22 Ocak 2018 Pazartesi

don, thomas bernhard


Hancı kadın tiksindiriyor beni.Çocukken, aralık mezbaha kapılarının önünde beni kusturan tiksintinin aynısı bu.Ölü olsaydı, -bugün- ondan tiksinmezdim -ölü otopsilik bedenler, bana asla canlı bedenleri anımsatmazlar- ama kadın yaşıyor, çürük, çok eski bir han mutfağı kokusu içinde yaşıyor.
---
"Her şey her zaman bulanıktı benim için" diyor.Çocukluğumdan bir kesit sundum ona.Bunun üzerine dedi ki: "Her çocukluk aynıdır.Yalnızca birisi sıradan, diğeri yumuşak, bir başkası da şeytani bir ışık altında görünür."
---
İntihar, nedir bu?Kendini sona erdirmek.Haklı ya da haksız yere.Hangi hakla?Neden olmasın?Bütün düşüncelerim bir noktada birleşmeye çalışıyordu: intihar meşru mudur, sorusuna yanıt bulunan yerde.Bir yanıt bulamadım.Hiçbir yerde.Çünkü insanlar birer yanıt değiller, birer yanıt olamazlar, yaşayan yanıt olamaz, ölüler de.Kendi suçum olmayan bir şeyi, kendimi öldürerek yok ediyorum.
---
Yaşlandıkça, düşünmek bir fiske eziyeti mekanizmasına dönüşür.Kesinlikle bir yararlılık değil.Ağaç, diyorum ve muazzam ormanlar görüyorum.Nehir, diyorum ve bütün nehirleri görüyorum.Bina, diyorum ve kentlerin bina denizlerini görüyorum.Kar dediğimde ise, okyanuslar var karşımda.Bir düşünce sonunda her şeye yol açıyor.Yüksek sanat, büyüğüyle küçüğüyle düşünmeye dayanıyor, sürekli olarak bütün büyüklük ölçütleriyle eşzamanlı...
---
Kahramanlar güvensizlikten doğmuşlar.Yani bir endişe durumundan, korkudan, ümitsizlikte.
---
Rüyalar bile soğuktan telef oluyor.Her şey soğuk oluyor.
---
Çocukluk ve gençlik, zalim bir yalnızlıktı, yaşlılığın da korkunç bir yalnızlık oluşu gibi.Sanki doğanın beni sürekli iteklemeye hakkı vardı, sürekli bana, içime, herkesten uzağa, herkese doğru, ama her zaman sınıra.Ne dediğimi anlıyorsunuz: kulaklar, insanın kendi kendini azarlamalarıyla doludur.Ve bir zamanlar bir şarkı, notalara dökülmüş ya da doğal bir müzik parçası duyulduğuna inanılırsa, yanılgıya düşülür: bu da yalnız olmaktan başka bir şey değildir.Ormandaki kuşlar da böyledir, dizlere çarpan deniz suyuyla da.Asla ne yapacağımı bilemedim, ve bugün hiç bilemiyorum.Şaşırtıcı, değil mi?İnsanlar, yalnız değillermiş gibi yapıyorlar, çünkü her zaman yalnızlar.Cemaatlerine nasıl katıldıkları görülürse: yoksa, dernekler, toplumlar, dinler, kentler, birer kanıtını mı oluşturuyor sonsuz yalnızlığın.Bakıp hep aynı düşünceler.Doğal değil, belki,Bağlantı bıkkını.Belki anlamsız.Heveskarca, olabilir.Yalnız olmanın üstüne belirli bir kullanışlı bağımsızlık da gelirse, dedi, "o zaman hala katlanılabilir ona, ama benim en küçük bağımsızlığım bile yoktu.Ne yapacağımı asla bilemedim.İnsanın üstüne gelen şeyle, etkilerle, çevreyle, Benlik'le başa çıkamadım.Bir defada içimde sonsuza dek oluşmuş olan şeyle.Evet.Bakın!" Dedi ki: "Yeni bir insan yağan insanlar, muazzam bir sorumluluk alırlar üstlerine .Hiçbir şey gerçekleştirilemez.Umutsuz.Büyük bir suçtur bu, mutsuz olacağı bilinen, en azından günün birinde mutsuz olacağı bilinen bir insan yapmak.Bir anlığına var olan mutsuzluk, bütün bir mutsuzluktur.Daha fazla yalnız olmak istenmediği için, yalnız olmayı üretmek, bu bir suçtur." Dedi ki: "Doğanın dürtüsü canicedir, ve buna dayanmak bahanedir, insanların okudukları her şeyin bir bahane oluşu gibi."
---
Neşeli olmadım!Mutlu denilen biri olmadım.Çünkü olağandışına, özgün olana, eksantrik olana, bir defalık ve ulaşılmaz olana düşkünlük her yerde, tinsel azaplarda bile söz konusu olan bu düşkünlük her şeyimi mahvetti.Bir parça kağıt gibi paramparça etti her şeyimi!Korkum, üzerinde düşünülmüş, parçalara ayrılmış,, lime lime edilmiş, ayrıntılarına bölünmüş bir korkudur, alçakça değil.Kendimi sürekli sınıyorum, evet, işte bu!Hep ardımdan koşuyorum!İnsanın kendini bir kitap gibi açmasını ve içinde sürekli baskı hataları keşfetmesinin nasıl bir şey olduğunu düşünebilirsiniz, art arda, her sayfada baskı hatası kaynıyor!Yine de her şey, bu yüzlerce ve binlerce baskı hatasına karşın, ustaca! Ustalık ürünlerinin art arda sıralanışı söz konusu...Ağrılar aşağıdan yukarıya çıkıyor ve yukarıdan aşağıya iniyor ve insan ağrıları oluyor.Dört bir yanda, etrafımı çeviren duvarlara çarpıyorum.En katıksız harç insanı benim!Ama yine de çoğu kez, kendi kahkahamın ardında sakınıyorum kendimi!
---
"Şimdi ne duyduğumu biliyor musunuz?Büyük düşüncelere karşı suçlamalar duyuyorum, büyük düşüncelere karşı muazzam bir mahkeme kuruldu, yavaş yavaş bütün büyük düşüncelere dava açıldığını duyuyorum.Hep daha çok sayıda büyük düşünce tutuklanıyor ve hapishanelere sevk ediliyor.Büyük düşünceler korkunç cezalara çarptırılıyorlar, biliyorum!Duyuyorum!Büyük düşünceler sınırlarda tutsak ediliyor.Birçokları kaçıyor, ama peşlerinden yetişiliyor ve dövülüyorlar ve cezaevlerine koyuluyorlar!Müebbet, diyorum, müebbet hapistir, büyük düşüncelere verilen en hafif ceza.Büyük düşüncelerin avukatları yok.Onları görev icabı savunacak kıytırık bir avukat bile yok.Savcıların büyük düşüncelere karşı harekete geçtiklerini duyuyorum.Polisin büyük düşüncelere tahta coplarıyla vurduğunu duyuyorum!Polis büyük düşünceleri her zaman şiddetle bastırmıştır!Büyük düşünceleri içeri tıkmıştır!Çok geçmeden bütüm büyük düşünceler içeri tıkılmış olacaklar!Artık tek bir büyük düşünce bile özgür olmayacak!Duyunuz!Görünüz!Bütün büyük düşüncelerin her zaman ilkesel olarak kafasına vurulmuştur!Duyunuz!"
---
"Hayal gücü bir düzensizlik anlatımıdır" dedi, "öyle olmalıdır.Düzenlilikte hayal gücü mümkün değildir, düzen hayal gücüne tahammül etmez, hayal gücü diye bir şey tanımaz."
---
"Ağrımın bir merkezi var, her şey bu ağrının merkezinden çıkıyor" dedi, "doğanın merkezinde yatıyor bu.Dünya birçok merkez üzerinde kurulmuştur, ama asıl olarak ağrının merkezi üzerinde.Bu ağrı merkezi, doğanın diğer merkezleri gibi, aşırı ağrı üzerinde kurulmuştur, denilebilir ki devasa ağrının üzerinde durmaktadır.Bilesiniz." dedi ressam, "kendimi dik tutabilirdim ama benim için mümkün değil.Normalden fazla eğiliyorum, değil mi?Özür dilerim, böyle aşırı eğildiğim için.Herhalde zavallı görünüyorumdur.Ama duyduğum ağrının korkunçluğu hakkında hiçbir fikriniz yok.Bende ağrı ve eziyet iç içe geçiyor, ve kollar bacaklar kendilerini savunuyorlar, ama giderek daha da fazla en masum kurbanlara dönüşüyorlar.Üstelik bir de ıslak kar, bu korkunç kar kütleleri!Başımı taşımaktan aciz olduğum anlar var.Böyle bir kuvvet zorlaması, on normal insan bile kaldıramaz benim başımı, antrenmanlı değillerse.Şimdi düşünün ki: bazen başımı kaldırabilmek için, benim başımın ağırlığına antrenmanlı on atletik insanın gücüne denk bir kuvvet ortaya koyuyorum.Bu kuvvetleri kendim için geliştirebildim1Görüyor musunuz, kuvvetimi nasıl da anlamsız bir meseleye harcıyorum: çünkü, benimki gibi bir başı kaldırmak anlamsızdır.İçimdeki bu kuvvetin yüzde birini bile, anlamlı bir yere harcayabilseydim...Bütün kuralları ve bilgileri tersyüz ederdim.Düşünsel dünyanın bütün ününü üstümde toplardım.Bu kuvvetin yüzde biriyle, adeta ikinci bir yaratıcı olurdum!İnsanlar karşı çıkmazlardı.Elimi şöyle bir çevirince, binlerce yılı geriye sara ve başka, daha iyi bir doğrultuda yeniden ilerlemesini sağlardım.Ne var ki kuvvetlerim kendi başıma, kendi baş ağrıma odaklanıyorlar ve her şey anlamsız.Bu baş, bilmelisiniz ki, yeteneksizdir.Ortasında hala, çaresiz bir magma yanıyor, ve her şey parçalanmış uyumlarla dolu!

---
"Çocukluk hala, küçük bir köpek gibi eşlik ediyor bana, hani bir zamanlar neşeli yok arkadaşıdır da, şimdi bakmak ve kırıklarını sarmak, binlerce ilaç vermek gerekir ona, ellerimizde ölmesin diye."
---
İnsanlar, kendi akranlıklarından, bütün karanlığa geri itilirler, tekrar tekrar geri itilirler, bilmelisiniz...
---
Bizi öldüren bir ün gidiyormuş önümüzden.
---
Ölümümle yaptığım anlaşma, iki taraf için de olabildiğince avantajlı ve mükemmel.
---
Ama cennette, son ukalaya yer vardır.
---
Her yede yalnızca anlayışsızlığa çarpıyor insan.
---
Kırsal kesim insanlarının arasında boğulmak, acınası bir boğulmakmış.Kurbanın nasıl debelendiğini ve dalgaların onu nasıl yuttuğunu, sanki dünyanın en doğal şeyiymiş gibi seyrederlermiş: kötü bir insanın, kendilerinden olmayan birinin basitçe batıp gidişini.Onların lafını dinlememiş, onlara ikna olmamış birinin.En başından itibaren onlara yabancı görünmüş ve bu yüzden yaşamlarında yer almaya layık olmayan birinin...

---
"Sürekli su bırakan marazlı bir kurbağa"
---
Kendi uçurumunun derinliğinin yükümlülüğü vardır.
---
"Pusuya yatmak demek, kötü bir şey yapmak istemek anlamına gelmez." Hastalıklı bir biçimde her şey korkunç olandan etkilenmiş ve "masum olanın da yıkıcı görevleri vardır, değil mi?"
---
"Kederlendiriyor mu bu manzara sizi?Bütün bu günlerde?Sizin gibiler yıllar, on yıllar boyunca kederin kıyısından yürürler.Ansızın içine düşerler.Tepetaklak."
---
Ressam Strauch, cerrah Strauch'tan daha ufak tefek.Ressam Strauch, çekiç ve keski ile, bıçak, testere, kerpeten ve bisturiyle düzeltilmeyecek vakalardan biri.Bu durumda yüksek bilimin düşünce tarzı, uykusuz geçen sayısız gecenin sezgileri girmeli devreye.Çünkü bedeli on yıllarca ölüme taksit taksit ödenen, ödemesi nerdeyse bitmiş, bedeli ödenmiş bir hata söz konusu burada.Öyle mi?Bir gelişme olmayan bütün gelişmenin bir sonucu, tözün bir sonucu söz konusu.Hareket olmayan bir hareketin.Çıkış noktası olmayan bir çıkış noktasının...
---
Şarkı söyleyerek düşüncelerimi örtmek istiyordum.Ne var ki düşünceleri gitmeleri istendiğinde gitmezler, tatlı dille uzaklaştırılamazlar.Tam tersine: iyice yerleşip otururlar ve, sonsuz derecede suçlama öfke üretmeye başlarlar.
---
Geceleyin hastalığının köklerine kadar iniyormuş, ama belirleyici anda her şey yeniden kayboluyormuş.Yalnızca ağrı kalıyormuş, "doruk noktasını aşmanın mümkün olmadığı bir ağrı..."
---
Hiçbir nesne, hiçbir şey sessiz değilmiş.Her şey sürekli kendi ağrılarını dile getirirmiş."Dağlar, bakın son derece büyük ağrıların, son derece büyük tanıklarıdır." dedi ressam.Dağa doğru yürüdü: "İnsanlar hep derler ki: dağın bir ucu göklerde.Hiçbir zaman demezler ki: dağın bir ucu cehennemde.Neden?
---
"Çocuklar bana hükmediyorlardı...Asıl trajedi, çocukların bana ilk andan itibaren hükmediyorlar oluşlarıydı.Benden korktukları halde.Elbette bu, öğretmenlerle öğrenciler arasında iyi bir ilişki değildir" dedi."Çocuklar canavardır...Canavarlar gibi güçlü ve gaddardırlar." Ancak daha en başından, hiç sağı solu belli olmayan birisi olduğunu birkaç kez gösterdiği için başa çıkabilmiş çocuklarla."Dövdüm de onları...Ama çok üzüldüm.Öyle acı verdi ki bu bana, kendimden korktum." Dersten eve dönüş yolları, "ıstırap taşlarıyla döşeli"ymiş.Yine de vekil öğretmenlik yapmak, onun için en iyisiymiş.Ressamlığın üzerinden bir dolambaçlı yoldan geçerek ayakta kalmamak.
---
"Ama benden aslında sadece hasta öğretmenlerin vekil öğretmeni olarak yararlanıyorlardı."
---
"İnsanın tam da, tüylerini diken diken eden şeyi yapması gerekiyor, tam da hep nefret ettiği şeyin kendisi olması gerekiyor."
---
Ahlakın nasıl yasa, masumiyetin nasıl yalan dönüştüğünü biliyor ressam.Milyonlarca algı merkezine sıradan içgüdünün nüfuz edişini ve her şeyi alt edişini.
---
"Yunan dramalarında elçinin sahneye telaşla girmesi gibi telaşla girdi içeri.Halk budur." dedi, "kışkırtılacak bir durum olduğunda, birbirini karşılıklı kışkırtmasıyla, tahakküm edişi ve tahakküm edilişiyle."
---
"Çingeneler, kendi kendini kusturmuş bir dünyanın artıklarıdır."
---
Ölümcül darbe almış bir hayvanın, mezbaha zeminine düşerken çıkardığı gürültüyü biliyorsunuzdur herhalde.
---
"Bu tragedyaya, bu komedyaya, acıyorum bu tragedyaya, bu komedyaya acımıyorum, yalnız başıma uydurduğum bu komedyatragedyaya, yalnız başıma uydurduğum bu gölgelere, bu gölgelerin ıstıraplarına, bu gölge ıstıraplarına, bu sonsuz kedere..."
---
Yaşayabileceğinden daha uzun süre yaşamamaya dikkat etmeli.
---
"İnsanlar yaşamları boyunca yorgunlar ve daha yüce bir şeye yatkın değiller.Daha yüce olan da ne ki!Bu karınca yığını, milyarlık bir proje için muazzam bir pislik taşıyıcıdan başka bir şey değil."
---
"Ölümcül hastalıklar, taşıyıcılarının, kendilerine teslim olmasına da yol açarlar.Bunu her zaman gözlemledim."
---
"Ölümcül hastalıklar "ritmik dinsel rahatlıklardır.İnsanlar bu hastalığa, kendilerine yabancı bir bahçeye giriyormuş gibi girerler."
---
Cümleleri kürek vuruşları gibi, büyük bir akıntı olmasaydı ilerleyecekti.Kimi zaman tutuluyor, birdenbire susuyor, içinde bulunduğu durumun, gerçekten bir sonraki başka bir durumla sonuçlanacağından emin olmak istermiş gibi."İnsan hiçbir şeyi yönlendiremiyor." Gelecekteki ve çok gerilerde kalmış olan, onda bir kordon gibi iç içe geçiyorlar, çoğu kez tek bir cümlede on defa.Sürekli büyük kayıpları düşünen kişilerden biri o, kesintisiz.Denizi görüyor ve denizde dibe batmış bir taşı, devasa bir kaya parçasını, devasa bir şehrin parçalarını, önceden kesitirilmeyen, çok eskilerde kalmış bir öykünün sonunu.Kafası bir ağ örüyor...Yabanıl etin yumrularından başka bir şey olmayan renkler. onu kısmen felsefi bir sarhoşluğa sokuyor.
---
"Başlangıçta çok fazla hürmet, daha sonra çok fazla nefret ve tiksinti.Önce şehirleri tanıma tutkusu, sonra bütün bu şehirleri yeniden unutabilme tutkusu.İnsanlar sıçanlar gibi, sokak çöpçülerinin kürekleriyle doğranmış.İnsanlarla çok fazla uğraşmak mahvetti beni."
---
"Sonra kışın acı, kar olur yağar, bilesiniz." Ötücü kuşlar acıyı taşıyanlar."Zayıflığın, onu koruyan bir yasası yoktur."
---
" Öğretmenlerimiz mezbahalarda ders vermeliler.Kitaplardan okuyup anlatmamalılar, topuzları sallamalı, satırları indirmeli, bıçaklarla kesmeliler...Okumayı bağırsaklar yardımıyla öğretmeli, yararsız kitap satırlarının yardımıyla değil...Nektar sözcüğünün yerini çok önceden kan sözcüğü almalı...Bakın" dedi ressam, "mezbaha biricik temel felsefe dersliğidir.Mezbaha derslik ve amfidir.Biricik bilgelik mezbaha bilgeliğidir!Biricik yazılar, mezbaha yazılarıdır!Birick hakikat mezbaha hakikatidir.Karşı-hakikat, hakikat, hakikat dışı, hepsi birlikte korkunç mezbaha üniversitesine kaydolmaktır, insanlara, yeni ve yoldan çıkarılacak insanlara zorla kabul ettirmek istediğim.Dünyanın bilgisi mezbaha bilgisi değildir ve özensizdir.Mezbaha radikal bir özenlilik felsefesini olanaklı kılar." Mezbahanın içine kadar gelmiştik."Gidelim" dedi ressam, "kan kokusu, görülmemiş bir şey olarak kıpırdıyor içimde, biricik özdeş olan olarak kan kokusu.Gidelim yoksa tinin yeni bir gelişmesi olanağını, düşünen bedenselliğimden koparmam gerekecek, bunu yapacak gücüm yok." Şimdi büyük adımlar atıyordu ve dedi ki: "Hayvan insan için kan kaybeder ve bunu bilir.İnsan hayvan için kan kaybetmez ve bunu da bilmez.İnsan hayvan için eksiktir, hayvan eksiksiz insan olabilirdi.Ne dediğimi anlıyor musunuz: biri, diğerine karşı yazgısızdır, biri, diğerine karşı olağanüstü karanlıktır.Hiçbiri diğeri için değildir.Hiçbiri diğerini ortadan kaldırmaz."
---
Çevresiyle temasa geçmeyi her zaman denemiş, sonuna dek tiksinmeye layık olanla.
---
"Mutlak bir sefalet evresinde bulunuyoruz."
---
"İnsanları hesaba katmak hatadır.Herhangi bir insanı hesaba katmak büyük bir hatadır.Bu hatayı her zaman yaptım.Bütün hataların bu en korkuncunu her zaman yaptım, insanları hep hesaba kattım."
---
Bu yıl yaptığımız biricik ortak gezintideki sözlerinizi anımsayınız: "Kan bağları birdenbire tamir edilemez hale gelir."
---
Erkek kardeşiniz, dünyanın karanlıklaştığına, çevresindeki ve içindeki her şeyin karanlıklaştığına inandığı ölçüde karanlıklaşıyor."Dünya ışığın aşama aşama kısılmasıdır" diyor.Ve sonra bu akşam dedi ki: "İçimde her şey bir nehir yatağındaki gibi kurudu, kurumuş bir kan nehri gibi içimdeki her şey."
---
Gerçek şu ki, erkek kardeşinizin düşünceleri ile doldum.
---
Saygıdeğer Asistan Bey!
İntihar, sizinde bir defasında saptadığınız gibi, bir ana rahmi meselesidir; intiharın gerçekleştirilmesi, intiharcının doğum anıyla birlikte başlar.Erkek kardeşinizin şimdiye kadar yaşadığı ne varsa, işte böyle "intiharın dizginsizliği"ydi.Bu insanı oluşturan her şeyi öldürmek üzere yapılan bir av.

Thomas Bernhard
Don

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder