4 Kasım 2017 Cumartesi

audrey'in dansı, twin peaks


Audrey'in Dansı - Twin Peaks 3. Sezon (2017)
Audrey Horne





Audrey'in Dansı (S3E16) & (S1E2) - Twin Peaks
Audrey Horne


out of sand, eddie wedder & twin peaks 3. sezon (2017)



Out of Sand -Eddie Wedder
Twin Peaks 3. Sezon (2017)



hayalperestler, robert musil

"

                       "Dünyada gerçeğin karşısında dürüst olmayan, yalanların ardında gerçek olan insanlar vardır."

İnandığım şeyin ne olduğunu bilmiyorum!Ama hayatım boyunca hep inandıklarımın aksini yaptığımı biliyorum! (Regine)
---
Sen hiç gerçek duygularla okunmasına rağmen yanlış söylenen bir şarkı duymadın mı?Neden bir insan sahte duygular yoluyla gerçek hisler besleyemesin?Buna, sana inat olsun diye kapıldığını sanma.İnsan ciddiye almadığı bir duygu için kendisini öldürebilir, inan!İnsan bir şeyi ciddiye almadan da onu yaşayabiliyor; hepimizin yaptığı gibi. (Regine)
---
Bu kadar uzun zamandır evli olunca, sürekli de dört ayak üzerinde yürüyünce, sürekli çift soluk alıp her şeyin üzerinden iki farklı düşünce biçimiyle geçince, önemli şeylerin arasındaki zaman önemsiz şeylerle dolu olunca, insan doğal olarak bazen tıpkı bir ok gibi havanın çok az olduğu bir yerleri özlüyor.İnsan geceleri uyandığında daha az önce düzenli bir biçimde alıp verdiğimiz soluğun bizi orada bırakarak nasıl da çekip gittiğini görerek bundan ürküyor.Ama doğrulmuyor.Kalkmıyor bile.Bunun yerine bir kibrit yakıyor.Sonra orada ete bürünmüş birinin daha yattığını farkediyor.Ancak budur aşk. (Thomas)
---
Kendimi gördüğümü mü sanıyorsunuz?Aman Tanrım, aynada gördüğüm şey yalnızca bir leke.Gözler insanın hayatı boyunca hiç yıkamadığı eller gibidir; böylelikle kirli bir alışkanlıkla her şeye dokunmayı sürdürüyorsunuz.Bunun önüne geçmek mümkün değil.Bazen onları dağlamak istiyorum,
bütün dokunuşlardan arınmaları için, yalnızca sizin görüntünüzü saklamaları için. (Anselm)
---
Zira insan inandığında ayağı takılır, düşer.Ama insan yalnızca inandığı sürece hayatta kaldığından işte... (Anselm)
---
İnsanın yüreğinde kendisine hak olarak gördüğü her şey fevkalade bulaşıcıdır. (Anselm)
---
Reformcular galiba duygusuz olmak zorundalar; dünyayı yüz seksen derece döndürmek isteyen biri, fikirlerinin dışındaki hiçbir şeyle içli dışlı olmamalı. (Anselm)
---
Zayıflık duymamak güçlü olmanın bir işareti değildir. (Anselm)
---
Gençliğimizde tutkulu insanların içlerinde hiç duygu olmadığını, onun yerine yalnızca şekilsiz, çıplak bir gücün kopan fırtınalarının olduğunu bilirdik. (Thomas)
---
Bunlar rüzgarın sallamadığı ağaçlar. (Anselm)
---
Tevazu sonuncu olmak isteyip sondan birinci olmaktır! (Thomas)
---
Anselm, bir kişiden ancak bir deli doğar, iki kişidense yepyeni bir insanlık. (Thomas)
---
Olmayacak şeyler yaptım.Belki engizisyonun var olduğu bir yüzyılda yaşamalıydım.Eğer biriyle bir konuda fikir ayrılığı yaşıyorsam yırtıcı bir duygusuzluk göz kırpar bana.Bunu görebilen biri bunun ardında saklanan o boğulmakta olan insanların kayığa binmek için verdikleri utanmaz kararlılığı fark edecektir. (Anselm)
---
Ah Maria, ben kötü bir insandan bile daha azına sahip olan biriyim; bilginliğini kaybetmiş bir alim, seçtiği yöntemlerle her zaman yanılmış bir insan. (Anselm)
---
Hakikat her daim saldırılara maruz kalır ama yine de ulvidir. (Stader)
---
Bakın Ferdinand; insanın içi güneş tanrısının atları gibi tertemiz olabilirken dışı sizin dosyalarınızda olduğu gibidir. (Regine)
---
Ah sen var ya!Sen yalnızca bir insan umurunda olmadığı sürece onun hakkında iyi şeyler söylersin. (Regine)
---
Sıradışı bir serüven dahi ters yüz edilmiş bir sıradanlıktan başka bir şey değildir.Hatta tarla sürerken takılan boyunduruk içerisinde öküzlerin yaşamı bile Thomas gibi birinin hayatından daha zengindir; atlarının yanında yatan bir faytoncunun bile dünyadan ondan, hatta senden daha fazla haberi vardır! (Anselm)
---
Sanki samimi olan her şey, doğal olan her şey korkuymuşçasına, felaketmişçesine. (Anselm)
---
Ah, sen kapanmak bilmeyen iltihaplı bir yaradan ibaretsin. (Anselm)
---
Tanımadığınız, tarifsiz bir korkuyu yatıştıran her aldatmaya, kötülüğe, yalana merhamet edin. (Anselm)
---
Ne kadar çok insanın yaşamaya katlanmaktan mahvolduklarını tahmin bile edemezsiniz. (Anselm)
---
Bundan ziyade, bütün dışlanmış insanları toplayan bir birlik kurmak gerekir ki bu kadar büyük farkla mağlup olmasınlar. (Thomas)
---
Kafasına bir şey koyduğunda, içinde bunu yapma isteği kalmamış olsa bile, yalnızca bundan vazgeçemediği için sonuna kadar gidiyor. (Regine)
---
Dünyada gerçeğin karşısında dürüst olmayan, yalanların ardında gerçek olan insanlar vardır. (Regine)
Bir arkadaş bulursun, sahtekar çıkar.Bir sahtekarın üçkağıdını ortaya çıkartırsın, arkadaşın olur. (Thomas)
---
Görülen o ki, ben böylesi sizin gibi "yaratılıştan arta kalan bir parçası" henüz vücut bulmamış olan, kabına sığmayan, "volkanik" insanları anlayamıyorum. (Fraulein Mertens)
---
İçinde olduğumuz çağ yalnızca kısa duygularla uzun düşüncelere izin veriyor. (Thomas)
---
Siz haklısınız.İnsan ancak kendini kaybettiği oranda kendinde olur. (Thomas)
---
Tıpkı gözbebeklerinin ufacık oluncaya dek küçüldüğü gibi biz de hayatımızı sınırlıyoruz.Hiçbir şey görmüyor, büyük yanlışlar yapıyoruz.Sonra bir yaprak gibi yavaşça, derin, sonsuz bir mekanın içinden süzülerek düşüyoruz. (Thomas)
---
İçimde bir yarın var, bugün yok. (Thomas)
---
Anlaşılan etrafımızı sarıyormuş gibi görünen bu bilinmezlik belirli insanlarda farklı aralıklarla büyüyor.Bütün öteki insanlarda kemikleşmiş olan bir şeylerin bazı insanlarda dah esnek oluşu gibi. (Thomas)
---
Sen insanlardan ülküleri olmasını bekliyorsun; ama aynı zamanda da bu ülküler uğruna sonuna kadar gitmemeleri gerektiğini söylüyorsun...Sen sahip olduğumuz en büyük değerler uğruna ölmek gerektiğini söylerken, kimsenin onlar için bir saat bile yaşayamayacağını varsayıyorsun. (Thomas)
---
Sen bu hastaların arasında kala kala hastalanmış birisin. (Josef)
Ben şu veya bu konuda hasta olabilmek, dünyayı yatay bir açıdan görebilmek için senin gibi insanlarla mücadele etmek gerektiğini düşünüyorum. (Thomas)
---
Geceleri uyandığımda yataktan kalkıp odada yürümeye asla cesaret edemem.Yalnızca elimi bile yorganın altından çıkarıp başımın altına koysam elimi hemen yine yorganın altına sokmak zorunda kalıyorum.Elimi karanlıkta görmeksizin, kendisinin orada, yabancı bir dünyada, öylece duruşu o kadar gizemli bir şey ki...O artık benim elim falan değil, onu hemen yorganın altına sokmalıyım, yeniden yerine yerleşmesini sağlamalıyım. (Regine)
---
Regine, ben bir hayalperestim.Sen de bir hayalperestsin.Bunlar duygusuz gibi görünen insanlar.Gezinerek dünyada kendilerini yuvalarında gibi hisseden insanların ne yaptıklarına bakarlar.İçlerinde onların hissetmedikleri bir şey taşırlar.Her anın içerisinde her şeyin içinden geçerek dipsizliğe inen bir düşüştür bu.Batmadan.Yaratılış haline dönüşür. (Thomas)


Robert Musil
Hayalperestler

3 Kasım 2017 Cuma

maşenka, vladimir nabokov


"Bir yazarın biyografisinin en güzel tarafı, 
onun maceralarının değil, üslubunun öyküsü olmasıdır."



"Ama bugün ilkbahar ve satılık mimozalar var.
Her küfede satılıyorlar.
Onlardan getiriyorum sana.
Ama hayaller gibi çabuk kırılırlar."


Maşenka, Vladimir Nabokov

zaman yeli, gürsel korat

"Zavallı köleler, efendilerden daha acımasız davranır bana."


"Ne duydun gene Leon?Aldırma!Ya dalda karga zıpladı ya da bağdan tilki geçti, ne bileyim ben?Görünürde bir şey yok."

Belki de var dedi içinden.Ama şu gördüğüm sessiz resimde bir şey yok.

Mırıldandı: "Dünya benim için, yalnızca bir resim."
---
Belki de tanrı beni sağır ederek işimi anımsatmak istedi.Yalnızca görüntüyü düşünmemi öğütledi.
---
Nerede olduğunu sora sora, yoklaya yoklaya Dimitri'yi buldu, yanına oturdu.Kabahatini bilen kediler gibiydi.Ancak bütün kediler gibi kabahati konusunda masum görünüyordu.
---
Tahtacı Türkmen boylarının kesecekleri ağaçla konuştuklarını ve insan, hayvan ya da bitki, hepsinin bir ruhu olduğuna inandıklarını öğrenmişti.Ruhlar ölmez, ölüp bir diğer bedene geçermiş.Ağaç kendisini keseni görür, rızası alınmadan kesilirse beddua edermiş.
---
Benim anladığım o ki, ulu kişiler ulu olduklarını bilmezler.
---
İnsanların aniden karar değiştirdikleri anlarda karaktersiz ve ikiyüzlü göründüğünü hep düşünürdüm.Bu olayı sonraları aklımda çok evirip çevirdim: İkiyüzlü ve korkak olduğum için mi orada, birden, hızla karar değiştirdim?Kim, ikiyüzlüyüm ve korkağım diyebilir?İnsanın kendisine karşı tarafsız olması zor.Fakat yine de şunu biliyorum: Ben o gün aniden karar değştirmedim.Sadece beni omuzlar üstünde taşıyarak kendi aralarına alsınlar; alkışlayarak kurtarıcımız geldi, diyerek çağırsınlar istiyordum.Bu olmayınca gururumun kırıldığını ve nazlandığımı saklayamam.Üstelik Vasili'nin benden daha değerli biri olduğuna hiçbir zaman inanmadığım için, onun daha güçlü görünen bu hali de beni bilmediğim bir yerden incitiyordu.
---
Kesilmiş bir baş, niçin olduğundan büyük görünüyordu?


Gürsel Korat
Zaman Yeli

genç bir doktorun anıları, mihail bulgakov






Zatürreye yakalanıp burada burada bir başıma öleceğim...Kendi kendime böyle acıyarak karanlığa gömüldüm, bu durum ne kadar sürdü farkında değilim.Rüyamda öyle banyoya falan da girmedim, çünkü çok üşümüştüm.Daha çok, daha çok üşüdüm.
---
O zaman yirmi üç yaşındaki başımı yandan ayrılmış saçlarım süslüyordu.Şimdi saç ayrımım gitmiş, saçlarım özensizce arkaya taranmıştı.Tren yoluna otuz verst uzaktayken saçlarımı yandan ayırarak etkileyeceğim kimse yoktu.
---
Bir zamanlar bir yerde...neredeydi hatırlamıyorum...ıssız bir adaya düşen bir İngilizle ilgili şeyler okumuştum.İlginç bir adamdı İngiliz.O kadar uzun zaman o adada mahsur kalmış ki halüsinasyon görmeye başlamış.Bir gemi gelip içindekiler onu kurtarmak için kayıkla kıyıya yanaştığında bizim münzevi bunu bir serap, uçsuz bucaksız denizin bir illüzyonu sanıp, adamlara ateş etmiş tabancasıyla.Ama yine de tıraşlıymış adam.Issız adada her gün tıraş oluyormuş.Bunu hatırlayınca Britanya'nın bu onurlu evladına büyük saygı duydum.Buraya geldiğimde bavulumda bir düzine tıraş bıçağıyla bir "Gilette", ustura ve tıraş fırçası vardı.Ben de sonunda günaşırı tıraş olmaya karar verdim, çünkü benim için buranın ıssız adadan aşağı kalır bir yanı yok.
---
Ben bizzat bu korkunç hastalıktan mustarip biri olarak doktorlara hastalarına karşı şefkatli davranmalarını salık veririm.Bir iki saat morfinden yoksun kalırsa hüzün hali değil, ölüm yavaş yavaş eline geçiriyor morfin bağımlısını.Nefes alamıyor, yutkunamıyor...Vücudunda morfine susamadık tek bir hücre kalmıyor.Neden mi?Nedenini tayin etmek de açıklamak da mümkün değil.Kısacası kişi yok oluyor.İptal oluyor.Kımıldayan, kıvranan, acı çekense cenazesi...Hiçbir şey istemiyor, hiçbir şey düşünemiyor morfinden başka.Sadece morfin!

Susuzluktan ölmek morfine susayarak ölmekle karşılaştırılınca cennetten inme, kutsal bir ölüm gibi...Bu diri diri gömülüp de, tabutunun içinde kalan son hava zerreciklerini yakalamak istercesine göğsünü tırmalamak gibi veya yakılan bir kafirin alevin dilleri bacaklarını ilk yaladığında inlemesi, debelenmesi gibi bir his olsa gerek.
---
Tipi.Başka bir şey yok.


Genç Bir Doktorun Anıları
Mihail Bulgakov

volan kayışı, onat kutlar, karameke


"Kendimi öylesine aşağılık buluyorlardum ki bu bana bir güven verdi."
                                                                                                         İntihar, Onat Kutlar

Oysa bu huzur değildi, biliyorum.Zaman ve bütün boyutlarım üzerime çullanacak anı kolluyorlardı.Bu sessizlik tekin değildi.Dağların ardında uzak, garip şehirlerde gelecek günlerimi hazırlıyorlardı.Benim hayatım olağan bir insanın hayatı olamazdı.Ben o saadeti, o iç rahatlığını tadamayacaktım.Benim hayatım düşlerimdeydi.Fırtınalı geceler, uçsuz denizler, yosunlar, alabalıklar, sessiz ormanlar düşünecek, çok günler yatağımdan susuz kalkıp düşlerimin artıklarını sokaklara dökecektim.
...
Oysa can?O varken varız ve varlığımızı biliriz.Varlığımızı bilmediğimiz gün o yoktur.Ve bizden artakalan bir yığın kırıntı bizden değildir.
...
"Beni bağladınız da ne oldu sanki?" diyor, "Eskiden Quasimodo vardı.Quasimodo sizden değildi.Her sabah, her akşam uğultunun musikisini, ağırlığın, tokluğun bedende çınlayışını dinlerdi.Sizleri çağırmak için değil.Ama siz, koyun sürüleri, ta uzaklardan koşar gelirdiniz.İsteğinizle dört duvar arasına tıkılırdınız.Quasimodo istemezdi.O hürriyeti severdi.Beni sevdiği gibi.Yirmi asır beni anlamadınız.Siz benim sesime koşup geliyordunuz.Oysa siz geldiğiniz zaman benim sesim şu uzak vadide, şu gökyüzünde dolaşıyordu.Ben kimseyi çağırmıyordum, gene geliyordunuz.
...
Dağ başlarının alçakgönüllü süsü akasyalar...Sizi Salih'e benzediğiniz için seviyorum.O da sizler gibi varlığının yarısını, belki daha fazlasını toprağın altında, geçmiş devirlerde yaşıyor.Bütün bir insanlık serüveni boşuna değil elbet.Onu yaratmış.Yüzyıllar süren bu muazzam oluş bütün tepkileri belli etmiş.Biliyorum.Salih, hatırlayamadığımız çağların Salih'i değil artık.Sırtında binlerce kılıf var.Kendisi olmak isterse soyunmak için vaktim yok der.Yılları, asırları bekler.Oysa ben?İşte ortam üşütüyor beni...Yaşayamayacağım besbelli.Ya öleceğim ya da...Hayır, hayır, öleceğim.Salih yaşayacak.Ve arada bir beni hatırlayacak.
...
Haberi olsun istiyorum oysa ben.Bu açılış, bu değişiş onsuz olur mu?Yatağında sakin akıyor.Ama su yüzünün titrediğini seziyorum.Akıntılar kıyıları aşındırıyor.Sert kıyılar bu usul usul kurt kemirmesine dayanamayacaklar.Güneyden bir yar devrilecek...İşte o zaman.Eski çağların, tarihöncesi çağlarının kesif, öldüresiye yaşayışı.Olanca zenginlik ve cömertliği ile kendini veriş.Olayların üste hazırlanışı.Zavallı basamaklar.Onları yaşamaya çalışan eski günlerim.Bir anda pörsüyüverdiler.Şimdi nasıl bir boşluk içindedirler kim bilir.
...
Aydınlık günden sonra geceyi unutup uyuyorlar.Uyuyamayanların konuştukları şey gündür.Gecede uyunur.Bu ışık bana sakin bir hayattan bahsediyor.Serin bir yaylada, ulu bir çam gibi yaşamak.Gelişmek, dal budak salmak, kozalaklarını toprağa dökmek ve ölmek.
...

Onat Kutlar
Volan Kayışı
Karameke 

kiler, bir kaçış, thomas bernhard


Öteki insanları ters yöne giderek buldum...
---
Burada herkes bir bekleyiş içindeydi ve Scherzhauserfeld Mahallesi'ndeki insanlar beklerken düşünürlerdi.Scherzhauserfeld Mahallesi kentin kalbinde bir kusurdu, kentteki yetkililer de bu kusurun farkındaydı.
---
Scherzhauserfeld sakinlerinin canlı gövdeleri içinde çürümelerinin kokusunu duyabiliyordum.
---
Çok erken bir yaşta nefreti öğrenmiş ve bu nefreti Scherzhauserfeld'de adeta güzel sanatların bir dalı gibi işlemişlerdi.Nefret nefreti besler, onlar da karşılıklı olarak birbirlerinden ve dünyanın geri kalanından tükenme noktasına kadar nefret ediyorlardı.Bu tükeniş amaca giden yolda bir araçtan ibaretti ki amaç da kendilerini mahvetmekten başka bir şey değildi.
---
Susarak bir şey saklamak yalan söylemek değildir, ben de susarak neredeyse her şeyi gizledim.
---
Yıllar boyu süren kırgınlık ve yaralanmadan sonra artık neredeyse hissiz ve yaralanmaz olduk.Hala yaralanmaları algılıyoruz, ama artık eskisi gibi duyarlı değiliz.Daha sert darbelere dayanabiliyoruz, daha sert darbelere katlanabiliyoruz.Yaşam bugün bizim konuştuğumuzdan daha kısa, daha yok edici bir dille konuşuyor.Artık umut edecek kadar duygusal değiliz.Umudun olmayışı bize insanlar, nesneler, ilişkiler, geçmiş, gelecek, vesaire hakkında daha açık bir görüş sağlıyor.Yaşamımız boyunca başımıza gelenlerin ispatı olduğumuz bir yaşa eriştik.
---
Neredeyse herkes kendisini nefret ve hayranlık arasında mahveder, büyükbabam da altmış sekiz yıllık yaşamında kendini bu iki kavram arasında parçaladı.
---
Başımızı kaldırıp doğruyu ya da doğru görünen şeyi söylediğimize inanmak istediğimiz zamanlar oluyor, sonra başımızı tekrar eğiyoruz.Hepsi bu.

Thomas Bernhard
Kiler
Bir Kaçış

kuşlar, bruno schulz, krokodil sokağı

Onu artık bizden biri olarak görmüyorduk.
İnsana ait ve gerçek olan her şeyden o kadar uzaklaşmıştı ki.
Kendini düğüm düğüm çözmüştü bizden.
Onu insan topluluğuna katan tüm bağları tek tek koparmıştı.
                                                                          Ziyaret, Bruno Schulz


Kuşlar
Bruno Schulz
Krokodil Sokağı


samuel beckett'a göre arıcılık, martin page


"Önce başkalarının esiriydim.Bunun üzerine onları terk ettim.Sonra kendimin esiri oldum.
                                                Bunun daha kötü olduğunu görünce kendimi de terk ettim."
                                                                                                   S. B. Eleutheria

Jan Jonson projenin gelişiminden haberdar etmek için bir mektup göndermişti.Beckett bana mektubu okudu.Jonson mektupta Kumla hapishanesine ilk girdiği günü , klostrofobi ve panik duygusuyla birlikte hissettiği heyecanı anlatıyor.Beckett bu konuda tuhaf bir saptamada bulundu: Tutsak olmak için cesaret gerektiğini söyledi, "Tercih şansı olmasa bile, cesaret gerekiyor.Hapishane sadece hareket özgürlüğünün ortadan kaldırılması değildir, atmosfer basıncında ve havanın bileşiminde de bir değişimdir.Sanki duvarlar sizi kuşatmakla yetinmiyor da derinizi ve düşüncenizi eziyor gibi.İnsan hem patlama noktasında olduğunu, hem de patlayacak yerinin olmadığını hisseder."
---
Hapishane, cezaya eklenmiş bir cezadır.
---
Bir süre önce size bir öğütte bulunmuştum: Yazdıklarınızı tekrar tekrar okuyup düzeltin.Defalarca.İkinci ve son öğüdüm de şu olacak: Kırlara, ormanlara ve mahzenlere silah saklayın.Zarar görmemeleri için onları biraz yağlayarak bezlere sarın, mermileri kuru bir kutuda saklayın.Ve erzak depolayın.Bir paket pirinç size önemsiz gelebilir.Ama önemlidir.Bir paket pirincin, bir patatesin, bir parça çikolatanın ne muhteşem şeyler olduğunu bilmek için açlığı yaşamış olmak gerekir.Evet, dostum: Silah ve çikolata saklayın.
---
Yanından ayrıldım.Aramıza hüzün girmişti.Bunun dostluk olmayan bu dostça ilişkinin sonu olduğunu ikimiz de biliyorduk.
---
"Ne yaptığını bilen insanlardan şikayetçi olunur.Bu dünya ne yaptığını bilmiyor ve ben ondan da şikayetçi olmayacağım.Fakat darbelerden kaçınabilmek için biraz kenara çekileceğim ve ailem ve dostlarımla, insanın kendine icat ettiği ve ölür ölmez yok olan o cennetle birlikte yaşayacağım."

Martin Page
Samuel Beckett'a Göre Arıcılık
Türkçesi: Işık Ergüden