abbas kiarostami etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
abbas kiarostami etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Temmuz 2018 Perşembe

rüzgarla yoldaş, abbas kiarostami, hamrad ba bad


Abbas Kiarostami, 
hastanede Solmaz Naraghi'den 'Nobahari'yi dinliyor.





...
iki yusufçuk biri dişi biri erkek
birbirlerinin yanından geçiyorlar
meşe ağaçlarının arasında

iki fahişenin öfke dolu karşılaşması
kiliseden çıktıkları vakit
pazar akşamında

birkaç
eski püskü otomobil lastiği
hasta bir köpek
gözcülük yapıyor
bedavaya


deprem
viran etti
karıncaların tahıl deposunu

her yüz elmadan
onu kurtlu
her kurdun payına
on elma düşüyor

küçük elma
kendi etrafında dönüyor
küçük şelalenin dökülmesiyle

sokak köpeği
kuyruk sallıyor
yoldan geçen köre

renkli meyveler
siyah giymiş yas tutanların sessizliğinde

siyah giymiş yas tutanların arasında
çocuk
hurmaya şaşkın şaşkın bakıyor


mezarcı
işe ara veriyor
bir lokma almak için
peynir ve ekmekten

iki günün emeği
örümceğin işi
viran oluyor
yaşlı hizmetçinin sopasıyla

başlıyor
örümcek
bu sefer
ağını örmeye
ipek perdenin üstünde

ay kırılıyor
pencere çerçevesinde

yeni doğmuş bir bebeğin ağlaması


birkaç okul çocuğu
kulaklarını dayamışlardı
terk edilmiş tren raylarına

yalnız bir bostan korkuluğu
başaksız bir yerde
kışın başlangıcı

kuşlar 
oyun oynuyorlar
korkuluğun ellerinin ve başının üstünde

iş sona ermiş

yüz yapraklı iki defter
sivri uçlu bir kurşun kalem
bir yığın nasihat
bir çocuk yolda

ilkokul çocuğu
eski rayda yürüyor
ve acemice taklit ediyor
trenin sesini

rüzgâr
dans etmeye zorluyor
korkuluğun yamalı hırkasını
nevruzun ilk gününde
...

Abbas Kiarostami
Rüzgârla Yoldaş

8 Kasım 2014 Cumartesi

filmin apaçıklığı, abbas kiyarüstemi, jean-luc nancy


Kiyarüstemi'de kandırmaca bahsi yalnızca hakikate götürür ve görünüşler ise yalnızca bakış ve gerçekliğin bir arada harekete geçirildiği bir tarzın altını çizmek için devreye girer.Tüm 'Yakın Plan' hikayesi ve hatta 'Zeytin Ağaçları Altında' filmi de işte böyle ilerler, orada 'Hayat Devam Ediyor'un gerçekleştirilmesi bakımından gerekli olan belli sayıdaki hile ve kandırmacanın örtüsü kaldırılır, fakat örtünün kaldırılması da yeni bir hikayeye dahil olur.Bu hikaye ise gerçeğin diğer yüzüdür; ilk yüzünden ne daha az, ne de daha fazla gerçektir ve ilkini daima hesaba katmaktadır.
---
Üzerinde bakışın açıldığı şey bir alıp götürmedir -bir sürükleme, bir kaldırıp götürmedir: dünyanın seferber edilmesidir.Her şey yerleştirilmiştir, fakat hiçbir şey yerinde kalmaz.Köyler, yerler, adresler vardır (Yakın Plan'da), fakat onları bulamayız ya da güçlükle bulabiliriz, birbirine karıştırırız.Birisiyle karşılaştığımızda, o bir yerden gelmekte ve bir yere gitmektedir.Fakat bu yerler, b u"oralar", hep erimin dışında, daima yeni bir tepenin diğer tarafında, yeni bir yol dönemecinde kalmaktadır.
...
Bu uzak yerler oldukça uzaktır ve onları görmezden gelmeyelim diye uzaklıkları içinde sert bir biçimde karşımızdadırlar.


Hayat Devam Ediyor varlığın varlık içindeki sebatını ifade eder.Ve bu kaçınılmaz olarak bize Spinoza'yı düşündürür.Fakat Spinoza'da duraklamaya gerek yok.Daha ziyade şunu eklemek gerekir: basitçe bir devamlılık olmayan bu sebat, bu devam etme varlığın kendisinden başka bir şey değildir.Varlık bir şey değildir, varlık şudur: devam ediyor.Varlık devamsız olan anların, olayların, tekilliklerin ve bireylerin ötesinde ya da berisinde değil, fakat çok tuhaf bir biçimde bizzat devamsızlığın içindedir ve devamsızlığı bir süreklilik halinde eritmeksizin şudur: devam ediyor.Ara vermeye devam eder, devamlı olarak devamsızlaşır.Tıpkı filmdeki imgeler gibi.
---
1990'daki yer sarsıntısından birkaç gün sonra, bir adam göç eden bir grubun çadırların altında televizyonda Dünya Kupasını izleyebilmesi için bir anten kurmaktadır.Yönetmen (karakter) ona şöyle sorar: "Böyle günlerde televizyon izlemenin uygun olduğunu düşünüyor musunuz?" Adam şöyle cevap vermektedir: "Aslında ben de yastayım.kız kardeşimi ve üç yeğenimi yitirdim.Ama ne yapabiliriz ki?Kupa dört yılda bir.Kaçırmamak lazım.Hayat devam ediyor."

Filmin Apaçıklığı
Abbas Kiyarüstemi
Jean-Luc Nancy

7 Kasım 2014 Cuma

mossafer & nema-ye nazdik, abbas kiarostami


"Bay Kiyarüstemi'nin "Yolcu"da yaptığı gibi...Tahran'daki futbol maçına gidebilmek için, içinde film olmayan kamerasıyla para karşılığı insanların fotoğraflarını çeken çocuğa benziyorum.Ama uyuyakalıp maçı kaçırmıştı.Ben de maçı kaçırdığımı düşünüyorum."
Nema-ye Nazdik (1990)

3 Şubat 2014 Pazartesi

çare kiyarüstemi, günseli ışık

Jean Luc Nancy, Abbas Kiyarüstemi filmlerini incelediği çalış-masında İranlı yönetmenin dünyasını farklı yönlerden anlamaya çalışıyor. Kiyarüstemi sinemasına güzelleme niteliğindeki kitabın en vurucu bölümü ise sonda yer alan söyleşi.
 
Yaşlı dünyamız hadi neyse de daha gençliğinin baharında diyebileceğimiz, sanatların en küçük kardeşi sinemanın da her şeyi görüp geçirdiği düşüncesine inanmak zor. Hani moda tabirle, insan gerçekten hayret ediyor! Fransız filozof Jean Luc Nancy ise bu şaşırma eşiğini çoktan aşmış ve durumu kabullenmiş görünüyor. Aksi halde, Abbas Kiyarüstemi sinemasına güzelleme niteliğindeki Filmin Apaçıklığı adlı kitabında şu satırlara yer vermezdi: “Artık onunla ilgili bir şeyler keşfetmeyeceksiniz; büyülü fenerin önünde çocuklar gibi şaşıracak da değilsiniz. Zaten çok sayıda sinema türünü ve mitini meydana getirdiniz ve sonra da yıktınız. Sinemanın gerçeklikle ve yanılsamayla, tarihle, rüyayla ya da efsaneyle ilişkisi üzerinde çok çeşitli biçimlerde oynadınız; imge, filmleştirme, filme alma ve montaj teknikleri üzerinde de. Kullanım şekli ve zamanla birlikte, tüm temsil olanaklarını kat ettiniz. Fakat böylelikle artık tam olarak ne temsil üzerine ne de temsili bir bakış olan bir bakışın olanağını da yavaş yavaş ortadan kaldırdınız.”

Minyatür-sinema ilişkisi
Mevlana’nın “Şimdi yeni şeyler söylemek lazım” sözünün bu sözler içindeki muhtemel yerini şimdilik bir yanda tutalım ve Nancy’nin sözlerinin izini sürelim. Başta da dediğimiz gibi, sinemanın çok kısa sayılabilecek bir süre içinde dilini geliştirme arayışı bakımından hızla mesafe aldığı, neredeyse ‘denemedik şey bırakmadığı’ bir gerçek. İşte bu sebeple Nancy, Kiyarüstemi’nin ‘kendiliğinden’ diyebileceğimiz bir bakışın davetçisi olmasını anlamlı ve ayırt edici buluyor. Bakışın cazibedar ısrarlarla davet edildiği değil, çelindiği ve sadece gösterilmek istenen tek bir noktaya odaklandırıldığı -daha basit söylersek resmen manipüle edildiği- bir medium’da bakışın serazat olup gezinmesinin önemi, dikkat çekmek istediği. Bu düşüncesini savunurken de çok isabetli bir biçimde minyatüre işaret ediyor. Gerçi onun işaret sebebi, bir imge benzerliği daha çok. Kiyarüstemi filmlerinin zikzaklı yolları ve tepedeki tek yalnız ağaçlarıyla minyatür görselliği arasındaki benzerlikten bahis açıyor. Bahsin satır aralarında ve Nancy’nin, Kiyarüstemi filmlerinde bakışa sunulan geniş alandaki unsurlardan tek tek bahsedişinde ise minyatürle asıl benzerliği yakalayabilirsiniz; hem de tam yazarın ısrar ettiği ‘bakışın işlevi’ noktasından. Farklı zaman ve mekânları tek satıhta birleştirebilen ve bu esnada gözü yönlendirmeyip her bakışta yeni bir şey görme imkânı veren fakat bu şekilde de gözün, her şeyi bir çırpıda görüp hâkimiyet kuramayacağını hatırlatarak bir göz/bakış terbiyesi sunan minyatürlerle Kiyarüstemi filmlerinin hemen hemen aynı işlevi üstlenen kareleri...

    Sadece görsel yönden değil hikâyeleştirme açısından da kurulabilecek bir paralellik bu. Ama isterseniz buradaki benzetmeyi görsel değil de edebi sanatlardan yapalım. Şöyle diyelim mesela; Yunus’un sözlerinin ilk anda çok basit algılanması fakat aslında derin bir imbikten geçirilip söylenmiş olmasındaki kıymet. Ya da “Zannetme ki şöyle böyle bir söz/ Sen dahi söyle böyle bir söz”deki incecik ayrıntı... Karşılığında mesela Arkadaşın Evi Nerede? filminde, arkadaşının yanlışlıkla kendi çantasına karışan defterini verebilmek için çalmadık kapı bırakmayan Ahmed’in yolculuğu, klasik hikâye anlatımına göre bir neticeye varmaz. Ancak bu, yolculuğu yorumlamamıza engel midir?

    Nancy’nin, bir deneme niyetiyle başlayıp sonradan kitaplaştırdığı çalışma, bu ve buna benzer sorular çevresinde; bakış, gerçeklik, yuvarlanan şey, apaçıklık, saygı gibi başlıklarla ilerliyor. Yönetmenin ‘Koker Üçlemesi’nin ikinci filmi olan Hayat Devam Ediyor’a ayrılan bir bölümün de olduğu kitapta en vurucu kısımsa sondaki mülakat. Zira burada ilginç bir biçimde depremle ilgili filmlerin, Nancy’nin aklına Zilzal suresini getirdiğini, buna mukabil Kiyarüstemi’nin bunu hiç düşünmediğini söylediğini görüyoruz. İşte film yorumlamanın güzel yanı da bu.

Günseli Işık
Zaman Gazetesi

13 Şubat 2013 Çarşamba

arkadaşımın evi nerede,sepehri,kiarostami


ADRES

'Dostun evi nerede?' diye sordu, günün battığı yerde süvari Gökyüzü biraz duraksadı
Dudağındaki geçici ışık dalını kumların karanlığına bağışladı ve
'Ağaca varmadan
Tanrı'nın rüyasından daha yeşil
Asma dallarının indiği bir sokak var'
Ki orda sadakatin tüyleri kadar mavidir aşk
Erişkinliğin arkasındaki o sokağın taa sonuna kadar başını çevirme
Sonra yalnızlık çiçeğine doğru yönünü değiştirir
İki adım kala güle,
Mitolojik toprağın ölümsüz fıskiyesinde durursun.
Orada yakalar seni şeffaf bir korku.
Gökyüzünün samimi akışında bir hışırtı duyarsın
Bir çocuğu görürsün
Yüksek bir çama çıkmış, 
Işığın yuvasından yavrular toplamaktayken
İşte ona sorarsın;
'Dostun evi nerede?'

Sohrab Sepehri


Çeviri: Faysal Soysal

16 Ekim 2011 Pazar

nema-ye nazdik, abbas kiarostami



"Tahran'daki futbol maçına gidebilmek için, içinde film olmayan kamerasıyla para karşılığı insanların fotoğraflarını çeken çocuğa benziyorum.Ama uyuyakalıp maçı kaçırmıştı. Ben de maçı kaçırdığımı düşünüyorum"