17 Ekim 2011 Pazartesi

ip meselesi, sait faik abasıyanık


Bir kadın, hamalın birini yakalamış yakasından polise götürüyordu.Arkalarından gitti.Mesele şu idi: Hamal kadının eşyasını taşımıştı.Bu,iple sıkı sıkı bağlı bir harardı.Kadın, hamalın ipi aşırdığını söylüyordu.Hamalın elinde bir tek siyah, yağlı, bitkin bir ip vardı.Kayış gibi karaydı.Bununla ancak adam asılabilirdi.Zayıf bir adam,elli kiloluk bir zavallı.Adam asmak hoş bir şey olmalı!Acaba cellatlara aylık mı verilirdi?Kadına ipin bu olup olmadığı soruldu.”Hayır” dedi kadın, “benimki yepyeni idi.”

Hamal yemin ediyor, “vallahi almadım ağabey onun ipini” diyordu.”ipi ne yapacağım ben?Kime satılır ip?Benimkisi bana daha ekmek paramı getiriyor.”

persona,1966

Benim anlamadığımı mı sanıyorsun? Var olmak denilen o umutsuz düşü… Olur, gibi görünmek değil, var olmak. Her an bilinçli, tetikte. Aynı zamanda başkalarının huzurundaki varlığınla kendi içindeki varlık arasındaki o yarılma. Baş dönmesi ve gerçek yüzünün açığa çıkarılması için o bitimsiz açlık. Ele geçirilmek, eksiltilmek ve hatta belki de yok edilmek. Her kelime yalan. Her jest sahte… Her gülümseme yalnızca bir yüz hareketi. İntihar etmek... Hayır! Fazlasıyla iğrenç. İnsan yapamaz ama hareketsiz kalabilir. Susabilir. Hiç değilse o zaman yalan söylemez. Perdelerini indirip, içine dönebilir. O zaman rol yapmaya gerek kalmaz... Bir kaç farklı yüz taşımaya ya da sahte jestlere. Böyle olduğuna inanır insan. Ama gördüğün gibi gerçeklik bizimle dalga geçer. Sığınağın yeterince sağlam değil. Her tarafından yaşam parçaları sızıyor. Ve tepki vermeye zorlanıyorsun. Kimse gerçek mi yoksa sahtemi diye sorgulamıyor. Kimse sen gerçek misin yoksa yalan mısın demiyor. Bu sorunun yalnızca tiyatroda bir önemi olabilir. Belki orada bile değil. Seni anlıyorum Elisabet, susmanı anlıyorum. Hareket etmemeni anlıyorum. İsteksizliğini fantastik bir sisteme bağlamışın. Anlıyor ve hayranlık duyuyorum. Bitene kadar bu oyunu oynamalısın... Ancak o zaman bırakabilirsin. Tıpkı diğer rollerini bıraktığın gibi bunu da yavaş yavaş bırakırsın.

umut, ilhami çiçek

Her insan çağından sorumludur.Bu bağlamda düşünüyorum 'tanıklık' olgusunu.İnandığım öğreti, beni sorumlulukla boyutlandırıyor.Çağın tanığı olmam, bu boyutun gereğidir.Saptamakla birlikte, soruşturmayı ve yargılamayı da içeren bir etkinliktir.

Çağımız korku çağıdır.Umut'la beslenmediği için erdem'e yer yok bünyesinde..

İlhami Çiçek

çocuğunu dürbünle izleyen adam, alpay erdem

* hanım bizim çocuk yine kardan adam yapmış. yani demek istiyo ki; "ben bu hayatta sittin sene kalıcı bi iş yapamam" demek istiyo!
* hanım bizim çocuk şimdi de kardan adamı bozuyor. yani demek istiyor ki: "ben bu hayatta dişimlen, tırnağımlan yaptığın hiçbir şeyin kıymetini bilmem" demek istiyor.
* hanım bizim çocuk yine hortumlan ok atmaca oynuyor! yani demek istiyor ki; ''ben ilerde banka hortumlarım'' demek istiyo!
* hanım bizim çocuk çivi oynuyor.yani demek istiyo ki; 'ben ilerde çivici katil olur, kurbanlarımın kafasına kafasına çakarım çivileri demek istiyo!...ooohh...oynaa...oynaaaaa!!!!
* hanım bizim çocuk, tıpkı bir sinsi gibi, tıpkı bir kalleş gibi, arkadaşının arkasından yılan gibi yanaşıp, "bugün cuma enseyi kapa" diyerekten, hayvan gibi vurdu arkadaşının ensesine... ah be oğlum, bu hayat yolunda kimse sana sırtını dönemeyecek mi, kimse sana güvenemeyecek mi, bunu mu söylemek istiyosun sen bana... 

kayıp devenin izinde, ismet özel

Hikayemizde devesini kaybeden bir adam var. Bu adam devesini ararken yüksek düzeyde anlayış yeteneğine sahip üç dervişe rast gelmiş. Üç müdrik diyelim onlara. “Devemi kaybettim” demiş dervişlere; “Onu siz gördünüz mü?” Dervişlerin ilki; “Bir gözü kör müydü devenin?” diye sormuş. Adam sevinçle “Evet!” diyerek cevaplamış bu soruyu. İkinci dervişin “Ön dişlerinden biri eksik miydi?” sorusu karşısında devesini kaybeden adam heyecanlanarak “Evet, evet” demiş. Dervişlerden üçüncüsü “Bir ayağı topal mıydı?” diye sorar sormaz “Evet, evet” cevabını yapıştırmış. “O halde” diye konuşmuş dervişler, “Sen deveni bizim geçtiğimiz güzergâh üzerinde ararsan iyi edersin, onu bu yolda bulma ümidi vardır.” Kayıp devesinin peşine düşen adam bu üç dervişin kendi devesini görmüş olduklarına kanaat getirmiş ve alelacele dervişlerin geldiği istikamete koşturmuş.

16 Ekim 2011 Pazar

nema-ye nazdik, abbas kiarostami



"Tahran'daki futbol maçına gidebilmek için, içinde film olmayan kamerasıyla para karşılığı insanların fotoğraflarını çeken çocuğa benziyorum.Ama uyuyakalıp maçı kaçırmıştı. Ben de maçı kaçırdığımı düşünüyorum"

hapishane çağı kapatılan insan, ışık ergüden


Suç ve ceza kavramlarını zevahiri kurtaracak şekilde ele alan ve çözümleyen bu hukuk, gerçeğin, hakikatin dili karşısında yapay ve yapmacık kalmaktan, statükoyu sürdürmekten başka bir işe yaramaz.Hakikati ve adaleti arayanlar ise başka bir dilin peşinde koşarlar: sesleri az çıkanların, bağırmayanların, işitilmeyenlerin, konuşurken kızaranların, kekeleyenlerin, cümlelerin başını sonunu kaçıranların, uzun uzun susanların, anlattıklarından çok anlatacakları olanların, biçim ve usûl tutturamayanların dili, tutanaklara geçirilemeyenler, gürültü patırtı arasında duyulmayanlar, es geçilenler, görülmeyenler, görünmeyenler, susanlar, kaçanlar, hayata tutunamayanlar, hayata asılamayanlar, başaramayanlar, ellerinden fazlası gelmeyenler, rahatsız etmekten çekinenler…


Hapishane Çağı Kapatılan İnsan
Işık Ergüden

vitrinde yaşamak, nurdan gürbilek

Simgeler de göçebe bir hayat sürüyor.Bugün çevreci bir hareketin simgesi olabilecek bir caretta caretta, yarın pekala büyük bir turizm şirketinin amblemi de olabilir.Yakın geçmişte sol hareketin benimsediği "geçmişi sahiplenmek, geleceğe yürümek" gibi bir tema , çoktandır banka reklamlarında kullanılıyor.Nitekim düzeni karşılarına alan Punklar, bütün aykırı aksesuarlarıyla birlikte Batı'da çoktan reklamcıların sınırsız hammadde deposuna giriverdi.Modacı Mary Quant, desenlerini çizerken bir başka altkültür grubundan, Mod kızlarının giyim tarzından etkilendiğini söyler.Nasıl altkültürler egemen kültürün simgelerini çalıp aykırı bir simgeler sistemi oluşturmaya çalışırlarsa, tüketim toplumu da aynı simgeleri sınıfsal ya da tarihsel içeriklerinden arındırıp piyasaya iade eder.Piyasa ise, kendi ilkeleri işlediği sürece, muhalif simgelerin serbest dolaşımına izin verecektir...

Nurdan Gürbilek

kurşun kalemle, ışık ergüden

***Sen takıldığın girdapları gerçek sananlardansın.O keskin duyarlığın bu yaşamın en güzel anılarını hep tuz buz eder, deşeler.Senin gibi rüzgarını yanında taşıyanları barındırmaz hiçbir yer.Unut artık!

***Koptuğum hayatlarda kalıyor aklım.

 ***Hayatımı, başka biri yaşamış gibi ilgisizce seyrediyorum.Karbon kağıdıyla çoğaltıp dağıttığım yaşamöykümü.Susuyorum.Kelimelerin uzlaştırıcılığında erimek istemiyorum.Uykuya sığınıyorum.

***Ölümden söz ederken ölüyoruz hepimiz.Sussan ya, ikisözcük arasındaki bir sus zamanı değil midir yaşam?

***İçimde bir sızı büyütüyorum; bilerek, isteyerek.Sızının yaraya dönüşmesini, cerahat toplayıp hertarafını ve bir kötülük halinde yüzümden akmasını diliyorum; bir boşluğayer açmak için, boşluğu boşluk olarak bırakabilmek için.

***Sığınacağı limanların küllerini seyreden bir sürgün gibiyim.

Masaldan mülhem bir ilenme: Asaf Hâlet Çelebi ve “Beddua” şiiri

BEDDUA

kendi göklerimden indim
kendi duvarlarıma
konduğum duvarlar yıkılsın
bahtiyâaar
havuzlarımda birkaç damla su içip
ağaçlarımın çiçekli dallarına uçtum
konduğum dallar kurusun
bahtiyâaar seni bahçelerimde uyuttum
seni duvarlarımda sakladım
havuzlarıma güneşler vurduğu zaman
gözlerini açıp bana gülerdin
bahtiyâaar
yazık sana verdiğim emeklere 5-

Şiirlerini Garip şiir hareketiyle aynı yıllarda yayınlamaya başlayan Asaf Hâlet Çelebi, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde masalımsı, mistik ve soyut özellikleri ağır basan şiirleriyle dikkat çeken bir isimdir.6 Saf şiirin peşinde olan Asaf Hâlet Çelebi, zengin bir kültürel birikime sahiptir ve bu birikim yoğun bir şekilde şiirlerine yansır. Budizm, Hint, Asur, Mısır, Arap, Fars,Yunan medeniyetleri ile semavî dinlere ait unsurlar, doğu halk hikâyeleri, masalları, efsaneleri, mitleri, tasavvuf, batı edebiyatı, divan edebiyatı ve halk edebiyatı unsurları Çelebi’nin şiir dünyasını oluşturan belli başlı kaynaklar olarak sıralanabilir. Asaf Hâlet Çelebi’nin şiirinde masalların özel bir tesiri vardır ve şairin pek çok şiirinde gerçek dünyadan masalımsı-muhayyel bir dünyaya kaçma arzusunda olduğu sezilir. Halayıklarım, Nurusiyah, Nedircik Yavruları, Nigar-ı Çin, Kahkaha, Kunala şiirleri, masallarla büyüyen Asaf Hâlet Çelebi’nin bu masalsı dünyasını yansıtan belli başlı şiirlerdir.Yukarıya aldığımız Beddua şiirinde de şair bir halk masalından esinlenmiştir.Beddua şiirinde gönderme yapılan masalın kahramanları bir güvercin, Bahtiyar adlı bir delikanlı ve bir prensestir. Masaldaki güvercin, tabutlukta sakladığı Bahtiyar adlı delikanlıya her sabah gagasıyla yiyecek taşıyarak onu yetiştirir. Günün birinde Bahtiyar’ın yanına bir kız gelir, kıza “Sen nasıl buraya geldin? Korkmadın mı? Gel seni benim yattığım tabutlukta saklayayım. Çünkü birazdan bir güvercin gelecek, eğer seni görürse öldürür.” der. Kız kendisiyle evlenmesi şartıyla Bahtiyar’ın yanında kalmayı kabul eder. Delikanlı parmağındaki yüzüğü çıkarır ve kızın parmağına takar. Artık evlenmişlerdir ve Bahtiyar’la prenses bir sene kuşun getirdiği yiyecekleri yiyerek tabutlukta yaşarlar.Bahtiyar, bir senenin sonunda tabutluktan çıkıp prensesin konağına yerleşir. Bin bir emekle yetiştirdiği delikanlı tarafından terk edilen kuş, Bahtiyar’ın bulunduğu konağın penceresine gelir ve beddualar ederek ölür.7 Şair, Kuşa Görünme adlı şiirinde de bu masala gönderme yapmıştır. Kuşa Görünme şiiri, masaldaki delikanlının diliyle yazılmıştır. Şiirde Bahtiyar adlı delikanlı, yanına gelen kıza kuştan saklaması gerektiğini, aksi durumda kuşun kıskançlıkla onu öldürebileceğini belirtmektedir:

KUŞA GÖRÜNME

her sabah nafakamı getirir bir kuş
nereye kaçayım
o kuşun elinden
kuyulara saklansam
kuyulara girer.
tavan aralarına kaçsam
tavan aralarını bilir
tabutlukta yatsam
gelir beni bulur sabahları
gel kız
tabutluğa gir benimle
memelerin kan içinde
bacakların yaralı
nafakamı beraber yiyelim
ve paçavraların ısıtmıyor diye bana sokul
gel kız
tabutun içinde yat benimle
yalnız kuşa görünme

Kuşa Görünme, Beddua’dan sonra yayınlanmıştır.9 Bununla birlikte Beddua şiiri, gönderme yaptığı masalın bütünü düşünüldüğünde Kuşa Görünme şiirinin devamı mahiyetindedir. Kuşa Görünme’de halk masalının ilk bölümüne, Beddua şiirinde ise masalın sonuç kısmına gönderme yapar Asaf Hâlet Çelebi.Beddua şiirinde iki ilenç cümlesi vardır: “konduğum duvarlar yıkılsın” ve “konduğum dallar kurusun”. Güvercinin ağzından ifade edilen bu beddualar, masal metninin sonundaki kargışlarla birebir örtüşmektedir. Şöyle ki masalın sonunda da büyütüp yetiştirdiği delikanlıyı kaybeden güvercin, konağın penceresine gelerek önce “Ey Bahtiyâr, dokunduğum duvar yıkılsın!” diye ilenir. O ân, duvar çatır çatır yıkılır. Sonra “Konduğum dallar kurusun!” der, konduğu dallar kurur. Masalın sonunda güvercin beddua ede ede çatlar ve ölü.Asaf Hâlet, “Beddua” şiirini etkili bir sitem cümlesiyle bitirir: Yazık sana verdiğim emeklere… Bu cümlede de bir hayıflanma, bir ilenme sezilmektedir. Asaf Hâlet Çelebi, Beddua şiirindeki kargış cümlelerini gönderme yaptığı masaldan mülhem kullanmıştır.Asaf Hâlet Çelebi’nin diğer şiirlerinde beddua örneklerine rastlanmaz.

 Necati Tonga,Cumhuriyet Dönemi Beddua Şiirleri

 5 Celebi, Asaf Halet, Bütün Şiirleri, (Haz: Selahattin Ozpalabıyıklar), Yapı Kredi Yay., İst., 1998, s.24. Beddua şiiri, ilkin Hamle dergisinde neşredilmiştir.(Hamle, S.2, Eylul 1940, s.2) Asaf Halet, bu şiirin Hamle’de yayınlanan şeklinde daha sonra birkac değişiklik yapmıştır. Hamle’de hitap ve beddua edilen kişinin adı“bahtiyâr” şeklindeyken, şair daha sonra kelimeyi bir haykırış ve seslenme edası vererek “bahtiyâaar” şeklinde değiştirmiştir. Şair, şiirin tertibinde de ufak bir değişiklik yapar. Şiirin son bolumunde yer alan “seni duvarlarımda sakladım/seni bağçelerimde uyuttum” mısraları yer değiştirmiştir. 6 Asaf Halet Celebi’nin hayatı ve şiiri ile ilgili bkz: Kırımlı, Bilal, Asaf Hâlet Çelebi, Şule Yay., İst., 2000; Miyasoğlu, Mustafa, Asaf Hâlet Çelebi, MEB Yay., İst., 1994; Doğan, Mehmet Can, A’dan Z’ye Asaf Hâlet Çelebi, Yapı Kredi Yay., (kitaplık dergisi eki), S.62, Haziran 2003. 7 Masalda gecen kuşun İran mitolojisindeki karşılığı Simurg ya da Sireng ve bu kuşun yetiştirdiği cocuk da Zaloğlu Rustem’dir. Şiirde gonderme yapılan bu masal metni icin bkz: Alangu,Tahir, Billur Köşk Masalları,Remzi Kitabevi Yay., İst., 1961, s.196-198 8 Celebi, Asaf Halet, a.g.e., s.25 9 Celebi, Asaf Halet,“Kuşa Görünme”, Gün, S.1, 24 Mayıs 1941, s.8