...Sluzki'nin "bir sonraki kuşağı da içeren normal uyum evresi" adını verdiği göç sonrası uzun dönemin özellikleri, hem göç edenlerin hem de yerleşiklerin tutumları tarafından belirlenir.Göç travmasıyla baş etmede hiç şüphesiz karşılaşılan yeni topluluğun niteliği de çok büyük önem taşır.Yeni topluluk yani yeni nesne ne kadar eskilerine benziyorsa göç travmasının etkisi de o kadar kolay bertaraf edilir.Yeni nesnenin tamamen farklı olması durumunda ise göç eden kişilerdeki yabancılık ve iğretilik duyguları hedefini somuttan soyuta kaydırarak kuşaktan kuşağa aktarılacak kadar güçlü olabilir.Özellikle göç edenlerin birbirine sıkıca tutunduğu, yerleşiklerin de onlara karşı birleştiği durumlarda bazı şiddet olayları dahi yaşanabilir.Göç edilen yerdeki devleti temsil eden her türlü kurumun göç edenlere yaklaşımı da göç sonrası uzun dönemde önemlidir.Yeni mekanlardaki toplulukla, köken, kültür ve lisan bağı kurulabilmesi durumunda göç sonrası erken dönemin ardından tam bir adaptasyon sağlanarak göç travması yıllar içinde zihinlerden silinebilir, fakat yeni topluluğun yabancı, düşman ve dışlayıcı olması durumunda göç travması ve göç eden kişilerdeki yabancılık ve iğretilik duyguları hedefini somuttan soyuta kaydırarak kuşaktan kuşağa aktarılacak kadar güçlü etkilere yol açabilir.Böyle bir durumda göç sonrası uzun dönem yalnızca göç eden kuşakla sınırlı kalmayıp göç edenlerin çocuklarında ve hatta daha sonraki kuşaklarda bile süren bir zihinsel arka fon halini alabilir.Çünkü onun varlığı, yerleşiklerin dünyasını da alt üst eder.Göçerle, sürgünle, yabancıyla karşılaşmış yerleşiğin dünyasında da birçok değişiklik olur.
"Geleneğin anavatanından kopmuş, sürekli meydan okunan bir kimliği yaşayan yabancıdan, dört bir yana saçılmış tarihsel miras ile heterojen bir şimdiki zaman arasındaki sonu gelmeyen bir tartışmada kendisini hep evinde hissetmesi beklenir.Böyle bir yabancı, bir amblemdir; dikkatimizi zamanın ivediliklerine çeken bir figürdür: İçinde yaşadığımız zamanı sorgulayan bir mevcudiyettir.Çünkü yabancı 'düzenin inşa edilirken içine yerleştirilen ikili sınıflandırmaları' tehdit eder ve bizi müphemliğin tekin olmayan yer değiştirmesiyle tanıştırır.Bütün söylemlere gölge eden bir hayalet olarak bu yabancı, hepimizin içinde potansiyel olarak var olan tedirgin edici sorgulama ve yabancılaşmadır.Var olmakta inat eden, silinemeyen ve beni kendimden çıkarıp ötekine yaklaştıran bir mevcudiyettir.'Kendimi kurtaramayacağım bir yükümlülük anlamına gelen ve örtbas edilemeyen yabancılık' karşısında beni yükümlü kılan öteki yüzün ısrarıdır.Kendiliklerimizi sorunsallaştıran, belki de imkansızlaştıran bir semptom olarak yabancı, farklılığını fark etmekle doğar ve hepimizin kendi yabancılığımızı tanımasıyla son bulur." (Chambers,2005:ss.16-17)
Türk'ün Göçebe Ruhu
Erol Göka
5 Temmuz 2013 Cuma
20 Haziran 2013 Perşembe
direnişin 'küçük kara balık'larına...
Seslerin yankısı kalır batık bir gemide
parçalanmış toprak bir testi, ısırılmış bir ekmek.
Bulutlarla yıldızlarla doldurulmuş sonsuz mavide
yüzme öğrenen Küçük Kara Balık
tanır Samed Behrengi'nin taşla ezilmiş başını;
bir sandığa kilitlenmiş Geçmiş'le Gelecek
okşar yüzyılımızın ağarmış saçlarını bir mahzende,
bir devrimcinin acılarıyla akran yaşını.
Seslerin yankısı kalır batık bir gemide...
Lacivert Anıt
Hüseyin Ferhad
19 Haziran 2013 Çarşamba
bitik adam, thomas bernhard
Mahkemeler suçsuz insanları ve ailelerini ömür boyu mahvettikten sonra rutin işlerine dönerler.
---
Kırsalda her zaman var olan ve tüm gelecekte de var olacak olan dünyanın çözümsüz sorunlarıyla kentte olduğundan daha acımasızca karşılaştığımızı düşündüm, kentte istersek kendimizi tamamen anonimleştirebiliriz, diye düşündüm, kırsalda tüm iğrençlikler ve korkunçluklar doğrudan doğruya yüzümüze çarpar ve biz onlardan kaçamayız ve bu iğrençliklerin ve korkunçlukların, kırsalda yaşarsak bizi en kısa sürede mahvedeceği gerçeği, ben oradan ayrıldığımdan beri değişmemişti, diye düşündüm.
---
Dostumuz ölünce onu kendi deyişleriyle, kendi sözleriyle iyice sıkıştırırız, kendi silahıyla öldürürüz onu.Bir yandan bize (ve başkalarına) bir zamanlar söyledikleriyle yaşar, öte yandan onu bunlarla öldürürüz.
---
Bendeki tüm yatırımlar öldürücü, demişti bir keresinde bana, içimdeki her şey öldürücü bir biçimde tertiplenmiş, beni dünyaya getirenler tarafından, dedi, diye düşündüm.İçinde intihar edenlerden söz edilen kitapları okudu hep, içinde hastalıklardan, ölüm olaylarından söz edilenleri, diye düşündüm lokantada ayakta dururken, içinde insan sefaletinden, çaresizliğinden, anlamsızlığından, işe yaramazlığından söz edilenleri, içinde her şeyin hiç durmadan yıkıcı ve öldürücü olduğundan söz edilenleri...Bu alışkanlığı sonuna kadar sürdü, hastanelerden ve tımarhanelerden, yaşlılar yurtlarından ve morglardan korktuğu halde, hep hastanelere ve tımarhanelere, yaşlılar yurtlarına ve morglara girdi.
---
Sonunda kendi başarısızlığına aşık oldu, hatta vuruldu, diye düşündüm, kendini bu başarısızlığın içine, kendi sonuna kadar gömmüştü.Gerçekten de onun kendi mutsuzluğu içinde mutsuz olduğunu söyleyebilirim, ama mutsuzluğunu ansızın kaybedecek ya da mutsuzluğu bir anda elinden alınacak olsaydı, daha da mutsuz olurdu, bu da öte yandanonun aslında mutsuz olmadığının , mutsuzluğu nedeniyle ve mutsuzluğu ile de olsa mutlu olduğunun kanıtı olurdu, diye düşündüm.
---
Çoğu kişiyi mutsuzluklarını elinden alarak mutsuz kılarız.
---
Onlar (kibar beyler!) hep o anlaşılmaz ilşkileri anlatırlar, hiç dertleri olmaz, tüm zamanlarını, paraları ve zamanlarıyla ne yapacaklarını düşünmekle geçirirler.Kendisinin ise asla ne yeterince parası, ne de yeterince zamanı olmuş ve mutsuz bile olamamış, oysa onun deyişiyle kibar beyler diye anılanların her zaman yeterince paraları olmuş, yeterince zamanları da, ama hep mutsuzluktan söz ederlermiş.
Bitik Adam
Thomas Bernhard
---
Kırsalda her zaman var olan ve tüm gelecekte de var olacak olan dünyanın çözümsüz sorunlarıyla kentte olduğundan daha acımasızca karşılaştığımızı düşündüm, kentte istersek kendimizi tamamen anonimleştirebiliriz, diye düşündüm, kırsalda tüm iğrençlikler ve korkunçluklar doğrudan doğruya yüzümüze çarpar ve biz onlardan kaçamayız ve bu iğrençliklerin ve korkunçlukların, kırsalda yaşarsak bizi en kısa sürede mahvedeceği gerçeği, ben oradan ayrıldığımdan beri değişmemişti, diye düşündüm.
---
Dostumuz ölünce onu kendi deyişleriyle, kendi sözleriyle iyice sıkıştırırız, kendi silahıyla öldürürüz onu.Bir yandan bize (ve başkalarına) bir zamanlar söyledikleriyle yaşar, öte yandan onu bunlarla öldürürüz.
---
Bendeki tüm yatırımlar öldürücü, demişti bir keresinde bana, içimdeki her şey öldürücü bir biçimde tertiplenmiş, beni dünyaya getirenler tarafından, dedi, diye düşündüm.İçinde intihar edenlerden söz edilen kitapları okudu hep, içinde hastalıklardan, ölüm olaylarından söz edilenleri, diye düşündüm lokantada ayakta dururken, içinde insan sefaletinden, çaresizliğinden, anlamsızlığından, işe yaramazlığından söz edilenleri, içinde her şeyin hiç durmadan yıkıcı ve öldürücü olduğundan söz edilenleri...Bu alışkanlığı sonuna kadar sürdü, hastanelerden ve tımarhanelerden, yaşlılar yurtlarından ve morglardan korktuğu halde, hep hastanelere ve tımarhanelere, yaşlılar yurtlarına ve morglara girdi.
---
Sonunda kendi başarısızlığına aşık oldu, hatta vuruldu, diye düşündüm, kendini bu başarısızlığın içine, kendi sonuna kadar gömmüştü.Gerçekten de onun kendi mutsuzluğu içinde mutsuz olduğunu söyleyebilirim, ama mutsuzluğunu ansızın kaybedecek ya da mutsuzluğu bir anda elinden alınacak olsaydı, daha da mutsuz olurdu, bu da öte yandanonun aslında mutsuz olmadığının , mutsuzluğu nedeniyle ve mutsuzluğu ile de olsa mutlu olduğunun kanıtı olurdu, diye düşündüm.
---
Çoğu kişiyi mutsuzluklarını elinden alarak mutsuz kılarız.
---
Onlar (kibar beyler!) hep o anlaşılmaz ilşkileri anlatırlar, hiç dertleri olmaz, tüm zamanlarını, paraları ve zamanlarıyla ne yapacaklarını düşünmekle geçirirler.Kendisinin ise asla ne yeterince parası, ne de yeterince zamanı olmuş ve mutsuz bile olamamış, oysa onun deyişiyle kibar beyler diye anılanların her zaman yeterince paraları olmuş, yeterince zamanları da, ama hep mutsuzluktan söz ederlermiş.
Bitik Adam
Thomas Bernhard
çürümenin kitabı, cioran
En büyük zalimler, kafası kesilmemiş mazlumlar arasından çıkar.
---
Etrafımıza saçtığımız kelimeler oranında ölürüz...Konuşanların sırrı yoktur.Ve hepimiz konuşuruz.Kendimize ihanet eder, kalbimizi teşhir ederiz; her birimiz dile gelmezliğin celladıyızdır; her birimiz sırları, en başta da kendi sırlarımızı yok etmek için yırtınırız.Ötekilerle görüşmemiz de, kendimizi boşluğa doğru bir yarış içinde hep birlikte alçaltmak içindir; ister fikir teatisi olsun, ister itiraflar ya da entrikalar...Merak, sadece cennetten dünyaya düşüşe değil, her günkü sayısız düşüşe yol açmıştır.
---
Ölüm fazla kesindir; bütün sebepler onun tarafında bulunur.
---
Bu dünya elimizden her şeyi alabilir, bize her şeyi yasaklayabilir, ama kendimizi yok etmemizi engellemeye kimsenin gücü yetmez.Bütün aletler buna yardımzı olur, bütün uçurumlar buna davet ederler bizi; ama içgüdülerimiz de karşı çıkar.Bu karşıtlık ruhumuzda çıkışsız bir çatışma geliştirir.
---
Ama parıldamalarımız anlıktır, düşüşler kuralımızdır.
---
Hayat bizim ortamımız değil diye kendimizi hayattan muaf mı tutturalım?Var olmama belgesi veren kimse yoktur.
---
Zihin aydınlığı keşfeder, can sıkıntıyı, vücut tembelliği.
---
En çekingen memur da en atak anarşist de , ilgi alanları farklı olsa bile, buna göre yaşarlar: ikisi de içsel olarak yurttaştırlar; fakat şu farkla ki biri terliklerini tercih ederken öbürü bombayı seçer.
---
O her şeyden kopmuş ve herkese açıktır.
---
Nesiller yorgunluğu biriktirir ve aktarırlar; babalarımız bize bir kansızlık mirası, bir yılgınlık yedeği, bir çürüme kaynağı ve yaşam içgüdülerimizden daha güçlü bir hale gelen bir ölme enerjisi bırakmışlardır.Bezginlik sermayemize yaslanan yok olma alışkanlığı da sinir zayıflığını-özümüzü- dağılmış tende hayata geçirmemize böyle imkan verecektir.
---
Her şeyin efendisi olduğu vakit, artık kendi sonunun efendisi olamayacaktır.
---
Tanrı'nın bile masumiyetini kaybetmeden bakamayacağı kalpler vardır.
---
Tefekkür, modern felsefede bilinmeyen bir veridir.Eğer entellektüel bir edebi muhafaza etmek istersek, uygarlık hayranlığını zihnimizden defetmek gerekir.
---
Çivi fısıldıyor bana: Kalbini del, çıkacak azıcık kan seni ürkütmemeli.-Bıçak laf dokunduruyor...
---
Ümit bir köle meziyetidir.
---
Önceden günah tatlı ağlayışlarla yaygınlaşıyordu; sonra yere serildiği an geldi: Atıp tutma duanın hakkkından geldi, düşüş'ün romantizmi de düşmüşlüğün uyumlu rüyasını alt etti.
---
İyiliği yalnızca ihmal kurtatır.
---
Var olduğundan dolayı gurur dolu olan sağlıklı insan öç alır, kanını ve sinirlerini dinler, önyargıları özümser, karşılık verir, tokat atar ve öldürür.
Çürümenin Kitabı
E. M. Cioran
huzursuz bacak, mustafa kutlu
Onu biraz Ahmet Hamdi Tanpınar'a benzetiyorum.Lakabını biliyorsunuz: "Kırtıpil"dir.Devrinde kıymeti bilinmemiş olsa da, sonradan ülkenin en parlak edebiyat adamı diye kabul edildi.Kendi isteği dışında "Edebiyatçılar Birliği Başkanı" seçmişler, galiba yurtdışındaymış kendisi, "Dönünce ilk işim istifa etmek olacak" diyor, hatıralarında..
---
Yahu robot gibi adam; gel diyorsun geliyor, git diyorsun gidiyor.Bu sebeple çabuk yükseldi babam.Genç yaşta profesör oldu.Kimse onun yükselişinden pirelenmedi, önünü kesmeye kalkışmadı.
---
Bir yere ve bir kimseye bağlanmadan serseri mayın gibi sürükleniyorum.Bu tatsız bir şey ama kabul ettim.Gidiyorum, bakalım hangi kayalığa çarpıp batacağım.
---
Biz böyleyiz işte, ikinci el bir hayata evet demişiz.Varoluşçuluk, sürrealizm, bugün için postmodernizm hep öyl.Çıkara çıkara Türk Einstein'ini, Sivaslı Sindi'yi çıkarıyoruz.Gelişen bir şehrimizi "Doğu'nun Paris'i" ilan ediyoruz.
---
-Ee, sen neler yapıyorsun?Halâ aynı fikirlerde misin?
Hiç duraksamadım:
-Evet.Halâ zenginlerin servetinden fakirlerin hakkını nasıl alabiliriz, bunun formülünü arıyorum.
---
Kaynağını hatırlamıyorum ama İlhanlılar dönemi İran şehirlerinin giriş, çıkışlarında üzerinde insan (maketi?) asılı darağaçları olurmuş.Yani bu beldede yasalara uymazsanız, başınıza gelecek olan budur manasına.Trafik işaretleri de Avrupa'da böyle algılanıyor.
---
Ecdadımız içinde bazı sanatçılar benlik davası gütmemek için eserlerinin altına imza atmamıştır.Var olmak, kesretten kurtulup vahdete erişmektir."Ah teslimiyet" sözü bu manadadır.
----
-Kafamı karıştırdın.
-İyidir.Denizler durulmaz dalgalanmadan.
Huzursuz Bacak
Mustafa Kutlu
hayvan öyküleri, franz kafka
Kubbeli, yuvarlak alanın açılabilmesi için, toprağın sertleşinceye dek dövülmesi gerekiyordu.Ama bu iş için elimdeki tek alet alnımdı, gece gündüz demeden, geri çekilip hız aldım, koşarak gelip toprağa kafa attım, toprağa vurmaktan alnım kanadığında, ancak o zaman mutlu hissediyordum kendimi, çünkü bu kan duvarın sertleştiğinin kanıtıydı.Herkes bunu kabul edecektir, kale alanını sonuna kadar hak ettim..
---
Şimdi birinin kalbine dokunmak isterseniz, kalbi yerinde bulamazsınız.Bizim kuşağımız yok olmaya yazgılı bir kuşaktır ama o eski kuşaklardan masumdur.Kuşağımın çekingenliklerini anlayabiliyorum, aslında bir çekingenlik bile değil bu, binlerce gece öncesinin görülmüş ve binlerce kez unutulmuş bir düşünün yeniden unutuluşu sadece, bu binlerce kez unutmadan ötürü kim suçlayabilir bizi?
Hayvan Öyküleri
Franz Kafka
---
Şimdi birinin kalbine dokunmak isterseniz, kalbi yerinde bulamazsınız.Bizim kuşağımız yok olmaya yazgılı bir kuşaktır ama o eski kuşaklardan masumdur.Kuşağımın çekingenliklerini anlayabiliyorum, aslında bir çekingenlik bile değil bu, binlerce gece öncesinin görülmüş ve binlerce kez unutulmuş bir düşünün yeniden unutuluşu sadece, bu binlerce kez unutmadan ötürü kim suçlayabilir bizi?
Hayvan Öyküleri
Franz Kafka
çapulculuğun tarihsel ve dilsel kökenlerine dair, gezi parkı direnişi
"Dadaloğlu der ki halim yamandır
Dağ başları yine tozdur dumandır
Hak bilir ya bu gün hodri meydandır
Tutmak gerek geçitleri belleri"
Dağ başları yine tozdur dumandır
Hak bilir ya bu gün hodri meydandır
Tutmak gerek geçitleri belleri"
...
Kırım savaşı döneminde sayıları artan, silah altına alınmamış talimsiz askerlerden oluşan gönüllü birliklere başıbozuk asker adı verilirdi.1877 Savaşı'ndan sonra başarısızlığı iyice açığa çıkan usul terk edildiyse de, taşradan İstanbul'a gelen yersiz yurtsuzlara zamanında şehri dolduran askerlere söylendiği gibi başıbozuk denir oldu.Zamanla ordu mensubu olmayan herkese başıbozuk denmeye başlandı, hatta şimdi sinema biletlerinin tam ve öğrenci diye iki kategoriye ayrılması gibi, kumpanya, tiyatro vb. kapılarında bilet fiyatları, asker ve başıbozuk olarak sınıflandırılmaya başlanmıştı...
Gündelik Hayatımızın Tarihi-Kudret Emiroğlu
---
...Söz konusu ettiğimiz çapul, çaput, çapaçul örneklerinin OBEB’i çap’tır. “çap”mak eylemi koşmak, dörtnala gitmek, akın etmek anlamında Eski Türkçe bir kök. Nitekim Nişanyan da “çapul” sözcüğünün bu “çap”mak eyleminden geldiğini söylüyor. Muhtemelen “çapulcu sürüsü” şeklinde deyimleşmiş olan söz grubunun başıbozuk, düzensiz saldırı gerçekleştiren topluluk olmasından yorumla söylüyor bunu. Doğrudur da, yani çapul sözcüğü “çapmak”tan gelir. Eğer böyleyse çaput ve çapaçul sözcükleri de aynı çapmak eyleminden gelmektedir diyeceğim ben. Peki ama çapmak ile çapul, çapulcu arasında koşmak, saldırmak, dörtnala gitmek bağlamında bir ilgi var da çaput “eski bez parçası” ise bu ilgiyi nasıl kuracağız, diyenlere “çapul” o başıbozuk sürüsüsün yaptığı saldırı ise çaput da o çapulu gerçekleştirenlerin üstündeki eski püskü giysi olmalıdır diyeceğim. Çapaçul o görünümdür. Farsça “çapan” ve Türkçe “çul” sözcüklerinin bileşimi olduğunu değil Türkçe çapmak ve Türkçe çul sözcüklerinin birleşimi olduğunu düşünmek gerekir...
Çapuldan Gelen Çapaçul Çapulcular-Mehmet İşten
11 Mayıs 2013 Cumartesi
odun kesmek, thomas bernhard
Bizim sonunda sahnelediğimiz ve nihayet seyredilen şey, hep bir taviz, bir bozulmuşluk...
Bu akşamki kadar hiç öfkelenmemiştim Auersbergerler'e.Joana gibi insanlar kendilerini öldürüyor, diye düşündüm berjer koltukta, parazitler ve Auersbergerler gibi sosyete kopyacıları yaşıyor, yaşıyor, yaşıyorlar ve temelinde tüm yaşamları boyunca canları sıkılıyor ve yaşlanıyor, yaşlanıyor ve yaşlanıyorlar ve hiçbir şeye faydaları olmuyor.Joana gibi insanlar boyunlarına kendilerinin taktıkları halatla son buluyor ve bir plastik torbaya konuyor ve en ucuz biçimde defnediliyor, Auersberger çifti gibiler de kaç tane Burg oyuncusuna ne kadar yemek vereceklerini bilmiyor iğrenç can sıkıntıları ve ahmak dünya bıkkınlıkları içinde, diye düşündüm berjer koltukta.Joana gibi insanlar yıllarca yalnız gerekli olan şeylerin azına sahip oluyor ve birden kendilerini öldürüyorlar, buna karşılık Auersbergerler gibi insanların her şeyi bol bol oluyor ve yaşlanıyorlar, iyice yaşlanıyorlar ve hiçbir işe yaramıyorlar, diye düşündüm.Joana gibi bir insanı sonunda herkes terk ediyor ve onunla kimse ilgilenmiyor, ama Auersberger çifti gibi insanların çevresinde bugün de, tıpkı yirmi ve otuz yıl önce olduğu gibi toplanıyorlar.Auersberger akşam yemekleri sapık bir alışkanlık yalnızca, dedim kendi kendime berjer koltukta.Bu insanların bir sayfiye köşkleri var ve bunu kentin bu sanatsal güruhuna, insan sevgisi yüzünden değil, doğal olarak değil, yalnız iğrenç can sıkıntıları ve ahmak çıkarcılıkları yüzünden açıyorlar...
Odun Kesmek
Thomas Bernhard
Bu akşamki kadar hiç öfkelenmemiştim Auersbergerler'e.Joana gibi insanlar kendilerini öldürüyor, diye düşündüm berjer koltukta, parazitler ve Auersbergerler gibi sosyete kopyacıları yaşıyor, yaşıyor, yaşıyorlar ve temelinde tüm yaşamları boyunca canları sıkılıyor ve yaşlanıyor, yaşlanıyor ve yaşlanıyorlar ve hiçbir şeye faydaları olmuyor.Joana gibi insanlar boyunlarına kendilerinin taktıkları halatla son buluyor ve bir plastik torbaya konuyor ve en ucuz biçimde defnediliyor, Auersberger çifti gibiler de kaç tane Burg oyuncusuna ne kadar yemek vereceklerini bilmiyor iğrenç can sıkıntıları ve ahmak dünya bıkkınlıkları içinde, diye düşündüm berjer koltukta.Joana gibi insanlar yıllarca yalnız gerekli olan şeylerin azına sahip oluyor ve birden kendilerini öldürüyorlar, buna karşılık Auersbergerler gibi insanların her şeyi bol bol oluyor ve yaşlanıyorlar, iyice yaşlanıyorlar ve hiçbir işe yaramıyorlar, diye düşündüm.Joana gibi bir insanı sonunda herkes terk ediyor ve onunla kimse ilgilenmiyor, ama Auersberger çifti gibi insanların çevresinde bugün de, tıpkı yirmi ve otuz yıl önce olduğu gibi toplanıyorlar.Auersberger akşam yemekleri sapık bir alışkanlık yalnızca, dedim kendi kendime berjer koltukta.Bu insanların bir sayfiye köşkleri var ve bunu kentin bu sanatsal güruhuna, insan sevgisi yüzünden değil, doğal olarak değil, yalnız iğrenç can sıkıntıları ve ahmak çıkarcılıkları yüzünden açıyorlar...
Odun Kesmek
Thomas Bernhard
8 Mayıs 2013 Çarşamba
mezartaşı kitabesi, cioran
"Asla yönetmeme, elinde hiçbir şeyi ve hiç kimseyi bulundurmama kibrinde oldu.Astsız, efendisiz, ne emir verdi, ne emir aldı.Yasaların hükümdarlığından çıkarak ve iyilikle kötülüğün öncesindeymiş gibi, hiçbir canlıya acı çektirmedi.Hafızasından şeylerin adları silindi; algılamadan bakmıştı, işitmeden dinlemişti: Burun deliklerine ve damağına yaklaştırdığı kokular ya da ıtırlar dağılmıştı.Duyuları ve arzuları onun tek köleleri oldu: Pek hissetmediler, arzulamadılar.Mutluluğu ve mutsuzluğu, susamışlığı ve ürküntüleri unuttu; hatırladığı zamanlar olduğunda da, bunları adlandırmayı ve böylelikle ümide ve pişmanlığa kadar düşmeyi hor görmüştü.En ufak hareket bile, bir imparatorluk kuranların ya da yıkanların gösterdiği çaba gibi bir çaba gerektirmişti onun için.Doğmaktan bezmiş olarak doğduğu için, gölge olmak istedi: Peki ne zaman ve hangi doğumun kusuruyla yaşadı?Canlıyken kefenini taşımışsa da, hangi mucizeyle ölmeyi başardı?"
Mezartaşı Kitabesi
Çürümenin Kitabı
E. M. Cioran
4 Mayıs 2013 Cumartesi
yeni ayakkabılar, soren kierkegaard
Başkente yalınayak gelip, kendisine bir çift ayakkabıyla çorap alacak kadar para kazanan; hatta bu paradan sarhoş olacak kadar para artıran bir köylüyle ilgili bu hikâye-körkütük sarhoş halde evinin yolunu bulmaya çalışırken yolun ortasına yatıp sızan biriyle ilgili.Bir süre sonra atlı bir araba gelmiş ve sürücü adama yoldan çekilmesini yoksa bacaklarını çiğneyerek geçmek zorunda kalacağını söylemiş.Uyanan sarhoş köylü, bacaklarına bakıp ayakkabılarla çorapları tanıyamamış ve "Sen yoluna devam et" demiş, "Bunlar benim bacaklarım değil."
Meseller
Soren Kierkegaard
Meseller
Soren Kierkegaard
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)