10 Haziran 2020 Çarşamba

Asaf Halet Çelebi Yazılarından: At Hakkında, Ses Dergisi (1939)

Richard Carnie Littlefield


Eskiden at diye sırıklara biner ve "Sakın ha atım teper" diye sağa sola savururduk.Bununla beraber fasulye sırığı hiçbir zaman ata benzemezdi.

Hiç benzemeyen şeyleri nelere benzetmemişizdir.Eski şairler de, gözleri ve ağzı olduğu için ata benzemesi ihtimali daha çok kuvvetli olan sevgililerini hiç benzemedikleri güle ve aya benzetirlerdi.Güvercine ve geyiğe benzetenler şüphesiz daha yaklaşmışlardır.Ata benzetilmesinde ben hiçbir beis görmüyorum.

Allah vermesin Guliver'in anlattığı, insanların hayvan akıllı ve atların insan akıllı olduğu o Hyummhmmm memleketinde olsaydık ne yapardık?Atlar bizim üzerimize binemese de bir arabaya koşturup kendileri içine oturmazlar mıydı?

Equus atın dedesiydi; ve şimdiki attan az farklı idi, bununla beraber onun zamanında Neandertal adamı şöyle dursun Pithecanthropus bile yoktu.Equus'lar kendilerinden sonra gelen dedelerimizi görünce acaba hayret etmişler midir?Bununla beraber daha sonraları, ilk defa sırtlarına atlamak küstahlığında bulunan insanlara fevkalade hiddet ettikleri bence muhakkak gibidir.Fakat onların mı insanları, insanların mı onları harbe alıştırdığına şüphe ediyorum.

Eski zamanda konuşan insan darda kalırsa yaksın da yetişeyim diye üç kılını veren atlar varmış.Fakat ben bunun ne dereceye kadar doğru olduğunu bilemiyorum.Yalnız o atlar şimdi hiç bulunamıyor.

Asaf Halet Çelebi
At Hakkında
SES Dergisi (1939)

Yenilmiş, Hüseyin Basiç


Salt güneş
Köpek çorbası
Tuz ve külle
Besler kekre
Yavrularını.

Otlağa çıkarır,
Yılanlar için yasak,
Bulaşık kuşlar ile
Yaban hayvanları yerine.

Burada bazen onlar,
Bazen de bizler,
Yenilmiş halde,
Yeriz birbirimizi.


Hüseyin Basiç
Sesler Dergisi, 1993
Boşnak Edebiyatı
Hazırlayan: Fahri Kaya

Alacakaranlık, Hamza Humo


Alacakaranlık
Gölgeler sıvışıyor odama
Sakin ve hafif köşelerde sıkışıyor
Sonra sıcaktan memnun yavaşça fısıldıyor
Büyük düşlerle gizlice giriyorlar içime,

Kımıldamadan oturuyor
Dinliyorum fısıldayışı
Ve sonsuzlukta kayboluyorum

Sobada bir gümbürtü
Dersin uzaktan akın ediyor kızıl tayfalar
Alevli dil, kanlı gözlerle sonsuzluğa akın ediyor
Rüzgâr gibi gelip geçiyor gümbürtü de
Alacakaranlık etrafı kaplıyor
Yarı uykulu tembelce geçiyor saatler
Pandül durmuyor saat çalıyor
Vuruşlar da karanlıkta kayboluyor

Yüksek kara kulede örümcekler ağ örüyor
İncecik telleriyle de beni sarıyor
Kara bir kapı çekiyor kendisine doğru beni
Bir yerden gene bir fısıltı geliyor
Çanlar ağır ağır çalıyor
Kara gölgeler peşimde
Ben ve alacakaranlık
Dünyada yapayalnız kaldık.

Gürlüyor
Yağmur destiden boşanırcasına
Yağmur yağıyor
İçimde bir korku
Bağırıyorum
Yardıma çağırıyorum.

Hamza Humo
Sesler Dergisi, 1993
Hazırlayan: Fahri Kaya

Emrah Ablak - Bir Zamanlar Terminal (Bir Kedi Hikâyesi), Karikafilm

Emrah Ablak - Bir Zamanlar Terminal
Bir Kedi Hikâyesi
Karikafilm


Şiir Nerede Başlar (8), Andrei Tarkovsky

Yola düşen bir adamın bacakları üzerinden bir tramvay geçer.Taşıyıp bir duvar dibine dayarlar.Adam burada, çevresini saran meraklıların utanmaz bakışları altında cankurtaranın gelmesini beklemeye başlar.Bir ara dayanamaz, pantolonunun cebinden bir mendil çıkararak ezilmiş bacağının üstüne örter.

Andrei Tarkovsky
Mühürlenmiş Zaman
Şiir Nerede Başlar? (8)

Şiir Nerede Başlar (7), Andrei Tarkovsky

Bir grup insan, ihanetlerinin cezası olarak kurşuna dizilecektir.Bir hastane duvarının dibinde, çamur birikintileri arasında bekleşirler.Mevsim sonbahar.Ölüme mahkum bu insanlara paltolarını ve ayakkabılarını çıkarmaları emredilir.İçlerinden biri, bu emir üzerine gruptan ayrılarak yırtık çoraplarıyla uzun süre çamurda gezinir.Amacı, bir dakika sonra kullanamayacağı paltosunu ve çizmesini koyacak kuru bir yer bulmaktır.

Andrei Tarkovsky
Mühürlenmiş Zaman
Şiir Nerede Başlar? (7)

Orhan Boran, Süslü Sopa

Orhan Boran - Süslü Sopa
TRT Arşiv

Benim oturduğum sokaktan yukarı doğru sağ taraftaki kaldırımı takiben, otobüs durağına doğru her sabah işime giderim.Orada bir apartmanın zemin kat penceresinden geçiyorum.Ne zaman zemin kat penceresinden geçsem, kahvaltı saatinde, orada bir anneyle çocuğunu görürüm.Çocuk yaramaz olacak, tahmin ediyorum; çünkü ne zaman oradan geçsem, elinde cetvel, sopayı vurur duru çocuğun kafasına, ellerine, kafasına, ellerine, kafasına, ellerine...Canım, çocuğunu öyle terbiye ediyorsa ben ne karışırım.Vakıa dayakla terbiyeye inanmam ama üstüme vazife değil.Fakat evvelki gün geçerken baktım, çocuk yine aynı şekilde kahvaltı sofrasında cetvelle sopayı yiyip duruyor; kafasına, suratına, ellerine, gözlerine.Ama bir şey dikkatimi çekti; cetvel kurdelalarla süslü, ucu fiyonklarla bağlı, krapon kağıtları ile süslenmiş.Merakımı yenemedim, camı vurdum: Tık tık tık tık!Kadın açtı camı, "Efendim ne istiyorsunuz?" dedi."Hanımefendi" dedim, "Üstüme vazife değil, fakat bir noktayı merak ettim.Ben ne zaman geçsem, kahvaltı sofrasında bu çocuğu dayak yerken görürüm.Fakat bu sabah sopa süslü.Acaba niye sopayı süslediniz?" dedim."Efendim bugün bayram, bilmiyor musunuz?Onun için süslü sopayla dövüyorum evladımı." dedi.

9 Haziran 2020 Salı

Hatırlıyor musun, Musa Çazim Çatiç


Hatırında mı hani bıldır
Ziyarete gelmiş iken,
O verdiğin karanfil
Elimdedir hala bil.

Kokusunu yayar idi
Gül memeler örneği
Bunlar artık şiir gibi
Yüreğinde şairin.

Şimdi elde solgun durur
O güzelim karanfil;
Yoksa canan yüreğinde
Aşkım benim solmuş mudur?

Musa Çazim Çatiç

Sesler Dergisi
Boşnak Edebiyatı
Şubat, 1993
Hazırlayan: Fahri Kaya

Sevdalılar, Safet Başagiç


"Toz tutan bir ayna
Değildir kalbim,
Bir Cem âlemidir o,
Ve de harabat resmi."

Safet Başagiç

Sesler Dergisi
Boşnak Edebiyatı
Şubat, 1993
Hazırlayan: Fahri Kaya

İkebana, Kuan Hsiu


Yollarımız ayrı senle diyorsun ya!
Bak, ikimizin de saçı sakalı ağarmış.
Kelimeler imanı öldürür derler.
Ne güzel şey bahar çiçekleri düzenlemek
eski bir cenaze vazosunda.


Kuan Hsiu (8. yy)
Çeviri: İnan Mayıs Aru