28 Ağustos 2018 Salı

bir sam esti yıktı gönül burcumu, aşık sümmani koşması


Bir sam esti yıktı gönül burcumu
Tamir için bunun imkânı olmaz
Çeken bilir bu hicrânın gücünü
Dertsizler zanneder hicrânı olmaz

Bir sürûr yüz gamdır gönülde nihân
Ekseri bire kırk izhâr-ı irfân
Bir karar bir renkte koymaz bu cihân
Matlûbatı gibi devrânı olmaz

Derdi taksim eder hükm-i adalet
Her neyi var ise bütün emânet
Bir derdin şifâsı sabr u kanâat
Bunun Eflatun'u Lokmân'ı olmaz

Olmasaydı bu derdin devâsı eğer
Kimi rızâ ile boynunu eğer
Bir tane ki sahibinden ek değer
Âlem tabib olsa darmânı olmaz

Herkes âgâh olmaz kendi işinden
Bî-haberdir hayâlinden düşünden
Bir sedâ ayırır eşi eşinden
Bu savtı her kulundan duyanı olmaz

Sümmânî derdine kıyâs bulunur
Zerbâb köhnelense libâs bulunur
Her zerbâbın bir renk elvânı olmaz.

Aşık Sümmani

Kaynak: Abdulkadir Erkal

cheburashka, sovyet animasyon, roman kachanov & eduard uspensky

Cheburashka (1972)

Öykü: Eduard Uspensky
Stop Motion: Roman Kachanov





cortazar öykülerinden, ötekinin rüyası


*...Siz her şeyi o kadar temiz bir biçimde halletmişsiniz ki, hiç kimse, ölünün kendisi bile, sizi cinayetle suçlayamazdı.
...
Zekanız size o kadar fazla geliyordu ki, artan kısım beyninizin içinde yaşamaya devam etmeyi kendine yediremeyip bir kaçış yolu aramaya karar verdi.

(Yapboz)

---


Kendimi gülümseyen ve aniden dönüp aynada kendi yüz ifadesine bakan biri gibi hissediyorum.
T. S. Eliot

*Lakin onları her seferinde vazgeçirmeyi başardım.Hepsi iyi insanlar ve beni yalnızlık içindeki hayatımdan çekip çıkarmak, sinemalara ve kafelere götürmek, şehir merkezindeki meydanda benimle birlikte sayısız tur atmak istediler.Ama benim -gülümseyen bir "hayır" ile suskunluk arasında gidip gelen- geri çevirmelerim onların bu taleplerinin sonunu getirdi ve dört yıldan beri burada,Chivilcoy şehrinin tam merkezinde, sessiz ve gözden uzak bir varoluş yaşıyorum.İşte bu yüzden, 15 Haziran'da yaşanan olay, pnda sadece -Chivilcoy'a özgü demeye bin şahit ister- hayatımın onlara sezdirdiği bir monomanyak nevrozun ilk tezahürünü görecek olan hemşerilerim tarafından himmetle dinlenecek.Belki de haklılar, ben sadece anlatmakla yetineceğim.Burada anlatacaklarım, benim anlayışımın ancak dışarıdan bakarak idrak edebildiği kimi olaylara dikkat çekmek suretiyle, geçmişi olduğu gibi aktarma biçimi.Dahası, bunu inkar etmek aptalca olur, güzel bir öykü var ortada.

(Uzaktaki Ayna)

---

"Yunuslar, oyun oynamayı çok seven varlıklar oldukları izlenimini veren sıçrayışlar sergilerler." Jonathan Thorpe, Foam and Ashes

Yunuslar, bir aynaya poz veren ağız gibi hüzünlü hayvanlar..." 
Francis de Mesnil, Monotonies

*...Şunu insanlara söylememe müsaade et , kıvrık Selene, o sularda fuziform biçimli, dingin karakterli ve daima yüce gönüllü bir ırk ikame ediyordu.Yunusları bilir misin, okur?Evet, transatlantiğin güvertesinden, sinema salonundan, denizcilik romanlarından bilirsin.Ben sana onları içtenlikle tanır mısın, onların görünüşte son derece neşeli yaşamlarının melankolik tarafını sorgulamaya fırsatın hiç oldu mu diye soruyorum.Ben sana, zooloji metinlerinin verdiği kolaycı mutluluğun ötesine geçerek, bir yunusun gözlerinin tam merkezine bakıp bakmadığını soruyorum.

(Kısa Okyanusbilim Kursu)

---

*...Kafenin arka taraflarındaki bir masada oturuyorduk ve bizden başka neredeyse kimse yoktu; onun konuşmasını hiç bölmüyor ama arada sırada birasını tazeliyordum.Bana anlattıklarından neredeyse hiçbir şey hatırlamıyoum, herhalde her zamanki şeyler olsa gerek.Ama bir cümlesi zihnime kazındı: "Onu buramda taşıyorum." demiş ve işaret parmağını bir ağrı ya da bir madalyayı gösterirmişçesine göğsünün ortasına saplama hareketi yapmıştı.

(Cennetin Kapıları)

---

*...Lucio adadan, yağmurdan ve onu sinirlendiren onca şeyden sıkıldı, aniden birbirimize öyle bir bakıyorduk ki, birbirimize o şekilde bakabileceğimizi asla düşünmezdim.O zaman satranca ya da okumaya sığınmalar, onca lüzumsuz ödünlerden bıkkınlık başladı ve Lucio Buenos Aires'e döndüğünde onu bir daha asla beklemeyeceğime yemin ediyor, aynı usanmışlık hükmü içinde bütün arkadaşlarımı, günden güne kapanmakta ve ölmekte olan yeşil dünyayı da buna dahil ediyordum.Ama bazıları bunu fark edip kusursuz bir "yakında görüşürüz" cümlesinin ardından bir daha ortalıkta gözükmezken, Lucio isteksizce tekrar geliyordu, onu iskelede bekliyordum, birbirimize sanki uzaklardan, gerçekte her geçen gün daha geride kalan o diğer dünyadan, onun inatla gelip aradığı, benimse neredeyse zoraki bir biçimde savunmakta inat ettiğim o zavallı yitik cennetten bakıyorduk.Sen, kuzeyin herhangi bir geçidinin itidalli yazlıkçısı, bütün bunlardan hiçbir zaman fazla şüphelenmedin, Mauricio, ama o yaz sonu...

(Ötekinin Rüyası)

Julio Cortazar
Ötekinin Rüyası, Bütün Eserleri-1, Can Yayınları


takipçi, julio cortazar



...Johnny o uzun ve zayıf ellerinden birini battaniyenin altından çıkarınca teninin gevşek ılıklığını hissettim.Tam o sırada Dedee Nescafe hazırlayacağını söyledi.En azından bir kutu Nescafe'leri olduğunu bilmek beni sevindirdi.Ne zaman bir kişinin bir kutu Nescafe'sinin olduğunu öğrensem, onun sefaletin dibinde olmadığını anlarım; bu hala biraz daha dayanabileceğinin göstergesidir.
...
"Doktor Bernhard hüzünlü bir sersem," dedi Johnny bardağını yalayarak."Bana aspirin verecek ve ardından cazı, mesela Ray Noble'ı çok sevdiğini söyleyecek.Düşünsene, Bruno.Eğer saksafonum olsaydı onu öyle bir müzikle karşılardım ki, dört katı kıçı her basamağa vura vura inerdi."
...
Her şey esnek, evlat.Sert görünen şeylerin bile bir esnekliği var.
...
Özünde bir benciller çetesiyiz, Johnny'i koruma bahanesi altında asıl yaptığımız onun hakkındaki fikrimizi kurtarmak, Johnny'nin bize vereceği yeni zevklere hazırlanmak, hepsinin arasında diktiğimiz heykeli parlatmak ve her ne pahasına olursa olsun onu savunmak.Johnny'nin fiyaskosu kitabım için kötü olurdu ve benim Jonny'ye göz kulak olmamın bir nedenini de muhtemelen bu tür şeyler oluşturuyor.
...
Bruno, bu ve Camarillo'daki diğer bütün tipler kesin inanmışlardı.Neye, bilmek ister misin?Sana yemin ederim bilmiyorum, ama inanmışlardı.Sanırım oldukları şeye, değerlerine, diplomalarına.Hayır, bu değil.Bazıları alçakgönüllüydü ve kendilerini yanılmaz görmüyorlardı.Ama en alçakgönüllüsü bile kendini güvende hissediyordu.Beni en çok sinirlendiren işte buydu, Bruno, kendini güvende hissetmeleri.Neyin güveni bu, söylesene bana, teninin altında şeytandan daha fazla yara beresi bulunan bir zavallı şeytan olan benim, her şeyin jöle gibi olduğunu, etraftaki her şeyin sallandığını ve delikleri fark etmek için biraz dikkat etmenin, biraz hissetmenin, biraz susmanın yettiğini hissetmeye yetecek bilincim vardı.Kapıda, yatakta: delikler.Elde, gazetede, zamanda, havada: Her şey deliklerle dolu, her şey sünger gibi, her şey kendini süzen bir süzgeç gibi...Ama onlar Amerikan bilimiydiler, anlıyor musun, Bruno?Önlükleri onları deliklerden koruyordu:Hiçbir şey görmüyorlardı, başkaları tarafından çoktan görülmüş olanı o şekilde kabul ediyor, gördüklerini hayal ediyorlardı.Ve doğal olarak delikleri göremiyorlardı ve kendilerinden çok emindiler, reçetelerinden, şırıngalarından, lanet olsası psikanalizlerinden, sigara içilmezlerinden ve alkol alınmazlarından son derece emindiler...Ah, oradan çıkabildiğim, trene binebildiğim, vagonun camından her şeyin geriye doğru gidişine, tuz buz oluşuna bakabildiğim o gün; bilmem bir manzaranın uzaklaşmasını seyrederken onun nasıl paramparça olduğunu hiç gördün mü?"
...
"Mevzu şu ki kendilerini bilge zannediyorlar." diyor birden."Kendilerini bilge zannediyorlar çünkü bir yığın kitap topladılar ve onları yediler.Buna gülüyorum, çünkü aslında iyi çocuklar ve öğrendiklerinin ve yaptıklarının çok zor ve derin şeyler olduğuna inanmış bir halde yaşıyorlar.Bu sirkte de böyle, Bruno, gündelik yaşamda da.İnsanlar bazı şeylerin zorluğun zirvesini teşkil ettiğini zannettikleri için trapezcileri ya da beni alkışlıyorlar.Gözlerinde ne canlandırdıklarını bilmiyorum, iyi çalmak için kendimizi paraladığımızı mı?Her atlayışında trapezcinin tendonlarının koptuğunu mu?Gerçekten zor şeyler bambaşkadır ve insanın her an layıkıyla yapabildiğini sandığı her şey bu kategoriye girer.Mesela, bir köpeğe ya da bir kediye bakmak ya da onu anlamak zor, çok zor bir şeydir.Dün gece şu küçük aynada kendime bakayım dedim ve seni temin ederim, bu öylesine zor bir şeydi ki az daha yataktan düşüyordum.Kendi kendine baktığını düşünsene; karşındaki adam o kadar yalnız ki yarım saat boyunca buz kesiyorsun.Gerçekten, o herif ben değilim, ben olmadığımı daha ilk bakışta çok net bir biçimde hissettim.Gözucuyla bakarak onu gafil avladım ve ben olmadığımı anladım.Bunu hissediyordum ve bir şey hissedilince...Ama bu Palm Beach'teki gibi, üzerine düşenbir dalganın ardından bir ikincisi ve sonra bir tane daha...Diğerinin geldiğini, sözcüklerin geldiğini anca hissediyorsun...Hayır, sözcükler değil, sözcüklerde olan şey, şu tutkal, şu salya.Ve salya gelip senin üzerini örtüyor ve aynadakinin sen olduğuna seni ikna ediyor.Tamam da bu nasıl fark edilmez ki?Peki ama ya ben bensem, saçımla, bu yara iziyle.Ve insanlar kabul ettikleri yegane şeyin salya olduğunun farkında değiller ve işte bu yüzden aynada kendilerine bakmak onlara çok kolay geliyor.Ya da bıçakla bir parça ekmek kesmek.Sen hiç bıçakla bir parça ekmek kestin mi?"
...
"Şu örtünün üzerinde duran ekmeğe bak" diyor Johnny bakışlarını boşluğa dikerek."Elle tutulur bir şey, bu inkar edilemez, çok güzel bir rengi ve kokusu var.O ben değilim, o benim dışımda, farklı bir şey.Ama eğer ona dokunursam, eğer parmaklarımı uzatır ve onu yakalarsam , bu durumda bir şeyler değişiyor, sence de öyle değil mi?Ekmek benim dışımda, ama parmaklarımla ona dokunuyorum, onu hissediyorum, ama eğer ben ona dokunabiliyorsam ve onu hissedebiliyorsam, bu durumda onun başka bir şey olduğu gerçek anlamda söylenemez, yoksa sence söylenebilir mi?"

"Sevgili dostum, bir sürü sakallı bu problemi çözmek için binlerce yıldır kafa patlatıyor."

"Ekmeğin içi gündüz" diye mırıldanıyor Johnny yüzünü kapatarak."Ve ben ona dokunmaya, onu ortadan kesmeye, onu ağzıma koymaya cüret ediyorum.Hiçbir şey olmuyor, artık biliyorum: İşte korkunç olan bu.Hiçbir şey olmamasının korkunçluğunun farkında mısın?Ekmeği kesiyorsun, bıçağı saplıyorsun ve her şey eskisi gibi devam ediyor.Ben bunu anlamıyorum, Bruno."
...
"Bruno, şuram yanıyor" dedi Johnny bir süre sonra, kalbin bildik yerine dokunarak."Bruno, o benim avucumda beyaz bir taş gibiydi.Bense, soluk renkli zavallı bir attan başka bir şey değilim ve kimse, hiç kimse gözlerimdeki yaşı silemeyecekç"
...
Tepkim o kadar doğaldı ki, Johnny'yi yerden kaldırmak, gülünç duruma düşmesini önlemek istedim ve sonunda gülünç duruma düşen ben oldum, çünkü halinden çok memnun olan, bulunduğu pozisyonda kendini mükemmek hisseden birini hareket ettirmeye çalışan bir adamdan daha acınası bir şey yoktur, nitekim küçük şeyler için endişeye kapılmayan Flore müdavimleri bana pek sevimli olmayan bir şekilde baktılar; içlerinden birçoğu o diz çökmüş zencinin Jojnny Carter olduğunu bilmese de, kilisenin sunağına tırmanmış İsa'yı çarmıhtan kurtarmak için çekiştiren birini görseler nasıl bakacaklarsa bana da öyle baktılar.Bunu benim suratıma ilk vuran Johnny oldu ve sessizce ağlamaya devam ederken, sadece gözlerini kaldırıp bana baktı, bu davranış ve müdavimlerin doğal sansürü arasında kalınca, kendimi ondan daha kötü hisetmeme ve diz çökük Johnny'nin karşısındaki o sandalye hariç başka herhangi bir yerde olmak istememe rağmen, geri dönüp Johnny'nin karşısına oturmaktan başka çarem kalmadı.

Julio Cortazar
Takipçi

Ötekinin Rüyası, Bütün Öyküleri-1, Can Yayınları

kardeşim akif, ece ayhan, akif kurtuluş'a mektuplar


Kardeşim Akif
Ece Ayhan
Akif Kurtuluş'a Mektuplar

10 Temmuz 2018 Salı

müziklerle 'leningrad cowboys go america' (1989), aki kaurismaki

Cossack Song


"Bu kasabada milyonlarca hikâye var.
İşte benimki bu."





Säkkijärven Polkka





Rock'n Roll Is Here To Stay

Jim Jarmusch


Jim Jarmusch

Jim Jarmusch

Tequila




That's All Right Mama




Ballad Of Leningrad Cowboys







Kuka Mitä Häh




Born to Be Wild




Chasing The Light




Desconsolado





Matti Pellonpaa

Leningrad Cowboys Go America (1989)
Aki Kaurismaki

nobel verilen nazi: konrad lorenz, hasan çalışkan & erhan nalçacı, tarihselci yöntem ve bilim tarihi

...
Bir bilim insanının egemen sınıfa, en gerici ve en insanlık dışı siyasi döneminde bile olsa hizmet etmesinin ve gericiliğin ideolojik cephanesi haline gelişinin örneği olduğu için Konrad Lorenz'in bu kitaba alınması uygun görülmüştür.
...
On dokuz yaşında Columbia Üniversitesinde tıp stajını gördükten sonra Viyana Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne gitti.Tıp doktorasını tamamlamadan hemen önce "Karga Yavruları Üzerine Gözlemler"i yayınladı.Lorenz daha sonra zooloji doktorasına başladı ve 1933'te zooloji doktorasını tamamladı.1923-1938 yılları arasında birçok çalışma yaptı.Lorenz ev hayatı içinde ve doğada yabanıl türleri yakın gözleme dayalı olarak inceliyordu.İncelediği türler arasında kargalar, yabani kazlar, balıklar bulunmaktaydı.Evinde eski dünya maymunu ve papağan türleri gibi tropikal hayvanlar da bulunmaktaydı.Altenberg'de büyük bir konakta yaşaması ve egzotik hayvanlara sahip olması Lorenz'in para sıkıntısı çekmeyen bir kişi olduğunun önemli bir kanıtıdır.Vaktinin büyük kısmını hayvan davranışlarını gözlemlemek için ayırması da bir kanıt sayılabilir.Herhangi bir kurumdan maaş almadığı dönemlerde dahi babası tarafından desteklenmiştir.
...
Faşizmin yükselişine katılan kitlelerin orta ve alt-orta tabakalardan geldiği biliniyor.Lorenz'in babası ve kendisi Alman milliyetçisiydi.İşgalden çok kısa süre sonra Konrad Lorenz üyelik için başvurdu ve 6.170.554 üyelik numarası ile 28 Haziran 1938 tarihinde Nazi Partisi üyeliğine kabul edildi.

O dönemde 35 yaşında olan Lorenz belki kitlelerin heyecanına kapılmış, faşizmin ve yaşananların sorumlusu değil, biraz zorlayarak kurbanı olarak kabule edilebilirdi.Fakat aksine Konrad Lorenz çok özel bir Nazi oldu.Lorenz'in hayvan davranışlarına ilişkin bulguları orijinal ve yeni olabilir, ama o bulguları bir sosyal Darwinist yaklaşımla toplumsal hareketi yorumlamak için genelliyordu.Naziler ırkçı ve insanlık dışı fikir ve uygulamalarının temelini Lorenz'in sapkın teorisinde buldular.
...
Lorenz Nazilere katıldıktan hemen sonra Partinin Irk Politikaları Ofisi'ne ders verme yetkisiyle üye oldu ve Nazilerin düzenledikleri etkinliklere konuşmacı olarak katıldı.1940'ta Almanya'da o zaman prestijli bir üniversite olan Königsberg Üniversitesi'nde Karşılaştırmalı Psikoloji Enstitüsü'ne profesör ve müdür olarak atandı.Araştırmaları devlet tarafından yüksek meblağlarla desteklendi.Savaş başlayınca bugün bir polonya kenti olan Poznan'da 1941-1944 arasında Nazi ordusunda asker olarak görev yaptı.Poznan'da Alman Doğu Avrupa Araştırmaları için yapılan psikolojik araştırmalara katıldı.Bunlar yarı Alman-yarı Polonyalı olanlar üzerine saflaştırma araştırmalarını içeriyordu.Bu araştırmaların içeriği konusunda belge bulunamadı, ancak her durumda yüz kızartıcı olduğu çok açık.
...
1939'da Polonya'nın işgalinden sonra Krakow Üniversitesi'nden 183 profesör Dachau toplama kampına gönderilmişti.Naziler Polonya entelektüel birikiminin belini kırmaya çalışıyorlardı.Frisch daha önce birlikte çalıştığı Roman Wojtusiak'ın Dachau ölüm kampından kurtarılması için kendisi de zor durumda olduğu halde defalarca girişimde bulunmuştu.

II. Dünya Savaşı esnasında Hollanda Almanya tarafından işgal edildi ve Nazilerin ırkçı politikaları uygulanmaya başlandı.Tinbergen Yahudi değildi, fakat Nazilere muhalefet ettiği için toplama kampına gönderildi.İki yıl boyunca Hollandalı direnişçilerin eylemlerine karşı kurşuna dizilme tehdidi altında toplama kampında kaldı.Lorenz arkadaşını toplama kampından nüfuzunu kullanarak kurtarmak istedi, fakat Tinbergen'in eşi tarafından yardım isteği muhtemelen bir Nazi'nin yardımıyla toplama kampından kurtulmanın onursuzluğuna uğramamak için reddedildi.
...
Graz ve Viyana üniversitelerinde profesör olarak çalıştı.ABD Rockefeller kurumu tarafından parasal olarak desteklendi.1949-1951 yılları arasında Attenburg Karşılaştırmalı Etoloji Enstitüsü'nde, sorna 19542te Budern'de Max-Planck Enstitüsü Davranış Fizyolojisi Bölümü'nde çalıştı.1955'te enstitünün Seewiesen kısmını yönetmeye başladı.En nihayet 1973 Nobel Ödülü, bu ödülün karakteri hakkında da ipucu verecek şekilde Frisch, Tinbergen ve Lorenz arasında paylaştırıldı.

Ancak Lorenz Soğuk Savaş döneminde de göreve geri çağrılan basit bir Nazi değildi.Yaşadığı sürece Nazileri besleyen gerici ideolojisiyle sermaye sınıfına hizmet etmeye devam etti.Tüm toplumsal yaşamın içgüdülerle yönetildiğine ve toplumsal kötülüklerin değiştirilemeyeceğine ilişkin umut kırıcı ve yanlış görüşlerini yaşamının sonuna kadar yayıp durdu.
...

Hasan Çalışkan & Erhan Nalçacı
Nobel Verilen Nazi: Konrad Lorenz

Tarihselci Yöntem ve Bilim Tarihi
Yazılama Yayınevi

9 Temmuz 2018 Pazartesi

sofya kovalevskaya, evrim gökçe, tarihselci yöntem ve bilim tarihi

...
Çernişevski'nin dergisi "Sovremennik", Herzen'in "Kolokol"u, aydınların çevresinde toplandığı merkezler olmuş, Rus aydınlanmasına yataklık etmiştir.Turgenyev'in "Babalar ve Oğullar" romanının Bazarov karakterinin niteleniş biçiminden esinlenen bu aranışçı insanlar, kendilerini nihilist olaak tanımlıyordu.Sonrasında düşünsel savaşın ağır bir silahı haline getirilen nihilizm kavramı, yaşamı değersizleştiren anlamsızlaştıran bir bakışı değil, eğitimi yücelten, her tür akıl dışılığa akrşı saf tutan, doğa bilimlerinin insanlığı özgürleştireceğine inanan, "sıradan insanın" dünyayı değiştirmeye gücünün yeteceği iddiasında, eşitlik talebi mevzisini ifade etmenin aracıydı.
...
Sofya, Rusya'dan alabileceği bir lisansüstü derecenin işine yarayabileceğini ummuş fakat bu sınavların da kadınları kabul etmediği gerçeğiyle yüzleşmiş, lise öğretmenliği teklifini ise "Çarpım tablosunda pek iyi değilim" diyerek reddetmiştir.
...
21 Temmuz 1882'de Paris Matematik Cemiyeti'ne üyeliği kabul edilen Sofya, 1883'te Stockholm Üniversitesi öğretim kadrosuna alınmış ancak uzun süre maaşsız çalışmıştır.33 yaşındaki Sofya, Avrupa'da bir üniversite kürsüsünde ders anlatan ilk kadın olmuştur.Yeni bir dil öğrenmek zorunda olan Sofya, içinde bulunduğu durumun kadınlara üniversite kürsülerinin açılması konusunda ağır bir sorumluluk taşıdığını düşünmektedir.

Stockholm'deki ilk günlerinde bir gazete Sofya'dan şöyle söz eder: "Bugün sizi herhangi bir prensin ya da cahil bir yüksek mevkilinin değil bilimin prensesi ile tanıştırmalıyız.Bayan Kovalevskaya şehrimizi, ziyareti ve İsveç'teki ilk kadın akademisyen oluşuyla onurlandırıyor."

Sofya'ysa durumu şöyle karşılar; "Şuna bakın, beni prenses ilan ettiler, oysa bana maaş ödemelerini yeğlerdim."
...

Burjuvazinin kadının emek gücüyle imtihanı ve Sofya'dan geriye kalan

Sofya'nın yaşam öyküsü, emek gücünün feodal bağlardan özgürleştiği bir üretim ilişkileri evresinde, çok sayıda emekçinin burjuvazi tarafından bilimsel alanda istihdam edildiği bir aralıkta, genç sayılabilecek kapitalizmin kadınlarla sınavının resmini de sunmaktadır.

Kadınlar yalnızca eğitim değil, üretim sürecinin de parçası olmayı talep etmekte, toplumsal rollere eşit bir düzlemde talip olmakta, bu hak için mücadele etmektedir.Öte yandan burjuvazi kadının emek gücüne sırtını dönmemekte ancak aristokrasi ve gericilikle uzlaşı aranışından da vazgeçmemektedir.Kadın emeği, burjuvazinin ihtiyaçları, kadınların mücadelesi ve feodal bağların gerilimi altında bir kriz başlığı, bir çarpışma sahnesidir de.

Kadının emek cücü, burjuvazinin ihtiyaçları ve işçi sınıfı korkusuyla hızla gericileştiği bir döneme sıkışmış, bu sıkışıklık Sofya'ya üniversite kürsüsünde ücretsiz dersler verdirmiş, devrimciliğinden şiddetle ürkütmüş, maaşından kesinti yaptırmış, bir taraftan da onu prenses ilan etmiştir.

Ancak ne Sofya bir prenses ne de yaşamı öylesine bir başarı öyküsüdür.Bu genç kadının izleri, kadınlara bugün de cesaret aşılayacak, yaşamı olağanüstü bütünlüğüyle kavramanın ilhamı olacak derinliktedir.Sofya, ufkun uzaklığına aldırmadan koşacak kadınlara bugün de soluk  olmayı beklemektedir.

Evrim Gökçe
Aydınlanma Mücadelesinde Bir Kadın;
İntegralden Komün Barikatlarına:
Sofya Kovalevskaya

Tarihselci Yöntem ve Bilim Tarihi
Yazılama Yayınevi

ikinci menzil, hüseyin ferhad, şark belleği



...
Şair, ürünleri dolayımıyla vücut bulur, ete kemiğe bürünür.Varsa, fotoğrafı da kurguya dahil edilir.Ve okura göre değişen yeni bir kimlik kazanır.Yeni, binbir surat bir hüviyet.Şükrü Erbaş "Bugüne kadar fotoğrafını ve/veya kendisini gördüğüm şairler içinde, iki şairin yüzüyle şiiri arasında acı bir uyum bulmuşumdur: Edip Cansever ve Metin Altıok." der bir nekrolojsinde (Çekilme Suları, 2009): "Yazdığı her şiirle yeniden şekillenmiş bir yüz.Baktığı, gördüğü her şeyin tortusundan yapılmış bir yüz...Şiirle yüz durmadan birbirinin içinden doğuyor ve birbirinin içine gömülüyor."


Hüseyin Ferhad
İkinci Menzil
Şark Belleği



sar bu şehri, can ozan