...
Deli eniştemiz, Arabistan vilayetlerinin bilmem hangi birinde defterdarken azlolunup İstanbul'a döndükten sonra, kendini yine bir yere tayin ettirmeğe uğraştığı bir gün Fincancılar yokuşunun başında, bir hurmacının tablasında, üstlerine vuran güneş ışığıyla parıldayan hurmalara, uzaktan imrenmiş.Kupkuru bir Arap olan satıcıya fiyatlarını sormakla beraber, yakından ezik ve birbirlerine yapışık olduğunu gördüğü hurmaları beğenmeyerek, adam kendisine "On kuruş!" diye cevap verince, "Hiç bu pis hurmalar da on kuruş eder mi?" demiş.O zamana kadar kendi halinde bir adama benzeyen satıcı bu söz üzerinde birdenbire beklenmedik bir öfkeye tutulmuş.İnce ve asabi bir sesle "Ne?.." diye haykırmaya başlamış."Hurma pis?Demek Arap pis?Demek Mekkâ pis?Demek Peygamber..." Deli eniştemiz bunu işitince bakmış ki bu defa da Peygambere sövdüğü sanılarak başına yeni bir iş açılacak!Bir memuriyete konmayı umarken belki Fizan'ı boylayacak!Ödü kopmuş!Hemen Fincancılar yokuşundan aşağı dörtnala koşmaya başlamış.Hem koşar, hem arada bir döner, arkasından Arap geliyor mu, diye bakarmış.Nihayet, yokuşun alt başında uzaktan bir polis görünce aklı başına gelmiş.Bu defa da polisin belki kendisinden ne diye koştuğunu tahkik edebileceğinden çekinerek duraklamış.Bizim tekrar tekrar dinlemeği sevdiğimiz bu fıkrayı anlatırken o hâlâ bu işten ucuz kurtulmuş olmasının heyecanını duyardı.
...
Çamlıca'daki Eniştemiz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder