Denebilir ki karnaval, resmi bayramın aksine, egemen hakikatten ve kurulu düzenden geçici bir özgürleşmeyi kutlardı; tüm hiyerarşik rütbelerin, ayrıcalıkların, normların ve yasakların askıya alınışının altını çizerdi.Karnaval, zamanın hakiki bayramıyd; oluşumun, değişimin ve yenileşmenin bayramı.Ölümsüzleştirilmiş ve tamamlanmış olan her şeye düşmandı.
...
Leonardo da Vinci şöyle demiş: "İnsan gelecek baharı, gelecek yılı, neşeli bir sabırsızlıkla beklerken, dört gözle kendi ölümünü beklediğini fark etmez bile." Da Vinci'nin vecizesi her ne kadar grotesk biçimde söylenmişse de, karnaval ruhuna dayanır.
...
Ortaçağ gülmesi, dünyanın gizeminden ve iktidardan kaynaklanan korkuyu mağlup ettiğinde, hem dünyanın gizemini hem de iktidara ilişkin hakikatin peçesini düşürdü.Övgüye, dalkavukluğa, riyakarlığa karşı çıktı.Sövgülerde ve kaba sözcüklerde ifade edilen bir gülen hakikat, iktidarı itibarsızlaştırdı.Ortaçağ soytarısı işte bu hakikatin temsilcisiydi.
Kültür tarihinde gülmenin işlevleriyle ilgili engin düşünceler (gülen ortaçağı bizzat tanımasa bile) Herzen tarafından ifade edilmiştir: "Gülme devrimci bir şey içerir....Voltaire'in gülmesi, Rousseau'nun ağlamasından daha yıkıcıydı."
...
İsteksiz dinleyicilere yağdırılan yedi küfürden beşi hastalık niyaz eder: 1.Aziz Antonius hastalığı (yılancık); 2. Epilepsi; 3. Ayakta pamukçuk; 4. Topallık; 5.Kanlı ishal ve rektum iltihabı.
Bu beddualar, bedene dair grotesk bir görüş sunar; bedeni yakar, yerle bir eder, bacakları sakatlar, ishale ve havaleye yol açar.Başka bir deyişle bedenin içini dışına çıkarır; anüsü dışarı pörtletir.Beddualar her zaman aşağı doğru hareket eder, yere, baldırlara, bacaklara doğru yönelirler.
...
Rabelais ve çağdaşları tarihi yorumlarken mizahtan korkmazlardı; onlar sadece, taş kesilmiş dar kafalı ciddiyetten korkarlardı.
...
"Doktor, kalıcı mıyım, gidici miyim,
Söylemiyor mu sana çişim?
(IV. Kitap, Kardinal Odet'ye Mektup)
...
Hekim ile hayat ve ölümün fars bağlamında algılanışı (skatolojik aksesuarlar ve evrensel bir anlamla beraber) Rabelais'nin zamanının tipik bir özelliğidir.Bunu, belli XVI. yüzyıl yazarlarının eserlerinde ve anonim facetie, sotie ve farslarda da görüyoruz.Örneğin bir farsta, neşeli ve tasasız "deli divane çocuklar", "Dünya'nın hizmetine girerler.Ancak "Dünya" hoşlanılabilecek bir şey değildir, rahatsız edicidir, hastadır.Bir hekim çağrılır.Hekim, "Dünya"nın çişini tetkik ettikten sonra, beyinde bir hastalık tespit eder.Hasta, evrensel bir faciadan, seller ve yangınlarla gelecek büyük bir yıkımdan endişe eder.Oyunun sonunda "deli divane çocuklar" hastalarını, tasalarını kovar, yeniden şenlendirirler.
...
Kronos, zamanı, zamanın akışını sigeler.Uranos ile Gaia'nın son oğlu olan Kronos, babasının hayalarını keserek erkekliğine son verir, böylece birinci kuşak tanrıların egemenliğine de son vermiş olur.Ancak Uranos ile Gaia ona, kendini de benzer bir kaderin beklediğini söylediği için doğan tüm oğullarını yer.Karısı Rheia, oğlu Zeus'u dünyaya getirmeden önce bir mağaraya saklanır ve onu orada doğurur.Koca bir taşı bezlere sararak Kronos'a verir; tanrı bunu midesine indirir.
...
Kimseye değil, sadece bilgeye söyle
Zira kitleler hemen küçümseyecektir!
...
"Sokakları süpüren çalı süpürgelerinde, sokaklarda koşuşturan çocuklarda, her daim tükenecek ve yenilenecek hayatın simgelerini görmek için pencereden dışarı bakmam yeterli." (Goethe ile Konuşmalar)
...
Popüler şenlikli biçimlerin yüzü geleceğe dönüktür.Bu biçimler, bu geleceğin, altın çağın, geçmiş karşısındaki zaferini temsil eder.Bu, tüm halkın maddi bolluğunun, özgürlüğünün, eşitliğinin, kardeşliğinin zaferidir.Geleceğin zaferi, halkın ölümsüzlüğü tarafından garantiye alınır.Yeninin, daha büyüğün, daha iyinin doğumu, ez az eskinin ölümü kadar zaruri ve kaçınılmazdır.Biri ötekine aktarılır; daha iyi olan, en kötüyü gülünç duruma düşürür, onu öldürür.Dünyanın bütününde ve halk arasında korkuya yer yoktur.Zira korku ancak bütünden ayrılmış bir parçanın içine girebilir; bu, yeni doğmuş bir bağlantıdan kopan ve ölmekte olan bağlantıdır.Halkın ve dünyanın bütünü bir zafer anının neşesini taşır, korkusuzdur.Bu bütün, karnaval imgeleriyle konuşur; tam da bu şenliğin atmosferinde hüküm sürer, herkesi bu farkındalığa katar.
...
Önceden de söylediğimiz gibi yeme ediminde, beden ile dünya arasındaki kısıtlamalar, beden tarafından aşılır; beden, dünya karşısında zafer kazanır, düşmanını alt eder, zaferini kutlar, dünyayı feda ederek büyür.Bu başarı ve zafer öğesi, şölen imgelerinin hepsinde içseldir.Hiçbir yemek üzgün olamaz.Üzüntü ile yemek bir arada bulunamaz (öte yandan ölüm ile yemek mükemmel şekilde bir arada bulunur.)Şölen her zaman bir zaferi kutlar, bu onun tam da doğasının ayrılmaz bir parçasıdır.Dahası zafer şöleni hep evrenseldir.O, hayatın ölüm karşısındaki zaferidir.Bu anlamda, hamile kalma ve doğurma denktir.Muzaffer beden yenilgiye uğrayan dünyayı alır ve yenilenir.
...
Ortaçağ sempozyum geleneğinin dikkatimizi çeken bir sonraki eseri, XV. yüzyılda yazılmıştır."Cambridge Şarkısı El Yazması" adlı eserde, Mainz Başpiskoposu Göeringer'in sarayına gelen ve cennet ile cehennemi ziyaret ettiğine yemin eden bir hırsızın hikayesini anlatan bir şiiri vardır.Adam, İsa'nın cennette cümbüş yaptığını, aşçısının havari Petrus, kilercisinin Vaftizci Yahya olduğunu söyler.Hırsız, o göksel sofradan ciğer almış, yemiştir.Bu kötü davranışından dolayı Başpiskopos misafirine ceza verir.Bu kısa hikaye, ortaçağ şölen geleneğinden gelir: Burada, Son Yemeğin gülünçleştiren bir taklidini görürüz.Şölen imgesi, yemeğe dair gerçek ayrıntılar ekleyerek ve havariyi bir aşçıya çevirerek bu olayın, maddi bedensel düzeye aktarılmasını sağlar.
...
Mihail Bahtin
Rabelais ve Dünyası
Sanat ve Kuram Ayrıntı Yayınları
Çeviren: Çiçek Öztek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder