thomas bernhard etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
thomas bernhard etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Mart 2023 Çarşamba

Bekleyişler : Tarkovski - Thomas Bernhard - Mehmet Eroğlu

Offret (1986) - Tarkovsky

- Hiçbir şeyi o kadar çok isteme.
Hiçbir şeyi beklemeyeceksin.
Bu çok önemli.
Kişi hiçbir şeyi beklememeli.

- "Bir şey beklememeli" mi dedin?
Bir şey beklediğimi kim söyledi?

- Hepimiz bekleriz...Bir şey bekleriz!
Mesela ben.
Ben hayatım boyunca hep bir şeyler bekleyip durdum.
Bütün hayatım boyunca sanki...
..tren istasyonunda bekler gibiydim.
Bütün bu zaman boyunca sanki...
...yaşadığım hayat gerçek değildi de bir tür bekleyişti.
Hayatın sahici olanı, önemli olanı bekleyişti.
                            
                                                         Andrei Tarkovsky


Burada herkes bir bekleyiş içindeydi ve 
Scherzhauserfeld Mahallesi'ndeki insanlar beklerken düşünürlerdi.
                            
                                                                    Thomas Bernhard - Kiler


Neredeyse bütün hayatını bir yanılgının peşinde, 
bir sokağın köşesinden çıkacak bir adamı beklemekle geçirmiş, 
yaşamının zirvesine hiç ulaşmamış ben, 
Şimdi bana yabancı olan o yükseltinin yamacındayım. 
sislerin ortasında yükselen direğin üstündeki o kuşun havalanma vakti geldi.

...

"35 yaşındayım ve ölüyorum. 
Oysa Tanrı, 40'ında ölen babamdan da en az 30 yıl borçluydu bana" dedi, 
sonra kaderci bir tavırla omuzlarını silkti.
Hayat dediğimiz aslında bir bekleyiş.
Benimki umduğum kadar uzun sürmedi hepsi bu.

                                                                                 Mehmet Eroğlu - Kusma Kulübü

17 Aralık 2020 Perşembe

Hakikatin İzinde, Thomas Bernhard - Konuşmalar, Okur Mektupları, Söyleşiler & Edebiyat Yazıları


 ...

"Çok canım sıkılıyor, daha önce hiç benim kadar sıkılan birini tanımadım." Rimbaud

---

18 Ocak 1957

Kabul, artık dünyanın ücra köşelerinde mahvolan kimse yok!Edebiyat şöleni için harap olan da yok.Ama çimenleri ve ırmakları tanıyan da kalmamış!Ve siz, huzur içinde, altmış yaşına kadar sigorta pirimlerinizi ödemeye devam ederseniz, ev hanımı gazetelerinin ve lirik ve felsefi gazetelerin şaklabanları karşısında selam durmaya devam ederseniz bir Lorca, bir Gottfried Benn, bir Charles Peguy ve asla bir Whatman olmayacaksınız.Beklediğiniz Şilin avansları sizleri yok edecek.

(Genç Yazarlara)

---

Şubat 1957

Trakl'ın benim çalışmalarıma etkisi tahrip ediciydi.Trakl'ı hiç tanımasam bugün daha ileride bir yerde olurdum.

(Şairler Georg Trakl Hakkında Konuşuyor)

---

Ocak 1966

Devrimin tohumu bizim enkazımız olarak filizlendi, biz de (ölü soyucular) dehasız nesil olarak tarihe geçeceğiz.Adiliğin ve adilikten gelen çaresizliğin tekinsiz simetrisi olmuş ahvalimiz.Halkımız vizyonsuz, ilhamsız ve karaktersiz bir halk.Zeka, hayal gücü ona bir şey ifade etmeyen kavramlar.Kanunsuz tüccarlar ve acemilerden ibaret bir halk, anbean, Alpler'deki istisnai eblehliğiyle üremeye devam ediyor.Elinde kalan minyatür mıntıkada (burası amiyane dünya gezginleri ve tımarhaneler için bir açık hava müzesi karışımıdır) kendisi için bizatihi amaç halini almış bir taklitçiliğin korkunç kramplarında histeri nöbetleri geçiriyor.

(Siyasi Sabah Ayini)

---

5 Mart 1967

VIKTOR SUCHY: Sizde çok belirleyici olan şey, siz insanın sınır durumunu arıyorsunuz, bu neredeyse varoluşçu bir düşünce.Son iki kitapta, Amras ve Don'da, söz konusu olan, ölümcül bir hastalığın sınır durumu.Hastalığın sınır hali sizi büyülüyor mu ki negatif resmi aşırı keskinlikle göstererek pozitifi ortdan kaldırmak istiyorsunuz?

THOMAS BERNHARD: Herhalde ruhani bir ip cambazlığıdır bu, o kadar,İpi durmadan daha yukarı çekmek elbette büyük bir zevk.

(Geçmiş Araştırılmamış)

---

1975

Seyirci fikrin düşmanıdır, o yüzden seyirciden sıdkım sıyrıldı, seyirci fikirden nefret eder, sanattan nefret eder, eğlenmek için en aptalca ne varsa ancak onu ister, başka her şey yalandan ibarettir, bense eğlenmek için en aptalca olandan hep nefret etmişimdir, demek ki seyirciden de nefret etmem lazım, seyirci düşmanımdır, düşmanım kalmak zorundadır, başka görüşte olursam bugün nefret ettiğim o seyirci denen tezek yığınına ait olurum, çünkü benim en önemsediğim şeyi seyirci elinin tersiyle iter.

(Bernhard Minetti)

---

27 Şubat 1976

Yeni fahri doktor Canetti, yani fahri doktorluk için doğmuş olan, yaklaşık kırk yıl önce istidatlı bir yetenek provasını muhteşem Körleşme ile başaran bu zamane aforizma ajanı, adeta kendi kendini sahneye koyan Kibrin Komedyası halinde, akut olmakla birlikte dörtnala koşan bir bunaklık nöbetinde, kalkmış, şahsını (tek) edebiyatçı ilan ediyor!Bunaklık acıklıdır, dediğimiz gibi, kırk yıl önce istidatlı bir yetenek provasını başaran, aradan geçen zamanda ise bir tür cılız Kant'lık ve küçük Schopenhauer'lik yaparak tutarsızlık sayesinde tutarlılıkla seviyesini kaybedip Münih Üniversitesi'nde hakikaten aptalca cümleler içinde utanmadan, başını da hiçbir temele dayamamış bu ihtiyarın, yanlışlıkla baba olmuş bir adamın ve garabet timsali bir kıtı kıtına filozofun küstahlığı ise utanç vericidir.Ya da ancak grotesktir.Yıllardır, hamaratça, Almanca konuşulan her köşe bucağa edebiyatçıyım diye seyahat eden geçici peygamber, adeta akademi toprağına ayak basınca vicdanını rahatlatıverdi.

                                                                                                                      Thomas Bernhard, Ohlsdorf
(Günümüzde Yazarlık,
Kibrin Komedyası)

---

12 Nisan1978

Batma tehlikesiyle her an burun buruna olan, açık denizdeki bir topluluk, her an her şey batabilir.Bu topluluk yüzeyde ve öyle olduğunun farkında olsun veya olmasın, bütün büyükl filozoflar gibi delinin teki olan mızmız Kant'ı öldürüyor, onu boğuyorlar.Son kertede onu tımarhaneye atıyorlar, düşünen bir insanın normal yolu da budur zaten, değil mi, yolculuğu tımarhanede son bulur.

(Hepsi aslında şaka)

---

17 Mayıs 1978

...Benim tutkumdur bu.Tıpkı şirkteki biri gibi, dans etmesi gerekir, yoksa kendini öldürür.Ben de yazmak zorundayım, yoksa kendimi öldürürüm.Birkaç zamandır da, bu ihtiyacı çok hissetmiş olmama rağmen kendimi öldürmeyi artık canım istemiyor.Ama birkaç yıldır azaldı.Ne zaman geri dönecektir bilmem, bazen yeniden geliyor ama kısa süreliğine.Kendini öldürmenin pek anlamı yok, tıpkı yaşamaya devam etmek gibi.

(Boşluğu cümlelerle dolduruyorum)

---

29 Haziran 1979

THOMAS BERNHARD: Galiba, sadece merak beni ayakta tutuyor.
ANDRE MÜLLER: Niçin "sadece" ? Meraklı olmadığı halde yaşayan başkaları var.
THOMAS BERNHARD: Hayata karşı değilim de ondan.
ANDRE MÜLLER: Buna rağmen bazıları var, kitaplarınızın intihara kışkırttığını düşünüyorlar.
THOMAS BERNHARD: Evet, ama kimse buna uymuyor.Daha geçenlerde, iki hafta önce, birden bir kadın penceremin karşısında dikilip benimle konuşmak istediğini söyledi.Ben de dedim ki: Tamam, benimle neden konuşmak istiyorsunuz? Ağır gribe yakalanmış, yatıyordum.Dedi ki: Vakit çok geç olmadan.Dedim ki: kendinizi mi öldüreceksiniz?Dedi ki: Ben değil, siz.Dedim ki: Benim öldürmeyeceğim kesin, aklınızı başınıza devşirip evinize gidin.Dedi ki, olmaz, içeri girmem lazım.Dedim ki, olmaz, çünkü ayakta zor duruyorum ve tekrar yatağa döneceğim.Dedi ki: Korkmanıza gerek yok, zaten kocam var, zaten onunla bile yatağa giresim yok...Bütün bunlar pencere açıkken olupbitti, pencereyi kapamaya kalkışınca kadın parmağını araya soktu.Dedim ki: Parmağınızı ezerim.Öyle olunca kadın parmağını çekti, ben de pencereyi kapatıp tekrar yattım.Birkaç zaman sonra dışarı baktım, kadın hala avluda duruyordu.Ama bir ara gitmiş, sonra da bana mektup yazmış, ayın filanca gününde, bir pazartesi günüydü bu, saat akşam sekizde, mezarlıkta beni bekleyecekmiş.Ama o gün evde bile değildim.Sonra bana bir mektup daha yazdı, on altı sayfa, bütün hayat hikayesini anlatmış, erken yaşta evlendiği kocasını vesaire.Muhtemelen mezarlıkta benimle intihar etmek istiyordu.İnsanlarda neleri harekete geçirdiğinizi asla bilemiyorsunuz.
...
ANDRE MÜLLER: Kendinizi kontrol edemediğiniz bir duygu haline kapılmayı tasavvur edebilir misiniz?
THOMAS BERNHARD: Hayır, kontrolümü asla kaybetmem.Ama bunun anlamı yok ki...Tanrım, ne diyeyim?Ne duymak istiyorsunuz?
ANDRE MÜLLER: Kendinizi öldürmeyeceğinizi söylemenizi.
THOMAS BERNHARD: İşte bunu söyleyememYapar mıyım, bilmiyorum, çünkü bir saat içinde insanların, olayların ve durumların nasıl tamamen değişebildiğini çok sık yaşadım.Bunun karşısında hiçbir şey ve kimsenin koruması yoktur.Mükemmel sistemler var, sanıyorsunuz ki kesin ve muazzam bir şey yaptınız, derken bir an sonra o şey gidiyor.Beton bir bina bile iskambil kulesinden farklı değildir.Uygun rüzgar darbesi gelsin, yeter.
...
ANDRE MÜLLER: Fark ediyorum ki intihar hakkında artık konuşamıyoruz.
THOMAS BERNHARD: Gereği de yok zaten.Kendinizi öldürürseniz bana yazarsınız.
...
Düzyazı yazıyprsanı, kırk ila altmış arasında ideal yaştasınızdır.
...
ANDRE MÜLLER: Çocuklu aileler size niye bu kadar itici geliyor, açabilir misiniz?Bütün annelerin kulaklarını kesmek gerekir, diyorsunuz.
THOMAS BERNHARD: Bunu söyledim, çünkü insanların dünyaya çocuk getirdiklerini sanmaları bir yanılgı.Çok ucuz bir şey bu.Sahip oldukları, çocuk değil, yetişkin.Terleyen, iğrenç, göbekli bir hancı veya katliamcı doğuruyorlar, karınlarında taşıdıkları budur işte, çocuk falan değil.Nur topu gibi bir evlatları olduğunu söylüyorlar ama gerçekte her tarafından sular sızan, pis kokan, kör, topal ve gut hastalığından hareket bile edemeyen 80 yaşında bir insanları oluyor, dünyaya getirdikleri bu işte.Ama bunu görmüyorlar ki doğa, lafını geçirsin de bu zırva devam edip gitsin.Ama benim umurumda bile değil.Benim durumumm ancak zıpır bir... papağan bile diyesim gelmiyor, çünkü bu bile mükemmel olurdu, küçük, cik cik öten bir kuşun durumu olabilir.Kuş birtakım sesler çıkarır, sonra da tekrar ortadan kaybolur, gitmiştir.Orman büyük, karanlık da.Bazen içinde rahat vermeyen bir kukumav oluyor.Ben de daha fazlası değilim.Daha fazlası olmayı da istemiyorum.

(Orman büyük, karanlık da)

---

23 Haziran 1980

SORU: Öbür yandan siz, başkalarını çürüme ve çözülme halinde görmeye, onları bozuk ve hasta olarak tasvir etmeye meyillisiniz.Karakterleriniz çoğu zaman yürüyemiyor, işitemiyor, göremiyor, aslında tek yaptıkları mızmızlık etmek, sövmek ve çevresine eziyet etmek.Kahramanlarımız belki de daha iyi işitip görmek için hastalığı kamuflaj olarak mı kullanıyorlar?
THOMAS BERNHARD: Hayır, aslında karakterlerimi kamufle etmem, onları oldukları halleriyle kafeslerinden çıkarırım, nereye isterlerse giderler.Bu karakterler üzerinde artık nüfuzum yoktur, malum, iyi bir çoban da değilim ben.
...
SORU: Metinlerinizde ölüm, hayattan tiksinme, intihar konuları var.Kendinizi asmamak için mi yazarsınız?
THOMAS BERNHARD: Olabilir, evet öyle.
...
THOMAS BERNHARD: Kendimi öldürüp sonradan kendimi gözlemleyebilsem, ilgimi çekerdi.
SORU: Ama maalesef mümkün değil bu.
THOMAS BERNHARD: Mümkün olmaması yaşadığım en büyük hüsrandır.

(Kağıt üzerinde birini öldürebilirim)

---

7 Ocak 1983

JEAN-LOUIS DE RAMBURES: Söyleşilere neden bu kadar alerjiniz var?
THOMAS BERNHARD: Bir hayal etmeye çalışın, elleriniz, ayaklarınız ağaca bağlanmış ve biri makineli tüfekle size ateş ediyor.Sizce bu sırada rahat olabilir misiniz?
...
THOMAS BERNHARD: Herkes bir yerde doğruyu söyler.Dram da budur ya zaten.Şu "bir yerde" ifadesini hiç sevmem, insana aldatıcı bir güvenlik veriyor.Bu küçük sözcükle buzdaki bir yarığa inip bir sinemanın acil çıkışından çıkar gibi çıkabileceğinizi sanırsınız ancak: Buzdaki yarıkların özelliği, bir daha dışarı çıkılamamasıdır.
...
JEAN-LOUIS DE RAMBURES: Neden kitabınızda Salzburg'u, "sakinlerinin daha doğarken kurban gittikleri ölümcül bir hastalık" olarak niteliyorsunuz.Bu biraz abartılı değil mi?
THOMAS BERNHARD: ...Size harika bir anekdot anlatayım."Neden" çıktıktan kısa bir süre sonra bir gün Alman eleştirmen Jean Amery beni bir kenara çekti: "Salzburg hakkında böyle konuşamazssın.Orasının dünyanın en güzel şehirlerinden biri olduğunu unutuyorsun." Kitabım hakkında Merkur'da yazdığı eleştirisini okuduktan birkaç hafta sonra televizyonda bir haber duydum: Amery bir önceki gün intihar etmişti, hem de Salzburg'da.Tesadüf değil bu.Daha dün üç kişi kendisini Salzach nehrine attı.Lodostan, diyorlar.Ama bu şehirde bir şeyin insanın omuzlarına bindiğini ve onu sonunda mahvettiğini biliyorum.
...
THOMAS BERNHARD: Dünya hepten kötüye gidiyor, sürekli daha abes ve dayanılmaz bir hal alıyor iddiasında bulunanlarla arama sınır koymamı engellemiyor.Kişi kendinden hareketle her tarafta çirkinlik ve pislikten başka bir şey keşfetmiyorsa bile her dakika, tecrübede bir artışı temsil ediyor.Şu anda dün ölenlere karşı bizim, çok belirgin bir kozumuz var: bu arada ne olup bittiğini bilmek.

(Zırhlarını havalandırdılar mı bütün insanlar birer canavardır.)

---

Bir bakanın binlerce insanın ölümünden sorumlu bir SS subayının "vatana dönüşünü" karşılamak için fazladan zahmete katlandığı kaç ülke biliyorsunuz?O bakanın Salzburglu olduğunu ve çok da iyi tanıdığım bütün ailesinin nesillerdir müzisyenlerden oluştuğunu bilince her şey açıklığa kavuşuyor.

Birinci katta keman çalınıyor.Bodrumda gaz vanalarını açıyorlar.Tipik bir Avusturya usulü, müzik ve Nazizm karışımı.Evet, gerçekten, bu ülke değişecekse, buradan göç etmekten başka çarem kalmıyor.

(Ben skandal bir yazar değilim)

---

2 Aralık 1986

Bütün dolambaçlar ölüme çıkar.

---

17 Ocak 1987

ASTA SCHEIB: Thomas Bernhard kimdir?
THOMAS BERNHARD: Kişi kim olduğunu asla bilmez.Kişinin kim ve ne olduğunu ona başkaları söyler, değil mi?Ve uzunca bir ömür yaşayınca bu ona milyonlarca kez söylendiği için kişi kim olduğunu artık hiç bilmez olur.Herkes başka bir şey der.Kişinin kendisi de her an başka bir şey söyler.

(Bir felaketten öbürüne)


Thomas Bernhard
Hakikatin İzinde
Konuşmalar, Okur Mektupları, Söyleşiler, Edebiyat Yazıları
Yapı Kredi Yayınları
Çeviri: M. Sami Türk

27 Eylül 2020 Pazar

Düzelti, Thomas Bernhard

 Bir gövdenin sağlam olabilmesi için, tek bir düzlemde durmayan,
en az üç dayanak noktası gerekir, diye yazmış Roithamer.

...

O, başkalarının vazgeçemediği her şeyden vazgeçti, sürekli başkalarının vazgeçmediği ve geride bırakamadıkları her şeyden vazgeçmeyi ve geride bırakmayı her zaman düşündü, başkalarının yaptıklarını ya da yapmadıklarını gözlemlemesi yeterli olmuştu, bunları kendisi için yapması ya da yapmaması gibi, başkalarının yapmadıkları onun çalışmalarıydı, onun çalışmaları başkalarının yapmadıklarıydı, bu mekanizma için daha çocuk yaşlarında, diğerleriyle ilgili her şeyi gözlemleyerek, kendisi, karakteri, düşüncesi dışında kalan her şeyi gözlemleyerek, böylesine büyük bir deneyim kazanabilmişti, çünkü o her zaman başka her şeyden ve başka herkesten başkaydı, böylece o sürekli her şeyi ve herkesi gözlemleyerek, diğerlerinden başka bir yöne girmesi, diğerlerinden başka bir yolda ilerlemesi, diğerlerinden başka bir yaşam sürmesi, diğerlerinden başka ya da diğerlerinin sürmeleri gerekliliğine inandıklarından başka bir varoluşu sürdürmek durumunda olduğunu yüksek derecede bir açıklıkla görmüştü, böylece onun önünde açılan ve başkalarının önünde açılmayan başka olanaklar doğmuştu, zamanla o bunları gittikçe artan çok özel, yalnız ona özgü, yalnız doğuştan onun olan ve eğitimle edindiği ritim içinde kendini bağımlı buldu, Roithamer başkalarının çok sonradan kavradıkları ya da hiçbir zaman kavrayamadıklarını çok önceden kavramıştı ve onun başkalarıyla olan ilişkisinin en belirgin göstergesi her zaman bütünüyle idraksizlik ve bundan kaynaklanan sürekli anlayışsızlık olmuştu, herkes kendi arasında anlaşıyordu sürekli, ama onu asla anlamamışlardı, bugün ölümünden sonra da anlamıyorlar.

---

Erkek kardeşlerimle benim aramda anlayışsızlık, tiksinmeden başka bir şey yok, başka hiçbir şey, okuyoyorum bunu, Altensam ve kendi geçmişimi çürük bir koku gibi geride bıraktım.

---

O, Altensam'ı Altensam'la en az ilişkisi olan ortanca oğluma bırakayım ki, o ortanca oğlum Altensam'ı mahvetsin ve sonra da hangi biçimde olursa olsun son bulsun diye düşünmüş olabilir.

---

Her insanın sonunda kendisini öldüren bir fikri vardır, öyle bir fikir ki onu çözer ve onu izler ve onu önünde sonunda hep en büyük gerilim içinde öldürür, yok eder.

---

Bizim, Höller, Roithamer ve benim okul yolumuz aynıydı, Roithamer, Altensam'dan aşağıya iner, önce Höller'i alır, sonra beni, üçümüz Stocket'teki ilkokula giderdik, kışları bizim deri okul çantalarımıza odun kömürü bağlanırdı, öğrencilerin hepsi okula odun getirirdi, durumu iyi olanlar, anne babası zengin olanlar tıpkı Altensamlı Roithamer gibi sert odun parçaları, daha yoksul olanlar yumuşak odun parçaları getirirdi, öğrencilerin getirdikleri bu odun parçaları ile eski çini sobalar ısıtılırdı.

...

Üçümüz okula birlikte yürürken  bizimle ilgili en belirgin şey suskunluğumuzdu.

---

Roithamer (ve benim) gibi yapılı ve gerçekten her zaman korunmasız karakterler, varlıklar, her ne olursa olsun uyuma yeteneğine sahip değildirler, uykuya dalarlar ve uyanırlar, ömür boyu, ama asla uyuyamazlar.Kafalarından ve sinirlerinden sürekli bir şeyler geçer ve onları uyutmaz.Ömür boyu bu dayanılmaz duruma karşı çare ararlar ve böyle bir çareyi bulamazlar, çünkü bu hastalığın çaresi yoktur, ve bu gerçekten de akıl hastalığından başka bir şey değildir.Bu şekilde uykusuz insanlar akıl hastalığı ile doğarlar, daha çocukken bu akıl hastalığı onlarda vardır ve ister Roithamer cinsi ister Höller cinsi olsunlar iyileşmeleri olanaksızdır.

---

Herkes bir şekilde çıkış yolu bulamamaya mahkumdur.

---

Huzur yaşam değildir, diye yazmış Roithamer, huzur ve mutlak huzur ölümdür, diyor Pascal, diye yazmış Roithamer.

---

Nefret dışında hiçbir şey bizi ileriye, öne götürmez.

---

Anne babam hafızamda hep yaşlı kişiler olarak yer etti, yaşlı kişilerin altı çizilmiş, kendilerine bile tahammülleri yoktu ve çocuklarına ise daha da az tahammül etmeye yatkındılar, temelinde onlara yabancı, tuhaf olan yaratıkları dünyaya getirmeleri gerçeği yüzünden mutsuzdular, bir ya da birkaç doğum suçu işlemiş olmanın vicdan azabını çekiyorlardı, kimin önünde suçlu, kime karşı suçlu olduklarını bilmedikleri halde.Felaket bir gecede gelir, derdi babam, diye yazmış Roithamer, gecedenin altı çizilmiş.Annem sürekli endişeleniyordu, bayılma nöbetleri geçiriyordu, bunlar benim bayılma nöbetleri geçirmemi izliyordu ya da tersine oluyordu.Bizim soru sorma hakkımız yoktu, böylece onlar cevap vermek durumunda kalmıyorlardı.Denilir ya hani, hep sıkılıyorduk.

---

Acı denilenin kavranması için de büyük bir olasılıkla mutlu olunabilir, diye yazmış Roithamer.Örneğin en büyük mutsuzluğun yazılması en büyük mutluluk olabilir, diye yazmış Roithamer.Algılama olanağı, algılamanın dile getirilmesi olanağı en büyük mutluluk vesaire olabilir, diye yazmış Roithamer.Hangi saptama olursa olsun saptamanın kendisinin gerçeğine bilinçli olabilirsek en büyük mutluluk olabilir.

---

Fransa'da, ilk karısından farklı olarak, ikincisi annemiz, hep yaşlıydı, genç bir kadınken de yaşlıydı, bu gibi insanlar henüz çocukken bile yaşlıdırlar, diyor babam ve iyice bakıldığında bunu onaylayabilirim, bu gibi insanlar daha doğumlarında iyice yaşlı görünürler, yüzlerindeki ihtiyar görüntü hep ürkütücüdür, böylesi yeni doğmuş bir insan, ki annem bunlardandı, daha ilk bakışta yetmiş ya da seksen yaşındayken görüneceği gibi görülür, ama bu ihtiyarlık hep yüzde kalır.

---

Altensam'a gelişimin üzerinden henüz birkaç dakika bile geçmeden onu ufacık bir şey yüzünden azarladım, çünkü temelde ondaki her şey benim için iğrenç olmasının dışında bir şey değildi, temelde o ne yaparsa yapsın, benim için iğrençti, ne giyerse giysin örneğin, benim için iğrençti, ne söylerse söylesin, ne düşünürse düşünsün iğrençti benim için, doğrusu bu, diye yazmış Roithamer, bu gibi şeylerin üstünü örtmenin anlamı yoktu ve bu yüzden bu gerçeklerin üstünü örtmüyordum.

---

Benim kıymetli gördüğüm insanları benden ayırma sanatına egemendi.

---

Ortak geleceklerini sadece ortak, ömür boyu süren işkence olarak kavradıkları halde yine de biraraya gelen ve evlenenler olarak, birden bütün bu insanlar, hain kişiler olarak, diye yazmış Roithamer, birleşiyor, evliliğe kalkışıyor, kendi mahvoluşlarına dalıyor, adım adım akla gelebilecek en dehşetli duruma, evlilik mahvoluşuna, ki bu düşünce ve duyguların ve gövdenin mahvoluşu demektir, her yerde görebiliyoruz, bütün dünya bu gerçeği onaylayan örneklerle dolu, diye yazmış Roithamer, neden bu saçma mühürlenme diye soruyoruz kendimize, çünkü örneğimiz var, nasıl oldu da bu örnek oluştu?, bu son derece akıllı, sıradışı ve olağanüstü insan şu bütünüyle basit ve hain, hatta iyice pespaye insanı kendine çekip evlenebildi ve üstelik ondan da çocuklar yapabildi, doğa bu diyoruz, sürekli doğa diyoruz, bize ömür boyu inanılmaz ve anlaşılmaz, içindeki her şeyde akıl olan ama aynı zamanda akla yer olmayan doğa, diye yazmış Roithamer.Önce insanlardan hiçbir olağanüstü şey duymayız, onlar hakkında bir şey duyduğumuzda bu daha çok sadece itici bir şeydir.

---

Sonra kendilerini bir uçuruma atarlar ya da bir köprünün korkuluklarından aşağıya ya da kendilerini vururlar, amcam gibi, ya da kendilerini asarlar, öbür amcam gibi, ya da kendilerini trenden aşağıya atarlar, üçüncü amcam gibi, diye yazmış Roithamer.Kendimiz de intihara eğilimliyiz, diye yazmış Roithamer, eğilimlinin altı çizilmiş.Hele yeğenimiz, üçüncü amcamızın tek oğlu da Krems kıyısındaki Kirchdorflu bir doktorun kızıyla , hiç de iyi gitmeyecek bir evlilik yaptıktan sonra ntihar etmemiş miydi, diye yazmış Roithamer.

---

Biz sürekli düzeltiriz ve kendimizi düzeltiriz ve de en büyük acımasızlıkla, çünkü her an her şeyi (yazdığımız, düşündüğümüz, yaptığımız)  yanlış yaptığımızı kavrarız, yanlış davrandığımızı, o zamana kadar her şeyin bir yanlışlık olduğunu, bu yüzden bu yanlışlığı düzeltiriz ve bu yanlışlığın düzeltisini de düzeltiriz ve bu düzeltinin düzeltisinin sonucunu düzeltiriz vesaire, diye yazmış Roithamer.Ama asıl düzeltiyi erteleriz, başkalarının ise hiç çekinmeden hemen anında yaptıkları gibi yapmamışızdır diye düşünüyorum, diye yazmış Roithamer, onların kendileri bunu düşünmekten bile korktukları için artık düşünmezler, ama sonra kendilerini düzeltirler,, tıpkı yeğenim gibi, onun babası gibi, amcam, onlar iyice kavramışlardır, inanıyoruz buna, ama biz karakterler olarak bu insanları kavramamışızdır, çünkü onların düzeltileri bizi şaşırtmıştır, yoksa biz onların asıl önemli düzeltilerine, intiharlarına şaşırmazdık.

---

İnsanlar intihar etmek yerine işe dalıyorlar.

---

Höller tıpkı benim düşündüğüm gibi, amcam gibi her zaman intihar etmekten söz eden bir insanın, neredeyse sürekli bunu konuşan bir insanın kendini öldürümeyeceğini düşünüyordu, ama o kendini öldürdü.

---

Biz amcam gibi kendini öldürmüş bir insana hayranlık duyuyoruz, çünkü o insanların mutsuzluğuna daha fazla dayanamıyordu, ceketinin cebinde bulunan ve onun Kaserei yarığına kendini attığı günün tarihini taşıyan kağıda yazmıştı bunları, çünkü o sadece intihar etmekten söz etmemek, ama intihar etme yeteneğini gösterebilme konusunda bizden daha önde olduğu için, diye yazmış Roithamer.Her gün umutlarımızı bağladığımız kişilerdir kendilerini öldürenler, diye yazmış Roithamer, yetenek ve duruşlarını sevdiklerimizdir ve yakınlıklarının en çok hoşumuza giden oluu ve en güvendiğimiz kişilerdir, diye yazmış Roithamer, yetenek ve duruşlarını sevdiklerimizdir ve yakınlıklarının en çok hoşumuza giden oluşu ve en güvendiğimiz kişilerdir, diye yazmış Roithamer.

---

Çevre saygı sahtekarlığı gösterir ve dünyadaki fikirleri mahvetmek için her şeyi yapar, diye yazmış Roithamer.Böylece biz ne tarafa bakarsak bakalım dünyada mahvedilmiş fikirler görürüz, her şeyin mahvedilmiş fikirler olduğunu salim kafayla söylemek zorundayız.

---

Roithamer her şeyi yeniden düzenlemekten çekinmedim ve her şeyi yeniden düzelttiğimde, diye yazmış Roithamer her şeyi mahvetmiş oldum.

---

Hep çok ileriye gidildi, diye yazmış Roithamer, böylece en uç sınıra kadar gittik hep.Ama onu delmedik.Bir kez onu delmiş olursam, her şey son bulacak, diye yazmış Roithamer, her şeyin altı çizilmiş.O an geldiğinde o anın geldiğini bilmeyiz, ama doğru andır.Varolduğumuz kadar en yüksek yoğunlukta yaşarız, diye yazmış Roithamer (7 Haziran).Son niyet değildir.Ağaçsız alan.

Thomas Bernhard
Düzelti

24 Eylül 2020 Perşembe

Thomas Bernhard'ın "Avusturya Devlet Ödülü" Konuşması (1968)


Sayın Bakan, sayın konuklar,


    Övülecek bir şey yok, lanetlenecek bir şey yok, yakınılacak bir şey yok, ama birçok şey gülünç, ölüm düşünülecek olursa her şey gülünç.

    İnsan yaşayıp gidiyor, etkilenerek, etkilenmeden, sahneden geçip gidiyor, sahne donatımlı devlette daha iyi ya da daha kötü eğitimle her şeyin yeri değişebilir: yanılgı!Kavrıyor insan: hiçbir şeyden haberi olmayan bir halk, güzel bir ülke -ölü ya da vicdanlı vicdansız babalar, bayağılık ve alçaklık içindeki insanlar, gereksinimlerinin yoksulluğu içinde...Her şey son derece yüksek felsefi ve çekilmez bir geçmiş.Çağlar ebleh, içimizdeki şeytanlık sürekli vatansı zindan, orada ahmaklık ve kayıtsızlık unsurları günlük dışkılamaya dönüşmüş.Devlet sürekli başarısızlığa, böylesi bir halksa sürekli alçaklığa ve bunaklığa mahkum.Yaşam filozofların sırtlarını dayadıkları ve sonunda her şeyin delirmek zorunda kaldığı bir umutsuzluk.

    Biz Avusturyalıyız, duygusuzuz; yaşamda hain bir ilgisizlik olarak bir yaşamız biz, gelecek olarak, kendini beğenmişliğin doğasının işleyişi içindeyiz.

    Anlatacak bir şeyimiz yok, acınacak oluşumuz dışında, felsefi-ekonomik-mekanik tekdüzeliğe kapılmışız.

    Çöküşü hedefleyen araçlar, can çekişme yaratıkları bize her şeyi açıklıyor, hiçbir şey anlamıyoruz.Bir travma halkıyız, korkuyoruz, korkmaya hakkımız var, geride, belirsiz olsa da korku devlerini artık görmekteyiz.

    Düşündüklerimiz enine boyuna düşünülmüş, hissettiklerimiz karmakarışık, ne olduğumuz belirsiz.Utanmamıza gerek yok, ama biz de bir hiçiz ve karmaşa dışında bir şeyi hak etmiyoruz.

    Kendi adıma ve burada benimle birlikte onurlandırılan bu jüri adına, özellikle de burada bulunanlara teşekkür ederim.

Thomas Bernhard
Ödüllerim

Ödüllerim, Thomas Bernhard


...Hastalar otuz derece sıcaklıkta yataklarında gölgelerinde yatıyorlar ve gerçekten de hepsi, tıpkı benim yaptığım gibi ölmek istiyorlardı ve hepsi de, daha önce söylediğim gibi ardı ardına arzularına uygun olarak öldüler, eski polis memuru Immerhof da o yan odada yatıyor ve gücü yettiği sürece her gün benim odama benimle altmış altı oynamak için geliyordu, o kazanıyor, ben kaybediyordum, haftalarca o kazandı, ben kaybettim, o ölüp ben hayatta kalana kadar.Tutkulu altmış altı oyuncuları olan bizler zaman öldürmmek için o ölünceye kadar altmış altı oynadık.

...

(Alman Endüstri Birliği Kültür Dairesi Ödülü)

---

Bir sonraki ödül alacak kişinin jüri üyesiydim ve oyumu Canetti'ye verme konusunda kesin kararlı olarak Bremen'e gittim, o kanımca o kanımca o güne kadar hiçbir edebiyat ödülünü almamıştı.Hangi nedenle olursa olsun benim için Canetti dışında birisi söz konusu olamazdı, diğer her adayı gülünç buluyordum.

...

(Özgür Hansestadt Bremen Edebiyat Edebiyat Ödülü)

---

Benim kim olduğumu topluluğa anlattığı sırada söylediklerinin hepsi gerçekten anlatılamaz bir burnu büyüklükte kültür bakanının ahmak ve bütünüyle duyarsız, sanat yoksunu suratında yazılıydı.Ama herhalde bakanın budalalık kılıfı içinde hakkımda salona nasıl bir sahtelik sunduğunu benim dostlarım dışında kimse anlamamıştı.Hiçbir duygusu yoktu, kafasız sekreterinin yazdıklarını o doğuştan monoton sesiyle okuyordu, birbiri ardınan yanlışlık, birbiri ardından alçaklık.Bunu neden gereksineyim ki?

...

(Avusturya Devlet Edebiyat Ödülü)

---

...Bundan kısa bir süre sonra o zamana kadar arkadaşım ve jüri üyesi olan Gerhard Fritsch'le Müze'nin Cafe'sinde hem de Robert Musil'in her zaman oturduğu masada oturmuş ve ona, bu terbiyesizlikten sonra şimdi Sanayi Birliği'ni davranışından dolayı protesto edip etmeyeceğini ve jüriden ayrılıp görevini bırakıp bırakmayacağını sormuştum.Ama Fritsch'in ne protesto etmeye ne de jüriden ayrılmaya niyeti vardı.Üç karısı ve bu kadınlardan olma yığınla çocuğuna bakmak zorunda olduğunu söyledi ve ne benim için son derece doğal olan bir protestoyu, ne de benim için aynı biçimde doğal olan Wildgans-Ödülü Jürisi'nden ayrılmayı göze alamayacağımı söyledi.Birçok çocuğun babası ve son derece pahalıya mal olan üç kadına bakan bir kişi olarak bana dert yandı ve benden iğrenç bir ses tonuyla ona anlayış göstermemi istedi.Zavallı insan, tutarsız, üzülünecek ve acınacak durumdaçBu konuşmanın üzerinden fazla bir zaman geçmeden  Fritsch evinin kapısındaki çengele kendini astı, kendi kendine berbat ettiği yaşamı artık dayanılmaz olmuş ve onu yok etmişti.

(Anton-Wildgans Ödülü)

---

Kısa süre içinde öleceğini bildiğiniz biriyle sohbet etmek kolay değil.

(Eyalet Ticaret Odası Edebiyat Ödülü)

---

Sürekli büyüklerimiz hakkında konuşmaya hakkımız yoktu ve kendi acınası varoluşumuz ve çaresizliğimizi büsbütün şiddetle ve feryatla büyüklere yükleyemezdik.İnsanların bir Kant plaketi ya da bir Dürer ödülü aldıklarında Kant ya da Dürer hakkında uzun konuşmalar yapmaları sıradandır, büyüklerden kendilerine doğru tatsız ilişkiler kurar ve beyinlerini toplantı üzerine çürük bir ansiklopedi gibi boşaltırlar.

(Büchner Ödülü)

---

    Avusturya Devlet Ödülü'nün Verilişinde Yaptığı Konuşma                                                                                                  (1968)

Sayın Bakan, sayın konuklar,

    Övülecek bir şey yok, lanetlenecek bir şey yok, yakınılacak bir şey yok, ama birçok şey gülünç, ölüm düşünülecek olursa her şey gülünç.

    İnsan yaşayıp gidiyor, etkilenerek, etkilenmeden, sahneden geçip gidiyor, sahne donatımlı devlette daha iyi ya da daha kötü eğitimle her şeyin yeri değişebilir: yanılgı!Kavrıyor insan: hiçbir şeyden haberi olmayan bir halk, güzel bir ülke -ölü ya da vicdanlı vicdansız babalar, bayağılık ve alçaklık içindeki insanlar, gereksinimlerinin yoksulluğu içinde...Her şey son derece yüksek felsefi ve çekilmez bir geçmiş.Çağlar ebleh, içimizdeki şeytanlık sürekli vatansı zindan, orada ahmaklık ve kayıtsızlık unsurları günlük dışkılamaya dönüşmüş.Devlet sürekli başarısızlığa, böylesi bir halksa sürekli alçaklığa ve bunaklığa mahkum.Yaşam filozofların sırtlarını dayadıkları ve sonunda her şeyin delirmek zorunda kaldığı bir umutsuzluk.

    Biz Avusturyalıyız, duygusuzuz; yaşamda hain bir ilgisizlik olarak bir yaşamız biz, gelecek olarak, kendini beğenmişliğin doğasının işleyişi içindeyiz.

    Anlatacak bir şeyimiz yok, acınacak oluşumuz dışında, felsefi-ekonomik-mekanik tekdüzeliğe kapılmışız.

    Çöküşü hedefleyen araçlar, can çekişme yaratıkları bize her şeyi açıklıyor, hiçbir şey anlamıyoruz.Bir travma halkıyız, korkuyoruz, korkmaya hakkımız var, geride, belirsiz olsa da korku devlerini artık görmekteyiz.

    Düşündüklerimiz enine boyuna düşünülmüş, hissettiklerimiz karmakarışık, ne olduğumuz belirsiz.Utanmamıza gerek yok, ama biz de bir hiçiz ve karmaşa dışında bir şeyi hak etmiyoruz.

    Kendi adıma ve burada benimle birlikte onurlandırılan bu jüri adına, özellikle de burada bulunanlara teşekkür ederim.

Thomas Bernhard
Ödüllerim

10 Haziran 2020 Çarşamba

Yok Etme, Thomas Bernhard


...

Wolfsegg'i de ahmaklık sığınağı olarak nitelemiştim.Wolfsegg bölgesinde her zaman hüküm süren ve her zaman her şeye hükmeden korkunç iklimin, Wolfsegg'de yaşayan ya da daha doğrusu varlıklarını sürdürmeye zorunlu olan insanlardaki etkisinden, bu iklimin adeta insanı yok eden bir acımasızlığı olduğundan söz etmiştim.Ama bu arada Wolfsegg'in tartışmasız üstünlüklerinden de söz etmiştim, güzel sonbahar günlerinden, çevredeki orman ve vadilerde hüküm süren her şeyden çok sevdiğim kış soğuğu ve kış sessizliğinden, orada acımasız ama pırıl pırıl muhteşem bir doğa olduğundan.Ama bu pırıl pırıl muhteşem doğanın orada oturan insanlar tarafından artık hiç algılanmadığından ve ahmaklıklarının buna izin vermediğinden de.

...

Georg Amcam bütün nefret edilesi tutkular arasında en çok avlanmaktan nefret ediyordu.Annesi ve babası, yani benim büyükbabam ve büyükannem tıpkı babam ve ağabeyim gibi ava düşkündüler, oysa Georg Amcam ava gitmeye hep karşı çıkmıştı.O da tıpkı benim gibi av eti yemez ve tüm aile avdayken kendini kütüphanelerden birine kapatır ve dikkatini ailenin çığrından çıkmış av merakından başka bir yöne çekmek için yoğun okumalara dalardı, Onlar geyikleri vururken, ben tüfek seslerini duymamak için kütüphanede, sıkıca kapatılmış kepenklerin ardında oturur ve Dostoyevski okurdum, derdi.

...

Annen kadar müzikten anlamayan bir insan daha tanımıyorum, demişti.Operaya gider ama müzikten bir şey anlamaz.Resimlere bakar, ama resim sanatından bir şey anlamaz.Yalan söylüyor ve kitap okuyormuş gibi davranıyor ama hiçbirini okumaz.Buna rağmen sofrada durmadan gevezelik eder, çevresindeki her şey hakkında abuk subuk konuşur.Oysa paranın kendiliğinden nasıl çoğalacağını bilmesi gerekirdi, onun uyguladığı, babanın da kabullendiği aptalca hastalıklı biçimde değil.

...

Kendilerini geliştiremediler, eskiden oldukları gibi aptal taşralı kızlar olarak kaldılar.Tek fark yirmi yıl daha yaşlanmış olmaları, bu alaycı yüzler artık genç değil, tam tersine hayata küskünlüğün yarattığı bir yığın kırışıklıkla dolu.

...

Georg Amcam çok önceden bana öğretmenlerin gerçekte, evlerinde karılarına karşı açığa vuramadıkları sapıkça heveslerini öğrencilerine karşı açığa vuran kompleksli riyakarlar olduklarını söylemişti.Öğretmenler, aydın denilenler arasında en tehlikeli ve en alçak olanlardır, bunu çok önceden Georg Amcam bana aşılamıştı, hainlik söz konusu olduğunda onlar hakimlerden asla aşağı kalmazlar, ki hakimlerin hepsi de toplumun en alt düzeyindedirler.Öğretmenler ve hakimler devletin en hain hizmetkarlarıdır, derdi Georg Amcam, bunu aklından çıkarma.Haklıydı, kendim de bu deneyden sıkça, yüz değil, bin kez geçmiştim.Hiçbir öğretmene ve hakime güvenilmez, onlar talihsiz bir biçimde darmadağın olmuş yaşamlarına duydukları intikam arzusu ve iğrenç bir şımarıklıkla, her gün ellerine düşen insanların çoğunu mahvederler hiç gözlerini kırpmadan ve insafsızca, üstelik de bunu yaptıkları için maaş alırlar.Öğretmenlerin tarafsızlığı, hakimlerinki gibi adi, ikiyüzlü bir yalandır, derdi Georg Amcam, haklıydı.Bir öğretmenle sohbet ettiğimizde, kısa süre sonra onun, kendisiyle barışık olmaması yüzünden, insanı mahvedici, evet sonuç olarak da dünyayı mahvedici bir kişilik olduğunu anlarız, tıpkı bir yargıçla sohbet ettiğimizde olduğu gibi.

...

Bir çiftçiye, çiftlik kapısını açması ve sanki radyoyu açıp dinletiyormuş gibi bir miktar domuz homurtusunu dinletmesi ve bunları bu açık kapıdan geçirerek vicdan azabı dünyasından dışarıya bırakması yeterlidir çoğunlukla, böylece dürüst ve çalışkan bir çiftçi olarak bilinir.İnsanlık da bu yöntemlere kanacak kadar budaladır.Sabahları milyonlarca insan iş elbisesini giyer, bunlar ciddiye alınır, yani çalışan insanlar sanılır, oysa kurnazlardan oluşan aylaklar ordusundan başka bir şey değildirler, yalnızca zarar verirler ve dünyayı batırırlar, midelerinden başka düşündükleri bir şey yoktur.

...

Sanki anne babam tarafından son derece bilinçli olarak bana karşı dünyaya getirilmişler gibi, hep benim çevremde dans edip durdular, beni çembere aldılar, düşlerimde bile üzerime çullandılar.Beni öldürmek istedikleri düşlerden uyandığım çok oldu.

...

O daha zayıf olduğu söylenen cinsiyetin gerçekte çok daha güçlü ve acımasız olduğunun bilincine daha o zamandan varmıştım çünkü bana işkence etmeye hiç çekinmiyor, bundan büyük zevk alıyordu onlar.

...

Abartma yeteneğimiz olmasaydı, demiştim Gambetti'ye, korkunç can sıkıcı bir yaşama mahkum olurduk, artık var olmaya değmeyen bir varoluşa.Ve ben abartma yeteneğimi akıl almaz bir düzeye çıkardım, demiştim Gambetti'ye.Bir şeyi anlaşılır kılmak için abartmak zorundayız, demiştim ona, şeyleri yalnızca abartma somutlaştırır, kaçık yerine konma tehlikesi de ileri yaşlarda bizi tedirgin etmez.Yaşlılık döneminde kaçık yerine konmaktan daha iyi bir şey yoktur.En büyük mutluluk, demiştim Gambetti'ye, yaşlı kaçığınkidir, o her şeyden bağımsız olarak bırakabilir kendini kaçıklığa.Olanağımız varsa eğer kırk yaşımızdayken kendi adımızı yaşlı kaçığa çıkarmalıyız ve bu kaçıklığı en uç noktaya kadar götürmeliyiz.

...

Aptallıkları kurnazlıklarına engel değildir.

...

Georg Amcam haklıydı.Ben kendi acımasızlığımı onlarınkinin karşısına koymuştum ve benimki daha güçlüydü çünkü ödün vermezdi.

...

İlk aldığım kitap Novalis'in Heinrich von Ofterdingen'i oldu, demiştim Gambetti'ye, ikincisi, çok iyi anımsıyorum Johann Peter Hebel'in Takvim Öyküleri'ydi.Buradan Kropotkin ve Bakunin'e giden yol oldukça uzundu, demiştim Gambetti'ye, hepsinden çok sevdiğim Dostoyevski'ye, Tolstoy'a, Lermontov'a da öyle.

...

Bu yazı masasında ve bu mermer tablanın üzerinde düşüncelerini en iyi biçimde kağıda dökebildiğini söylerdi Georg Amcam her zaman ve kendi deyişiyle antiotobiyografisini, bu mermer tablanın üzerinde yazmaya başlamıştı.

...

Doktorlar sohbet etmek için en kötü seçimdir, hem de onlar en hain olanlardır çünkü insana durmadan çok az ömrünün kaldığını söylerler, bu ne kadar iğrenç ve acınacak, işe yaramaz ve sapıkça, insanın yalnız kendisiyle ve hastalıklarıyla uğraştığı ve uzatılmaya hiç de değmeyecek bir yaşamdır.

...

Gambetti'nin kafası benim kafamdan oldukça çok şey aldı, diye düşündüm, yakında Gambetti'nin kafasında kendisininkilerden çok benimkilerden olacak.Anne babası bu süreci endişeyle izliyor, diye düşündüm.Gambetti bana aksini söylese de, beni görmekten pek hoşlanmıyorlar, beni evlerine yemeğe çağırsalar da, temelinde şeytan görsün yüzünü diyorlar, çünkü beni, bu arada büyümüş, onların boylarını geçmiş olan tek çocuklarını yıllardır bozan biri olarak görüyorlar sonuç olarak, hiç de niyetleri olmadığı halde, yetişmekte olan bir felsefeci ve devrimci doğurmuş olmaları onları şaşkınlığa sürüklüyor, ömür boyu hiç düşünmeden onlara bağlanacağı yerde, gözü onları mahvetmekten başka bir şey görmeyen birini doğurdukları için.

...

Annemle babam biz çocukları hep uçurumun kenarına götürür ama, uçurumu bize tam olarak göstermezlerdi, aşağıya bakmamıza izin vermezlerdi, son anda bizi hep kenara çekerlerdi, işte bizi hep böyle uçurumların kenarlarına sürükleyip buna rağmen bize onları hiç göstermediler, ki bu bizi mahvetti.

...

Tüm bu insanlar benim sevdiğim her şeyden nefret ediyor, benim saygı duyduğum hiçbir şeye saygı duymuyor, benim sevmediğim her şeyi seviyor.Havalarını bile artık yalnızca iğrenç buluyorum.

...

Bilindiği üzere cenaze sanatı, özellikle de taşrada, tiyatro sanatının akla gelebilecek en gelişmiş biçimidir, en basit insanlar bile cenazelerde, her zaman saf bir amatörlüğün egemen olduğu tiyatrolarımızda gördüğümüzden çok daha marifetlidirler.

...

Ağabeyimle ilgili olarak sık sık, zavallı adam, demişimdir.Bu zavallı adam, tek mutluluk kaynağı toplum tarafından yenip bitirildi, ondan geriye kişiliğini anımsatan hiçbir şey kalmadı.

...

Çoğunluk her zaman felaket getirdi, diye düşündüm, bugün de felaketimizi çoğunluğa borçluyuz.

...

Ama kibrimiz olmasaydı mahvolurduk, o aynı zamanda bu dünyayla başa çıkma aracı, yoksa, yani kibirli olmasak bu dünya bizi yiyip bitirir, bize hiç aldırış etmez.Biz bu dünyaya kendi kibrimizle karşı koymak zorundayız, bizi yiyip bitireceği zaman onu devreye sokmalıyız.

...

Ölüler biraz sonra tarafımızdan azizliğe yükseltilecekler, onlardan korkmayalım ve bizi rahat bıraksınlar diye.

...

Spadolini'nin zevkleri anneminkilerin tersidir ama onlar da zevksizliktir.

...

Alexander'e gelince, onun iyi yanı, asla ortaya çıkmamış birçok kötüyü kapatıyor.

...

Biz iyi, sevecen bir insanı kötü, değersiz bir insana dönüştürünceye kadar rahat durmayız işimize geldiğinde çünkü böylesi bir kötülüğe eğilimimiz vardı, tıpkı her türlü kötülüğe eğilimimiz olduğu gibi, sırf nasıl olup da içine düştüğümüz ve bize korkunç biçimde acı veren ruh hallerinden kendimizi kurtarmak için.

...

Sonunda büro onu mahvetti.Yılda iki kez yaptığı kültür gezilerinin de bir faydası olmadı.Bunlara yorgun ve isteksiz katıldı ve onlardan yorgun döndü, kendinden kaçma deneyindeki başarısızlığından iğrenerek.Sonra büro gene onun kaçış yeri oldu, diye düşündüm.

...

Gerçekten memur olan, ama memur ve görevli yazını üretmeyen tek yazar Kafka'yı bir tarafa koyarsak, dedim Gambetti'ye, tüm diğerleri başka bir şey yazmaya yetenekleri olmadığı için memur yazını dışında bir şey üretmediler.Memur Kafka, dedim Gambetti'ye, memur ve görevli yazını üretmeyen tek yazar oldu, tam tersine büyük bir yazın üretti.

...

Öte yandan bugün yazılan yazın bizim yazınımız, dedim Gambetti'ye, istesek de istemesek de onunla yaşamayı sürdüreceğiz, çünkü kendimizi ona yazgıladık dedim oldukça tutkulu olarak Gambetti'ye.

...

Hangi açıdan olursa olsun insana rahat huzur vermeyen, ya çok sevdiğiniz ya da nefret ettiğiniz bir yazarın ürününden kendini kurtarmanın en iyi yöntemi, onu yaratanı tanımaktır.Bir yazın ürününü yaratanın yanına gideriz ve ondan kurtuluruz, dedim Gambetti'ye.

...

Doktorlar yaptıkları saptamaların doğru çıkmasını isterler ve yakın bir sondan söz etmeyi yeğlerler, uzun bir yaşamı göz önünde tutmaktansa, rezil olmamak için, çünkü doktorlar birdenbire ve aniden ortaya çıkan, önceden haber vermedikleri bir ölümle rezil olmak dışında hiçbir şeyden korkmazlar, bu yüzden de kısa, evet en kısa yaşamı önceden bildirmeyi yeğlerler, bu tip bir rezaletten kendilerini korumak için.

...

Zaten ben de hiçbir zaman kalbime dikkat etmedim, diye düşündüm, işte bu yüzden kalbim bu duruma düştü, asla dikkat etmediğim için, çocukluktan beri, benimki gibi bir karaktere kalp dayanamaz, dedim kendi kendime, erkenden hastalanır, zayıf düşer, çünkü çocukluktan beri kötü kullanılmıştır, ben çocukluğumun ilk zamanlarımdan bu yana kalbimi kötüye kullandım ve onu her zaman zorladım, diye düşündüm, ona hiç rahat vermedim.Kalbim gereksinmesi olan rahatı hiçbir zaman tanımadı, diye düşündüm ve artık bozuldu.

...

Tıpkı tiyatroda en zor rollerin konuşulanlar, tiratlar değil de hiç konuşma olmayan roller olması gibi Spadolini de bu oyunda kuşkusuz en zor rolü üstlendi, diye düşündüm ve kendi seçtiği kostüm de bu oyun için en ideal ve en mükemmel olan.

...

Ben bu olayın esas kişisi olduğum halde kendimi öyle görmüyordum.Bu insanlar gözlerini bana diktiler ama ben arkamı döndüm.

...

Thomas Bernhard
Yok Etme
Bir Parçalanma
Yapı Kredi Yayınları
Çeviren: Sezer Duru

7 Ağustos 2019 Çarşamba

çocuk, thomas bernhard


...En üst noktaya ulaşınca, etrafımız bizi takdir eden izleyicilerle çevrili olsun isteriz; ama o anda benim çevremde kimse yoktu.Kendi kendimi izleyip takdir etmek zorundaydım.
---
Binlerce yıldır büyükbabalar, şeytanı da yarattılar; onlar olmasaydı sadece Tanrı var olurdu.Onlar sayesinde oyunun bütününü anlarız; sadece uyduruk bir parçayı değil, hakiki maskaralıkları görürüz.
---
Küçük kasabalar kadar iğrenç bir şey yok, derdi büyükbabam, hele de Traunstein gibi bir kasaba hepsinden kötüydü.Burada birkaç adım atmak kirlenmeye, birkaç kişiyle konuşmak mide bulantısına yeterdi.Ya gerçek bir kırsal kesim ya da büyük şehirde yaşanmalıydı büyükbabama göre.
---
Katıldığı her sohbette, verdiği her tavsiyede bu vardı; ona göre insanın en gerçek, en değerli özgürlüğü intiharı, kendisini öldürebilme hakkıydı.Hayatı boyunca bunu düşünmüştü, buna başka herkesten daha fazla sarıldı; sanırım ben de aynı şeyi ondan aldım.Ne zaman istersek, derdi, intihar edebiliriz, üstelik de istediğimiz kadar estetik biçimde.
---
Büyükbabam kaosu severdi, sadece düşünce bazında da olsa tam bir anarşistti.Buna karşılık annem, ömrünü bir orta sınıf vatandaşı olmaya adamıştı ya da en azından alt sınıftan kurtulmaya çalışan ama başaramayan birisiydi.Büyükbabam sıra dışı ve olağanüstü olan her şeyi severdi, her türlü çelişkiye ve devrimci düşünceye bayılırdı.Çelişkiler içinde yaşardı, bütün hayatı çatışmalara dayanırdı.Annem ise kendini kanıtlayabilmek için normalliğe sarılırdı.Hayatı boyunca mutlu, uyumlu bir aile yaşantısı istemişti.Babasının ruhsal ve entelektüel hoppalıkları yüzünden hep acı çekmişti, bunların altında kalıp boğulmaktan korkmuştu.
---
...Böylelikle adeta ip cambazlığı yapan bir sirk ailesine dönüşmüştük; hiçbir zaman mola vermeye hakkımız yoktu ve numaralar da gün geçtikçe zorlaşıyordu.Bu gösteri ipinin mahkumlarıydık, hayatta kalma sanatının hakiki icracıları.Altımızda normallik ağı duruyordu, ama buna düşmekten çok korkuyorduk zira buna düşmek demek kesin bir ölüm demekti.
---
...Rosina dışında tüm kardeşler, köy yaşamından kaçmaya çalışmışlardı.Marie Doğu'ya kaçmıştı, Rudolf doğrudan cennete gitmiş, büyükbabam ise teolojik eğitimden sonra bilim öğrenmek ve kendisi gibi anarşist beyinler bulmak için İsviçre'ye gitmişti.
---
...Sınıfın köşesinde çocukların sabahları evlerinden getirdiği odunlarla yakılan devasa bir çini soba vardı.Her öğrencinin çantasının altına sıkıştırılmış bir parça odun olurdu.Varlıklı çocuklar daha büyük, yoksul çocuklar ise daha küçük parçalar getirirdi, kimin ne kadar getirdiği önemli değildi.Bir gün öncesinin odunlarıyla sınıf hemen ısınır, daha ders başlamadan soba çatırdamaya başlardı.
---
Okula girerken titriyor, çıkarken ağlıyordum.Okula gitmek, darağacına gitmekten farksızdı, ama infazım da sanki her defasında erteleniyordu.
---
Onun hep büyük romanı üzerinde çalıştığı söylenirdi, büyükannem de bu romanla ilgili gizlice, en az bin sayfa uzunluğunda olacak, derdi.Bir insanın oturup da bin sayfa yazı yazabilmesini aklım almıyordu.Yüz sayfalık bir yazı bile benim için müthiş bir şeydi.Bir yandan da büyükbabamın sürekli söylediği lafı düşünüyordum; insanın yazdığı her şey saçmalıktır.Peki o zaman bin sayfalık saçmalığı yazmayı nasıl düşünebiliyordu?
---
Tahtaya çıkıp sopayla dövülmediğim gün sayısı azdı.Neden dayak yediğimi biliyor ama bunu hak edecek ne yaptığımı anlamıyordum.Sonunda, beni pek bir şey öğrenemeyen kalın kafalı çocukların yanına oturttular.Onlar da beni kendilerinden birisi olarak gördü.Kaçabileceğim bir yer yoktu.Akıllı görülen öğrenciler benden kaçıyordu.Sonunda ne onlara, ne de diğerlerine ait olmadığımı gördüm; benim uyabileceğim hiçbir grup yoktu.Üstelik saygıdeğer bir ailem de yoktu, deyim yerindeyse fakir bir gecekondu ailesiydi benimkisi.Bizim bir evimiz yoktu, sadece kalacak bir yerimiz vardı.Traunstein'de bir eve sahip olmamak, daha en başından bir ölüm fermanı demekti.
---
Her gün okul ismindeki cehenneme gidiyor, sonra Schaumburger Sokağı'ndaki evimize, yani arafa geçiyor, ardından da büyükbabamın bulunduğu kutsal dağa çıkıyordum.Sonra sabahları eşyalarımı tekrara alıp dosdoğru, iblislerin bana her geçen gün daha çok işkence ettiği cehenneme dönüyordum.
---
Traunstein'ın yerel gazetesinde, Ruhpolding yakınlarında bir ressamın şövalesini sattığını okuduk.Resim, dedi, bu tam sana göre, sanatsal bir uğraş.İlanı kırmızı kalemle işaretledik.Trenle Ruhpolding'e gittik, orada şövalenin satıldığı evi sorduk.Bulduğumuzda ise yer yer çürümüş, karanlıkta duran eski bir garabetle karşı karşıya kaldık.Büyük bir hayal kırıklığına uğramıştık.Şövaleyi yine de aldık; bize onun bir zamanlar ünlü ressam Leibl tarafından kullanıldığını ve zorlukla Traunstein'a getirildiğini söylediler.Büyükbabam parayı peşin ödedi.Dönüş yolunda Siegsdorf civarındayken büyükbabam, belki de sana uygun şey resimdir, çizimin çok çok iyi, sanatsal bir şeyler yapabilmelisin, dedi.Şövale, olması gerektiği gibi, birkaç gün sonra eve geldi.Ama tamamen parçalanmıştı.Kısa süre sonra onu sobada yaktık.Bir daha da resim lafı açılmadı.
...


Thomas Bernhard
Çocuk
Türkçesi: Sezen Duru
Sel Yayıncılık

12 Mart 2019 Salı

immanuel kant, thomas bernhard


Kant: 
Sende dünya
vicdanı ölü
tamamen ölü

Bayan Kant:
Ernst Ludwig'in kız kardeşinin
öldüğünü yazmış

Kant:
Ernst Ludwig'e
Mutlu ol
açık denizde
bir mezar ziyareti
için imkan yok
kız kardeşin kaç yaşındaydı

Ernst Ludwig:
Otuz yedi

Kant:
Otuz yedi
Bir kedi dili uzunluğunda
bir kedi dili uzunluğunda

---

Kant:
Temelde en az dört
haftalık gazeteler okurum
altı haftalık daha iyi
Bu eski gazetelerin
faydalı bir etkileri var
Hiçbir şekilde heyecana sebep olmuyorlar
Tabii ki bu durumda
ben dış dünyadan
her bir gazetenin
günü kadar gerideyim
dört ya da beş ya da altı hafta geri
En yeni olan
çoktan unutulur

---
Kant:
Psittacus erithacus
İnsanlık zaten tek
heceliliktir
Bir şeyin tersi olumlu ise
kendisi olumsuzdur
Bir şeyin tersi gerçekse
kendisi yalandır
Leibniz dedi
Profesör Leibniz

---
Bayan Kant:
Bu senin için
şans demektir
Immanuel
senin için şans
Başkaları için uğursuz olan
senin için sadece şanstır

---

Kant:
Bütün o insanlar
lüksleriyle
battılar
Her şey batarken orkestra
konser veriyordu

---

Kant:
Yakında Atlantik balıklarının
keyfini çıkaramayacağız
Ne kadar çok avlanılırlarsa
o kadar çok zehirli olduklarını
biliyor muydunuz

Immanuel Kant
Thomas Bernhard

9 Mayıs 2018 Çarşamba

ritter dene voss, thomas bernhard



RITTER:
Onu rahat bırakmalıydın
Steinhof'da bırakmalıydın

DENE:
Bu sadece bir deneme

RITTER:
Her defasında felaketle sonuçlanan

...

RITTER:
Kendini gerçekleştirme
ne kadar iğrenç bir laf
her yerde bu tiksindirici söz
Kendini gerçekleştirme
daha itici bir şey yok
daha aptalca bir şey yok
bu hiçbir anlama gelmiyor
Kendini gerçekleştirme
ama papağan gibi herkes tekrarlıyor
kişi kim ya da ne olursa olsun
gerçekleştirilmiştir
ve o kendisidir
kendini gerçekleştirme sözünden
daha mantıksız bir şey
ve daha itici bir söz olamaz
ve herkes onu durmadan kullanıyor
gerçeklik fonksiyonu da böyle bir kavram

...

DENE:
...o isterse Londra'da
ya da Cambridge'de
ya da Norveç'teki evinde boğulsun
Sen olu alıp getirdin
ben değil
Bu kıta benim ölümüm
diye kartlarında sık sık yazdı

...

RITTER:
Londra'da kalmak
ve Londra'da boğulmak

...

RITTER:
Kahvaltımız yirmi yıldır
hiç değişmedi
otuz yıldır
otuz yıldan beri
aynı şeyleri aynı ekmeğin üzerine sürüyoruz
ve bunun yanında aynı şayı içiyoruz
sırf bu yüzden
kendimizi öldürmemiz gerektiğini
sen de düşünmüyor musun
...
sen olmasaydın Ludwig hiç olmazdı
ondan hiçbir şey
bu senin kazancın
bir sefer bunun sanat olduğunu
öbür sefer felsefe
ya da saçmalık olduğunu söylüyor
ve sana dikte ederken
seni hiçe sayıyor
ama sen bunu severek yapıyorsun
Sen kendini tamamen onun diktesine veriyorsun

...

DENE:
Benim sana dikte etmem
sana benim verdiğim bir ölüm cezasıdır dedi Ludwig
ya da en azından müebbet hapis
daha kötüsü
her zaman deliliğin sınırında olmak
sınırı asla geçmemek
ama her zaman deliliğin sınırında olmak
bu sınır bölgesini terk edersek
ölürüz

...

RITTER:
Gerçek yalanlaştırıldığı
oranda
her şey yalanlaştırılmıştır
Ludwig de öyle
yalanlaştırılmış ve kandırılmış

...

DENE:
...Bu çıkmaz sokağın
bizim için varlığımızın
tek yolu olduğunu kavrayabilsen
ama buna henüz hazır değilsin
ayrıca bunun için daha çok gençsin

...

RITTER:
Bu ev bize
yavaş yavaş cehennem olmaya başladı
Ludwig bunu
çoğu zaman Worringer Cehennemi
olarak tanımladı
Bu evden kendimize bir
Worringer Cehennemi oluşturduğumuzu
görmüyor musun
suçsuz da değiliz
anne babamızın evinden
Bu Worringer Cehennemini
bilinçli olarak ortaya çıkardık
Sadece sen bu cehennemin içinde
şeytanın kim olduğunu
itiraf etmek istemiyorsun

...

VOSS:
Bu bir körelme sürecinden
başka bir şey değildir
can sıkıntısından kurtulmak için
önüne geçilemez bir varoluştur
ama bu başarılamaz
sadece
ölüm korkusu ile
kesintiye uğratılabilen can sıkıntısı
kesin yalnızlık
diye düşündüm
ama bunu başaramadım
bir yasak yüzünden
Norveç'e sığındım
kafamda bir düşünceyle
kütük eve kendimi kapadım
onda da başarısız oldum
hepsini mahvettim sonunda
yıllar süren disiplinli çalışmalar
yıllar süren kendine hakim olmalar
bir anda hepsini yakıp yok ettim

...

VOSS:
Yaz tatili esnasında
hepsi ördüler
ve müzisyenlerin biyografilerini okudular
değil mi
Hayır hayır
Hakimiyet her şeydir
aman sakın hakimiyeti yitirmeyelim
örülen her şeyden nefret ediyoruz
bunu büyükanne örmüş olsa da

...

VOSS:
Ben deli değilim ya
diye cevap verdim ona
kendimi asmam
bunu biliyorsunuz
kendimi asma çabam
kendini asma
niyetinde olduğum anlamına gelmez
hayır hayır dedim
bildiğiniz gibi
benle ilgili
olan her şey
bir girişim içinde sıkışıp kalır

...

RITTER:
Otursana Allah aşkına
sen huzursuzluğun kendisisin

Thomas Bernhard
Ritter Dene Voss

22 Ocak 2018 Pazartesi

don, thomas bernhard


Hancı kadın tiksindiriyor beni.Çocukken, aralık mezbaha kapılarının önünde beni kusturan tiksintinin aynısı bu.Ölü olsaydı, -bugün- ondan tiksinmezdim -ölü otopsilik bedenler, bana asla canlı bedenleri anımsatmazlar- ama kadın yaşıyor, çürük, çok eski bir han mutfağı kokusu içinde yaşıyor.
---
"Her şey her zaman bulanıktı benim için" diyor.Çocukluğumdan bir kesit sundum ona.Bunun üzerine dedi ki: "Her çocukluk aynıdır.Yalnızca birisi sıradan, diğeri yumuşak, bir başkası da şeytani bir ışık altında görünür."
---
İntihar, nedir bu?Kendini sona erdirmek.Haklı ya da haksız yere.Hangi hakla?Neden olmasın?Bütün düşüncelerim bir noktada birleşmeye çalışıyordu: intihar meşru mudur, sorusuna yanıt bulunan yerde.Bir yanıt bulamadım.Hiçbir yerde.Çünkü insanlar birer yanıt değiller, birer yanıt olamazlar, yaşayan yanıt olamaz, ölüler de.Kendi suçum olmayan bir şeyi, kendimi öldürerek yok ediyorum.
---
Yaşlandıkça, düşünmek bir fiske eziyeti mekanizmasına dönüşür.Kesinlikle bir yararlılık değil.Ağaç, diyorum ve muazzam ormanlar görüyorum.Nehir, diyorum ve bütün nehirleri görüyorum.Bina, diyorum ve kentlerin bina denizlerini görüyorum.Kar dediğimde ise, okyanuslar var karşımda.Bir düşünce sonunda her şeye yol açıyor.Yüksek sanat, büyüğüyle küçüğüyle düşünmeye dayanıyor, sürekli olarak bütün büyüklük ölçütleriyle eşzamanlı...
---
Kahramanlar güvensizlikten doğmuşlar.Yani bir endişe durumundan, korkudan, ümitsizlikte.
---
Rüyalar bile soğuktan telef oluyor.Her şey soğuk oluyor.
---
Çocukluk ve gençlik, zalim bir yalnızlıktı, yaşlılığın da korkunç bir yalnızlık oluşu gibi.Sanki doğanın beni sürekli iteklemeye hakkı vardı, sürekli bana, içime, herkesten uzağa, herkese doğru, ama her zaman sınıra.Ne dediğimi anlıyorsunuz: kulaklar, insanın kendi kendini azarlamalarıyla doludur.Ve bir zamanlar bir şarkı, notalara dökülmüş ya da doğal bir müzik parçası duyulduğuna inanılırsa, yanılgıya düşülür: bu da yalnız olmaktan başka bir şey değildir.Ormandaki kuşlar da böyledir, dizlere çarpan deniz suyuyla da.Asla ne yapacağımı bilemedim, ve bugün hiç bilemiyorum.Şaşırtıcı, değil mi?İnsanlar, yalnız değillermiş gibi yapıyorlar, çünkü her zaman yalnızlar.Cemaatlerine nasıl katıldıkları görülürse: yoksa, dernekler, toplumlar, dinler, kentler, birer kanıtını mı oluşturuyor sonsuz yalnızlığın.Bakıp hep aynı düşünceler.Doğal değil, belki,Bağlantı bıkkını.Belki anlamsız.Heveskarca, olabilir.Yalnız olmanın üstüne belirli bir kullanışlı bağımsızlık da gelirse, dedi, "o zaman hala katlanılabilir ona, ama benim en küçük bağımsızlığım bile yoktu.Ne yapacağımı asla bilemedim.İnsanın üstüne gelen şeyle, etkilerle, çevreyle, Benlik'le başa çıkamadım.Bir defada içimde sonsuza dek oluşmuş olan şeyle.Evet.Bakın!" Dedi ki: "Yeni bir insan yağan insanlar, muazzam bir sorumluluk alırlar üstlerine .Hiçbir şey gerçekleştirilemez.Umutsuz.Büyük bir suçtur bu, mutsuz olacağı bilinen, en azından günün birinde mutsuz olacağı bilinen bir insan yapmak.Bir anlığına var olan mutsuzluk, bütün bir mutsuzluktur.Daha fazla yalnız olmak istenmediği için, yalnız olmayı üretmek, bu bir suçtur." Dedi ki: "Doğanın dürtüsü canicedir, ve buna dayanmak bahanedir, insanların okudukları her şeyin bir bahane oluşu gibi."
---
Neşeli olmadım!Mutlu denilen biri olmadım.Çünkü olağandışına, özgün olana, eksantrik olana, bir defalık ve ulaşılmaz olana düşkünlük her yerde, tinsel azaplarda bile söz konusu olan bu düşkünlük her şeyimi mahvetti.Bir parça kağıt gibi paramparça etti her şeyimi!Korkum, üzerinde düşünülmüş, parçalara ayrılmış,, lime lime edilmiş, ayrıntılarına bölünmüş bir korkudur, alçakça değil.Kendimi sürekli sınıyorum, evet, işte bu!Hep ardımdan koşuyorum!İnsanın kendini bir kitap gibi açmasını ve içinde sürekli baskı hataları keşfetmesinin nasıl bir şey olduğunu düşünebilirsiniz, art arda, her sayfada baskı hatası kaynıyor!Yine de her şey, bu yüzlerce ve binlerce baskı hatasına karşın, ustaca! Ustalık ürünlerinin art arda sıralanışı söz konusu...Ağrılar aşağıdan yukarıya çıkıyor ve yukarıdan aşağıya iniyor ve insan ağrıları oluyor.Dört bir yanda, etrafımı çeviren duvarlara çarpıyorum.En katıksız harç insanı benim!Ama yine de çoğu kez, kendi kahkahamın ardında sakınıyorum kendimi!
---
"Şimdi ne duyduğumu biliyor musunuz?Büyük düşüncelere karşı suçlamalar duyuyorum, büyük düşüncelere karşı muazzam bir mahkeme kuruldu, yavaş yavaş bütün büyük düşüncelere dava açıldığını duyuyorum.Hep daha çok sayıda büyük düşünce tutuklanıyor ve hapishanelere sevk ediliyor.Büyük düşünceler korkunç cezalara çarptırılıyorlar, biliyorum!Duyuyorum!Büyük düşünceler sınırlarda tutsak ediliyor.Birçokları kaçıyor, ama peşlerinden yetişiliyor ve dövülüyorlar ve cezaevlerine koyuluyorlar!Müebbet, diyorum, müebbet hapistir, büyük düşüncelere verilen en hafif ceza.Büyük düşüncelerin avukatları yok.Onları görev icabı savunacak kıytırık bir avukat bile yok.Savcıların büyük düşüncelere karşı harekete geçtiklerini duyuyorum.Polisin büyük düşüncelere tahta coplarıyla vurduğunu duyuyorum!Polis büyük düşünceleri her zaman şiddetle bastırmıştır!Büyük düşünceleri içeri tıkmıştır!Çok geçmeden bütüm büyük düşünceler içeri tıkılmış olacaklar!Artık tek bir büyük düşünce bile özgür olmayacak!Duyunuz!Görünüz!Bütün büyük düşüncelerin her zaman ilkesel olarak kafasına vurulmuştur!Duyunuz!"
---
"Hayal gücü bir düzensizlik anlatımıdır" dedi, "öyle olmalıdır.Düzenlilikte hayal gücü mümkün değildir, düzen hayal gücüne tahammül etmez, hayal gücü diye bir şey tanımaz."
---
"Ağrımın bir merkezi var, her şey bu ağrının merkezinden çıkıyor" dedi, "doğanın merkezinde yatıyor bu.Dünya birçok merkez üzerinde kurulmuştur, ama asıl olarak ağrının merkezi üzerinde.Bu ağrı merkezi, doğanın diğer merkezleri gibi, aşırı ağrı üzerinde kurulmuştur, denilebilir ki devasa ağrının üzerinde durmaktadır.Bilesiniz." dedi ressam, "kendimi dik tutabilirdim ama benim için mümkün değil.Normalden fazla eğiliyorum, değil mi?Özür dilerim, böyle aşırı eğildiğim için.Herhalde zavallı görünüyorumdur.Ama duyduğum ağrının korkunçluğu hakkında hiçbir fikriniz yok.Bende ağrı ve eziyet iç içe geçiyor, ve kollar bacaklar kendilerini savunuyorlar, ama giderek daha da fazla en masum kurbanlara dönüşüyorlar.Üstelik bir de ıslak kar, bu korkunç kar kütleleri!Başımı taşımaktan aciz olduğum anlar var.Böyle bir kuvvet zorlaması, on normal insan bile kaldıramaz benim başımı, antrenmanlı değillerse.Şimdi düşünün ki: bazen başımı kaldırabilmek için, benim başımın ağırlığına antrenmanlı on atletik insanın gücüne denk bir kuvvet ortaya koyuyorum.Bu kuvvetleri kendim için geliştirebildim1Görüyor musunuz, kuvvetimi nasıl da anlamsız bir meseleye harcıyorum: çünkü, benimki gibi bir başı kaldırmak anlamsızdır.İçimdeki bu kuvvetin yüzde birini bile, anlamlı bir yere harcayabilseydim...Bütün kuralları ve bilgileri tersyüz ederdim.Düşünsel dünyanın bütün ününü üstümde toplardım.Bu kuvvetin yüzde biriyle, adeta ikinci bir yaratıcı olurdum!İnsanlar karşı çıkmazlardı.Elimi şöyle bir çevirince, binlerce yılı geriye sara ve başka, daha iyi bir doğrultuda yeniden ilerlemesini sağlardım.Ne var ki kuvvetlerim kendi başıma, kendi baş ağrıma odaklanıyorlar ve her şey anlamsız.Bu baş, bilmelisiniz ki, yeteneksizdir.Ortasında hala, çaresiz bir magma yanıyor, ve her şey parçalanmış uyumlarla dolu!

---
"Çocukluk hala, küçük bir köpek gibi eşlik ediyor bana, hani bir zamanlar neşeli yok arkadaşıdır da, şimdi bakmak ve kırıklarını sarmak, binlerce ilaç vermek gerekir ona, ellerimizde ölmesin diye."
---
İnsanlar, kendi akranlıklarından, bütün karanlığa geri itilirler, tekrar tekrar geri itilirler, bilmelisiniz...
---
Bizi öldüren bir ün gidiyormuş önümüzden.
---
Ölümümle yaptığım anlaşma, iki taraf için de olabildiğince avantajlı ve mükemmel.
---
Ama cennette, son ukalaya yer vardır.
---
Her yede yalnızca anlayışsızlığa çarpıyor insan.
---
Kırsal kesim insanlarının arasında boğulmak, acınası bir boğulmakmış.Kurbanın nasıl debelendiğini ve dalgaların onu nasıl yuttuğunu, sanki dünyanın en doğal şeyiymiş gibi seyrederlermiş: kötü bir insanın, kendilerinden olmayan birinin basitçe batıp gidişini.Onların lafını dinlememiş, onlara ikna olmamış birinin.En başından itibaren onlara yabancı görünmüş ve bu yüzden yaşamlarında yer almaya layık olmayan birinin...

---
"Sürekli su bırakan marazlı bir kurbağa"
---
Kendi uçurumunun derinliğinin yükümlülüğü vardır.
---
"Pusuya yatmak demek, kötü bir şey yapmak istemek anlamına gelmez." Hastalıklı bir biçimde her şey korkunç olandan etkilenmiş ve "masum olanın da yıkıcı görevleri vardır, değil mi?"
---
"Kederlendiriyor mu bu manzara sizi?Bütün bu günlerde?Sizin gibiler yıllar, on yıllar boyunca kederin kıyısından yürürler.Ansızın içine düşerler.Tepetaklak."
---
Ressam Strauch, cerrah Strauch'tan daha ufak tefek.Ressam Strauch, çekiç ve keski ile, bıçak, testere, kerpeten ve bisturiyle düzeltilmeyecek vakalardan biri.Bu durumda yüksek bilimin düşünce tarzı, uykusuz geçen sayısız gecenin sezgileri girmeli devreye.Çünkü bedeli on yıllarca ölüme taksit taksit ödenen, ödemesi nerdeyse bitmiş, bedeli ödenmiş bir hata söz konusu burada.Öyle mi?Bir gelişme olmayan bütün gelişmenin bir sonucu, tözün bir sonucu söz konusu.Hareket olmayan bir hareketin.Çıkış noktası olmayan bir çıkış noktasının...
---
Şarkı söyleyerek düşüncelerimi örtmek istiyordum.Ne var ki düşünceleri gitmeleri istendiğinde gitmezler, tatlı dille uzaklaştırılamazlar.Tam tersine: iyice yerleşip otururlar ve, sonsuz derecede suçlama öfke üretmeye başlarlar.
---
Geceleyin hastalığının köklerine kadar iniyormuş, ama belirleyici anda her şey yeniden kayboluyormuş.Yalnızca ağrı kalıyormuş, "doruk noktasını aşmanın mümkün olmadığı bir ağrı..."
---
Hiçbir nesne, hiçbir şey sessiz değilmiş.Her şey sürekli kendi ağrılarını dile getirirmiş."Dağlar, bakın son derece büyük ağrıların, son derece büyük tanıklarıdır." dedi ressam.Dağa doğru yürüdü: "İnsanlar hep derler ki: dağın bir ucu göklerde.Hiçbir zaman demezler ki: dağın bir ucu cehennemde.Neden?
---
"Çocuklar bana hükmediyorlardı...Asıl trajedi, çocukların bana ilk andan itibaren hükmediyorlar oluşlarıydı.Benden korktukları halde.Elbette bu, öğretmenlerle öğrenciler arasında iyi bir ilişki değildir" dedi."Çocuklar canavardır...Canavarlar gibi güçlü ve gaddardırlar." Ancak daha en başından, hiç sağı solu belli olmayan birisi olduğunu birkaç kez gösterdiği için başa çıkabilmiş çocuklarla."Dövdüm de onları...Ama çok üzüldüm.Öyle acı verdi ki bu bana, kendimden korktum." Dersten eve dönüş yolları, "ıstırap taşlarıyla döşeli"ymiş.Yine de vekil öğretmenlik yapmak, onun için en iyisiymiş.Ressamlığın üzerinden bir dolambaçlı yoldan geçerek ayakta kalmamak.
---
"Ama benden aslında sadece hasta öğretmenlerin vekil öğretmeni olarak yararlanıyorlardı."
---
"İnsanın tam da, tüylerini diken diken eden şeyi yapması gerekiyor, tam da hep nefret ettiği şeyin kendisi olması gerekiyor."
---
Ahlakın nasıl yasa, masumiyetin nasıl yalan dönüştüğünü biliyor ressam.Milyonlarca algı merkezine sıradan içgüdünün nüfuz edişini ve her şeyi alt edişini.
---
"Yunan dramalarında elçinin sahneye telaşla girmesi gibi telaşla girdi içeri.Halk budur." dedi, "kışkırtılacak bir durum olduğunda, birbirini karşılıklı kışkırtmasıyla, tahakküm edişi ve tahakküm edilişiyle."
---
"Çingeneler, kendi kendini kusturmuş bir dünyanın artıklarıdır."
---
Ölümcül darbe almış bir hayvanın, mezbaha zeminine düşerken çıkardığı gürültüyü biliyorsunuzdur herhalde.
---
"Bu tragedyaya, bu komedyaya, acıyorum bu tragedyaya, bu komedyaya acımıyorum, yalnız başıma uydurduğum bu komedyatragedyaya, yalnız başıma uydurduğum bu gölgelere, bu gölgelerin ıstıraplarına, bu gölge ıstıraplarına, bu sonsuz kedere..."
---
Yaşayabileceğinden daha uzun süre yaşamamaya dikkat etmeli.
---
"İnsanlar yaşamları boyunca yorgunlar ve daha yüce bir şeye yatkın değiller.Daha yüce olan da ne ki!Bu karınca yığını, milyarlık bir proje için muazzam bir pislik taşıyıcıdan başka bir şey değil."
---
"Ölümcül hastalıklar, taşıyıcılarının, kendilerine teslim olmasına da yol açarlar.Bunu her zaman gözlemledim."
---
"Ölümcül hastalıklar "ritmik dinsel rahatlıklardır.İnsanlar bu hastalığa, kendilerine yabancı bir bahçeye giriyormuş gibi girerler."
---
Cümleleri kürek vuruşları gibi, büyük bir akıntı olmasaydı ilerleyecekti.Kimi zaman tutuluyor, birdenbire susuyor, içinde bulunduğu durumun, gerçekten bir sonraki başka bir durumla sonuçlanacağından emin olmak istermiş gibi."İnsan hiçbir şeyi yönlendiremiyor." Gelecekteki ve çok gerilerde kalmış olan, onda bir kordon gibi iç içe geçiyorlar, çoğu kez tek bir cümlede on defa.Sürekli büyük kayıpları düşünen kişilerden biri o, kesintisiz.Denizi görüyor ve denizde dibe batmış bir taşı, devasa bir kaya parçasını, devasa bir şehrin parçalarını, önceden kesitirilmeyen, çok eskilerde kalmış bir öykünün sonunu.Kafası bir ağ örüyor...Yabanıl etin yumrularından başka bir şey olmayan renkler. onu kısmen felsefi bir sarhoşluğa sokuyor.
---
"Başlangıçta çok fazla hürmet, daha sonra çok fazla nefret ve tiksinti.Önce şehirleri tanıma tutkusu, sonra bütün bu şehirleri yeniden unutabilme tutkusu.İnsanlar sıçanlar gibi, sokak çöpçülerinin kürekleriyle doğranmış.İnsanlarla çok fazla uğraşmak mahvetti beni."
---
"Sonra kışın acı, kar olur yağar, bilesiniz." Ötücü kuşlar acıyı taşıyanlar."Zayıflığın, onu koruyan bir yasası yoktur."
---
" Öğretmenlerimiz mezbahalarda ders vermeliler.Kitaplardan okuyup anlatmamalılar, topuzları sallamalı, satırları indirmeli, bıçaklarla kesmeliler...Okumayı bağırsaklar yardımıyla öğretmeli, yararsız kitap satırlarının yardımıyla değil...Nektar sözcüğünün yerini çok önceden kan sözcüğü almalı...Bakın" dedi ressam, "mezbaha biricik temel felsefe dersliğidir.Mezbaha derslik ve amfidir.Biricik bilgelik mezbaha bilgeliğidir!Biricik yazılar, mezbaha yazılarıdır!Birick hakikat mezbaha hakikatidir.Karşı-hakikat, hakikat, hakikat dışı, hepsi birlikte korkunç mezbaha üniversitesine kaydolmaktır, insanlara, yeni ve yoldan çıkarılacak insanlara zorla kabul ettirmek istediğim.Dünyanın bilgisi mezbaha bilgisi değildir ve özensizdir.Mezbaha radikal bir özenlilik felsefesini olanaklı kılar." Mezbahanın içine kadar gelmiştik."Gidelim" dedi ressam, "kan kokusu, görülmemiş bir şey olarak kıpırdıyor içimde, biricik özdeş olan olarak kan kokusu.Gidelim yoksa tinin yeni bir gelişmesi olanağını, düşünen bedenselliğimden koparmam gerekecek, bunu yapacak gücüm yok." Şimdi büyük adımlar atıyordu ve dedi ki: "Hayvan insan için kan kaybeder ve bunu bilir.İnsan hayvan için kan kaybetmez ve bunu da bilmez.İnsan hayvan için eksiktir, hayvan eksiksiz insan olabilirdi.Ne dediğimi anlıyor musunuz: biri, diğerine karşı yazgısızdır, biri, diğerine karşı olağanüstü karanlıktır.Hiçbiri diğeri için değildir.Hiçbiri diğerini ortadan kaldırmaz."
---
Çevresiyle temasa geçmeyi her zaman denemiş, sonuna dek tiksinmeye layık olanla.
---
"Mutlak bir sefalet evresinde bulunuyoruz."
---
"İnsanları hesaba katmak hatadır.Herhangi bir insanı hesaba katmak büyük bir hatadır.Bu hatayı her zaman yaptım.Bütün hataların bu en korkuncunu her zaman yaptım, insanları hep hesaba kattım."
---
Bu yıl yaptığımız biricik ortak gezintideki sözlerinizi anımsayınız: "Kan bağları birdenbire tamir edilemez hale gelir."
---
Erkek kardeşiniz, dünyanın karanlıklaştığına, çevresindeki ve içindeki her şeyin karanlıklaştığına inandığı ölçüde karanlıklaşıyor."Dünya ışığın aşama aşama kısılmasıdır" diyor.Ve sonra bu akşam dedi ki: "İçimde her şey bir nehir yatağındaki gibi kurudu, kurumuş bir kan nehri gibi içimdeki her şey."
---
Gerçek şu ki, erkek kardeşinizin düşünceleri ile doldum.
---
Saygıdeğer Asistan Bey!
İntihar, sizinde bir defasında saptadığınız gibi, bir ana rahmi meselesidir; intiharın gerçekleştirilmesi, intiharcının doğum anıyla birlikte başlar.Erkek kardeşinizin şimdiye kadar yaşadığı ne varsa, işte böyle "intiharın dizginsizliği"ydi.Bu insanı oluşturan her şeyi öldürmek üzere yapılan bir av.

Thomas Bernhard
Don