panait istrati etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
panait istrati etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ocak 2024 Salı

Minka Abla - Panait İstrati

...

Su basmış ya da kavrulmuş tarlalardan dönerken, kazanı patlatma raddelerine gelmiş bir lokomotif gibi, ev halkı arasında durup haykırır:

-Çocuklara artık bir damla süt verilmeyecek.Sütün hepsi pazara götürülecek.

Bu "hepsi", ancak üç litre kadar bir şeydir.Bundan böyle küçük boğazları yoksun bırakmak istediği "damla"ya gelince, adamcağız sayıklamaktadır, çünkü uzun zamandan beri, ancak en küçükleridir ki, akşamları, hayvanların sağılmasından sonra birkaç yudum tadıyordu; hem beslensin diye değil de gözyaşları dinsin ve anasının eteklerinden "pençe"lerini çeksin diye.

...

Küçüklerin iç çekişlerini anlıyorlar, ama onlara diyemiyorlar ki: "Gidip bir koçan mısır çalın da açlığınızı aldatın." Hem kuru mısırı öğütmek için epey güçlü dişler, ancak boş karınla geçirilecek uzun aylardan sonra edinilirdi.

...

Bilirsin ki ölümlük seninim ama kaderimiz başkalarının elinde.

...

Birkaç günden beri bütün Dere-Ağzı'nda yağmur yağıyordu.Ta iliklerinize kadar işleyen o kötü "çoban yağmuru" ince ince yağıyordu.Akşam sabah saatlerce, teneffüs edilmez bir sis onu daha içe işletiyordu.Bütün köy, insanlarıyla, hayvanlarıyla öksürüyordu.Bazı sis o kadar kalınlaşıyordu ki köyü ancak bir mezardan gelir gibi bin göğüsten birden yükselen öksürüklerin sağır edici gürültüsünden tanımak mümkün oluyordu.Bu öksürük sesleri Dere-Ağzı'na, rayların yanından yürüyerek demiryolunun yüksek bendinden girildiği zaman daha çok işitilirdi.

...

Köyü yavaş yavaş ölümün ve çürüyüşün kapladığını görüyorlardı.Çevrelerinde her şey ölüyor ve her şey çürüyordu.Evlerde çürüme ölümden önce başlıyor ve cenazenin gömülmesinden sonra devam ediyordu, canlılar bile o kadar yarı çürümüş bir haldeydiler.

...

Panait İstrati
Minka Abla
Çeviri: Yaşar Nabi Nayır

21 Mart 2022 Pazartesi

Şiir Nerede Başlar? (18) - Paskalya / Panait İstrati

Papaz ihtiyarladıkça, hafızası kendisine ihanet ediyordu.Onun için kendisine birdenbire, "Paskalyaya kaç gün var? diye soran Hıristiyanlara eksiksiz bir cevap verebilmek için papaz, her Büyük Perhiz'den sonra, Paskalyaya olan gün sayısı kadar mısır tanesini cebine koyuyordu.Her akşam bunlardan bir tanesini çıkarıp atıyordu.Böylelikle, bir köylü kendisine o can sıkıcı soruyu sorduğu zaman, cebinden mısır tanelerini çıkarıp sayıyor ve doğru dürüst bir cevap veriyordu.

Fakat bir defasında, şeytan gibi bir çocuk cübbesinin cebine bir avuç mısır doldurmuştu.Bu yüzden zavallı papazın günlük mısır tanesini atması boşuna idi; cebinde hep çok mısır vardı ve bununla beraber büyük bayram yaklaşıyordu.

Böylece sorular altında bunalan papaz, köylülere cebini şişiren mısırları göstermek ve "Bu sene Paskalya olmayacak!" demek zorunda kaldı.

Şiir Nerede Başlar? (18)
Panait İstrati / Baragan'ın Devedikenleri

19 Mart 2022 Cumartesi

Baragan'ın Devedikenleri, Panait İstrati



...

"Hey! Kendini Baragan'da mı zannediyorsun?"

Zira Baragan ıssızdır.Sırtında bir ağaç bile yoktur.Ve bir kuyudan öteki kuyuya kadar her dakika susuluktan çatlanabilir.Açlığa karşı da olsun sizi müdafaa etmek Baragan'ın vazifesi değildir.Fakat eğer, siz, ağzın bu iki felaketine karşı hazırlıklı iseniz ve eğer Allah'ınızla baş başa kalmak istiyorsanız, Baragan'a gidin: Burası Romanya insanının, gönlünce hayal kurabilmesi için, Allah'ın Valaşya'ya bahşettiği yerdir.

...

Koyunlar devedikenini ne kadar koparırsa koparsın, o, o kadar gelişir, büyür, daima bir top şeklini muhafaza eder ve iri bir damacananın boyutlarına ulaşır.Büyümesi durduğu ve korkunç surette batmaya başladığı vakit, hayvanlar onun yakasını bırakır ve bu kötü tohum artık kendisini müdafaa etmeyi bilir.

...

İyi memleket, kötü idare:
Bu düzenin kahrolası adıdır.

...

"Burada, Duduka gibi zavallı mal sahipleri değil, Duduka'nın babası gibi memlekete zulmeden derebeyleri tarafından haksızlığa uğrayan milletimizin bütün ıstırabı var."

...

"Amma da salaksın! Mamaliga ve pırasa yiyeceksin, anladık.Ama ekmek başkadır."

Ekmeğin -bilhassa fakirler için- ne kadar başka olduğunu, çocukların ekmekçinin katiuga'sını takip ederken şeytanca gürültü çıkardıkları köye geldiğimiz vakit anladım.

...

Papaz ihtiyarladıkça, hafızası kendisine ihanet ediyordu.Onun için kendisine birdenbire, "Paskalyaya kaç gün var? diye soran Hıristiyanlara eksiksiz bir cevap verebilmek için papaz, her Büyük Perhiz'den sonra, Paskalyaya olan gün sayısı kadar mısır tanesini cebine koyuyordu.Her akşam bunlardan bir tanesini çıkarıp atıyordu.Böylelikle, bir köylü kendisine o can sıkıcı soruyu sorduğu zaman, cebinden mısır tanelerini çıkarıp sayıyor ve doğru dürüst bir cevap veriyordu.

Fakat bir defasında, şeytan gibi bir çocuk cübbesinin cebine bir avuç mısır doldurmuştu.Bu yüzden zavallı papazın günlük mısır tanesini atması boşuna idi; cebinde hep çok mısır vardı ve bununla beraber büyük bayram yaklaşıyordu.

Böylece sorular altında bunalan papaz, köylülere cebini şişiren mısırları göstermek ve "Bu sene Paskalya olmayacak!" demek zorunda kaldı.

...

"Şimdi ekmek kırıntısı vermek sırası sizde," diye ima etti."Kendimize galuşka* yapmayı unutmuşuz.

Bu unutkanlık bir an için, iki ulvi ekmek parçası sahibinin yüreğine indi, fakat mert çocuklar, fedakârlığı kabul ettiler.Hepimiz galuşla yaptık ve müteakip konaklamada yemek üzere külahlarımızın içine sakladık.

*Bizde bu galuşka, son ekmek veya kovrig (peksimet) lokmasıdır ki bazı çocuklar onu çiğnedikten sonra yutmazlar, top halinde ağızlarından çıkarırlar ve "bir ikinci defa yemek" zevkini muhafaza için bir kenara saklarlar.

...

Sıkıntıdan yüzü gerilmiş olan köylü, başağı eliyle tartıyor, ona uzun uzun bakıyor, onu kokluyor ve iç çekiyordu.Bizim Yolamitsa insanına benzeyen bu Valaşya'lılar, zavallı mahluklardı: zayıf ve bir deri bir kemik idiler.Alınları, daha genç yaşlarında kat kat kırışmıştı.Gözleri pek iyi seçemiyor ve haftalarca tıraşlı kalıyorlardı.Dizlerine kadar sarkan gömleklerinin üzerinde yamaların adedini saymak imkânsızdı.Pantolonları parça parça idi.Ayakları ve başları çıplak, hakiki bir dilenci manzarası arz ediyorlar ve sanki hepsi de ebeveynimmiş gibi bana azap veriyorlardı.Otuzu geçen karıları ihtiyarlara benziyordu.Çabuk görülmesi lazım gelen bu işle sıkışmış olanlar, yavrularını emzirip onları küçük kardeşlerine terk ediyorlar, onlar da mısırların ortasında boğulurcasına viyaklıyordu.Köpekler kirli kundakları kemirmeye ve yüzleri yalamaya koşuyorlardı.O zaman büyük çocuk, yumurcağı kolundan kavrıyor ve onu bir paket gibi arkasından sürükleyerek, "İşte annen!İşte!" diyerek annesini bulmaya gidiyordu.

...

Kalabalık bir ailesiniz, dedim.

"Evet...Bir torba mısır unu üç gün dayanıyor.Bu, mısır ununu elde etmek için sarf edilen zamandan da az."

...

Dünyanın sonu geldi dedirtecek kadar boz renkte bir göğün altında arabaların, tarlalar, yollar ve Allah'ın bütün kiniyle lanet ettiği topraklar üzerinde kaplumbağalar gibi ilerlediği görülüyordu.Arabalar şeklini kaybetmiş, hayvanlar cılız, insanlar tanınmaz halde, samanlar çamura batmış idi; hiçbir yerde merhamet yoktu, ne yerde ne gökte!Bununla beraber, insan merhametine olduğu kadar Rabbin merhametine de muhtaçtık.

...

"Onları bize devedikenleri peşkeş çekti."

Bu fena bir niyetle söylenmiş değildi, fakat yine de beni üzüyordu.Ben, merhamet edilerek "sokaktan toplanmış" bir çocuktum.Daha önce epey acı çekmiş ve on beş yaşında olan biri için, bunu işitmek pek hoş şey değildir.Bu, yürekte birikir ve bazen taşar ve insanı, ona Lateni'deki küçük kulübeyi, ölen anneyi ve dünyada kaybolmuş babayı hatırlatarak ağlatır.

...

"Pek aziz olan Allah, bizi toprak yerine
Kan istemeye itelemesin;
Birer İsa da olsanız,
Mezarda bile elimizden kurtulamazsınız."

...

"Zavallı Marin'in hiçbir kabahati yoktu.Lateni'nin eski balıkçısı!Şurada, burada çalışır kavalını çalardı.Onu da tevkif ettiler, çünkü her yerde bir köy nazbatia'sı (türküsü) söylediği ihbar edilmişti.Ve bu nazbatia, bir cevizden daha büyük olmayan ve çocukların pençeleriyle onu kaçırmamaları için sopalarla müdafaa edilen bir mamaliga'dan (mısır unu lapası) bahsediyordu.Demek bu adam bir kışkırtıcı idi.Ve onu kurşuna dizdiler.

...

Panait İstrati
Baragan'ın Devedikenleri
Yordam Kitap
Türkçesi: Salah Birsel

17 Temmuz 2021 Cumartesi

Mihail, Panait Istrati


 ...

Kederli bir şekilde ve suskun oğlunu seyrediyor bazen de şöyle diyordu:

-Kuluçkadan ördek yavrusu çıkartan tavuk gibiyim: yüzme bilmeyi gerektiren yerde oğlumun peşinden gidemiyorum.

Evet, bu ördek palazının keyfince yüzdüğü idealizmin saf sularında onun peşinden gidemiyordu.Çaresizce kıyıda kalıyor ve neşeli çırpınmalara kendini teslim eden tuhaf civcivini gözden kaybetmemeye çalışıyordu.Sonunda civciv hep boş mideyle dönüyordu.Zira bu ışıklı sular hiç ama hiç karın doyurmuyordu ve hem de oralarda sık sık yıkanmak pahalıya patlıyordu.O ise, durmadan şakıyan ve bulduğunu gagalayan gökteki kuşlar örneği, bunun farkında değildi.Hatta bazen, Gavrila babanın "kuşu" azıcık da olsa bir şey bulamadan dönüyordu kümesine.O zaman, bu yüzmeleri sevmeyen ana tavuk, çorbasını iki katına çıkarıp, ikisi için toprağı deşeliyor ve dünyaya getirdiği sersemi besliyordu.

...

( "Deminden beri bu kadar basit bir şey için mi hazırlıyordunuz beni?" diyebilir bazı okuyucu.Evet dostum, işte buraya varmak için hazırladım sizi.Zira, söz konusu olan, edebi bir hayal ürünü değil de yaşamın ta kendisi -güzel yaşam, çirkin yaşam, acımasız yaşam- ise bunun basit bir şey olduğu kanısında mısınız?Çok mu yaşadınız bu gibi olayları?Bitler onu yerken, yutmak istercesine sanat düşkünü çok insan mı tanıdınız?Ben kendi hesabıma, otuz yıl boyunca yeryüzünde, doğudan batıya dolaştıktan, binlerce sefalet yuvasında yaşadıktan, her ulustan kişilerle dirsek temasında bulunduktan, binlerce gölgenin peşine düştükten, yüzüme biinlerce tükürük yedikten sonra sadece bu adamı keşfettim.Ama dünyalara bedeldi!)

...

Kalbi kırılan AAdriyan ağlama isteği duydu.Önünde, kollarını kavuşturmuş, itirazında samimi, anlamak istemeyen zavallı Mihail onun iyiliğine karşı kendini savunuyordu.Adriyan, ruhunda duyduğu ümitsizlikle, bir ağaca yaslandı, güneşi görmemek için gözlerini kapayan bu zeki adamın sırrını keşfetmeye çalıştı.

...

- Evet ama, bir insanı sevmek için önce onu tanımak gerek.
- Tam tersi!Bir insanı tanıyabilmek için önce onu sevmek gerek.İlgi duyduğunuz kişiler kendilerini sevdirirler ve böylece, bize kendilerini teslim ederler ve tanıtırlar.Derin sevgiden, aşktan başka yürekleri açan bir şey yoktur sanırım.

...

- Sefil halimin sizde uyandırdığı güzel duygular için teşekkür ederim, ama siz hayal ettiği şeyleri gerçeğin yerine koyan bir romantiksiniz.Ah şu gerçek!Tanımıyorsunuz siz onu ve onu tanımayı öğrenmenizi de sizin hesabınıza, istemem doğrusu.Hadi artık, bırakın beni deliğime döneyim.Ona elini uzattı ve ekledi:

- Yine de sizi iyi bir anı olarak saklayacağım.

...

...Hem sonra, dünya görmesini ve sevmesini bilen insanla dolup taşıyorsa, neden bunca zaman onu gören ve takdir eden çıkmamıştı?Hayır hayır!İnsanların yaşamını yönlendiren şu gizemli parmak vardı bu işin içinde.

...

Adriyan bakışlarını odasının beyaz duvarlarında gezdirdi ve hayatı bu şekilde anlamakta ne kadar yalnız olduğunu bir kez daha hissetti.Masasında üst üste dizilmiş kitaplardan biri dışarı doğru çıkmış, ismi görünüyordu: Çernişevski'nin "Ne yapmalı?" adlı yapıtı.

...

Orada Adriyan'ın yanına oturmuş, elleri arasında sanki çöp kutusundan çıkarılmış kasketi; aynı şekilde kirli gömleği; her yanı yırtık, yakası çok kirli, kolları çok uzun kıvrılmış gri ceketi; yamalık dolu pantolonu; sertleşmiş ve topukları aşınmış botlar; arada ortaya çıkıp tekrar kaybolan bitleri; rahatsız bir biçimde arasına sarkıttığı kolları -ve bütün sefalet yığını ortasında, sizin kalbinizin ve beyninizin içini araştıran, tatlı hayvan bakışına sahip ve dostluğun açık ruhuna güzel şeyler anlatan iki göz-, bundan daha acıklı bir adaletsizlik tablosu tanıyor musunuz ey dostlar?

( Yalnızlığa yenilmiş olan dost!Şu dünyada, nerede olursan ol, topla kendini ve sana hemen yüreğini sunan tanımadığın kişi önünde sevinç kadar, acı kadar büyük ol.İçinde gizlediğin hazineyi, sana sunulan hazineyle pazarlık etme!Umutlarını kırıp geçiren hangi fırtına olursa olsun soyluluğu bırakma, güven duygunu yitirme, yüreğinin saf sıcaklığına her zaman inan ve onu senden dilenen susamışı asla geri çevirme: Madem ki o sıcaklığı içinde duyuyorsun, emin olabilirsin ki ona sahip olan yalnızca sen değilsin, - zira yaşamın güzellikleri hiç kimsenin tekelinde değildir -ve seninle aynı irade sağlamlığına sahip olan bir tek dosta zarar vermektense, bir saatte bin defa aldanmış olmak daha yeğdir!)

...

...Çünkü eğer bir insan hafif olmak istiyorsa, onu terk etmeyen bitlerin ağırlığını, semtine uğramayan altının ağırlığına yeğlemelidir.Sefalete ben de bayılmıyorum ne de onun verdiği sersem acıya özellikle düşkünüm.Ancak, bir kez onun okyanusuna düşüldü mü, derinliklerinin dibine kadar gitmeyi, gülünç bir umutsuzlukla yüzeyde kalmak için çırpınıp durmaya yeğlerim doğrusu.

...

Çalışmak ilginç bir şey olmadığı için zenginler onu, can sıkıntısından patlamayalım diye biz diğerlerine, yoksullara vermiştir.

...

Babam demirciydi, ben de istedim hem de çok istedim demirci olmayı.Çünkü çekicin demire her vuruşunda metelikler yağıyordu.Ama, heyhat!Ne var ki çekiç darbeleri sadece demire değil, oğluna, on bir yaşındaki yumurcağa, bana da iniyordu.Ne o şaşırdınız mı?Evet öyle.Kendi babamın çekici tüm kemiklerimi kırdı.Tanrı aşkına söyleyin: benim babamın acımadığı kemiklerime dünyanın daha merhametli olacağını mı sanıyorsunuz?

...

Tüm bu olaylar Rus-Japon savaşı sırasında geçiyordu.Rusların yenilgisi açıktı ve İbrail'de de Slav kökenli pek çoktu.Bunlar ve aynı şekilde kentin diğer sakinleri "Küçük Peder" Çar'ın moraline destek olmak için çayhanelerde çene patlatıyorlardı.Çar ise Mançurya'daki ordusuna -cephane desteği yerine- her askere bir tane ikona yolluyordu.

...

Sonunda tütün satın alabildim ve izmarit içmeyi bıraktım, çünkü dert azmış gibi, ben aynı zamanda koyu tütün tiryakisi bir kuşum.

...

Petruşka neredeyse ölmek üzere olan annesine iyi bakmış.Ama yoksul olunca zaten öyle kolay ölünmüyor.Kim bilir, belki de babaların ve dedelerin birtakım günahlarının bedelini ödemek için mi yaşamak gerekiyor acaba?

...

Yoksul ve bakımsız evinde, tahta bir sedir üzerinde ateşten parıl parıl yanan gözlerini evin doğu köşesine yerleştirilmiş ikonalara dikmişti.Yanında ellerini tuttuğu küçük kızı ve oğlu vardı; ikisi de, asla affetmeyen hastalık tarafından şimdiden kemirilmeye başlamışlardı.Masanın üzerinde komşuların getirdiği bir fasulye çorbasının bulaşığı duruyordu.İşte bu manzara karşısında ben, zincire vurulmuş bir forsa kadar çaresizdim!

...

Duyuyor musunuz evlatlarım? dedi.Hiç şaşmayın!Papazın da, şeytanın da karısı olsalar kadınların hepsi aynıdır.Evlenir evlenmez sadakatlarıyla size zulmederler, onu zorla kabul ettirip hayatı sizin için çekilmez yaparlar.Fakat hey Ulu Tanrı!Bir dul olabilseydim!Evet, işte o zaman hayatım hayat olurdu.Zira biz papazlar bir defa dul kaldı mı, ne mutlu ki tekrar evlenmeye hakkımız yoktur.Akıllıca yapılmış yasa diye buna denir.Yapan mutlaka başından evlilik geçmiş birisi olmalı.

Haydi dostlarım, dedi kadehi kaldırarak: Yiyip içelim!Ne mutlu ki evlilik zehriyle zehirlenmemiş olan şu mübarek İsa efendimizin kanı bize kalmış hiç değilse!

...

Hayduk: Tam anlamıyla bizim haydut sözcüğünün karşılığı olmayıp, zenginlerden çaldıklarını yoksullara dağıtarak iyilik eden halk kahramanları anlamına gelir. (Nihal Önol)

...

- Koşalım şimdi, olabildiğince hızlı koşalım, yoksa bu senin sonun olur.

Adriyan itiraz ediyor:

- Ölmek yok!..Yaşayacağız!..Çünkü birlikte koşuyoruz, hem de aynı yolda!..

...

Panait Istrati
Mihail
Adriyan Zografi'nin Gençliği
Yaba Yayınları
Çeviri: Rıza Katı

5 Mayıs 2021 Çarşamba

Kir Nikola, Panait İstrati

"Bak yavrum, suçlunun tek bir günahı vardır: İşlediği suç, suçlayanınsa günahı sayısızdır.İnsan kardeşine haksız yere yüklediği bütün günahlar kendisinindir aslında.Ben Kir Nikola'yı yalnız bir haftadır tanıyorum, ama ondan çekinmiyorum.Gözlerinden iyilik okunuyor ve ben gözlerin diline güvenirim, insan sözlerini dilediği kalıba sokabilir, ama bakışını değiştiremez."

...

Yeryüzü kalp doludur ama bunların çoğu, yol kıyılarında biten ve hiç işe yaramayan bitkilere benzer; bir patates onlardan bin kat iyidir.Kir Nikola'ysa tertemiz bir yürekle ortaya çıktı.Ve bu çıkış başlı başına bir olay oldu.

...

"Öyleyse sen 'yurt' kavramına da inanmıyorsun, Kir Nikola?" diye soruyordu Adrien.

"Yok be pedakimu (yavrucuğum), inanıyorum, geceleri tek başıma çalışırken, "Cenabet bir Arnavut" olduğumu hatırlıyorum o zaman.Doğduğum güzel dağları, hem acı, hem tatlı çocukluğumu geçirdiğim yerleri düşünüyorum...O vakit türkü çağırıp ağlıyorum; ama yurdumu düşünürken, herhangi bir insanı öldürmek gelmiyor içimden."

...

"N'eylersin bre Adriani, derdi bana, geri çağırıp utandırırsam, alacağım para burnumdan gelir."

Oysa yarın kadın, ertesi gün, evinin kapısında dikilir, komşusuna seslenirdi:

"Şu hınzır Arnavut, bizim mahallede 'fırın açalı' beri yükü iyiden iyiye tuttu ayol!"

...

"İyi ama, ilkokulu bitirdin sen, değil mi?"

"İlkokulu bitirdim, ama bu kitaplarda okuldakinden çok daha güzel şeyler buluyorum."

...

Nitekim, yaşıtlarınkinden önce uyanmış bulunan aklı, bir zamanlar okulda söyledikleri, "Ah ne güzeldir askerlik yaşamı" şarkısıyla, askerlerin gözü önünde yapıp söyledikleri arasındaki çelişmeyi kolayca yakalıyordu.Adrien, bu şarkıyı ne askere giderken, ne askerlik sırasında, ne de askerlikten sonra hiçbir erin ağzından işitmemiş, yalnız çocuklardan duymuştu.Yalnız çocuklar söylüyordu askerliğin güzel olduğunu, askerlerse hayır, bir teki bile böyle bir laf etmiyordu.

...

Erler ata binmiş, iskelet gibi zayıf, öfkeli mi öfkeli, eli kılıçlı asteğmen alanın tam orta yerinde bekliyor, en küçük bir yanlışlık yapanın tepesine çullanıp hesabını görüyordu.Ceza, acemi erlerin sırtına enlemesine indirilen kılıçla veriliyordu.Adrien, bir gün, eğitim boyunca erlerden birinin tam on kılıç yediğini gördü ve kendi kendine, "Ah ne güzeldir askerlik yaşamı!" şarkısını besteleyip askerliğe özendiren ozanın, gelip şu anda bu zavallının sırtını görmesini istedi.

...

Sen büyüyüp adam olduğun zaman, benden sana yalnız bir anı kalacak.Yalnız şunu bil ki, bir ülkedeki yabancı, anayurdunu sırtında taşıyan adamdır.Bu yaşadığı ülkenin insanlarının hoşuna gitmez, dolayısıyla yabancı hep fazladır orada.Ama daha da beteri var.Yurt değiştiren adam, bir zamanlar kendisini sevmiş olanlara bile aykırı gelir ve işin en üzücü yanı da budur zaten.

...

Benim derdim bu işte.Dostlarım için ben, çoğu kez, ağza düşecek olgun bir armutum.Kışladakiler için yolunacak bir tavuk.Mahalle halkı için, bir 'Pis Arnavut' Zavallı Zinkutza'cığım için, 'aşağılık bir ulus'.Oysa ben herkesle kardeş olmak isterdim, ama kimse bunu arzulamıyor.Hiç kimse, doğuştan iyi bir insanın iyi kalmasına yardım etmediği gibi, böyle bir tarihe kavuşamamış insanın sonradan iyi olmasına yardım etmeye de yanaşmıyor.

...

Panait İstrati
Kir Nikola

Kodin, Panait İstrati

 "...heybesi sırtından inmeyenler."

"İşte yavrum!..." dedi."Bu iş de oldu...Buralara da düştük nihayet...Kentin çevresindeki mahallelerin en yoksuluna, Komorofka'ya geldik işte.Tanrı bizi kötülüklerden korusun!Ama ayda iki frank kâr etmek için buraya taşınmak zorunda kaldım.Ayda iki frank, yılda yirmi dört frank eder, yani senin için yeni bir kat elbise parası.Ah sevgili yavrum, bugüne kadar olduğu gibi uslu davran, e mi?...Bu mahallede insanlar çok kaba, sakın onlara karışma: Erkekler birbirini öldürüyor, çocuklarsa zaten lime lime dökülen giysilerini paralıyor, birbirlerinin kafasını yarıyor.Onların oyunlarına katılmakla beni yalnız üzmez, acıdan öldürülsün."

...

Her ulus Tanrı'ya başka türlü yakarıyor ama onunla alay edişleri birbirinin aynı.

...

"Selam kardeşlik!" dedi tatlı bir sesle.Sözcükler, "Ben kurt eliyle beslenen bir kuzuyum" der gibi çıkıyordu ağzından.

...

Panait İstrati
Kodin
Remzi Kitabevi
Türkçesi: Bertan Onaran


Tablo: John Singer Sargent (1907)

4 Mayıs 2021 Salı

Bataklıkta Bir Gece - Panait İstrati


...

Zavallı ninecik, yetmiş yaşında olmasına rağmen, çocuklarına miras getirdiği yoksulluğu hafifletmek için elinden geleni yapıyordu.

...

Panait İstrati
Bataklıkta Bir Gece