Hayır, hayat her çağda insanı zehirleyebilirdi.Vapura gelirken peşleri sıra konuşan iki fakir çocuğun geçim sıkıntısından bahsedişlerini duymuştu.O yaşta konuşulacak şeyler miydi?
---
Biz düşüncelerimizi çok defa omuzlarımızda taşırız.Onun için onları kımıldatmamız bu düşüncenin ağırlığı nispetinde güç olur.
---
Yolun büyüğü küçüğü yoktur.Bizim yürüyüşümüz ve adımlarımız vardır.Fatih, yirmi bir yaşında İstanbul'u fethetmiş.Descartes da yirmi dört yaşında felsefesini yapar.İstanbul bir kere fethedilir.Usul Üzerine Konuşma da bir kere yazılır.Fakat dünyada milyonlarca yirmi bir, yirmi dört yaşında insan vardır.Fatih veya Descartes değillerdir diye ölsünler mi?Kesif yaşasınlar yeter.Yani büyük yollar dediğiniz şeyin büyüklüğü bizim içimizdedir.
---
Mümtaz'a göre Sabih, gazetelerin efkar-ı umumiye dediği kaç başlı olduğunu bilmediğimiz o acayip ve efsanevi mahlukun kuyruk tarafını temsil eder.O hadiselerle yaşadığını idrak eden adamldır.Dalgalarla yıkanan bir kaya gibi, onların üstünden geçtiğini duydukça mesuttur.Sabih'in fikri olmasına lüzum yoktur, çünkü gazete vardır.Her cinsten gazete, onun hem okyanusu, hem gemisi, hem pusulası ve kaptanıdır.Onun için bazı mizaç değişiklikleri hariç, o gün okuduğu gazete ile beraber tab edilmişe benzer.Fakat konuştukça, çağrılar çoğaldığı ve hatıralar derinleşmeğe başladığı için, sonuna doğru dört beş fikrin adamı olduğu da vakidir.Bu gece de öyle idi.Başta demokrattı; sonra çok ateşli bir ihtilalci oldu.Ondan sonra bitmez tükenmez bir insanlık sevgisine daldı.Ve nihayet nizamın ve intizamın lüzumuna.
---
Bazı insanları dinlerken vücudum kaskatı oluyorAdeta onlara karşı zırhlar giyiyorum.
---
Hapishanelere bakın, mahkeme zabıtlarını, günün olanını bitenini ince satırlarla bir köşeye kaydeden gazete koleksiyonlarını karıştırın, daima bir gün kendi saadet yükünü taşımaktan bıktığı için bir tarafa atılıvermiş biçareleri görürsünüz.
---
Kendi kendime biz gurbetin insanlarıyız diyorum.Mesafelerin terbiye ettiği insanlar.
---
Hayata ne kadar şuurla bakıyorsunuz?..Adeta sentetik bir ilaç hazırlar gibi...
---
Onlar bir kile buğdayın içinde tek bir tane olarak yaşamayı seven insanlardı.
---
Hemen herkes kendi ömrünün rüzgarında dağılmış gibiydi.
---
Niçin ruhi hayatımızın büyük bir kısmını bu hasret yapar?Bir katresi olarak yaratıldığımız ummanı mı arıyoruz?
---
Ben acele etmeğe mecburum.Sonra, acele etmek, diye bir daha tekrarladı.Vakti olmayanlar acele ederler...Herkes kendi zamanının şuuruyla doğar.Benim işim aceledir.
---
Herkese benzeyen adamı niçin öldürsün, herkes az çok bir veya birkaç insanın yüzünden kötüdür.Emin olun buna...Her düşüşün altında bir başkası vardır.Ve herkes kendinin mezarıdır.O herkese benziyor, hepimize.
---
Sen velilikten bahsediyorsun; benim kahramanın velilik istemiyor.O hürriyet istiyor.
---
Hiçbir yara kurcalamakla iyileşmez.
---
Dostoyevski Suat'tan seksen sene evvel bu azabı çekti.
---
Düşüncenin evvelden hazırlanmış yolunda yürümek!En aşağı 1839'dan beri bu böyle...Onun için hayatımız o kadar yorucu oluyor...Çabuk vazgeçiyoruz.Müslüman şarkın en büyük hususiyeti budur.Şark vazgeçer.Sade gğçlüğün karşısında değil, zamanın, tabii zamanın karşısında vazgeçer.
---
Fakat bu son ümittir...Son ümit nedir, bilir misiniz?Çok defa son ümit, temennilerimizin imkansızlığa akseden çehresidir!
---
Yarın sabah Mümtaz'ın önünde siyah bir kuyu idi.Fakat doktor kendi işaret ettiği bu kuyuya bakmadı bile.
Huzur
Ahmet Hamdi Tanpınar
---
Biz düşüncelerimizi çok defa omuzlarımızda taşırız.Onun için onları kımıldatmamız bu düşüncenin ağırlığı nispetinde güç olur.
---
Yolun büyüğü küçüğü yoktur.Bizim yürüyüşümüz ve adımlarımız vardır.Fatih, yirmi bir yaşında İstanbul'u fethetmiş.Descartes da yirmi dört yaşında felsefesini yapar.İstanbul bir kere fethedilir.Usul Üzerine Konuşma da bir kere yazılır.Fakat dünyada milyonlarca yirmi bir, yirmi dört yaşında insan vardır.Fatih veya Descartes değillerdir diye ölsünler mi?Kesif yaşasınlar yeter.Yani büyük yollar dediğiniz şeyin büyüklüğü bizim içimizdedir.
---
Mümtaz'a göre Sabih, gazetelerin efkar-ı umumiye dediği kaç başlı olduğunu bilmediğimiz o acayip ve efsanevi mahlukun kuyruk tarafını temsil eder.O hadiselerle yaşadığını idrak eden adamldır.Dalgalarla yıkanan bir kaya gibi, onların üstünden geçtiğini duydukça mesuttur.Sabih'in fikri olmasına lüzum yoktur, çünkü gazete vardır.Her cinsten gazete, onun hem okyanusu, hem gemisi, hem pusulası ve kaptanıdır.Onun için bazı mizaç değişiklikleri hariç, o gün okuduğu gazete ile beraber tab edilmişe benzer.Fakat konuştukça, çağrılar çoğaldığı ve hatıralar derinleşmeğe başladığı için, sonuna doğru dört beş fikrin adamı olduğu da vakidir.Bu gece de öyle idi.Başta demokrattı; sonra çok ateşli bir ihtilalci oldu.Ondan sonra bitmez tükenmez bir insanlık sevgisine daldı.Ve nihayet nizamın ve intizamın lüzumuna.
---
Bazı insanları dinlerken vücudum kaskatı oluyorAdeta onlara karşı zırhlar giyiyorum.
---
Hapishanelere bakın, mahkeme zabıtlarını, günün olanını bitenini ince satırlarla bir köşeye kaydeden gazete koleksiyonlarını karıştırın, daima bir gün kendi saadet yükünü taşımaktan bıktığı için bir tarafa atılıvermiş biçareleri görürsünüz.
---
Kendi kendime biz gurbetin insanlarıyız diyorum.Mesafelerin terbiye ettiği insanlar.
---
Hayata ne kadar şuurla bakıyorsunuz?..Adeta sentetik bir ilaç hazırlar gibi...
---
Onlar bir kile buğdayın içinde tek bir tane olarak yaşamayı seven insanlardı.
---
Hemen herkes kendi ömrünün rüzgarında dağılmış gibiydi.
---
Niçin ruhi hayatımızın büyük bir kısmını bu hasret yapar?Bir katresi olarak yaratıldığımız ummanı mı arıyoruz?
---
Ben acele etmeğe mecburum.Sonra, acele etmek, diye bir daha tekrarladı.Vakti olmayanlar acele ederler...Herkes kendi zamanının şuuruyla doğar.Benim işim aceledir.
---
Herkese benzeyen adamı niçin öldürsün, herkes az çok bir veya birkaç insanın yüzünden kötüdür.Emin olun buna...Her düşüşün altında bir başkası vardır.Ve herkes kendinin mezarıdır.O herkese benziyor, hepimize.
---
Sen velilikten bahsediyorsun; benim kahramanın velilik istemiyor.O hürriyet istiyor.
---
Hiçbir yara kurcalamakla iyileşmez.
---
Dostoyevski Suat'tan seksen sene evvel bu azabı çekti.
---
Düşüncenin evvelden hazırlanmış yolunda yürümek!En aşağı 1839'dan beri bu böyle...Onun için hayatımız o kadar yorucu oluyor...Çabuk vazgeçiyoruz.Müslüman şarkın en büyük hususiyeti budur.Şark vazgeçer.Sade gğçlüğün karşısında değil, zamanın, tabii zamanın karşısında vazgeçer.
---
Fakat bu son ümittir...Son ümit nedir, bilir misiniz?Çok defa son ümit, temennilerimizin imkansızlığa akseden çehresidir!
---
Yarın sabah Mümtaz'ın önünde siyah bir kuyu idi.Fakat doktor kendi işaret ettiği bu kuyuya bakmadı bile.
Huzur
Ahmet Hamdi Tanpınar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder