3 Kasım 2017 Cuma

zaman yeli, gürsel korat

"Zavallı köleler, efendilerden daha acımasız davranır bana."


"Ne duydun gene Leon?Aldırma!Ya dalda karga zıpladı ya da bağdan tilki geçti, ne bileyim ben?Görünürde bir şey yok."

Belki de var dedi içinden.Ama şu gördüğüm sessiz resimde bir şey yok.

Mırıldandı: "Dünya benim için, yalnızca bir resim."
---
Belki de tanrı beni sağır ederek işimi anımsatmak istedi.Yalnızca görüntüyü düşünmemi öğütledi.
---
Nerede olduğunu sora sora, yoklaya yoklaya Dimitri'yi buldu, yanına oturdu.Kabahatini bilen kediler gibiydi.Ancak bütün kediler gibi kabahati konusunda masum görünüyordu.
---
Tahtacı Türkmen boylarının kesecekleri ağaçla konuştuklarını ve insan, hayvan ya da bitki, hepsinin bir ruhu olduğuna inandıklarını öğrenmişti.Ruhlar ölmez, ölüp bir diğer bedene geçermiş.Ağaç kendisini keseni görür, rızası alınmadan kesilirse beddua edermiş.
---
Benim anladığım o ki, ulu kişiler ulu olduklarını bilmezler.
---
İnsanların aniden karar değiştirdikleri anlarda karaktersiz ve ikiyüzlü göründüğünü hep düşünürdüm.Bu olayı sonraları aklımda çok evirip çevirdim: İkiyüzlü ve korkak olduğum için mi orada, birden, hızla karar değiştirdim?Kim, ikiyüzlüyüm ve korkağım diyebilir?İnsanın kendisine karşı tarafsız olması zor.Fakat yine de şunu biliyorum: Ben o gün aniden karar değştirmedim.Sadece beni omuzlar üstünde taşıyarak kendi aralarına alsınlar; alkışlayarak kurtarıcımız geldi, diyerek çağırsınlar istiyordum.Bu olmayınca gururumun kırıldığını ve nazlandığımı saklayamam.Üstelik Vasili'nin benden daha değerli biri olduğuna hiçbir zaman inanmadığım için, onun daha güçlü görünen bu hali de beni bilmediğim bir yerden incitiyordu.
---
Kesilmiş bir baş, niçin olduğundan büyük görünüyordu?


Gürsel Korat
Zaman Yeli

genç bir doktorun anıları, mihail bulgakov






Zatürreye yakalanıp burada burada bir başıma öleceğim...Kendi kendime böyle acıyarak karanlığa gömüldüm, bu durum ne kadar sürdü farkında değilim.Rüyamda öyle banyoya falan da girmedim, çünkü çok üşümüştüm.Daha çok, daha çok üşüdüm.
---
O zaman yirmi üç yaşındaki başımı yandan ayrılmış saçlarım süslüyordu.Şimdi saç ayrımım gitmiş, saçlarım özensizce arkaya taranmıştı.Tren yoluna otuz verst uzaktayken saçlarımı yandan ayırarak etkileyeceğim kimse yoktu.
---
Bir zamanlar bir yerde...neredeydi hatırlamıyorum...ıssız bir adaya düşen bir İngilizle ilgili şeyler okumuştum.İlginç bir adamdı İngiliz.O kadar uzun zaman o adada mahsur kalmış ki halüsinasyon görmeye başlamış.Bir gemi gelip içindekiler onu kurtarmak için kayıkla kıyıya yanaştığında bizim münzevi bunu bir serap, uçsuz bucaksız denizin bir illüzyonu sanıp, adamlara ateş etmiş tabancasıyla.Ama yine de tıraşlıymış adam.Issız adada her gün tıraş oluyormuş.Bunu hatırlayınca Britanya'nın bu onurlu evladına büyük saygı duydum.Buraya geldiğimde bavulumda bir düzine tıraş bıçağıyla bir "Gilette", ustura ve tıraş fırçası vardı.Ben de sonunda günaşırı tıraş olmaya karar verdim, çünkü benim için buranın ıssız adadan aşağı kalır bir yanı yok.
---
Ben bizzat bu korkunç hastalıktan mustarip biri olarak doktorlara hastalarına karşı şefkatli davranmalarını salık veririm.Bir iki saat morfinden yoksun kalırsa hüzün hali değil, ölüm yavaş yavaş eline geçiriyor morfin bağımlısını.Nefes alamıyor, yutkunamıyor...Vücudunda morfine susamadık tek bir hücre kalmıyor.Neden mi?Nedenini tayin etmek de açıklamak da mümkün değil.Kısacası kişi yok oluyor.İptal oluyor.Kımıldayan, kıvranan, acı çekense cenazesi...Hiçbir şey istemiyor, hiçbir şey düşünemiyor morfinden başka.Sadece morfin!

Susuzluktan ölmek morfine susayarak ölmekle karşılaştırılınca cennetten inme, kutsal bir ölüm gibi...Bu diri diri gömülüp de, tabutunun içinde kalan son hava zerreciklerini yakalamak istercesine göğsünü tırmalamak gibi veya yakılan bir kafirin alevin dilleri bacaklarını ilk yaladığında inlemesi, debelenmesi gibi bir his olsa gerek.
---
Tipi.Başka bir şey yok.


Genç Bir Doktorun Anıları
Mihail Bulgakov

volan kayışı, onat kutlar, karameke


"Kendimi öylesine aşağılık buluyorlardum ki bu bana bir güven verdi."
                                                                                                         İntihar, Onat Kutlar

Oysa bu huzur değildi, biliyorum.Zaman ve bütün boyutlarım üzerime çullanacak anı kolluyorlardı.Bu sessizlik tekin değildi.Dağların ardında uzak, garip şehirlerde gelecek günlerimi hazırlıyorlardı.Benim hayatım olağan bir insanın hayatı olamazdı.Ben o saadeti, o iç rahatlığını tadamayacaktım.Benim hayatım düşlerimdeydi.Fırtınalı geceler, uçsuz denizler, yosunlar, alabalıklar, sessiz ormanlar düşünecek, çok günler yatağımdan susuz kalkıp düşlerimin artıklarını sokaklara dökecektim.
...
Oysa can?O varken varız ve varlığımızı biliriz.Varlığımızı bilmediğimiz gün o yoktur.Ve bizden artakalan bir yığın kırıntı bizden değildir.
...
"Beni bağladınız da ne oldu sanki?" diyor, "Eskiden Quasimodo vardı.Quasimodo sizden değildi.Her sabah, her akşam uğultunun musikisini, ağırlığın, tokluğun bedende çınlayışını dinlerdi.Sizleri çağırmak için değil.Ama siz, koyun sürüleri, ta uzaklardan koşar gelirdiniz.İsteğinizle dört duvar arasına tıkılırdınız.Quasimodo istemezdi.O hürriyeti severdi.Beni sevdiği gibi.Yirmi asır beni anlamadınız.Siz benim sesime koşup geliyordunuz.Oysa siz geldiğiniz zaman benim sesim şu uzak vadide, şu gökyüzünde dolaşıyordu.Ben kimseyi çağırmıyordum, gene geliyordunuz.
...
Dağ başlarının alçakgönüllü süsü akasyalar...Sizi Salih'e benzediğiniz için seviyorum.O da sizler gibi varlığının yarısını, belki daha fazlasını toprağın altında, geçmiş devirlerde yaşıyor.Bütün bir insanlık serüveni boşuna değil elbet.Onu yaratmış.Yüzyıllar süren bu muazzam oluş bütün tepkileri belli etmiş.Biliyorum.Salih, hatırlayamadığımız çağların Salih'i değil artık.Sırtında binlerce kılıf var.Kendisi olmak isterse soyunmak için vaktim yok der.Yılları, asırları bekler.Oysa ben?İşte ortam üşütüyor beni...Yaşayamayacağım besbelli.Ya öleceğim ya da...Hayır, hayır, öleceğim.Salih yaşayacak.Ve arada bir beni hatırlayacak.
...
Haberi olsun istiyorum oysa ben.Bu açılış, bu değişiş onsuz olur mu?Yatağında sakin akıyor.Ama su yüzünün titrediğini seziyorum.Akıntılar kıyıları aşındırıyor.Sert kıyılar bu usul usul kurt kemirmesine dayanamayacaklar.Güneyden bir yar devrilecek...İşte o zaman.Eski çağların, tarihöncesi çağlarının kesif, öldüresiye yaşayışı.Olanca zenginlik ve cömertliği ile kendini veriş.Olayların üste hazırlanışı.Zavallı basamaklar.Onları yaşamaya çalışan eski günlerim.Bir anda pörsüyüverdiler.Şimdi nasıl bir boşluk içindedirler kim bilir.
...
Aydınlık günden sonra geceyi unutup uyuyorlar.Uyuyamayanların konuştukları şey gündür.Gecede uyunur.Bu ışık bana sakin bir hayattan bahsediyor.Serin bir yaylada, ulu bir çam gibi yaşamak.Gelişmek, dal budak salmak, kozalaklarını toprağa dökmek ve ölmek.
...

Onat Kutlar
Volan Kayışı
Karameke 

kiler, bir kaçış, thomas bernhard


Öteki insanları ters yöne giderek buldum...
---
Burada herkes bir bekleyiş içindeydi ve Scherzhauserfeld Mahallesi'ndeki insanlar beklerken düşünürlerdi.Scherzhauserfeld Mahallesi kentin kalbinde bir kusurdu, kentteki yetkililer de bu kusurun farkındaydı.
---
Scherzhauserfeld sakinlerinin canlı gövdeleri içinde çürümelerinin kokusunu duyabiliyordum.
---
Çok erken bir yaşta nefreti öğrenmiş ve bu nefreti Scherzhauserfeld'de adeta güzel sanatların bir dalı gibi işlemişlerdi.Nefret nefreti besler, onlar da karşılıklı olarak birbirlerinden ve dünyanın geri kalanından tükenme noktasına kadar nefret ediyorlardı.Bu tükeniş amaca giden yolda bir araçtan ibaretti ki amaç da kendilerini mahvetmekten başka bir şey değildi.
---
Susarak bir şey saklamak yalan söylemek değildir, ben de susarak neredeyse her şeyi gizledim.
---
Yıllar boyu süren kırgınlık ve yaralanmadan sonra artık neredeyse hissiz ve yaralanmaz olduk.Hala yaralanmaları algılıyoruz, ama artık eskisi gibi duyarlı değiliz.Daha sert darbelere dayanabiliyoruz, daha sert darbelere katlanabiliyoruz.Yaşam bugün bizim konuştuğumuzdan daha kısa, daha yok edici bir dille konuşuyor.Artık umut edecek kadar duygusal değiliz.Umudun olmayışı bize insanlar, nesneler, ilişkiler, geçmiş, gelecek, vesaire hakkında daha açık bir görüş sağlıyor.Yaşamımız boyunca başımıza gelenlerin ispatı olduğumuz bir yaşa eriştik.
---
Neredeyse herkes kendisini nefret ve hayranlık arasında mahveder, büyükbabam da altmış sekiz yıllık yaşamında kendini bu iki kavram arasında parçaladı.
---
Başımızı kaldırıp doğruyu ya da doğru görünen şeyi söylediğimize inanmak istediğimiz zamanlar oluyor, sonra başımızı tekrar eğiyoruz.Hepsi bu.

Thomas Bernhard
Kiler
Bir Kaçış

kuşlar, bruno schulz, krokodil sokağı

Onu artık bizden biri olarak görmüyorduk.
İnsana ait ve gerçek olan her şeyden o kadar uzaklaşmıştı ki.
Kendini düğüm düğüm çözmüştü bizden.
Onu insan topluluğuna katan tüm bağları tek tek koparmıştı.
                                                                          Ziyaret, Bruno Schulz


Kuşlar
Bruno Schulz
Krokodil Sokağı


samuel beckett'a göre arıcılık, martin page


"Önce başkalarının esiriydim.Bunun üzerine onları terk ettim.Sonra kendimin esiri oldum.
                                                Bunun daha kötü olduğunu görünce kendimi de terk ettim."
                                                                                                   S. B. Eleutheria

Jan Jonson projenin gelişiminden haberdar etmek için bir mektup göndermişti.Beckett bana mektubu okudu.Jonson mektupta Kumla hapishanesine ilk girdiği günü , klostrofobi ve panik duygusuyla birlikte hissettiği heyecanı anlatıyor.Beckett bu konuda tuhaf bir saptamada bulundu: Tutsak olmak için cesaret gerektiğini söyledi, "Tercih şansı olmasa bile, cesaret gerekiyor.Hapishane sadece hareket özgürlüğünün ortadan kaldırılması değildir, atmosfer basıncında ve havanın bileşiminde de bir değişimdir.Sanki duvarlar sizi kuşatmakla yetinmiyor da derinizi ve düşüncenizi eziyor gibi.İnsan hem patlama noktasında olduğunu, hem de patlayacak yerinin olmadığını hisseder."
---
Hapishane, cezaya eklenmiş bir cezadır.
---
Bir süre önce size bir öğütte bulunmuştum: Yazdıklarınızı tekrar tekrar okuyup düzeltin.Defalarca.İkinci ve son öğüdüm de şu olacak: Kırlara, ormanlara ve mahzenlere silah saklayın.Zarar görmemeleri için onları biraz yağlayarak bezlere sarın, mermileri kuru bir kutuda saklayın.Ve erzak depolayın.Bir paket pirinç size önemsiz gelebilir.Ama önemlidir.Bir paket pirincin, bir patatesin, bir parça çikolatanın ne muhteşem şeyler olduğunu bilmek için açlığı yaşamış olmak gerekir.Evet, dostum: Silah ve çikolata saklayın.
---
Yanından ayrıldım.Aramıza hüzün girmişti.Bunun dostluk olmayan bu dostça ilişkinin sonu olduğunu ikimiz de biliyorduk.
---
"Ne yaptığını bilen insanlardan şikayetçi olunur.Bu dünya ne yaptığını bilmiyor ve ben ondan da şikayetçi olmayacağım.Fakat darbelerden kaçınabilmek için biraz kenara çekileceğim ve ailem ve dostlarımla, insanın kendine icat ettiği ve ölür ölmez yok olan o cennetle birlikte yaşayacağım."

Martin Page
Samuel Beckett'a Göre Arıcılık
Türkçesi: Işık Ergüden

30 Temmuz 2017 Pazar

the postman's white nights (2014), andrey konçalovski


The Postman's White Nights (2014)
Andrey Konçalovski


                    

                       
    
                                


                              

ilk kitap: körleşme, sözcüklerin bilinci, elias canetti


...Odanın manzarasına hayran kalmıştım; bir oyun alanının ötesinde, başpiskoposluğa ait büyük bahçenin ağaçları görünüyordu.Vadinin öte yanında, sırtın karşısında etrafı duvarlarla çevrili olan Steinhof Akıl Hastanesi vardı.Kararımı ilk başta vermiştim; odayı mutlaka tutmalıydım.
...
Altı yıl yaşadığım bu odaya Therese'nin kişiliğinden başkaca şeyler de borçluyum.İçinde 6000 akıl hastasının yaşadığı Steinhof'u her gün görmek, benim için itici bir güç oluyordu.Bu odada yaşamasaydım, "Körleşme"yi hiçbir zaman yazamazdım, bundan kesinlikle eminim.

Ama daha çok vardı "Körleşme"ye; henüz her hün laboratuvara giden ve yalnızca akşamları yazma olanağı bulabilen bir kimya öğrencisiydim.Ayrıca yanlış bir tasarım uyandırmak ve ancak 3,5 yıl sonra oluşturabildiğim Therese tipinin, konuşma biçiminin dışında, dış görünüş bakımından da ev sahibi kadına benzediği gibi bir izlenime yol açmak istemem.Ev sahibi kadın, postanedeki işinden emekli olmuştu; kocası da posta idaresinde çalışmıştı; yetişkin iki çocuklarıyla birlikte yaşıyorlardı.Therese'nin yalnızca ilk konuşması gerçeğe uygun olup, ötekilerin tümü kurmacadır.
...

Elias Canetti
İlk Kitap: Körleşme
Sözcüklerin Bilinci

körleşme, elias canetti

...
Therese ona, sanki karşısında hava varmış gibi davranıyordu; sanki taş varmış gibi diye düzeltti düşüncelerinin burasında.Korkusu, yerini yavaş yavaş güçlü bir huzur duygusuna bıraktı.Taş karşısında dikkatli davranacaktı Therese.Kim, taşa vurup kendini yaralayacak denli aptal olabilirdi?Kien bedenindeki köşeleri düşündü.Taş olmak iyiydi, taşın köşeleri ise daha da iyiydi.Görünüşte sonsuzluğa dikilmiş olan bakışları, kendi bedeninin ayrıntılarını gözden geçiriyordu.Kendini bu denli az tanıdığı için pişmanlık duydu.Bedeninin nasıl göründüğü konusunda pek az bilgisi vardı.Yazı masasının üstünde bir ayna bulunsun isterdi.Şu anda öğrenmek tutkusuna boyun eğse, anadan doğma soyunur ve kendini eksiksiz bir denetimden geçirirdi; kemiklerini birer birer inceleyip kışkırtırdı.Bedeninde bir sürü gizli kalmış yerin, sert ve sivri uçların, köşelerin varlığını sezmekteydi.Şişlikler, ayna yerini tutuyordu.Bu Therese olacak yaratık, bir bilgin karşısında hiçbir çekinme duymuyordu.Kien sanki herhangi bir insanmış gibi, ona elini kaldırmak küsthlığından bulunmuştu.Böylesini terbiye etmek için yapılması gereken şey, karşısında taş kesilmekti.Taşın sertliği, kadının tasarılarını parpamparça ederdi.
...

Körleşme
Elias Canetti

can, andrey platonov


Gülçatay annemdir, dağ çiçeği.İnsanlara henüz küçüklerken, tüm iyi şeylere benzedikleri sıra verilir isimleri.
---
-Babanız sizi seviyor mu?
-Hayır, yabancıları sever o, annemle beni sevmek istemiyor.
---
Köhne Derya Nehri'nin kuru yatağına varan Nazar Çağatayev lığın içine ön ayaklarına dayanarak insan gibi oturmuş bir deve gördü.Deve zayıftı, hörgüçleri çökmüştü, kara gözleriyle akıllı, üzgün bir insan gibi ürkek ürkek bakıyordu.Çağatayev yanına geldiğinde deve ona ufak bir ilgi bile göstermedi; rüzgarların sürüklediği ölü otların hareketini takip etmekteydi: Yaklaşıyorlar mıydı yanına, yoksa geçip gidiyorlar mıydı önünden?Tozun üzerinde ilerleye ilerleye ağzına kadar yanaşan küçük bir ot sapını dudaklarıyla çiğneyip yuttu.İleride yuvarlak bir perekati-pole sürükleniyor, deve bu büyük canlı otu ümitle aydınlanan gözleriyle takip ediyordu, ne var ki perekati-pole geçip gitti yanından; o zaman deve gözlerini yumdu, çünkü nasıl ağlanacağını bilmiyordu.
---
Seni sevemeyecek kadar güçsüzüm artık.
---
Bu yapmacık oyun uzamış, ebedi bir hal almıştı ve artık kimse gülmek istemiyordu, kalmamıştı gülecek hal.Issız çöl toprağı, deve, hatta acınası avare otlar -tüm bunların ciddi, yüce ve muzaffer olması gerekmez miydi?Sefil varlıkların içinde kutlu, gerekli ve zorunlu bir göreve adanmışlık hissi yaşar, yoksa ne diye böyle güçlüklere katlanıp bir şeyler beklesinler?Çağatayev devenin karnına sokulup kıvrıldı ve sıradışı gerçekliğe şaşırarak uyuyakaldı.
---
"Seni yalnız bırakmayız!" dedi Çağatayev kaplumbağaya.
Her canlının üzerinde kutsal bir varlıkmış gibi titriyordu ve yüreği öylesine yoksuldu ki teselli verebilecek bir şeyi farketmemesi olanaksızdı.
---
Deve eti almışlardı yanlarına ama Çağatayev pek iştahsız yiyor, kederli bir hayvanla beslenmek zoruna gidiyordu.
---
"Halk yakınlarını kendi de gömebilir, bu iş için sana ihtiyaç yok."
"Hayır, gömemez, bilirim ben."
"Neden gömemezmiş?"
"Ölüleri diriler gömmeli, burada diri yok, vadesini uykuda dolduran ölmemişler var.Mutlu edemezsin onları, acılarının farkında bile değiller artık, ıstırap çekmiyorlar, çekmişler çekeceklerini."
---
...Belki de bu sesler çok daha yakından, Çağatayev'in bedeninin içinden, ruhunun ağır nabzından geliyor, ona şimdilerde unuttuğu, acıyla büzüşen kalbinde boğulan o asıl hayatı anımsatıyordu.
---
"Neden ölmek istediniz?" diye sormuştu ihtiyarlara Çağatayev.
"Ruhumuz uyuştu yaşamaktan." demişti Sufyan, "kemiklerimiz kurudu, büküldü, damarlarımız büzüştü: Gerinmek istiyor bu kemikler, bırak yağmur ıslatsın, rüzgar kurutsun, solucanlara yem olsunlar, mani olmayayım artık onlara..."
---
"Yanımızda sıkılmıştı," dedi Aydım boşluğa bakarak."Ölür artık, sıkılmaz bundan sonra."
---
Sese kulak verdi ve acıdı vücuduna, kemiklerine; bir zamanlar annesi kendi bedeninin yoksulluğundan bir araya getirmişti onları, hem aşk ve tutkudan ya da zevkten de değil, sırf yaşam öyle gerektirdiği için.Başkasının malı gibi hissetti kendini Çağatayev, yoksulların şimdi boşa harcanmaya çalışılan son mülkü gibi ve öfkeye kapıldı.
---
Yaşlar gözlerimize dayansa da ağlamayacağız, gülümseyeceğiz sevinçten, derin yüreğimize erişemeyecek kimse; aydınlık günlere kavuştuğunda yüreğimiz insanların ve cümle hayatın huzuruna kendisi çıkacak, ellerini uzatacak onlara, ki yakındır o aydınlık günler: Göğsümüzde ruhumuzun çırpınışını duyuyoruz, yardımınıza koşmak için...
---
Ben artık başkasının gücüyle yaşıyorum evlat, kendiminkini bitirdiğim çok oldu...
---
"Acı ve keder daha çalar kapımızı nasıl olsa, fakat acımız eskisi gibi zavallı olmasın artık, başka türlü oluversin.Acımız kertenkelenin, kaplumbağanın acısına benziyordu."

Can
Andrey Platonov