1960'larda Charlie Chaplin yeni çıkan özyaşam kitabını tanıtmak üzere Stockholm'e geldi.Yayıncısı Lasse Bergström bana bu büyük adamla Grand Hotel'de karşılaşmayı isteyip istemediğimi sordu.İstiyordum.Bir sabah saat onda kapısını vurduk.Kapıyı Chaplin kendisi açtı.Üzerinde çok iyi dikilmiş koyu renk bir takım giysi ve yakasında Legion d'Honneur rozeti vardı.Zengin tonaliteleri olan o boğuk ses bizi nezaketle karşıladı.Karısı Oona ve cayylanlar kadar sevimli genç iki kızı içerdeki odadan çıkıp yanımıza geldiler.
Anında kitabından söz etmeye başladık.Chaplin'e ilk kez ne zaman insanları güldürebildiğini, insanların ilk kez özellikle ona güldüğünü fark ettiğini sordum.İlgiyle başını salladı, konuşmaya istekliydi, hemen anlattı.
Keystone tarafından işe alınmış ve Keystone Kops adı altında çalışan sanatçı topluluğuna katılmış.Topluluk, hareketsiz kamera karşısında sahne üzerinde varyete yaparmışçasına tehlikeli numaralar sunuyormuş.Bir gün kocaman sakallı ve beyaz makyajlı bir kötü adamı kovalamaları istenmiş.Günlük çalışmalarından birini yapacaklarmış yani.Epeyce koşuşup düşüp kalktıktan sonra kötü adamı yakalamayı başarmışlar.Adam yere oturmuş, çevresini coplarıyla kafasına vuran polisler sarmış.Chaplin, kendisine söylendiği gibi sürekli olarak adamın kafasına vurmak istememiş.Çevreyi saranların arasında kendisinin görünebileceğinden emin olduğu bir yerde durup copuyla dikkatle ve uzun uzun nişan almış, birkaç kez copunu kaldırmış ama hep son dakikada drumuş, vurmamış.Yavaş yavaş ve özenli bir ön hazırlıktan sonra copunu kaldırmış ama bu kez de isabet ettiremeyip yere yuvarlanmış.Film, Nickelodeon'da gösterildiğinde o da sonucu görmeye gitmiş.
Sinema seyircisi hedefini kaçıran bu hamleyi gördüğünde ilk kez Charlie Chaplin'e gülmüş.
Büyülü Fener
İngmar Bergman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder