6 Nisan 2024 Cumartesi
Vurdular Gökbalina'yı İşte - Balina ile Mandalina - Fazıl Hüsnü Dağlarca
Sap
Alacakaranlık Samurayı (2002) - Yoji Yamada / Samuray Üçlemesi
Güneşteki Adamlar - Gassan Kanafani
"Pekala, nasıl namaz kılınacağını bilmiyorum," dedi.
"Nasıl yani?" dedi muhtar.
Herkes homurdanmaya başladı, fakat Selim Hoca sözlerini teyit etti:
"Bilmiyorum işte!"
Köylüler birbirlerine garip garip baktılar, sonra da bakışlarını muhtarın üzerinde sabitlediler.Muhtar bir şeyler söylemesi gerektiğini anlayınca fazla düşünmeden konuştu:
"O halde ne biliyorsun?"
Selim Hoca böyle bir soruyu bekliyormuş gibi, ayağa kalkarken cevapladı:
"Bir sürü şey.Mesela iyi nişancıyımdır."
...
Ebu Kays ayağa kalkıp üstündeki tozu toprağı silkelerken bakışlarını ırmağa dikti.Daha önce hiç olmadığı kadar yabancı ve küçük hissetti kendini.Elini sert sakalında gezdirdi.Kıvıl kıvıl karınca orduları gibi kafasına üşüşen düşünceleri silkeledi.
...
Şu son on yılda beklemekten başka bir şey yapmadınçAğaçlarını, evini, gençliğini ve bütün köyünü kaybettiğini anlaman için açlık içinde koskocaman on yıl geçmesi gerekiyordu.Bu sürede herkes kendine bir yol açtı.Sen ise yaşlı, sefil bir köpek gibi çömelip kaldın evde.Ne bekliyordun ki?Evinin damının deliklerinden servetler inmesini mi?Peh peh, eviymiş! Ne evi, ev bile senin değildi.Hayırsever bir adam "Burada otur" demişti, hepsi bu.Bir yıl sonra da "Odanın yarısını bana ver" demişti.Sen de kendinle yeni komşular arasına yamalı çuvallardan perdeler çekmiştin.İşte böyle çömelip kalmıştın ki Saad gelip yayıkta ayran çalkalar gibi sarsmıştı seni."Şatt'a varırsan Kuveyt'e kolayca geçebilirsin.Basra, seni çölden oraya kaçak sokabilecek kılavuzlarla dolu.Neden gitmiyorsun?
...
"Nerelisin?"
"Filistinliyim.Remle'den."
"Aa, Remle çok uzak.İki hafta önce Zeyta'daydım.Zeyta'yı bilir misin? Dikenli tellerin önündeydim.Küçük bir çocuk yanımıza yaklaşıp evinin dikenli tellerden birkaç adım ötede olduğunu söylemişti.İngilizce biliyordu."
"Memur musunuz?"
"Memur mu? Ha ha! Şeytan bile memur olmayacak kadar masumdur.Hayır dostum, turistim."
...
Mervan, Basra'dan Kuveyt'e insan kaçakçılığı yapan şişman adamın yazıhanesinden çıkınca hurma ve hasır sepet kokularının yayıldığı çıkmaz bir sokakta buldu kendisini.Nereye gideceği hakkında belli bir fikri yoktu.Orada, yazıhanede yıllardan beri içindeki her şeyi bir arada tutan ümidin son ilmekleri de kopup dağılmıştı.
...
Adın ne?
"Mervan.Seninki?"
"Bana Ebu'l-Hayzuran*" derler."
Mervan, adamı gördüğünden beri ilk kez gerçekten bambu sopasını andırdığını fark etti.Uzun boylu ve zayıftı.Boynu ve kolları güçlü ve sağlam görünmesine karşın omurgası rahatça eğilip iki kat olabilecek kadar esneyebilirmiş izlenimi veriyor.
*Hayzuran: Bambu ağacı ve bambudan yapılmış baston.
..."Kuveyt'e gideceğin için içim rahat.Çünkü orada çok şey öğreneceksin.İlk öğreneceğin de şu: Önce para gelir, sonra ahlak."
Archipelago (2010) - Joanna Hogg
Kuklacı - Kemalettin Tuğcu
...
Recai Bey bir iki tahta heykelcik götürdüğü Kapalıçarşıdaki antikacılardan aldığı ve bir türlü apartmana götüremediği sarkaçlı duvar saatinin bu sarkacına bazen dikkatle bakıyor dalıyordu.Eczacı Bey soruyordu:
- Ne var komşu, saatin sesini mi dinliyorsun?
- Evet, diyordu Recai Bey.Bir sağa bir sola giden bu sarkaç bizim örümüzün hesabını tutuyor.Dünyada bir iz bırakmadan gelip geçenler bunun farkında olamazlar.Halbuki dünya, yiyip içilecek ve gece yatılacak bir otel değildir.
Eczacı:
- Eh, diyordu.Karınca kaderince.Bizler de arkamızda çocuklar, torunlar bırakıp gidiyoruz, daha ne?
Recai Bey:
- Komşu, diyordu.Sen üstüne alınma.Genellikle böyledirler.Kediler de, köpekler de arkalarında yavru bırakıp gidiyorlar.Adımızı andıracak bir şey bırakamazsak, beceremezsek, hiç olmazsa gözü kapalı gelip geçmemeliyiz.
- Ne yapalım yani?
- Sizin ne yapacağınızı bilemem.Ama ben gökyüzünde türlü şekiller olan bulutları seyrederim.Ulu bir çınar ağacını saatlerce seyretsem onun birkaç insan soyu süresince uzanıp giden ömrüne şaşarım.Bu ağacın, ya da sessiz duran bir dağın ağzı dili olsa da bize geçmişleri anlatsa, der düşünürüm.
Eczacı Bey:
- Sizin böyle şeylerle uğraşacak vaktiniz var, diyordu.Bir gagzete alıyor, reklamlarına kadar okuyorsunuz.Ben böyle bir şeyden sıkılırım doğrusu.
Recai Bey:
- Haklısınız, diyordu.Su akar, deli bakar, derler.Hakikaten ben bir derenin durmadan akıp geçmesini zevkle seyrederim.Kıra gittiğim zaman bir kır çiçeğini koparmadan eğilir, renklerini, biçimini uzun uzun incelerim.Allah'ın büyük gücünü ve sanatını düşünürüm.Gözüme bir karınca ilişir.Kendisinden kat kat ağı bir çiçek toumunu yuvasına götürmek için kan ter içinde kalır.Size gülünç gelen varlıklar beni saatlerce meşgul eder.
- Belli, diyordu Eczacı.Kuklacılık yapıyorsunuz.
...
Kemalettin Tuğcu
Kuklacı