Hamal yemin ediyor, “vallahi almadım ağabey onun ipini” diyordu.”ipi ne yapacağım ben?Kime satılır ip?Benimkisi bana daha ekmek paramı getiriyor.”
Kadın, “bırakmam” diyordu, “o aldı ipi.” Ne hamalı
bırakıyor, ne de bir ucundan tuttuğu ipini.Hamal artık dayanamadı.İpi almaz
ümidiyle kadına uzattı:
-Al vazgeçtim al,bunu al.
Almayacağını öylesine umuyor bir hali vardı ki.Ama kadın ipi
aldı gitti.
Hamal sapsarı, oraya, parmaklığa dayandı.Sapsarı ufka
baktı.”Ne yapacağım şimdi ben?” dedi.Öyle bir ümitsizlik içinde idi ki elinden
malı mülkü, apartmanı, karısı, altını alınmış bir zengin de bu kadar
üzülürdü.Uzamış sakalı içinden gözleri apak kesildi.İşte o anda onun için
şehirden bir nefret, bir korku, bilinmez bir panik sardı.Şehri bırakıp
gitmeliydi.Nereye olursa olsun…Bu şehri bırakmalıydı.Dağlarda yatmalı, su
başlarında garipler gibi su içmeli, köylerden ekmek dilenmeli, şehirli görünce
yol değiştirip koşa koşa kaçmalı, samanlıklarda yatmalı, dağlardan üzüm
çalmalıydı.
Hamalın ipini bir fakir kadıncağız, kendi çalınmış ipine
karşılık aldı.Hamal belki de bu ipi çalmış, bir arkadaşına satmış, parasını
yemişti.Bana ne işin orasından?Neden o kadar sarardı, neden parmaklığa dayanıp
bomboş bir gökyüzüne, kalabalık insanlara korku ile baktı?Bu korkuyu, bu
korkunç korkuyu şehirlerde tatmak kabil.Gitmeli, uzaklaşmalı, hiçbir şehirde
durmamalı.Onun ipi yoktu.Beceriksizliği, talihsizliği, şaşkınlığı, insanlara,
işlere, eşyalara, hadiselere hayreti vardır.Bir gün bir parmaklığa ipsiz bir
hamal gibi dayanıp sapsarı kesileceğini, kendi kendisini bir aynada gibi
görmeden evvel şehirden uzaklaşıp gitmeli.Tepeye doğru yürümeye başladı.İşte
şehirden kaçıyordu.Yolun ortasında durdu.Şehir uzaktan yavaş yavaş gözükmeye
başladı.Bir sis içinden sivri sivri her şeyi gözüküyordu: Bacaları, saat
kuleleri, yangın kuleleri, minareleri, çan kuleleri; sonra kubbeleri,
pencereleri, taraçaları, çamaşırlıkları gözüktü.Ters yüzüne döndü.Evine
vardı.Mutfaktan güzel bir koku geliyordu.Kırmızı bir şeyler vardı tavada.Önüne,
ipler düşünmekten görmediği bir tabağa bir şeyler konuldu.Onun iştahtan değil,
çabuk bitirip evden çıkmaya acelesinden hızlı hızlı yediğini gören anası:
-İşinden dönmüş gibi acıkmışsın,dedi.
Dudağının kenarında bıçak yarası gibi bir çizgiyle güldü.
Sait Faik Abasıyanık
sait faik abasıyanık köye gönderilen eşek öyküsünü yollayabilirmisiniz lütfen ödevim var çook acil
YanıtlaSilçok güzel
YanıtlaSil