar sarsılır ve bir baykuş uyanır yürekte
Kelimeler kifayetsiz
Gün başka yerde batmaya gider

Gece çökmeden kapının altında taçyapraklar eser
Ve gölgeler
Ölümün ötesindeki atalarını anımsar

Karlar boyu geçit töreninin sonunda
yağan
su hatırlar gülmeyi.

William Stanley Merwin

Çeviren: İnan Mayıs Aru

9 Haziran 2020 Salı

İkebana, Kuan Hsiu


Yollarımız ayrı senle diyorsun ya!
Bak, ikimizin de saçı sakalı ağarmış.
Kelimeler imanı öldürür derler.
Ne güzel şey bahar çiçekleri düzenlemek
eski bir cenaze vazosunda.


Kuan Hsiu (8. yy)
Çeviri: İnan Mayıs Aru

Arhatlar ve Bodhisattvalar, İnan Mayıs Aru


Dört yolcu, epey bir süredir koca bir çölde ilerliyormuş. Bir gün yüksek duvarlarla çevrili bir alana gelmişler. İçeride ne olduğunu öğrenmek için içlerinden biri duvara tırmanmış ve diğer tarafa atlamış. İlkinden haber gelmeyince bir süre sonra ikinci yolcu da duvara tırmanıp aşağı atlamış. Ve ardından üçüncü de. Üçünden de haber alamayınca dördüncü yolcu da duvara tırmanmış ve duvarın üstüne çıkınca aşağıda nilüferlerle kaplı irili ufaklı göletler ve yemyeşil ağaçlarla dolu cennet gibi bir vaha görmüş. Tam aşağı atlayacakken vazgeçmiş. Duvardan geri inmiş ve karşılaşacağı diğer yolculara bu vahadan bahsetmek üzere çölde yürüyüşüne devam etmiş. İşte ilk üç yolcu arhatlardır ve dördüncüsü ise bir bodhisattva.

Arhat: (Sans. Muteber kişi) Budizm’de varoluşun hakiki doğasını kavramış ve Nirvana’ya ulaşarak doğum ve ölüm çemberinden kurtulmuş kişi.

Bodhisattva: (Sans. Özünde bilgelik olan kişi) Budalık mertebesine ulaşan ancak başkalarına duyduğu merhamet nedeniyle tüm varlıklar Nirvana’ya ulaşana dek yeryüzüne geri dönmeye karar veren kişi.

İnan Mayıs Aru

Ojibwa Resimli Şarkıları, Türkçeleştiren: İnan Mayıs Aru


Türkçeleştiren: İnan Mayıs Aru

Kaynak: Alcheringa, Güz 1972 
(Temmuz-Aralık 1971’de Howard A. Norman tarafından derlenip İngilizce’ye çevrilen Kanada Ojibwa şarkıları)


Tüm bu şarkılar şifa aramak ve almak üzerinedir.
Ojibwa şifacılık geleneği özel bir Şaman topluluğu olan Midewiwin arasında şifa şarkıları ve bu şarkılara eşlik eden piktograflar/resimçizitlerle aktarılırdı. Bu piktograflar daha uzun “Mide” yazıtlarının yanında ayrık parçalar olarak yer alır ve huş ağacı kabuğunun içine oyulmuş olurdu.
Ojibwalar, Midewiwin geleneğini ilk insanlara açlık ve hastalıktan korunma yollarını öğretmek isteyen Yüce Ruhun hizmetkârı Büyük Tavşan’a dayandırır. Büyük Tavşan, Susamuruna kutsal davul, çıngırak ve tütünü vererek insanlara yollar ve Susamuru insanlara şarkıları öğreterek şifa verir.

Söz, İnan Mayıs Aru


Söz bir kuştur, uçmuştur.
Bir zamanlar, bir düştür.
Unutturan bir öpüş.

“Ben bir başkasıdır”
daha önce söylenmiştir,
doğrudur da.

Tüm bunlar bir zamanda kaldı.
Üstüne bir çizgi çek o zamanın.
Orada sözcükler kutsanmıştır
ve gidebilirsin gideceğin yere,
saf sesten kanatlarla.

Ağlama! Ağlama!
“Kara suyun aynasında el bağlama”
salkım söğüde söylenmiştir.

Söz bir kuştur.
O bunları unutmuştur.
Bak şimdi gece şehrin ışıklarında,
martılar beyaz kâğıtlar gibi minarelerin etrafında.

Doğrudur; söz uçar yazı kalır.
Ya kendini martı sanan
sözsüz, yazısız kâğıtlar?

Bu şiiri gömün!
Su kuşları yumurtlasın toprağına.

İnan Mayıs Aru

Büyük İç Savaş Oyunu, Tiqqun


kural 1


İkinci bir emre kadar, tüm haklarınız askıya alınmıştır. Şüphesiz halen bazı haklara sahip olduğunuz yanılgısını bir müddet daha sürdürmenizde fayda var. Böylece bunları yeri geldiğinde birer birer ihlâl edebiliriz.

kural 2

Zorluk çıkarmayın. Kanunlardan, anayasadan ya da artık başka bir çağa ait, geçmişin büyük emeklerle ortaya konmuş yapıtlarından söz açmayın. Sizin de fark etmiş olacağınız gibi, kısa bir süre önce, kendimizi kanunların ve sözüm ona “anayasa”dan geriye ne kaldıysa onun üstüne koyan yeni yasalar çıkarttık.

kural 3

Siz zayıf, yalıtılmış, aptal ve hırpalanmışsınız. Bizse kalabalık, örgütlü, güçlü ve aydınlanmışız. Kimileri bizim “bir mafya” olduğumuzu söyleyebilir; yalan – biz MAFYA’nın ta kendisiyiz, öbürlerinin hepsine galip geldik. Sizi dünyanın keşmekeşinden yalnızca biz koruyabiliriz. Tam da bu yüzden size zayıf olduğunuzu düşündürmek, sizi “emniyet”e ihtiyacınız olduğuna inandırmak bizi bu denli mest ediyor. Dalaveremizi kârlı kılan da bu.

kural 4

Sizin için oyun kaçmaktan ibaret olacak ya da hiç değilse kaçmaya çalışmaktan. Kaçmaktan kastımız şu: bağımlı halinizin ötesine geçmek. Şimdilik, şurası bir gerçek ki hayatınızın her alanında bize bağımlısınız. Bizim ürettiklerimizi yiyorsunuz, bizim kirlettiğimizi soluyorsunuz, ufacık bir çürük diş için bile bizim insafımıza kalmışsınız ve her şeyin ötesinde gerek takdir yetkisi gerek güç kullanımı bakımından tam yetkiyle donattığımız kolluk kuvvetlerinin saltanatı karşısında eliniz kolunuz bağlı.

kural 5

Asla tek başınıza kaçmayı başaramayacaksınız. Bu yüzden işe, gerekli dayanışmayı kurmakla başlayacaksınız. Oyunu biraz daha güçleştirmek için tüm otonom toplumsallık biçimlerini tasfiye ettik. Sadece tek bir şeyin varlığını sürdürmesine müsaade ettik: çalışma; yani denetimli toplumsallık. Kaçmak zorunda kalacağınız şey de işte bu; hırsızlıkla, dostlukla, sabotajla ya da öz-örgütlenmeyle. Ha, bu arada: tüm kaçış yolları suç kapsamı içerisine alındı.

kural 6

Şunu durmaksızın tekrar edeceğiz: suçlular düşmanımızdır. Ama sizin bundan anlamanız gereken şey şu: düşmanlarımızın hepsi suçludur. Potansiyel firariler olarak her biriniz aynı zamanda potansiyel birer suçlusunuz. İşte bu nedenle kimlerle telefon görüşmesi yaptığınızın listesini tutmamız, cep telefonlarınız sayesinde yerinizi her an tespit edebilmemiz ve kredi kartlarınız sayesinde alışkanlıklarınızı kolayca takip edebilmemiz gayet iyi.

kural 7

Bizim bu küçük oyunumuzda yalıtılmışlıklarından kaçan herkes “suçlu” ilan edilecek. Bu duruma itiraz etme cüretini gösterenlere gelince; onları “terörist” ilan edeceğiz. Bu ikinciler her an vurularak öldürülebilir.

kural 8

Bir banliyö tren yolculuğunda neşeye ne kadar yer varsa mevcut toplumsal hayatımızda da o kadar yer olduğunun; kapitalizmin bugüne dek refah adına ürettiği şeyin evrensel bir yalnızlıktan öteye geçmediğinin; kokuşmuş “düzen”imizi savunmak için polis panzerleri dışında bir argümanımızın kalmadığının biz de pekâlâ farkındayız. Ama ne bekliyordunuz ki, işler böyle yürüyor! Sizi zihnen ve bedenen silahsızlandırdık ve şimdi size yasakladığımız her şeyi tekelimizde tutuyoruz; şiddet, gizli anlaşmalar ve tezahür. En nihayetinde, dürüstçe söyleyin, bizim yerimizde olsanız siz aksini mi yapardınız?

kural 9

Hapishaneyi bileceksiniz.

kural 10
Başka kural yok. Her türlü saldırı serbest.

imza,
DEVLETİNİZ

Tiqqun
Çeviren: İnan Mayıs Aru

Yağmurun Sesi, Alan Watts


Japonya’da büyük bir ustayla bir sohbette Zen kitaplarını İngilizce’ye çeviren çeşitli kişilerden bahsediyorduk.Usta dedi ki; “Zaman kaybından başka şey değil bu.Zen’i hakikatten kavradıysanız herhangi bir kitabı kullanabilirsiniz.İncil işinizi görür.Ya da Alice Harikalar Diyarında.Bir sözlük bile işinizi görür, çünkü yağmurun sesi çeviriye ihtiyaç duymaz.”

Alan Watts
Çizim: Toyokuni Hitsu

Samurayın İtikadı, Çeviri: İnan Mayıs Aru


Ailem yok benim; Yerle Göğü ailem bilirim.
Yuvam yok benim; Tan T’ien’i yuvam bilirim.
İlahi güçlerim yok benim; dürüstlüğü İlahi Güç bilirim.
Hedefe ulaşacak araçlarım yok benim; Yumuşak Başlılığı araç bilirim.
Büyülü güçlerim yok benim; kişiliğimi Büyü Gücü bilirim.
Ne yaşamım var ne ölümüm; Om’u Yaşam ve Ölüm bilirim.

Bedenim yok benim; Metaneti Beden bilirim.
Gözlerim yok benim; Şimşeğin Çakmasını Göz bilirim.
Kulaklarım yok benim; Duyarlılığı Kulak bilirim.
Elim kolum yok benim; Çevikliği El Kol bilirim.
Yasalarım yok benim; Kendimi Korumayı Yasa bilirim.

Stratejim yok benim; Can Alma ve Can Bağışlama Hakkını Strateji bilirim.
Tasarım yok benim; Fırsatlara Dört Kolla Sarılmayı Tasarı bilirim.
Mucizem yok benim; Adil Davranışı Mucize bilirim.
İlkem yok benim; her şarta Uyum Sağlamayı İlke bilirim.
Taktiğim yok benim; Boşluk ve Doluluğu Taktik bilirim.

Yeteneğim yok benim; Hazırcevaplığı Yetenek bilirim.
Dostlarım yok benim; Zihnimi Dost bilirim.
Düşmanım yok benim; Dikkatsizliği Düşman bilirim.
Zırhım yok benim; İyilikseverliği Zırh bilirim.
Kalem yok benim; Sarsılmaz Zihni Kale bilirim.
Kılıcım yok benim; Boş Zihni Kılıç bilirim.


(M.S. 1300 yıllarından kalma anonim bir metin)
Çeviren: İnan Mayıs Aru

Atışma, İnan Mayıs Aru


Bir yaz günü Chao-chou, izdeşi Wen-Yuan’a bir Zen hazırcevaplık atışması önermiş: kendini insan değer yargılarına göre en aşağı seviyedeki varlıkla özdeşleştiren kazanacakmış atışmayı.
Chao-chou başlamış: “Ben bir eşeğim.”
Wen-yuan cevaplamış: “Ben eşeğin götüyüm.”
Chao-chou: “Ben eşeğin bokuyum.”
Wen-yuan: “Bokun içindeki kurdum.”
Verecek cevap bulamayan Chao-chou izdeşini ters köşeye yatırayım demiş: “Ne işin var orada?”
Wen Yuan, “Yaz tatilimi geçiriyorum!” diye yapıştırmış cevabı.
Chao-chou kahkahayı basarak yenilgiyi kabul etmiş.

İnan Mayıs Aru

Köy Evinden Uğurlama, İnan Mayıs Aru & Yağmur Telli Yücel


Yazan/Yöneten: Yağmur Telli Yücel

Oyuncular: İnan Mayıs Aru, Haiku
Şiir/Seslendirme: İnan Mayıs Aru
Kamera: Yağmur Telli Yücel
Kurgu: Yağmur Telli Yücel, Yasemin Yağcı
Ses Kurgusu: Yağmur Telli Yücel
Ses Miksajı: Can Tan, Çağrı Erdem
Müzik: Jesus Rico Perez


“Rüzgârlarım geldi, dolaşmaya çıktım, 
kendime yeni yerler aramaya.
Çöldeki çiçeğin dediği gibi, 
kökleri yoktur insanların ve pek dert ederler bunu.
Yakında oradayım.
Orası ve burasının olmadığı mümkün olabilse…”



Hastasın sen ey akasya,
Gövdende bir kurtçuk
İçini yer durur
Ve kara kızıl göğüslü bir ağaçkakan,
onu çıkarmaya uğraşır
takada takada takada
duyuyor musun Süleyman?

Yalın bir köyevi yokluğun bağrında açan,
Ahir zamanda bir mabet bir dergâh
olur mu olabilir mi hiç
Blake’lere, Ahit’lere, cennetlere, cinnetlere,
Resullere, nebilere, nice kaçık düşlemlere göz kırpmadan?

Muzip bir sincap;
kiremitler dökülecekmiş, dam çökecekmiş, gök başımıza düşecekmiş,
düşsün heyhat kimin umurunda
dolaşır durur muzip bir sincap çatımda
sakladığı bir cevizi bulmak uğruna

Rüzgârda dalgalanan yapraklarıyla gaipten haberler getiren meşe,
Direngen akasya, birini kessen bin sürgün veren piçleriyle,
Oduna saplanmış bir balta,
Hayaller, tefekkürler, mucizeler sunan ateş
Gecenin yıldızlı örtüsü altında
Su gibi bir iman akar ki sorma…
Hastasın sen ey insan
Gideceksin buralardan yine
Gönlünde bir aşk, bir düş, bir ısırık elma
Var eder durur seni yokluğun ortasında,
Hoşça kal, elveda, görüşmek üzere bir daha…

İnan Mayıs Aru




Semender, İnan Mayıs Aru



Yüzünde denizin çizgileri,
        Kızıl sakallarından toprağa yayılan
        bir gülümsemeyle göğe dönüp dedi:

Güneşe işaret eden parmağımla
        güneş arasında
        bir kuş uçmakta.

Aldanmadan, yakmadan gözlerini,
        Onu izler semender
        kızgın kayada.


İnan Mayıs Aru

Via: http://nedircikler.com/semender/

Boş El, İkkyu Sojun


İsterdim sana
yardımı dokunacak
bir şeyler vereyim.
Ama Zen okulunda bizim
Yok ki hiç bir şeyimiz!

Ikkyū Sōjun (1394–1481)
Çeviren: İnan Mayıs Aru

Karlı Dağ, Eihei Dogen


Doğru ve yanlışın karmaşasında geçti ömrüm;
Şimdi ayla oynuyorum
Rüzgârla gülüyorum
Kuş şarkılarını dinliyorum.
Onca yıl baktım durdum ya
Dağları kaplayan kar örtüsüne;
Bu kış anlayıverdim
Dağın kardan olduğunu.

Eihei Dogen (1200-1253)
Çeviren: İnan Mayıs Aru
Ukiyo-e: Katsushika Hokusai

Kertenkele'nin Birinci Durağanlık Yasası, Emily Ballou


Kertenkele gördü ki kayalar istirahat etmek istiyordu Yeryüzünde
ve duman istirahat etmek istiyordu gökyüzünde
ve nerede asılılarsa orada kalmak istiyordu yıldızlar.
Düşündü ki bir beden doğal halindedir durduğunda,
ve bedeninin sabit bir hızda düz bir çizgide hareket etmesi için
gereken hız vektörünü sadece kendi öz gücü sağlayabilirdi.
Her ne kadar hızlanmasına bazen rüzgâr da yardım etse de.
Ve güneş de.

Emily Ballou
Çeviren: İnan Mayıs Aru
Kaligrafi: Everitte Barbee (Arapça çeviri: Mazen Maarouf ve Lauren Pyott)

Buddha'nın Gözü, John Drew


Merak ettiğim şey şu
dedi bilge, acaba
Buddha mı dünyanın içinde
Dünya mı Buddha’nın?

Kamakura’daki Buddha
gözünü bile kırpmadı.

Bilge sesini yükseltti:
Buddha’ya soru soruyorum burada,
oysa gözünü bile kırpmıyor.

Buddha kırptı gözünü.
Bilge onun kirpiğinden düştü.

Ve düşüyor hâlâ!


John Drew
Çeviren: İnan Mayıs Aru
Çizim: Lama Yeshe

13 Mayıs 2014 Salı

mucizeler kuşu, vicdani red beyanı, inan mayıs aru


Bismillahirrahmanirrahim

Kara ve kızıl kanatlarıyla bir tepeden bir vadiye
ve sonra bir vadiden bir tepeye uçan,
özgürlüğe imanlı bir kuştur anarşi dediğim benim

Ve Hakk bildiğim
Bir düşmüş bir kuş olduğunu gören
Âdemoğlu kuşun kanadında bir tüy
Kuş kanat çırpmış
Tüy dârıdünyaya düşmüş

Dünya, dönüp duran,
Yıldızlı bir örtü altında yanan
bir sır gibi gizlediğimiz
yaralarımızdan sızan gece ve kan.
Dünya, nice zulmet, nice yalan.
Ve yine dünyadır işte
bu cennet bu cehennem
ayan beyan.
Sen ben yer gök seyyârat
İçlerinde inci mercan deryalar
Meyveler, salkımlar, envai çeşit mahlûkat
tecellisidir hep O’nun
O öyle büyük öyle muazzam
perdesi gene kendidir
görmek istersen
dön de bir kendine bak…

Senden içeri bir sen
Benden içeri bir ben
Haşhaş sanmayasın sakın Hakkın esrârıdır
Kalpsiz kalıp zulmete gömülmüş bir dünyada vicdan,
bir ötmeye başladı mı susmak bilmeyen
bir kuşun avazıdır,
kaskatı kesilmiş taştan kalpleri deler geçer
ve öyle taşlar vardır ki içlerinde nehirler kaynar
öyle taşlar ki çatladı mı sular çağlar.
Öyleyse ötsün artık mucizeler kuşu siz de duyun:
Malik-ül Mülkü hiçe sayarak dünyayı kuşatan hiçbir orduda
elime silah almayacağım.
Saçlarımda çiçekler olacak, kulağımda küpeler, parmağımda yüzükler;
içimdeki yaban çocuğun güzelliğine leke süren
aşağılayıcı rütbeler takmayacağım omzuma
uygun adım yürümeyeceğim
ayaklarım talim edecek gerçeğe giden tüm dolambaçlı yolları
ve Hünkârım, Beyim, Paşam
yorma hiç o güzel ağzını emretmek için bana
Hak sözünden gayrı bir buyruğa tabi olmayacağım bundan sonra.

İnan Mayıs Aru