20 Kasım 2018 Salı

moe no suzaku (1997), naomi kawase

Moe No Suzaku (1997)
Naomi Kawase

"Benim komşum,
sevgili Iku-chan,
kapının yanındaki koca ağacın üzerinde otururken,
el ele...
gökyüzünü seyrediyorduk
ve güneşi gördük...
sıcaktan eriyen güneşi.
Komşum Iku-chan ile,
kapının yanındaki ağaçta otururken,
El ele, 
gökyüzünü seyrederken
sıcaktan eriyen güneşe bakıyorduk."
































































19 Kasım 2018 Pazartesi

frank silva (1950-1995), twin peaks, bob & trilobit, asaf halet çelebi

Frank Silva (1950-1995)




dünyalar ve yıldızlar
                              en küçük şey
acıkan dilimi uzatıp
hepsini birer birer yaladım
                              ve yuttum

biraz serinlemiş gibiyim

50.000.000 sene evvel
ılık bir denizde bir trilobitken
                                              duydum melâli
zaman nedir unutarak
açıp ağzımı
             bütün denizleri içtim
ve kendim kaybolup
                                deniz oldum
                                          sonsuz deniz oldum.


Asaf Halet Çelebi


Trilobit: Palezoik çağda gelişen ve zamanla soyları tükenen duyargalı deniz eklembacaklılarına verilen ad.Beş yüz milyon yıl evvel yaşamışlardır.Şiirde, bir sıfır hatasıyla, elli milyon yıl önce yaşadıklarına işaret ediliyor.



Twin Peaks - Bob

ibrahim karaca şiirlerinden, buğday tanesi - mehmet gümüş & sürgün - hilmi yarayıcı

Sürgün & Buğday Tanesi
Okuyan: İbrahim Karaca

Sürgün - Hilmi Yarayıcı

Ana yurdum ağlama yine de döner bahara kış
Ama yurdum ağlama geriye döner göçmen kuş

Saramadım annemin yüzünü
İçimi yakar hala o sızı
Oğullarını bekle nazlı yurdum
Düşeceğiz yollarına

Kucağımızda defne dallarıyla
Bıraktığımız gibi bekle bizi
Bıraktığımız
Bıraktığımız gibi bekle bizi

Delikanlı ömrümü sürgüne verdi geçen yıllar
Unutamadım yine büyüdü sana gelen yollar

Saramadım annemin yüzünü
İçimi yakar hala o sızı
Oğullarını bekle nazlı yurdum
Düşeceğiz yollarına

Kucağımızda defne dallarıyla
Bıraktığımız gibi bekle bizi
Bıraktığımız
Bıraktığımız gibi bekle bizi


Buğday Tanesi - Mehmet Gümüş

Bekle kar altında kalan buğday tanesi
Yine onun sularıyla yeşereceksin
Gözyaşların çare değil, ağlama büyü
Başını dik tutabilirsen boy vereceksin

Her yanında allı morlu 
Güller açar türlü türlü
Bu fırtına dünden belli
Başedeceksin

Korku kâr eylemez bir kez yola düşene
Sen bir aşkın içindesin yaşayacaksın
Dört yanını börtü böcek sarsa ne çıkar
Toprağa sıkı sarıl
Başedeceksin

Her yanında allı morlu 
Güller açar türlü türlü
Bu fırtına dünden belli
Başedeceksin

rüya, daniil kharms, ufak tefek olaylar


Uyuyakalan Kalugin rüyasında çalıların arasında oturduğunu ve yanından bir polisin geçtiğini gördü.

Kalugin uyandı, ağzını kaşıdı, uyumaya devam etti ve bu sefer rüyasında çalılıkların yanından yürüdüğünü ve çalılıklara saklanan bir polisin orada oturduğunu gördü.

Kalugin uyandı, ağzından akan salyalar yastığı ıslatmasın diye başının altına bir gazete koydu ve yeniden uykuya daldı.Rüyasında çalılıkların arasından yürüdüğünü, bir polisin de çalılıkların içinde oturduğunu gördü.

Bir çığlık koparan Kalugin yatağında sarsıldı ama uyanmadı.

Kalugin tam dört gün dört gece uyudu; beşinci gün öyle zayıflamış, bir deri bir kemik kalmış olarak uyandı ki, çizmeleri ayağından çıkmasın diye iple bacağına bağlamak zorunda kaldı.Her zaman buğday ekmeği aldığı fırında onu tanımayınca çavdar ekmeği tutuşturdular eline.

O sırada evleri dolaşmakta olan sağlık memurları Kalugin'i görünce onun sağlıksız olduğunu ve hiçbir işe yaramayacağı kararına vardılar ve kapıcılara çöple birlikte Kalugin'i de sokağa atma talimatı verdiler.

Kalugin ikiye katlanıp bir çöp gibi dışarı atıldı.

(1939)

Daniil Kharms
Rüya
Ufak Tefek Olaylar
Encore Yayınları

yağmurda bach, nick squires

Yağmurda Bach - Nick Squires
Johann Sebastian Bach
Cello Suite No. 1 in G Major BWV1007

kitaba verilen para & ölüm üzerine, elias canetti


Bu kitap taşkınlıklarından pişman değilim.Kendimi "Kitle ve İktidar" patlaması devrinde gibi hissediyorum.O zaman da her şey kitaplı maceralar yüzünden oluyordu.Viyana'da param yokken, elimde avucumda ne varsa kitaba harcardım.Londra'da, o en berbat zamanda ara sıra kitap almayı başarırdım.Başkaları gibi asla sistemli bir şey öğrenmedim, yalnızca ani heyecanlamalardı.Bunlar hep, daha sonra sahip olmak istediğim bir şeye rastladığımda olurdu.Satın alma jesti, parayı ziyan etme zevki, kitabı eve veya en yakın yere taşımak, seyretmek, okşamak, sayfalarını çevirmek, gelecek yıllar için saklamak, sonra iş ciddileşince yeni keşifler zamanı - bütün bunlar, gizli ayrıntılarını bilmediğim yaratıcı sürecin bölümüdür.Ama bende hiçbir şey farklı olmaz; ve hayatımın son anına kadar kitap satın alacağım, özellikle de onları artık asla okuyamayacağımdan emin olduğumda.

Sanırım bu da ölüme karşı direnmenin bir parçası.Bu kitaplardan hangilerinin okunmadan kalacağını asla bilmek istemiyorum.Hangileri olduğu sonuna kadar bilinmeyecek.Seçim özgürlüğüm var, etrafımdaki kitaplar arasında her an serbestçe birini seçebilirim ve böylece hayatın gidişatı benim elimde olmalıdır.

(1973)

Elias Canetti
Notlar
Ölüm Üzerine

le vent nous portera, noir desir - rüzgar bizi süpürecek , çeviri şarkılar

Le Vent Nous Portera - Noir Désir 
Rüzgâr Bizi Süpürecek 
-Çeviri Şarkılar-

Önümdeki yoldan korkmuyorum
Görmek, tatmak zorundayız
Karın boşluğunun dolambaçlı yollarında

Her şey yoluna girecek
Rüzgâr bizi süpürecek

Ne Büyük Ayı'ya yolladığın mesaj
Ne de koştuğumuz yarışın yolu
Ve bir anlık kadifeden dokunuşun
Ki artık hiçbir şeyi iyileştirmeyecek
Rüzgâr hepsini süpürecek

Her şey yok olup gidecek
Ve rüzgâr bizi götürecek

Okşayıp öpmeler ve şarapneller
Ve bu yaramız ki bize her gün ateş eder
Sarayında bir başka günün
Yarının ve dünün
Rüzgâr hepsini süpürecek

Omzunun genetiği
Ve hücrelerin atmosfere karışıyor
Taksiler gidiyor galaksilere
Peki ya benim uçan halım?
Rüzgâr hepsini süpürecek

Her şey yok olup gidecek
Ve rüzgâr bizi götürecek

Ölmüş yıllarımızın kokusu
Gelir kapını çalar artık
Kaderin sonsuzluğunda
Bir koyduk da kaç aldık?
Rüzgâr hepsini süürecek

Sular yükselirken
Herkes kendi hesabının peşinde
Bense senin zerrelerini taşıyorum
Kendi gölgemin derinliklerine
Biliyorum
Rüzgâr hepsini süpürecek

Her şey yok olup gidecek
Ve rüzgâr bizi götürecek

Noir Désir


Çeviri: Gülener Kırnalı

bir linç, daniil kharms, ufak tefek olaylar


Petrov atına binip kalabalığa seslenerek şimdi halka açık parkın bulunduğu yere bir Amerikan gökdeleni yapılırsa neler olacağı üzerine bir konuşma yapar.Petrov'u dinleyen kalabalık belli ki onunla aynı görüştedir.Petrov defterine bir şeyler yazar.Kalabalığın içinden orta boylu bir adam Petrov'a defterine ne yazdığını sorar.Petrov bunun yalnızca kendisini ilgilendirdiği cevabını verir.Orta boylu adam üsteler.Laf kalabalıkta yayılır ve ortaya bir didişme çıkar.Kalabalık orta boylu adamdan yana çıkar ve saklanmak isteyen Petrov atına binip köşede kaybolur.Kurbanını elinden kaçıran kalabalık tahrik olur ve orta boylu adamın kafasını tutup koparır.Kopuk kafa asfaltta yuvarlanır ve açık bir hendeğe düşer.Kendini tatmin eden kalabalık dağılır.

Daniil Kharms
Bir Linç
Ufak Tefek Olaylar
Encore Yayınları

ey dil ne durursun, mustafa naci hoca - harputlu mustafa sabri efendi

Ey Dil Ne Durursun - Mustafa Naci Hoca
Müstezad: Harputlu Mustafa Sabri Efendi

...
Hâr oldu gülistân-ı visâl döndü hazâne 
Kar yağdı çemâne 

(aman aman)

...

Gamlanma gönül, gam geçer, Allah Kerîm'dir
Rahmân-u Rahîm'dir

Sabri hele sabret, döner elbette zemâne
Kalmaz rakibâne

Dağlar duman oldu
Hallar yaman oldu
Bilmem bana n'oldu?

(aman aman)
...

----------

Ey dil ne durursun, demidir başla figâne 
Çün andelibâne 
Hâr oldu gülistân-ı visâl döndü hazâne 
Kar yağdı çemâne 

Kan ağlayın ey dîdelerim siz de bu derde
Her vakt-i seherde
Şimden geri yâd oldunuz ol şâh-i hubâne
Ay girdi dumâne

Ey cân, gide cânân, sana lâyık mı tavattun
Årâm-ı temekkün
Yık lâneyi, pervâz edegör sen de hemâne
Göç başka mekâne

Ey çârh-ı sitemkâr, yetişir benden elin çek
Kurbânın olam tek
Fersüdeledim kalmadı fer cevr-i cihâne
Ålâm-ı zemâne 

Allah için ey peyk-i ecel sen de şitâb et
Bir lutf-i sevâb et 
Say hayrına, ver müjde-i rıhlet dil ü câne
Davran rahimâne

Gamlanma gönül, gam geçer, Allah Kerîm'dir
Rahmân u Rahîm'dir
Sabrî hele sabret, döner elbette zemâne
Kalmaz rakibâne

Harputlu Mustafa Sabri Efendi

18 Kasım 2018 Pazar

ölüm üzerine, elias canetti


"Vurulanlar" -ne görkemli geliyor kulağa bu, ne açık, ne geniş ve cesur: "Boğulanlar," "Ezilenler," "Yutturulalar," "Çatlatılanlar." Bunlar nasıl da cimrice tınlıyor, sanki bedavaymış gibi. (1942)
---
Ölümü göze alanların hepsinden kurtar kendini.Sana geriye kim kalır? (1943)
---
Savaşta insanlar, sanki her biri bütün atalarının ölümünden intikam alıyormuş gibi, sanki onlardan hiçbiri kendi yatağında ölmemiş gibi davranırlar. (1943)
---
Bütün cümlelerin en korkunç olanı: "Biri 'vaktinde' öldü"dür. (1943)
---
Birinin yaşlı sözlerinin gencinkileri mahvetmesini istemiyorum.Daha iyisi, orta yaşta gideyim.Daha iyisi yarısına kadar ulaşayım. (1943)
---
Tanrıların ölmesi, ölümü daha arsız yapar. (1945)
---
Daha yeni kırkındayım; ama gün geçmiyor ki tanıdığım bir insanın ölüm haberini almayayım.Yıllar geçtikçe bunlar her gün daha çoğalacak.Ölüm tek tek saatlere kadar sokulacak.Sonunda ona nasıl yakalanmayacağız? (1945)
---
Ölümsüzlük heveslisi iki kişi arasında konuşma: Biri süreklilik ister, öteki belli aralıklarla tekrar tekrar dünyaya gelmek. (1946)
---
Çevremde gittikçe daha az insan bulundurmalıyım ki, kayıplarıyla acı çekmeyeyim. (1946)
---
Hayatın kısa oluşu bizi kötü hale getiriyor.Acaba hayatın uzun olması da bizi kötü yapamaz mıydı diye de bir düşünmeli. (1946)
---
Tanrının, yaratmadan önceki haliyle dünyayı özlediğini... (1947)
---
Seksen yaşındaki Buda, ağız bir hastalığı atlatmış olarak, gezdiği bölgelerin güzelliğinden söz eder; bunların hepsini adlarıyla anar; gizli umudu, öğrencisinin onu hayatta tutmaya çalışacağıdır.Sözünü üç kere tekrarlar, ama öğrencisi hiçbir şeyin farkına varmaz ve daha sonra Buda'nın hayatından vazgeçtiği sıradaki sessiz hüznü, her türlü vaazdan çok daha konuşkandır. (1948)
---
Çevresindekiler ard arda öldüğünde insanı korkunç bir sükunet sarıyor.İnsan tamamen pasifleşiyor ve artık karşı atakta bulunmuyor; ölüme karşı savaşta bir pasifist oluyor ve ölüme başka bir lokmayı, bir sonraki insanı sunuyor.Dinler sermayelerini, bu bitkinlikten ve zayıflıktan sağlıyorlar. (1953)
---
Bir kimse, en sevdiği insanın ölümüne sebep olan bir hastalık o kişinin ölümünden sonra tedavi edilebilen bir hastalık haline geldiğinde seri katil oluyor. (1953)
---
O kadın öldüğünden beri adam, her koncaya sırtını dönüyor. (1956)
---
Hor görülmeyi hak edenler ise, bütün dinlerin ölüleri geri getiremeyen rahipleridir.Onlar sadece, artık hiç kimsenin aşamayacağı bir sınırı güçlendirirler.Kaybolmuş olanı öyle kaldın diye hükmederler.Güçszlüklerini örtmek için herhangi bir yere gitmeyi vaat ederler.Ölülerin geri gelmemelerinden memnundurlar.Ölüleri öbür tarafta tutarlar. (1956)
---
Ölüler için yapılan ağıt, hayata döndürmeye yöneliktir, ağıtın amacı budur.Ağıt, gerçekleşene kadar uzamalıdır.Ama vaktinden önce kesilir.Yeterince tutku yoktur. (1960)
---
İnsan, ölümle yitirdiğini tanır, tüm yaşamakta olanları ise yanlış tanır. (1963)
---
Eti öyle seviyor ki, ölünce yırtıcı kuşlarca parçalanmak istiyor. (1965)
---
Terslikler

Cenaze sırasında tabut kayboldu.Yas tutanları aceleyle mezara gömdüler.Ölü ansızın arka tarafta belirdi ve her birinin mezarına bir avuç toprak attı. (1970)
---
Rus astronotlar dünyaya indiklerinde ölmüşlerdi.Başarılı bir şekilde indiler ve inişlerinde görünür hiçbir yara almadan öldüler.Üçünün kalbi de aynı anda durdu.Uzayda bir kayboluştan daha sarsıcı bir son.Ölümleri için hiçbir neden bulunmasaydı daha iyi olurdu.

Yine de Rusların bu üç ölüleri için ortak matemleri, ciddi ciddi düşünülecek bir şey.Bu tür görevler ölümcül tehlikeli bir girişime ortak bir katılım olarak savaşların işlevini üstlenebilse, uzay yolculuklarının her şeye rağmen bir anlamı olurdu. (1971)
---
Eskilerin tanrılarıyla birlikte öyle çok şey kaybolmuştur ki bizim kendimizden daha sade Tanrımızla da bir şeylerin kaybolacağından korkulabilir.

Ama ölümü dünyaya getirene asla yeniden dönemem.Hayatın Tanrısı olarak bir Tanrıyı hiçbir yerde görmüyorum, yalnızca kötü işlerini Tanrıyla perdeleyen körler var. (1971)
---
Solon, oğlunun ölümüne ağlarken biri ona 'Bununla eline bir şey geçmez' dediğinde, cevabı şu olmuş: 'Asıl buna, elime bir şey geçmeyeceğine ağlıyorum." (1973)
---
Sen Kafka'dan daha az inanmaya değer birisin, çünkü bu kadar zamandır yaşıyorsun.

Ama mümkündür ki "gençler" edebiyattaki ölüm salgınına karşı senden yardım istiyorlar.

Ölümü her geçen yıl daha çok hor gören biri olarak sen işe yararsın. (1975)
---
Gerçekten nefret ettiğim yerde hiçbir ölüm benim nefretimi gidermemiştir.Belki bu da ölümü kabullenmemenin bir şeklidir. (1975)
---
Ne herhangi bir ölümle, ne herhangi bir çaresizlik duygusuyla, ne de başkaları, daha iyiler (Kafka, Walser) için duyulan tutkuyla azalabilen şu yıkılmaz süreklilik duygusu; bununla başedemiyorum.Elimden gelen tek şey istemeyerek de olsa bunu kağıda geçirmek.

Ama asıl gerçek şu ki, ben yalnızca burada, masamın başında, ağaçların yirmi yıldan beri beni heyecanlandıran yapraklarının karşısında ben olabiliyorum: Olağanüstü korkunç, o güvenlikte olma korkusu yalnızca burada ayakta kalabiliyor, belki de ölümün karşısında silahlarımı bırakmamak için ona sahip olmak zorundayım. (1975)
---
Çok fazlalar.Ölülerin ağırlıüı yüzünden ölünüyor. (1976)
---
Bir hayvanın ölümünü yaşamak, ama hayvan olarak. (1977)
---
"İnsan uyur" dedi çocuğa, "ama bir daha uyanmaz." "Ben hep uyanırım" dedi çocuk neşeyle. (1977)
---
Kendi ölümüyle tehdit etmek; insanlar arasında en önemli yaşama araçlarından biri. (1980)
---
Kudretlilerden biri olmak acıdır, hatta sadece ,st,kbalde, öldükten sonra da onlardan biri olmak acıdır. (1980)
---
Her şey yıkıldığında bile söylenmesi gerekir.Artık hiçbir şey kalmadığında -hiç olmazsa biz uslu uslu çekilmeyelim. (1982)
---
Hiç kimsesi ölemmiş olsa kaç yaşında olurdu, bunu tasavvur ediyor. (1982)
---
Budizm, bizim hayat inkarcılarımızdan ne güzel çeker kendini!
Hayatta iğrenmek, ama binlerce yeniden doğuş hikayesi. (1983)
---
Hep hissettiğin şu başkalarından fazla yaşamak suçu. (1984)
---
Sessizlik!Bütün canlılar ses çıkarmadan hareket ediyor, bir sessiz filmdeymiş gibi.
Hastanede hasta ziyaretleri: Olup biten hakkında ilk haberler:
Hiroşima'nın yerle bir edilmesi.
47 Ronin'in şehri olan Hiroşima, bu yüzden mi seçildi? (1971)
---
Ölürken bile kelime öğreten biri.
---
Uzun zamandır görmediğim insanların öldüklerini unutuyorum. (1966)
---
O, en sevgili ölüsünün önünde durmuş, "Tanrı iyidir" diyordu.Bunu tekrarlayıp durdu, bin kez, yüz bin kez: Ölü dirilmedi.
Tanrı iyidir, diyor hala ve ölü rüyasında bile gelmiyor. (1966)
---
Zamanımızın en iyi şairlerinden birkaçı, ölüme karşı duydukları nefretten, aslında farkında olmadan onun övücüsü kesilmişlerdir: İçlerindeki Hıristiyanlığın bir kalıntısı, anlaşılmaz bir kalıntı. (1970)
---
Başkaları gibi asla sistemli olarak bir şey öğrenmedim. yalnızca ani heyecanlanmalarda. (1973)
---
Her ölüm, dokunmuş dünya ağını yırtar. (1974)
---
Ölmek zorunda olduğuma hala inanmıyorum, ama bunu biliyorum. (1975)
---
O ölmeyi unuttu, kendinden böylesine memnundu.Başkalarının bunu unutmamasına baktı. (1976)
---
Bir kimsenin yalnız başına geriye kalması, ölümcül günahtır. (1976)
---
Ortak bir dostun ölümüyle iki can düşmanın barışması.Onları birbirine düşüren oydu.Nefreti yanında mezara götürdü. (1976)
---
Mohaveler'de (Yuma dili konuşan Kuzey Amerika Yerlileri) ölenlere özlem duyma ve onların ölümünden sonra çok uzun yaşanması durumunda onlara ulaşma imkansızlığı, korkunç sayıda intihara götürdü.

İşte yalnızca, bu benim intihar sebebim olurdu. (1977)
---
Adını umuttuğu dostu için yaş döktü. (1982)
---
'Kadına Hizmet'in sonunda Ulrich von Liechtenstein, kendisini hapiste ölüme yakın hissetiğinde bir ekmek kırıntısı aradığını anlatır.Ölülerin ruhları bedenden uzaklaşırken bir rüzgar estirirler.Bu rüzgar intihar edende özellikle güçlüdür.Ani bir rüzgar çıktığında, herhalde ormanda biri kendini astı, denir. (1982)
---
Wotruba üzerine bir söyleşi önerisini geri çevirdim.Bunun yerine sözcüklerini tek başına buldu. (1984)
---
Çaresizlik sebepsiz olunca hayal kırıklığına bürünür.Sözde hiç de hayat olmayan hayata karşı hayal kırıklığı. (1992)
---
Annemi ölümünden 55 yıl sonra adıyla anan adam, beni ondan kurtardı.
O adamın kitabını okuduğumdan beri annem ilk olarak geçip gitti. (1992)
---
Ah bir bilsem, bir tek sözün önemi olduğunu!O tek sözü nasıl tutar, okşar ve severdim. (1993)
---
Bütün yakınlarının hayatta kaldığı yeri arıyor o. (1993)
---
Nihayet bulduğu Büchner'in mezarı eskimiş: "Danton'un Ölümü"ne dayanıyor.
Şimdi, Woyzeck ve Lenz'den sonra bütün Zürichberg Büchner'in mezarına yetmez.
Çok çok erken ölenin tanrılaştırılmasına şaşmamak gerekir.Onlara çalınan yıllarından dolayı borçluyuz. (1993)
---
Artık şikayet etmemek için ölüyor. (1993)

Elias Canetti
Ölüm Üzerine
Çeviri: Gürsel Aytaç
Payel Yayınevi