17 Ekim 2011 Pazartesi

ip meselesi, sait faik abasıyanık


Bir kadın, hamalın birini yakalamış yakasından polise götürüyordu.Arkalarından gitti.Mesele şu idi: Hamal kadının eşyasını taşımıştı.Bu,iple sıkı sıkı bağlı bir harardı.Kadın, hamalın ipi aşırdığını söylüyordu.Hamalın elinde bir tek siyah, yağlı, bitkin bir ip vardı.Kayış gibi karaydı.Bununla ancak adam asılabilirdi.Zayıf bir adam,elli kiloluk bir zavallı.Adam asmak hoş bir şey olmalı!Acaba cellatlara aylık mı verilirdi?Kadına ipin bu olup olmadığı soruldu.”Hayır” dedi kadın, “benimki yepyeni idi.”

Hamal yemin ediyor, “vallahi almadım ağabey onun ipini” diyordu.”ipi ne yapacağım ben?Kime satılır ip?Benimkisi bana daha ekmek paramı getiriyor.”

Kadın, “bırakmam” diyordu, “o aldı ipi.” Ne hamalı bırakıyor, ne de bir ucundan tuttuğu ipini.Hamal artık dayanamadı.İpi almaz ümidiyle kadına uzattı:
-Al vazgeçtim al,bunu al.
Almayacağını öylesine umuyor bir hali vardı ki.Ama kadın ipi aldı gitti.

Hamal sapsarı, oraya, parmaklığa dayandı.Sapsarı ufka baktı.”Ne yapacağım şimdi ben?” dedi.Öyle bir ümitsizlik içinde idi ki elinden malı mülkü, apartmanı, karısı, altını alınmış bir zengin de bu kadar üzülürdü.Uzamış sakalı içinden gözleri apak kesildi.İşte o anda onun için şehirden bir nefret, bir korku, bilinmez bir panik sardı.Şehri bırakıp gitmeliydi.Nereye olursa olsun…Bu şehri bırakmalıydı.Dağlarda yatmalı, su başlarında garipler gibi su içmeli, köylerden ekmek dilenmeli, şehirli görünce yol değiştirip koşa koşa kaçmalı, samanlıklarda yatmalı, dağlardan üzüm çalmalıydı.

Hamalın ipini bir fakir kadıncağız, kendi çalınmış ipine karşılık aldı.Hamal belki de bu ipi çalmış, bir arkadaşına satmış, parasını yemişti.Bana ne işin orasından?Neden o kadar sarardı, neden parmaklığa dayanıp bomboş bir gökyüzüne, kalabalık insanlara korku ile baktı?Bu korkuyu, bu korkunç korkuyu şehirlerde tatmak kabil.Gitmeli, uzaklaşmalı, hiçbir şehirde durmamalı.Onun ipi yoktu.Beceriksizliği, talihsizliği, şaşkınlığı, insanlara, işlere, eşyalara, hadiselere hayreti vardır.Bir gün bir parmaklığa ipsiz bir hamal gibi dayanıp sapsarı kesileceğini, kendi kendisini bir aynada gibi görmeden evvel şehirden uzaklaşıp gitmeli.Tepeye doğru yürümeye başladı.İşte şehirden kaçıyordu.Yolun ortasında durdu.Şehir uzaktan yavaş yavaş gözükmeye başladı.Bir sis içinden sivri sivri her şeyi gözüküyordu: Bacaları, saat kuleleri, yangın kuleleri, minareleri, çan kuleleri; sonra kubbeleri, pencereleri, taraçaları, çamaşırlıkları gözüktü.Ters yüzüne döndü.Evine vardı.Mutfaktan güzel bir koku geliyordu.Kırmızı bir şeyler vardı tavada.Önüne, ipler düşünmekten görmediği bir tabağa bir şeyler konuldu.Onun iştahtan değil, çabuk bitirip evden çıkmaya acelesinden hızlı hızlı yediğini gören anası:
-İşinden dönmüş gibi acıkmışsın,dedi.

Dudağının kenarında bıçak yarası gibi bir çizgiyle güldü.

Sait Faik Abasıyanık 

2 yorum:

  1. sait faik abasıyanık köye gönderilen eşek öyküsünü yollayabilirmisiniz lütfen ödevim var çook acil

    YanıtlaSil