9 Mayıs 2018 Çarşamba

tatar çölü, elif sofya


Denizleri saran ikindide
Bulutlar kendini yere bırakmıştı
Uzun uzun beklerdik
Konuşur muyduk, hatırla.
Bulduğumuz uçurumu dolduran zaman
Titreyip geçen sıtmayı hatırla
Her yer kendince renklerdendi
Gülüşümüz tozları kaldırırdı
Işıkta uçuşan tozlardı
Günleri öpen, örten, koruyan
Uzakları uzakta bilirdik
Ve bilirdik,
Yola çıkmak gerek
Yolu bitirmek.
Ne söylemek yetti, ne istemek
Tatar Çölü'nde ikindide
Bir kaplumbağa kabuğunu ateşe verdi.

Elif Sofya
Ters Düşünce

flaked (2016)











Flaked (2016)

burç, behçet necatigil



Falınız öyle gösteriyor 
Hangi su bengi su 
Gurbetin ucundasınız. 

Bir tren ya da gemi 
Bir zaman geçiyor 
Siz de içindesiniz. 

Karanlığa çıkınca 
Bilen çıkmıyor 
Hikmet burcundasınız.

Behçet Necatigil

(Varlık, 804, Eylül 1974)

kytice (2000), f.a. brabec


Kytice (2000) - Frantisek Brabec


"Hayır, sakın göle gitme, kızım;
Bu sefer evde kal, varsa biraz hatırım.
Dün gece kötü şeyler girdi düşüme;
Lütfen kızım, gitme bugün o göle.
Rüyamda senin için parlak inciler seçmiştim;
Ve sana bembeyaz elbiseler giydirmiştim.
Köpük kadar hafifti eteklerin.
Lüften kızım, girme suya hatırım için.
Gizli bir keder demek, beyaz elbiselerin bedeni sarması;
Ve incilerin içinde göz yaşlarının kaybolması.
Cuma günü uğursuzdur ayrıca.
Lütfen kızım, girme sakın o suya."




"Tatlı oğlum benim, çocuğum;
Işıltın beni benden alıyor.
Gülümsüyorsun bana sen, ama kederinden;
Annen yavaş yavaş ölüyor.
Minik su kuşum, bebeğim,
Tatlı çocuğum benim;
Kendi annemi hüzünle hatırlamak
Şu anda bütün yapabildiğim.
Alıp götürdü çiçek açan gençliğimi bahar;
Seninle beraber iki parçaya ayrıldı.
Ve ondan sonra bugüne kadar;
Seni mutlu etmekten başka hiçbir arzum olmadı."





"Bir anne öldü ve gömüldü toprağa, 
Küçük yetimlerini geride bırakarak.
Her sabah koştu yetimler mezarına,
Tekrar tekrar onu bulmaya çalışarak.
İşte o anda yavrularına olan şefkati,
Çıkarıp getirdi annenin ruhunu topraktan.
Ve küçük yapraklı bir çiçeğe dönüştü,
Mezarının üstünü tamamen kaplayan."




Kytice (2000)
F. A. Brabec

darwin ve kızı anne (1851), türlerin kökeni / resimli uyarlama


-Sevgili kızı Anne on yaşında öldü.-

"Bana öğretilenden farklı bir dünya düzeni görmeden ne uyuyabiliyor, ne okuyabiliyor ne de çalışabiliyorum.Aklımda sadece kızım ve fikrim var.O en sevdiğim çocuğumdu, içtenliği, açıklığı, uçarılığı, neşeli ve sevgi dolu oluşuyla kendini sevdiriyordu.Zavallı küçük sevgili ruh.Artık hepsi bitti..."

Yaşam nereden gelir?..ve nereye gider?


Türlerin Kökeni -  Charles Darwin
Resimli Uyarlama
Michael Keller
Resimleyen: Nicolle Roger Fuller

kırda vurulanların türküsü, sesler ve düşler / ülkü tamer


 Kırda Vurulanların Türküsü - Sesler ve Düşler

Telef olduk kır içinde
Hançer idik kına döndük
Tane iken nar içinde
Kuru otta cana döndük

Bes Allah’a kullar idik
Toprak bizim beller idik
Ne biliriz eller idik
O toprakta sona döndük

Felek kırdı cümlemizi
Kilitledi sılamızı
Kurar iken kalemizi
Yıkılası hana döndük

Can alıcı yola çıktı
Yıldızımız gökten aktı
Su başında akşam vakti
Soluklanan güne döndük

Ecel safa geldi dedik
Yası umut ile yuduk
Ölür iken on beş idik
Şimdi on beş bine döndük


Ülkü Tamer

ritter dene voss, thomas bernhard



RITTER:
Onu rahat bırakmalıydın
Steinhof'da bırakmalıydın

DENE:
Bu sadece bir deneme

RITTER:
Her defasında felaketle sonuçlanan

...

RITTER:
Kendini gerçekleştirme
ne kadar iğrenç bir laf
her yerde bu tiksindirici söz
Kendini gerçekleştirme
daha itici bir şey yok
daha aptalca bir şey yok
bu hiçbir anlama gelmiyor
Kendini gerçekleştirme
ama papağan gibi herkes tekrarlıyor
kişi kim ya da ne olursa olsun
gerçekleştirilmiştir
ve o kendisidir
kendini gerçekleştirme sözünden
daha mantıksız bir şey
ve daha itici bir söz olamaz
ve herkes onu durmadan kullanıyor
gerçeklik fonksiyonu da böyle bir kavram

...

DENE:
...o isterse Londra'da
ya da Cambridge'de
ya da Norveç'teki evinde boğulsun
Sen olu alıp getirdin
ben değil
Bu kıta benim ölümüm
diye kartlarında sık sık yazdı

...

RITTER:
Londra'da kalmak
ve Londra'da boğulmak

...

RITTER:
Kahvaltımız yirmi yıldır
hiç değişmedi
otuz yıldır
otuz yıldan beri
aynı şeyleri aynı ekmeğin üzerine sürüyoruz
ve bunun yanında aynı şayı içiyoruz
sırf bu yüzden
kendimizi öldürmemiz gerektiğini
sen de düşünmüyor musun
...
sen olmasaydın Ludwig hiç olmazdı
ondan hiçbir şey
bu senin kazancın
bir sefer bunun sanat olduğunu
öbür sefer felsefe
ya da saçmalık olduğunu söylüyor
ve sana dikte ederken
seni hiçe sayıyor
ama sen bunu severek yapıyorsun
Sen kendini tamamen onun diktesine veriyorsun

...

DENE:
Benim sana dikte etmem
sana benim verdiğim bir ölüm cezasıdır dedi Ludwig
ya da en azından müebbet hapis
daha kötüsü
her zaman deliliğin sınırında olmak
sınırı asla geçmemek
ama her zaman deliliğin sınırında olmak
bu sınır bölgesini terk edersek
ölürüz

...

RITTER:
Gerçek yalanlaştırıldığı
oranda
her şey yalanlaştırılmıştır
Ludwig de öyle
yalanlaştırılmış ve kandırılmış

...

DENE:
...Bu çıkmaz sokağın
bizim için varlığımızın
tek yolu olduğunu kavrayabilsen
ama buna henüz hazır değilsin
ayrıca bunun için daha çok gençsin

...

RITTER:
Bu ev bize
yavaş yavaş cehennem olmaya başladı
Ludwig bunu
çoğu zaman Worringer Cehennemi
olarak tanımladı
Bu evden kendimize bir
Worringer Cehennemi oluşturduğumuzu
görmüyor musun
suçsuz da değiliz
anne babamızın evinden
Bu Worringer Cehennemini
bilinçli olarak ortaya çıkardık
Sadece sen bu cehennemin içinde
şeytanın kim olduğunu
itiraf etmek istemiyorsun

...

VOSS:
Bu bir körelme sürecinden
başka bir şey değildir
can sıkıntısından kurtulmak için
önüne geçilemez bir varoluştur
ama bu başarılamaz
sadece
ölüm korkusu ile
kesintiye uğratılabilen can sıkıntısı
kesin yalnızlık
diye düşündüm
ama bunu başaramadım
bir yasak yüzünden
Norveç'e sığındım
kafamda bir düşünceyle
kütük eve kendimi kapadım
onda da başarısız oldum
hepsini mahvettim sonunda
yıllar süren disiplinli çalışmalar
yıllar süren kendine hakim olmalar
bir anda hepsini yakıp yok ettim

...

VOSS:
Yaz tatili esnasında
hepsi ördüler
ve müzisyenlerin biyografilerini okudular
değil mi
Hayır hayır
Hakimiyet her şeydir
aman sakın hakimiyeti yitirmeyelim
örülen her şeyden nefret ediyoruz
bunu büyükanne örmüş olsa da

...

VOSS:
Ben deli değilim ya
diye cevap verdim ona
kendimi asmam
bunu biliyorsunuz
kendimi asma çabam
kendini asma
niyetinde olduğum anlamına gelmez
hayır hayır dedim
bildiğiniz gibi
benle ilgili
olan her şey
bir girişim içinde sıkışıp kalır

...

RITTER:
Otursana Allah aşkına
sen huzursuzluğun kendisisin

Thomas Bernhard
Ritter Dene Voss

kırda vurulanların türküsü, zülfü livaneli / ülkü tamer

 Kırda Vurulanların Türküsü - Zülfü Livaneli

Telef olduk kır içinde
Hançer idik kına döndük
Tane iken nar içinde
Kuru otta cana döndük

Bes Allah’a kullar idik
Toprak bizim beller idik
Ne biliriz eller idik
O toprakta sona döndük

Felek kırdı cümlemizi
Kilitledi sılamızı
Kurar iken kalemizi
Yıkılası hana döndük

Can alıcı yola çıktı
Yıldızımız gökten aktı
Su başında akşam vakti
Soluklanan güne döndük

Ecel safa geldi dedik
Yası umut ile yuduk
Ölür iken on beş idik
Şimdi on beş bine döndük

Ülkü Tamer

8 Mayıs 2018 Salı

ölü canlar, gogol


...
İşte ben de kahraman olarak erdemli bir adam seçmek istemedim.Bunun da nedenini açıklayabilirim: İnsanlığı koruyanların artık dinlenmelerinin zamanı gelmiştir.Niçin mi diyeceksiniz?Şunun için ki ; "Erdemli insan" ifadesi, bugün onları kullananlar tarafından değersizleştirilmiştir.Hemen her yazar "erdemli insan"ı kalemiyle betimlerken hırpalamıştır.O derece ki erdem boğulmuş, öldürülmüş, gölgesi bile kaybolmuş, bir deri bir kemik kalmıştır.Erdemli adamdan ikiyüzlülükle söz edilir, ona hiç saygı gösterilmez.Bu nedenle, alçak adamları ele almanın zamanı gelmiştir.Biz de onları kahraman olarak seçiyoruz...

Gogol
Ölü Canlar

verona fans (1980s)