kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ekim 2024 Çarşamba

Beş Sevim Apartmanı - Rüya Tabirli Cinperi Yalanları - Mine Söğüt


...

Sanki yaşlı bir ruh taşırdı içinde.Sanki birkaç kez ölmüş de dirilmiş gibi, ölümlerden yaşlanmaya fırsat kalmamış gibi...

Üçüncü katın kahverengi perdeli penceresinde, devamlı tırnaklarını yiyen bir adam görünürdü öğle saatlerinde.Endişe içinde kemirdiği tırnaklarını, şiddetli bir tükürükle ağzından dışarı fırlatırdı.Dişlerin arasından hışımla kurtulan tırnaklar, tükürükle birlikte cama yapışırdı.Adamın ağzının alt tarafına denk gelen cam o yüzden zamanla berraklığını tamamen yitirmiş, üzerini kaplayan ince tırnak zerreleriyle buzlu bir cama dönüşmüştü.

...

Samimi'nin her şeyden önce ismi komikti.Küçükler ona bu ismin, Atatürk'ün silah arkadaşlarından büyük babası Miralay Samimi Hakkı Bey'den miras kaldığını bilseler, kaç yazardı.Küçüklerin o acımasız dünyasında boyalı kuş olmak, alayı hak etmek için yeterliydi.Samimi de rengarenk, alacalı bir kuştu.

...

Samimi'ye yıllar boyu susmasını ve rüyalarda gönlünce oynamasını onlar öğütlediler.

Sustuğu için, kimseyle arkadaş olamadı Samimi.Kimseyle arkadaş olamadığı için, devamlı ders çalıştı.Devamlı ders çalıştığı için, sınıfın hep en iyi öğrencisi oldu.Sınıfın hep en iyi öğrencisi olduğu için, arkadaşları ondan nefret ettiler.Arkadaşları ondan nefret ettiği için, zaten hayata küs olan Samimi onlara iyice kinlendi ama cinlerle perilerin sözünden hiç çıkmadı.Suskunluğu, dikenli bir top gibi avucunun içinde sakladı.Avucundan sızan kanları, gizli köşelerde yaladı.

...

Kara kara adamlar beyaz damlara çıktılar
Beyaz damları karaya boyadılar.

...

Eğer insan cine inanmazsa, cin yoktur.İnancın olmadığı yerde hiçbir şey yoktur.İnanç sarsılmasın diye mahremiyet esastır.

...

Annemin cadı tırnaklı ayak parmakları vardı.Annem kötülüklerini ayak parmaklarında saklardı.O tırnakları bir gün gözüme batacak diye çok korkardım.Ama gözlerimi o ayaklara bakmaktan alamazdım.

Babamın ayaklarını hiç çıplak görmedim.Evde de, sokakta olduğu gibi hep o lanet olası demir ökçeli ayakkabılarıyla dolanırdı.Sanki yatarken bile onları çıkartmazdı.Tekme atmayı severdi.Yerdeki teneke kutulara, çocukların ayaklarından kaçıp onun ayaklarına çarpan toplara, güneşli köşelerde mırıl mırıl uyuyan kedilere, oyun için sevinçle ayağının dibinde dört dönen köpek yavrularına, koridorda kayıp ha bire ayağına dolaşan kilimlere, kahvede okey oynadığı arkadaşlarına, okey masasına, ona yan bakana, kapısını o binemeden kapayan otobüse, kapıyı geç açan anneme, yatakta başına geleceklerden habersiz uyuyan bana...tekme atmayı severdi.O yüzden demir ökçeli, her daim boyalı o rugan ayakkabıları ayağından hiç çıkarmazdı.

...

Şeytan, insanların kanının dolaştığı yerde dolaşır.

...

Kardeşim beğenile beğenile, ben unutula unutula büyüdüm.

Kadeşimi övgülerle suladılar, beni yergilerle kuruttular.
O konuştu ben sustum.
O yürüdü ben oturdum.
O iyi kalpli oldu ben kötü.
O prensesti ben büyücü.

...

Ölen, evin direği değil, kamburuydu.O yüzden Haydar'ın hayatından böyle aniden çekip gitmesine Kader hiç üzülmedi.Zaten temizliğe gidip eve para getiren oydu, çocuğa bakan, yemek pişiren ve dayak yiyen de.En azından artık evin bütçesinde içki parasıyla delikler açılmayacak, gece yarısı tekme tokat yataktan kaldırılıp dayak yemeyecekti.

...

Mine Söğüt
Beş Sevim Apartmanı
Rüya Tabirli Cinperi Yalanları

Komplolar Kitabı - Türkiye'de Komplo Teorileri Endüstrisi - Doğan Gürpınar


"Siz öyle zannetmeye devam edin" 
Komplo Teorileri Kullanma Rehberi




"Mademki, demiş, dostlarırna, Büyük Kumpas'ın bilinçli ve bilinçsiz maşaları, piyonları, bize yazıyla, kitapla saldırıyorlar, biz de ona göre tedbirlerimizi alalım."

"Yalnız o kitap, oğlumu kandıran o kitap değil.Matbaadan çıkmış bütün kitaplar, hepsi bizim zamanımızın, bizim hayatımızın düşmanıdır."

"Ayakta kalmak için güçlü ve kararlı olmak gerektiğini
Batı'dan gelen büyük Kumpas'ın varlığını keşfetmemden önce de anlamıştım."

"Kederli sokaklar, sabırlı ağaçlar, solgun lambalar bana aldırmıyorlardı, ben de eşyalarımı topladım, kendi zamanıma çekidüzen verdim; tarihe ve tarihe hükmetmek isteyenlerin oyununa boyun eğmedim."

"Şifrelerle haberleştik, sevgililer gibi mektuplaştık, gizli gizli toplandık.Güdül'deki ilk bayiler toplantımız, yıllar süren bir mücadelenin, iğneyle kuyu kazar gibi sabırla işlenmiş, tasarlanmış bir hareketin, 
bir örümcek ağının dikkatiyle, titizlikle örülmüş bir teşkilatın zaferidir."

Dr. Narin (Yeni Hayat, Orhan Pamuk)





















Komplolar Kitabı 
Türkiye'de Komplo Teorileri Endüstrisi 
Doğan Gürpınar
Telemak Kitap

29 Ekim 2024 Salı

İsrael Potter - Sürgünde Elli Yıl - Herman Melville


...

Housatonic Nehri, yamaçlardan yansıyan gün ışığında yıkanan göz alıcı çayırlar arasından, sudan labirenti içinde kıvrım kıvrım yoluna devam eder.Bu mevsimde etrafınızdaki her şeyin güzelliği, yolun yalnızlığını doldurur.Bu civarı bundan daha kalabalık halde göremezdiniz.Tüm duyulaınızla bu güzelliği kana kana içerken, canınız doğadan başka yoldaş arzulamaz.

...

Ormanda bir inziva, insanlardan kaçan bir dar kafalının sığınağıdır; okyanusun üzerinde bir hamak ise dara düşmüş bir cömert yüreklinin barınağı.Okyanus doğanın hüzün ve trajedisiyle dolup taşar; dehşetin o engin sularında insanın kendi kederi, bir zerre gibi yitip gider.

...

Gelgelelim, güvercin nezaketinden nasibini fazlasıyla almış olan Israel, yılanın bilgeliğinden de yoksun değildir.*

*İncil, Matta 10:16: "İşte, sizi koyunlar gibi kurtların arasına gönderiyorum.Yılan gibi zeki, güvercin gibi saf olsun."

...

Amerika'nın yabani topraklarında yaşayan hiçbir vahşi hayvan bir ateş gördüğünde, kaçak Israel'in o dönemde bir kızıl ceketli karşısında duyduğu kadar büyük bir korkuya kapılamazdı.

...

Sefalet, ister masumiyetten kaynaklansın isterse suçtan, neden olduğu en kötü sonuç istisnasız bütün insanlara güvensizlik duymaktır.Hiç şüphe duymamak kimi zaman insana akılsızlıktan daha fazla zarar verir gerçi ama çok fazla şüphe de kıt akıl kadar kötüdür.

...

Küçük kitapçığı rastgele açan Israel'in karşısına şu paragraf çıktı: yüksek sesle okudu:

"O halde daha iyi günleri dilemek ve umut etmek ne anlama gelir?Eğer harekete geçersek içinde bulunduğumuz zamanı daha iyi hale getirebiliriz.Çalışkanlık, dileklere bel bağlamaz, oysa umutla yaşayan açlıktan ölür, der Yoksul Richard.Acıya katlanmadan hiçbir şey elde edilmez.Öyleyse kollarıma kuvvet, çünkü benim toprağım yok, der Yoksul Richard."

'Hay başlarım böyle bilgeliğe!Benim gibi bir adama bilgelikten bahsedeceğine hakaret et daha iyi.Bilgeliğin bini bir para, pahalı olan servet.Yoksul Richard'da bu yazmıyor, ama yazmalıydı' diye bitirdi Israel, kitapçığı birden yere çalarak.

...

Böyle işe daldıkları sırada aniden, sanki güneş tutulmuşçasına, bir gölgenin hızla güverteyi kapladığı görüldü; tahtaların birleşim yeri gibi keskin bir çizgi üzerinden ilerliyordu.Önüne çıkan çıkan her şeyi kendine katıyordu.Juan Fernandez'i andıran Ailsa Kayası^nın muazzam gölgesiydi bu.Ranger, Grampianların bu denizaltı kolunun yüce zirvesini çepeçevre saran ve eteklerine kadar sokulan derin sulardaydı.

Çevresinin uzunluğu bir milden fazla olan kaya, bin fitin üzerinde yükseklikte, Ayrshire kıyısının 8 mil açığındadır.Öksüz bir çocuk kadar yalnız, Keops gibi kibirli konisi, orada öylece yükselir.Gelgelelim mağrur zirvesi, Gath Devi'nin delik deşik beyni gibi, viran bir kale ile taçlandırılmıştır.Havai bir sis, avare hayaletler gibi kalenin kemerleri altından bir girip bir çıkarak anaorlar yaratmakta, saltanatını yitirmiş de olsa yüce fikirlerden başkasıyla iştigal etmeyen  harap bir dehanın ruhunu sıkıştırmaktadır.

...

Adamlar bütün gece fırınların ağzında oturup ateşi besliyorlardı.Kapkara bir duman -çektikleri çilenin dumanı- bacalardan yükseliyordu.

...

Fakat gerek olayların şiddeti gerekse kahramanın yalnızlığı başından geçen bu deneyimleri fazlasıyla kasvetli kılıyor.En iyisi bunlardan uzun uzadıya bahsetmemek.Zira umudun yokluğunda çekilen derin acı mazlum için ne derece dayanılmaz ise, bu acının tasviri de, ona denk bir avuntunun yokluğunda, dinleyenler açısından bir o kadar katlanılmaz olacaktır.En karamsar ve doğru sözlü tiyatro yazarı bile, alt sınıftan, alelade kişilerin başlarından geçen badireleri, ne kadar olağandışı olursa olsun, pek nadir konu edinir; hele de bir garibanınkileri, hiç.Bilir ki, içinde kralın uzandığı, mateme bürünmüş saraya binlerce meraklı akın edecektir, oysa içinde bir dilencinin kuru bir tahta üstüne uzanmış cesedinin pişmiş kelle gibi sırıttığı gecekondu pek az kişiyi cezbeder.

...

Doğduğu köyün dağlarındaki en yaşlı meşenin devrildiği gün öldü.

...

Herman Melville
Israel Potter
Sürgünde Elli Yıl
Çeviren: Ayşe Deniz Temiz
İletişim Yayınları

23 Ekim 2024 Çarşamba

Oralı Olmamak - Murat Yalçın

...

Bitirme ödevi için Spielberg'ün Hook filmini izliyordu, şu ünlü Kaptan Hook yani.Peter Pan diyordu ki, "İlk bebek ilk defa güldüğü zaman bu gülüşü kırılıp bin parça olmuş, her bir parçası bir yana saçılıp gitmiş, işte, perilerin doğuşu böyle olmuş...Ne zaman bir çocuk 'perilere inanmıyorum' derse, bir yerlerde bir peri düşer, ölür kalır."

...

Kalaylı bir tas gibi parlaktı hava...Tarihsel yapı kalıntılarının, harabelerin arasında tahta, teneke, paçavrayla derme çatma sıralanmış barakaların önünde yağmur göletleri.Çocuklar çamurlu alanın ortasında, dünyada olup bitenlere arkasını dönmüş, kağıt gemilerini yarıştırıyor mutlulukla.Öbürlerinden irice yapılılar, kendi aralarında belli ki ergen dedikodularına dalmışlar.

Gümüş rengi gömleğinin düğmelerini iliklerken, annesinin akşam söylediklerinin acısı çöktü.Ona veremediği karşılıklar sabaha dek artmıştı.Yüreğinin bir köşesine, söylenmemiş sözler birikmişti.

Anne bak, bizim ağacın kuşları dökülüyor.
Gazel onlar, sonbahar yaprakları, hiç sevmem.
Neden sevmezsin?
Kardeşimi öldürdü o yapraklar.Yaşasaydı, bir teyzen daha olacaktı.
Ne oldu teyzeme?
Sonbaharda boğuldu.
Nasıl sonbaharda anne, su mu sonbahar?
Dalga geçme.Sudan beter.Bahçede gezerken göle düştü.Dutlukta bahçe suladığımız bir gölet vardı.Yemyeşildi.Yosun kaplı, derin bir göldü.Üstü güz yapraklarıyla kaplanınca anlayamamış zavallı.Ne bilsin! Yaprakların arasında kaybolmuş...
Saklambaç oynarken, gölün kenarındaki kalın ağacın arkasına geçmek istemiş.Ortaya çıkmayınca çocuklar oyunu kesmiş.Eve haber vermişler.Cesedini sırıkla çekmişler.Dut mevsiminde dalları eğmeye yarayan ucu kancalı sırıkla...
İşte o gün bu gündür, Azrail'i tırpanıyla gösteren resimler bana hep o sırığı anımsatır.
Azrail'in tırpanı mı var anne, çiftçi miymiş?
Öyle resmedilir kızım, efsaneler öyle anlatır.İnsanları ot gibi biçer.
İyi ki bizim ağacın dibinde göl yok.Olsaydı ben de düşerdim herhalde.
Niye düşesin?Kabahat büyüklerde.Göletin çevresi çitle çevrilir.
Çit ne?
Vapurların küpeştesi gibi düşün.Bir engel, çepeçevre bir korkuluk konur.Çalıyla çevirmişler sonra.İş işten geçtikten sonra...
Çalı da batar ama?
İyi ya! Çocukları, hayvanları, dalgınları korur çalı.Akıllı insan çalıya, ateşe, suya uzak durur.

...

"Biz babanla zıt karakterlerdik, bunu avantaja çevirdik..." Sarp'ın anlamakta zorlanacağını düşünerek, "Bak sana şöyle anlatayım," dedi."Mesela, benim kahramanlarım Teksas, Tommiks, Zagor, Tom Braks, Zembla'ydı.Ağabeyim gibi içli, ağlak romanlarla içimi ezmedim.Ona, 'Oğlum, senin en büyük olayın, çocuklukta Kemalettin Tuğcu'ya tutulman olmuştur' dedim.Şimdi ne diyorsunuz, loser mi, öyle bir şey...'Çocuk Esirgeme Kurumu, Darülaceze gibi adamsın, iş dünyasında hiç tutmaz bu karakter,' dedim ona bir defa.Hiç itiraz etmezdi ama güzel şakaya vururdu.'Tamam işte' dedi, 'seni niye ortak ettik işe?Bunun için.Benim yetmediğim, ezildiğim yerde Süpermen ol diye...' Anlayacağın Sarp'çım, aile içinde o Yufka Yürek, ben Cesur Yürek'tim..."

...

Pelin'in sevgisine acıma duygusu karışıyordu.Buğra, "ikinci sınıf aşk" diyordu buna.Yerli yersiz bozuşmalarının nedeni Buğra'nın isyanlarıydı.

Son ayrılıklarına, Beşiktaş'taki Kadıköy İskelesi'nin önünde uyuklayan yaşlı bir sokak köpeği gözucuyla tanık olmuştu.Buğra, "Aşkına sınıf atlatırsan belki tekrar görüşürüz," diyerek, Pelin'in omuzuna bir yabancı gibi dokunmuştu.Kederli adımlarla turnikeden geçip iskelenin kalabalığına karışmıştı.Köpek başını kaldırıp Pelin'le göz göze gelmiş ve Pelin'e sanki açıkça, "Şimdi ne yapacaksın?" sorusunu sormuştu.Üstelik, kuyruğunu kıvırıp sanki koca bir soru işareti de iliştirmişti cümlesinin sonuna.

...

Ablasının önerisiyle birkaç ay önce izleyip etkisinden çıkamadığı Pal Sokağı Çocukları filmini düşündü.Yaşadıklarını bu filmdeki olaylarla karşılaştırıyordu.Okuldan ayrılırken de, töhmet altında bırakıldığı için, Macun Toplayanlar Derneği'nin karar defterine adı küçük harflerle yazılan Nemecsek'e benzetmişti kendini.

...

"Disiplin cezasıyla okuldan uzaklaştırılınca sınıfta kalmış, o zamanlar beklemeye ayrılmak vardı.Dedesinin yanına gitmiş.Bütün bir yazı Aksöğüt'te geçirmiş." Saçlarını iki eliyle arkaya doğru sıvazlayıp kauçuğun tepe yapraklarına baktı."İlk zamanlarımızda kaç defa anlatmıştı başından geçenleri...Anneannesinin köyünde bunalıma girdiğini..."

"Nasıl? Babam psikoloğa mı gitmiş?

"Yok oğlum, ne psikoloğu...Ergen çocuk, yalnızlıktan krize girmiş! Sen, her bunalıma giren psikoloğa mı gidiyor sanıyorsun?"

"Ne bileyim, Gülin gidiyormuş işte..."

"O başka, onunki ancak terapiyle düzelecek bir davranış bozukluğu."

"Diş teli takmak gibi mi?"

"Sen de her şeyi Gülin'in üstünden açıklamaya kalkıyorsun oğlum.Kızın dişleri doğuştan çarpıkmış, ortodonti tedavisi görmüş, uzun süre tel takmıştı.Bununla ne alakası var..."

"Bence var, ikisinde de bir yamukluğu düzeltiyorlar işte..."

...

"Pal Sokağı filmini şimdi bir daha izlerim mesela..."

"İyi ki ablanın zoruyla izledin.Kitabını da okusan keşke.Bizim kahramanlarımız Oliver Twist, Tom Sawyer, Nemecsek ve Kodin'di..."

"Bir tek Kodin'i hiç duymadım."

"O da iyidir.Bulup okursun, merak ediyorsan.Bunlar hâlâ okunuyor mu? Keşke okunsa.Toplumsal gerçekleri anlatan romanlar demode sayılıyor artık, varsa yoksa başka dünyalar, fantastik serüvenler."

...

"İşin aslı neyse, ortaya çıkana kadar mücadele ederdim.Ama işte amcan öyle bir adam değil, baban da onun gibiydi.Kimseyle karşı karşıya gelmek istemezdi.Mücadeleden kaçınırdı.Bunu da gurur, onur meselesi yaparak açıklardı.'Kimsenin fikrini değiştiremem' der, arkasını dönerek sorunları halletmiş olurdu.Ne pahasına! Hiç yere bedel ödeyerek...Haksızlığa uğramayı nasıl gururuna yediriyorsun peki? Hıh..."

...

Bazen dedemlerle aramızda garip bir sessizlik başlar, uzadıkça uzardı.Birlikte bir yağmurun, ıslak bahçedeki bir kuşun ağaçtaki sesine kulak vermişiz de, susmuş onu dinliyoruz sanılırdı.Sessizliğin yağmur olduğuna inanırım o gün bugündür.

...

Babasının bir öğretmen edasıyla konuşması çok hoşuna gitmişti Sarp'ın.Annesine bir kez, "Bu kitabı anlayamadım, zor şeyler var, okumayacağım," demişti.Annesi de, "Bir kitapta her şeyi anlaman, bilmen gerekmiyor.Okumuş olmak için okursun bazı yerlerini de.Sen hayatta her şeyi biliyor musun, bilmiyorsun ama yaşamaya devam ediyorsun.Hepimiz öyle yapıyoruz.Bazı şeyleri bilmeden biliriz.Aradan yıllar geçince anlıyoruz yaşananları.Okumak da öyle bir şey işte," demişti.

...

Murat Yalçın
Oralı Olmamak

8 Ekim 2024 Salı

Asiler Devri - İmparatorluk Cephelerinde İsyancılar, İhtilalciler ve Çeteciler



...

Zira düzensiz birlikler ile paralı askerlerin kullanılması, imparatorluğun askeri ve sosyal gücünün temel unsurlarından biridir.Osmanlı serhadının diğer tarafında da durum benzerdi; uskoklar, sınır hattını gerektiğinde koruyan ve gerektiğinde ihlal eden Habsburg İmparatorluğu'nun başıbozuk akıncılarıydı.Dolayısıyla, küçük çaplı ve özerk olan silahlı grupların ademiimerkeziyetçi bir yapıda faaliyet yürüttüğü gayrinizami harp, imparatorların sınır bölgelerinde şiddet pratiklerine otonom bir yapı veren önemli bir unsurdu.Bununla birlikte, "asi" aktörler ne kadar özerk olurlarsa olsunlar, gerektiğinde emir altına alınabilirlerdi.Esasında, devletler, devlet yanlısı şiddeti uygulamak için bu tarz yardımcı birliklerle sık sık anlaşma yoluna gitmişlerdi.

...

Şiddete ek olarak, ihlalci siyasetin ortaya çıkardığı yoldaşlığa ve maceraya dair romantik tezahürler de benzer şekilde kimlikleri biçimlendirmeye yardımcı oluyordu.Komitacılar, Balkanlar'daki Osmanlı yönetimine eleştirel bakan dönemin Avrupalı gözlemcilerin tahayyülünde "modern yuvarlak masa şövalyeleri"ydi adeta.

...

1897'de Edirne, Balkanlar'da doğan Osmanlı Müslümanı Şevket Süreyya Aydemir çocukluğunda  komşu çocuklarla çetecilik ve komitacılık oynamanın en sevdiği oyunlardan biri olduğunu hatırlıyordu:

"Seçtiğimiz kaptanlar, voyvodalar, çocukların en kuvvetlilerinden, en gözü pek olanlarından ayrılırlardı.Bunlar bizi birkaç kola ayırırlardı.Oyuna katılanlar, hemen feslerinin kenarlarını kıvırarak onları güya Rum, Bulgar eşkıyasının kalpaklarına benzetirlerdi.(...) Bellerimize bıçak, tabanca vazifesini görecek çubuklar, tahta parçaları takardık.Ceplerimize, kuşaklarımıza bomba yerine taşlar doldururduk."

...

Asiler Devri - İmparatorluk Cephelerinde İsyancılar, İhtilalciler ve Çeteciler
Derleyenler: Ramazan Hakkı Öztan - Alp Yenen
İletişim Yayınları

İmparatorluk Kuranlar Yahut Şümürz - Boris Vian / Yükseliş, Nereye Kadar - Ayberk Erkay










...

Bi'tanem, daha şu yaşta hatıralarla yaşamak olmaz ki ama. (anne)

...

...sen bir piyano biletisin diyelim; seninle şansımızı deneyebiliriz, doğru, ama kaybetme ihtimalimiz de var.Bak elbette bana sorarsan, ben senin çok iyi biri olacağına yürekten inanıyorum, fakat şu an için, çiçek ve meyve arasında bir seçim yapmak zorundayız ve meyveyi seçmek daha akıl kârı görünüyor.

...

İmparatorluk Kuranlar - Boris Vian
Türkçesi: Ayberk Erkay
Tanıtım Yazısı: Yükseliş Nereye Kadar - Ayberk Erkay
Mitos Boyut Yayınları

6 Ekim 2024 Pazar

Kumrunun Gördüğü - Ahmet Büke

...

Halbuki uzay gemisi kadar yalnızdım bu dünyada.

"En fenası rakı ısmarlayacak birinin bile olmaması."

Nah alnında gümüş renkli mermileri sırtlanmış kadın dövmesi taşıyan Yavuz Abi söyledi bunu.

 Karısını yirmi beş kuruşa satmış.Hilal İstasyonu'nda.Arkadaşları bunu zorla çökertmişler akasyanın dibine.Kör karıyı çağırıp cebren dövme kakmışlar alnına.Yirmi beş kuruş dövmesi.

Sonra Yavuz Abi hem karısını hem de sattığı adamı vurmuş.

Yalan da olsa dinleniyor meyhanede.

...

(Sarı Rüya Defteri)

---

Haftalık harçlık on lira oldu.Milliyet Çocuk'un sıfırı yedi buçuk.Yuh yani! Okulun karşısındaki eskicide bir lira.Ama façası bozuk onların.

Amaaa, bu arada üst kata taşınan Halk Bankası müdürünün oğluna on beşte bir hem Teksas hem Mandrake alınıyormuş.Öyle söyledi beyefendi!

"Gelip benden okuyabilirsin."

Yerim senin o cicili dergilerini.Bu davul tozuyla orta biri okuyorum bu sene.Kalemtıraşı demirden lavuğun.

...

(Vesikalıklar)

---

...

Saat saat saat saat
İnsanın babasından kalan tek hatıra geçen zamanı gösteren o şey mi olur?

...

(Herkes her şeyleşiyordu)

---

...

Yanından geçerken ve onu benden başka kimse anlayamazken belediyenin direklerinden anons duyuldu:

"Dikkat dikkat...Burası belediye ilan ve reklam bürosu.Halkımıza duyurulur.Bugün öğleden sonra başlayarak üç gün boyunca Karataş Semti siyah-beyaz görülecektir.Bu durumun geçici olduğunu bildirir, vatandaşlarımızın gereksiz endişeye kapılmamasını dileriz.Dikkat, dikkat...Her yıl aynı tarihte olan ve üç gün üst üste süren bu hadisenin fen adamlarınca incelendiğini ve geçici bir gök olayı olduğu yönünde malumat verdiklerini duyururuz.Vatandaşlarımızın boş endişelere kapılmaması ilanen duyurulur."

...

Hacı Mikayel amcalara niye gelmiş ki?Elli sene önce göçtü onlar.Karısı, berber erkek kardeşi, berberin baktığında içini titreten sakalsız çırağı, tıraş sabunları, at kılından fırçası ve ustura takımı.Hepsi bir sabah gittiler.Giderken de ölü anılarını bıraktılar geriye.

...

Döndüm baktım.Gitmiş Fransız kadın.Öpemedim bile ben onu.Üç gün sürdü siyah-beyaz dünya.Nenem, "Kötülerin karasıdır, bizim değil," derdi.Pekmeze ceviz kırıp koydu önüme.

...

(Kötülerin Karası)

---

...

Yarım kalmış inşaatlar unutulmuş mısralar gibidir.Zaman geçtikçe göğüs kemiği içine çöker, ağlar cümlesi.

...

Ruhi Bey emekli kütüphane memuru.

Onu fırlattıkları odada, üst katta bitmemiş inşaatın aceleyle bitirilmiş tek odasında günde iki defa tepsi bekliyor.Ama gülümsüyor da adamakıllı.

...

Ruhi Bey herkes uyurken çizgili pijamasının paçalarını terliğiyle eze eze dolaşıyor üst katta.Korkuluksuz balkona çıkıyor.Sigara yakıyor."Gasteden" uçak yapıyor.Elinin tersiyle katları bastırıyor.Parmaklarının ucunda bakıyor.Sonra boşluğa fırlatıyor.Bir-iki kedi çöpten falan başlarını kaldırıp bakıyor, "Ruhi Bey ölmese," diyorlar, "iyi adam, eskiden maaş gününde ciğer getirirdi bize de."

...

(Ruhi Bey, Biz Hepimiz Nasılız?)

---

...

Düşülen notlar ölenle ölmez.O yüzden defterleri okur dururdum.

"Kuşluk Köylü Esma.İki donluk pazen.Tütüne verecek..."

"Belediye Reisi'nin hanımı.50 lira.Yakalık ve patiska, mermerşahi iki metre..."

Bediha Teyze olmasa açıp da gören, bilen olmayacaktı yalnızlığımı.

...

(Zeki Kıraç, Akhisar Oteli)

---

...

Kaç yıldır buradaydı?Üç, beş işte.Saymıyordu ki.Ne kadar saçma zaten geçen zamanı hesaplayıp durmak.O zaman insan bu toplamı kalan muhtemel süresiyle kıyaslayıp dururdu.Üstelik Sait hatırladıklarını da eski bir filmden kalan kareler olarak çoktan kabul etmişti.Bu yüzden anıları yoktu onun.Hatırladıklarınızı sizin kabul etmeyip onlara sırtınızı dönerseniz ve mecburen akla takılan kıymıklar gibi hissederseniz anılarınız yoktur.Köpekbalığının çenesine vantuzlarıyla tutunan asalak balıklar gibi size ısrarla yapışabilirler ama içinizde değildirler, sizden sayılmazlar.

O yüzden belki de şu dosyanın köşesinden taşan surat huzur içinde olabilirdi şimdi.Yapışkan balıkların artık onunla işi yoktu.

...

Düştüğü sessizliğin içinden yüzsüz annesi çıktı karşısına.Camlarla kaplı kameriyede oturmuş, etrafını saran çiçeklere bakıyordu."Ah," dedi Sait."Ölmemiş annem" Yüzünü aradı ama boştu saçlarının arası.Sevinç yerine üzüntü taştı avuçlarına."Ölmemiş, ölmemiş.Gitmemiş işte.Onu sardıkları beyazlığı bırakmış da gelmiş.Alışmıştım ama yokluğuna.Şimdi yine ölecek.Yine gidecek.Beni kefen almaya yollayacaklar.Koş bul; kadın örtüsü, battaniye, naylon, çarşaf, kına, buhur, gülsuyu, pamuk bul...Hoca ağzını açacak, 'Şimdi kamis, izar ve lifafe, baş örtülsün, göğüs örtülsün...' diyecek.Saçlarını ikiye ayırdılar da sardılar.İnsanın annesi bir daha ölür mü?Gelmeseydi geriye.Yine gidecek, yine ağlayacağım." Annesinin bulutları aralandı.Yüzünde yüzü belirdi.Annesinin yüzü Sait'in yüzü oldu.

Uyandı.

...

(Kusmak - Unutmak)

...

Ahmet Büke
Kumrunun Gördüğü

Yün Sultan ve Yedi İbiş - Gürsel Korat


Yün Sultan ve Yedi İbiş - Gürsel Korat
Resimleyen: Hemad Javadzade
Yapı Kredi Yayınları