15 Şubat 2016 Pazartesi

beton, thomas bernhard

Ne kadar da kırılganız diye düşündüm,ağzımızda büyük sözler geveler dururuz,her gün ve durmadan sağlamlığımızı ve aklımızı överiz ve bir anda devrilir ve ağlamamızı bastırmak zorunda kalırız.
---
Kendim hakkında spekülasyon yaparken kendime yakalanmıştım.Bilmiyorum nasuııl, ama birdenbire yirmi beş yıl önce, yirmi yaşımı henüz geçmişken Sosyalist Parti'ye üye olduğum geldi aklıma.Gülünçtü!Üyeliğim uzun sürmedi.Birçok şey gibi bundan da birkaç ay sonra istifa etmiştim.Ya bir zamanlar keşiş olmak istemem!Gerçekten de bir zamanlar Katolik rahip olma düşüncem vardı!Ve bir defasında Afrika'daki açlara sekiz yüz bin şilin bağışta bulunuşum!Gerçekten de doğruydu bu!O zamanlar bunların hepsine makul ve anlaşılır diye bakmıştım.Bugünse bunlarla hiçbir ilişkim yok.Ya bir zamanlar evlenebilirim sanmam!Çocuklarımın olması!Belki askerlik!Bunu bile düşündüm bir zamanlar.General, mareşal, tıpkı atalarımdan biri gibi!Saçma.Bir zamanlar her şeyimi vermek istediğim bir yığın şey var, dedim kendi kendime.Ama bütün bu spekülasyonlar bir hiçe varmadıysa da gülünçlük içinde eriyip gitti.Yoksulluk, zenginlik,kilise, askerlik, partiler, yardımlaşma kurumları, hepsi de gülünç.Bana sonunda kendi zavallılığım kaldı, bundan da pek bir şey çıkmaz.
---
Doktorların vicdanı yoktur, sadece tıbbi dışkılarını fırlatırlar.Ama biz gerçeğe inanmak istemediğimizden hep onlara sığınırız.
---
Sonra kırılma, sonra yılma, sonra da bundan yakarış ve son.
---
Asıl sorun acı çekmeden kışı nasıl geçireceğimizdir.Bir de ondan daha hain olan ilkbaharı.Yazdansa hep nefret ettik.Sonbaharsa bize gene kaybettirir.

Beton
Thomas Bernhard

enter the void (2009), gaspar noe


"Seni ateşe attılar, düşünsene..Şansın varsa küllerini bulabilirsin."

Enter The Void (2009)
Gaspar Noe

train song, vashti bunyan


Train Song
Vashti Bunyan
 

 

the revenant (2015), kafesten kuş uçmuş gibi

The Revenant (2015)

"İşbu söze hâkk tanıktır
Bu can, gövdeye konuktur
Bir gün ola, çıka gide,
Kafesten kuş uçmuş gibi."

Yunus Emre

bitik, gilles deleuze, samuel beckett, kafka

Bitik, yorgunun çok ötesindedir."Yalnızca yorgunluk değil nedeni, yorgun değilim yalnızca, tırmanışa karşın."Yorgun artık hiçbir (öznel) imkana sahip değildir: Demek ki en ufak bir (nesnel) imkanı bile gerçekleştiremez, hatta gerçekleştiremediği nispette yeni mümkünler ortaya çıkar.Yorgun yalnızca gerçekleştirmeyi bitirip tüketmiştir.Yorgun artık hiçbir şey gerçekleştiremez, halbuki bitik artık hiçbir şeyi mümkünleştiremez"benden mümkün olmayan isteniyor, canıma minnet, daha başka ne istenebilirdi ki benden?"Artık mümkün yoktur: azgın bir Spinozacılık.Kendisi bitik olduğundan mı mümkünü bitirip tüketir, yoksa mümkünü bitirip tükettiği için mi bitiktir?Mümkünü bitirip tüketerek kendini bitirip tüketmektedir, ve de tersi.Mümkünde gerçekleşmeyeni bitirip tüketir.Mümkünle işini bitirir, tüm yorgunluğun ötesinde, "yine hep bitirmek için."
---Beckett2in lanetlileri, Dante'den beri en şaşırtıcı duruş, yürüyüş ve pozisyonlar sergisini oluştururlar.Kuşkusuz Macmann kendini "otururken ayakta dururkenkinden daha iyi" hissettiğini saptamıştı.Ama bu formül bitip tükenmişliktense yorgunluğa daha uygun düşüyordu.Yatmak asla bir son değil, son sözcük değil, sondan bir öncesidir, ve kalkmak için değilse bile en azından kendi etrafında dönmek ya da yerde sürünmek için yeterince dinlenmiş olma tehlikesiyle çok ciddi biçimde karşı karşıya kalınır.Sürüneni durdurmak için, onu bir deliğe tıkmak, orada uzuvlarını kımıldatmayacak olduğundan ancak birkaç hatırasını kımıldatabileceği bir saksıya dikmek gerekir.Ama bitip tükenme yatmaya izin vermez ve gece olduğunda, masada oturup kalınır, tutsak eller üzerinde içi oyulmuş baş, "güçten düşmüş eller üzerine eğilerek taslanmış baş" "Bir gece, masasına oturmuş, başı ellerinin üzerinde...ölmüş başını kaldırıyordu ölmüş ellerini görmek için...", "Kapalı karanlık bir yerde bir tahtanın üstüne konmuş yalnızkafatası...", "İki eli ve başı bir yığın oluşturuyor..." Son bir defa bizi dikleştirecek ve ilelebet yatıracak darbeyi sabırsızlıkla bekleyerek, ayağa kalkmadan, yatamadan, oturarak ölümü beklemek pozisyonların en korkuncu.Oturarak ondan kurtulunamaz, bir hatıra bile kımıldatılamaz artık.Bu bakımdan, sallanan koltuk daha da kusurludur, onun durması gerekir.Belki de Beckett'in yatan eserlerini, yalnız başına oturan son eserlerinden ayrmak gerekiyor.Bu, oturan bitip tükenme ile yatan, sürünen ya da dikilip duran yorgunluk arasında bir doğa farkı olduğundandır.Bitip tükenme yalnızca bellek yitimine uğramış tanıklıkla ilgiliyken, yorgunluk eylemin tüm hallerini etkiler.Oturan; diğerinin yorgunluğun tüm derecelerini geliştirerek etrafında döndüğü tanıktır.O, doğmadan önce de oradadır, ve diğeri başlamadan önce de."Benim de böyle dönüp durduğum zamanlar oldu mu?Hayır, ben sürekli bu aynı yerde oturuyordum..."Ama peki oturan neden hep sözcükleri, insan seslerini, sesleri kollar durur?
---
İmge tam da budur: Nesnenin bir temsili değil, tin dünyası içinde bir harekettir.İmge tinsel yaşamdır, Acaba Nasıl'daki "öte dünya yaşamı"dır.Beden hareketsiz, büzüşmüş, oturmuş, karanlık ve kendisi de bitip tükenmiş kalmadıkça, sevinçler, tinin yaşamının hareketleri ve hünerleri de bitirilip tüketilemez: Bu, Musphy'nin "suç ortaklığı" dediği şeydir, bedenin ihtiyacı ile tinin ihtiyacı arasındaki mükemmel uyum, çifte bitip tükenme...sadece bulutlar...'ın öznesi tinin bu ihtiyacıdır, bu öte dünya yaşamıdır.Önemli olan artık herhangi bir uzam değil, ona götüren tinsel imgedir.
---
Uykusuzluk sadece geceye uygun düşer ve uykusuzluk düşü, bitip tükenmenin işidir.Bitik, gözleri faltaşı gibi açık olandır.Uykudayken düş görülürdü, ama şimdi uykusuzluğun yanı başında düş görülüyor.Her iki bitip tükenme, mantıksal ve psikolojik olan; Kafka'nın dediği gibi "baş ve akciğerler" sırtınızın arkasında randevulaşırlar.Kafka ve Beckett birbirine pek benzemez, ama ortak noktaları uykusuz düştür.Uykusuzluk düşünde söz konusu olan imkansızı gerçekleştirmek değil, mümkünü bitirip tüketmektir, ister Kafka'nın yöntemiyle, ona uyanık bir gündüz gerçekliği oalrak davranmamızı sağlayacak en çok yayılma alanını kendisine vererek, ister Beckett'in yöntemiyle, onu uykusuz bir gecenin hiçliğine bağlı kılacak bir en aza indirgeyerek.Düş uykusuzluğun bekçisidir, onun uyumasını engellemek için.Uykusuzluk, gündüzler kadar uzağa yayılan ve geceler kadar kasvetle daralan, pusuya yatmış bir hayvandır.
---
"Kendim kalkıp köye gitmeyebilirim, bunu ille de yapmam gerekmez; giyinik vücudumu yollarım, tamam(...)Çünkü ben bu arada yatağımda yatıyor olacağım; sarıya çalan kahverengi battaniyeye güzelce sarınmış ve biraz aralık kapıdan gelen esintiye açık"

Ayrıca Obliques'in Kafka sayısında, Groethuysen'in metni:
"Uyudukları sırada uyanık kaldılar; uyurken gözlerini açık tuttular...Uykusuz bir dünya bu.Uyanık uyurun dünyası.Her şey korkutucu aydınlıkla aydınlanıyor..."

Samuel Beckett
Quad
ve Diğer Televizyon Oyunları
&
Gilles Deleuze
Bitik

-Norgunk Yayıncılık-

pamuk şekeri & rakun, dünyanın en hüzünlü videosu



Pamuk Şekeri & Rakun

kule, william buttler yeats

...
Artık hazırlayacağım ruhumu
Seçkin bir okulda
Okumaya zorlayacak onu
Bedeni yıpranıncaya,
Kanı yavaşça kuruyup
Öfkeyle saçmalayıncaya,
Yorulup bitkinleşinceye
Ya da daha kötü ne varsa
Başına gelinceye değin-
Dostların ölüp gitmesi,
Işıyan her gözün sönmesi-
Ufuk karardığında
Sadece gökteki bulutları andıran
Ya da bir kuşun uykulu ötüşünü
Giderek koyulaşan gölgeler gibi.


Kule
William Buttler Yeats

 (Çeviri: Cevat Çapan)

camera buff (1979), kieslowski


 "...sonra fark ettim ki, 
                 dünyada huzur ve sükûnetten daha değerli şeyler varmış"



Camera Buff (1979)
Krzysztof Kieslowski

huzur, ahmet hamdi tanpınar

Hayır, hayat her çağda insanı zehirleyebilirdi.Vapura gelirken peşleri sıra konuşan iki fakir çocuğun geçim sıkıntısından bahsedişlerini duymuştu.O yaşta konuşulacak şeyler miydi?
---
Biz düşüncelerimizi çok defa omuzlarımızda taşırız.Onun için onları kımıldatmamız bu düşüncenin ağırlığı nispetinde güç olur.
---
Yolun büyüğü küçüğü yoktur.Bizim yürüyüşümüz ve adımlarımız vardır.Fatih, yirmi bir yaşında İstanbul'u fethetmiş.Descartes da yirmi dört yaşında felsefesini yapar.İstanbul bir kere fethedilir.Usul Üzerine Konuşma da bir kere yazılır.Fakat dünyada milyonlarca yirmi bir, yirmi dört yaşında insan vardır.Fatih veya Descartes değillerdir diye ölsünler mi?Kesif yaşasınlar yeter.Yani büyük yollar dediğiniz şeyin büyüklüğü bizim içimizdedir.
---
Mümtaz'a göre Sabih, gazetelerin efkar-ı umumiye dediği kaç başlı olduğunu bilmediğimiz o acayip ve efsanevi mahlukun kuyruk tarafını temsil eder.O hadiselerle yaşadığını idrak eden adamldır.Dalgalarla yıkanan bir kaya gibi, onların üstünden geçtiğini duydukça mesuttur.Sabih'in fikri olmasına lüzum yoktur, çünkü gazete vardır.Her cinsten gazete, onun hem okyanusu, hem gemisi, hem pusulası ve kaptanıdır.Onun için bazı mizaç değişiklikleri hariç, o gün okuduğu gazete ile beraber tab edilmişe benzer.Fakat konuştukça, çağrılar çoğaldığı ve hatıralar derinleşmeğe başladığı için, sonuna doğru dört beş fikrin adamı olduğu da vakidir.Bu gece de öyle idi.Başta demokrattı; sonra çok ateşli bir ihtilalci oldu.Ondan sonra bitmez tükenmez bir insanlık sevgisine daldı.Ve nihayet nizamın ve intizamın lüzumuna.
---
Bazı insanları dinlerken vücudum kaskatı oluyorAdeta onlara karşı zırhlar giyiyorum.
---
Hapishanelere bakın, mahkeme zabıtlarını, günün olanını bitenini ince satırlarla bir köşeye kaydeden gazete koleksiyonlarını karıştırın, daima bir gün kendi saadet yükünü taşımaktan bıktığı için bir tarafa atılıvermiş biçareleri görürsünüz.
---
Kendi kendime biz gurbetin insanlarıyız diyorum.Mesafelerin terbiye ettiği insanlar.
---
Hayata ne kadar şuurla bakıyorsunuz?..Adeta sentetik bir ilaç hazırlar gibi...
---
Onlar bir kile buğdayın içinde tek bir tane olarak yaşamayı seven insanlardı.
---
Hemen herkes kendi ömrünün rüzgarında dağılmış gibiydi.
---
Niçin ruhi hayatımızın büyük bir kısmını bu hasret yapar?Bir katresi olarak yaratıldığımız ummanı mı arıyoruz?
---
Ben acele etmeğe mecburum.Sonra, acele etmek, diye bir daha tekrarladı.Vakti olmayanlar acele ederler...Herkes kendi zamanının şuuruyla doğar.Benim işim aceledir.
---
Herkese benzeyen adamı niçin öldürsün, herkes az çok bir veya birkaç insanın yüzünden kötüdür.Emin olun buna...Her düşüşün altında bir başkası vardır.Ve herkes kendinin mezarıdır.O herkese benziyor, hepimize.
---
Sen velilikten bahsediyorsun; benim kahramanın velilik istemiyor.O hürriyet istiyor.
---
 Hiçbir yara kurcalamakla iyileşmez.
---
 Dostoyevski Suat'tan seksen sene evvel bu azabı çekti.
---
Düşüncenin evvelden hazırlanmış yolunda yürümek!En aşağı 1839'dan beri bu böyle...Onun için hayatımız o kadar yorucu oluyor...Çabuk vazgeçiyoruz.Müslüman şarkın en büyük hususiyeti budur.Şark vazgeçer.Sade gğçlüğün karşısında değil, zamanın, tabii zamanın karşısında vazgeçer.
---
Fakat bu son ümittir...Son ümit nedir, bilir misiniz?Çok defa son ümit, temennilerimizin imkansızlığa akseden çehresidir!
---
Yarın sabah Mümtaz'ın önünde siyah bir kuyu idi.Fakat doktor kendi işaret ettiği bu kuyuya bakmadı bile.

Huzur
Ahmet Hamdi Tanpınar

maisam shahi, javad maroufi

Maisam Shahi
Javad maroufi

"Her sabah nafakamı getirir bir kuş"