Küçük kazançlarla büyük sıkıntılar içinde efendi olarak yaşayan Çelebi, birçok sanatçılar gibi yarın korkusu içindeydi.Yazılariyle, çevirileriyle, daha da başka bir yerden -maaşı dışında- eline geçen parayı hemen kitaba yatırır, sonra bu yaptığı işe üzülür, yine kendini doğrulamamız için çocuksu bir üzüntü içinde kitapları göstererek:
- Bu kitapları nasıl almıyayım? Nasıl dayanayım?.. derdi.
Bir şehri, şehir yapan, o şehre özellik veren, her şeyden önce, o şehrin kişileridir.Çelebi, İstanbul'a özelliğini veren kişilerdendi.Her şeyi kendince idi.Giyinişi Çelebice, konuşması Çelebice, yürüyüşü, yazışı, her şeyi kendinceydi.Çelebice tutkuları vardı.Son yıllardaki tutkusu dolmakalem üzerineydi.Dolmakalem tamir eder, cebinde yirmi otuz dolmakalem taşırdı.
6-7 Eylül hâdiselerinine rtesi günü, yolda giderken, birden aklına gelmiş, yeni aldığı bir dolmakalemi muayene için defterine, eski türkçe "ince narince" diye yazmış.Hemen iki polis Çelebi'yi yakalamış.Onu 6-7 Eylül çapulcularından biri sanıp karakola götürmüşler.Çelebi'nin cebinden 20 dolmakalem çıkmış.Çelebi, zar zor bu 20 kalemin çapul olmadığını anlatmış amma, deftere rastgele yazdığı "ince narince"nin ne olduğunu bir türlü anlatamamış.Bu "ince narince" yüzünden epeyi sürünmüş.Sonra cep defterinde ileri gelenlerden bir tanıdığın adresini görmüşler de Çelebi'yi bırakmışlar.
Asaf Halet Çelebi ve Dolmakalem Tutkusu
Akşam Gazetesi, Ekim 1958
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder