Persona (1966) - Ingmar Bergman
Benim anlamadığımı mı sanıyorsun varolmak denilen o umutsuz düşü?
Olur gibi görünmek değil, var olmak.
Her an bilinçli, tetikte.
Aynı zamanda başkalarının huzurundaki varlığınla kendi içindeki varlık arasındaki o yarılma…
Baş dönmesi ve gerçek yüzünün açığa çıkarılması için o bitimsiz açlık.
Ele geçirilmek, eksiltilmek ve hatta belki de yok edilmek.
Her ses, her kelime yalan.
Her jest sahte.
Her gülümseme yalnızca bir yüz hareketi.
İntihar etmek. Hayır. Fazlasıyla iğrenç.
İnsan yapamaz ama hareketsiz kalabilir.
Susabilir.
Hiç değilse o zaman yalan söylemez.
Perdelerini indirip, içine dönebilir.
O zaman rol yapmaya gerek kalmaz; birkaç farklı yüz taşımaya ya da sahte jestlere de…
Böyle olduğuna inanır insan.
Ama gördüğün gibi gerçeklik bizimle dalga geçer.
Sığınağın yeterince sağlam değil.
Her tarafından yaşam parçaları sızıyor.
Ve tepki vermeye zorlanıyorsun.
Kimse gerçek mi yoksa sahte mi diye sorgulamıyor.
Kimse sen gerçek misin, yoksa yalan mısın demiyor.
Bu sorunun yalnızca tiyatroda bir önemi olabilir.
Belki orada bile değil.
Seni anlıyorum Elisabet, susmanı anlıyorum.
Hareket etmemeni anlıyorum ve sana hayranlık duyuyorum.
Bitene kadar bu oyunu oynamalısın; ancak o zaman bırakabilirsin.
Tıpkı diğer rollerini bıraktığın gibi
bunu da yavaş yavaş bırakırsın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder