julio cortazar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
julio cortazar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Temmuz 2021 Perşembe

Ağlama Talimatları - Julio Cortazar


...

Ağlamak için hayal gücünüzü kendinize doğru yöneltin; şayet dış dünyaya inanma alışkanlığından ötürü bu mümkün olmuyorsa, üzeri karıncalarla kaplı bir ördeği ya da Macellan Boğazı'ndaki kimsenin hiçbir zaman girmediği şu koyları düşünün.

...

Julio Cortazar
Soyutlama İhtimalleri
Ayak İzlerinde Adımlar / Bütün Öyküleri 2
Can Yayınları
Çeviri: Süleyman Doğru

Soyutlama İhtimalleri - Julio Cortazar & Melville


...eğer bir heriften hoşlanmazsam onu haritadan silmek için sadece buna karar vermem yetiyor ve o konuş babam konuşurken, ben Melville'e geçiyorum ve zavallıcık hâlâ onu dinlediğimi zannediyor

...

Julio Cortazar
Soyutlama İhtimalleri
Ayak İzlerinde Adımlar / Bütün Öyküleri 2
Can Yayınları
Çeviri: Süleyman Doğru

Gerçek Hikâye - Julio Cortazar Öykülerinden


Bir beyefendinin gözlüğü yere düşüyor ve yer karolarına çarpınca korkunç bir gürültü çıkarıyor.Camları çok pahalı olan gözlüğünü almak için büyük bir üzüntüyle yere eğilen beyefendi camların kırılmadığını görünce büyülenmekten ziyade hayrete kapılıyor.

Büyük bir şükran duygusu hisseden beyefendi başına gelenin dostane bir uyarı olduğunu anlıyor ve kafasının rahat etmesi için hemen bir gözlükçüye gidip çift taraflı keçe koruması olan bir deri kılıf satın alıyor.Bir saat sonra kılıf yere düşünce fazla bir endişeye kapılmadan almak için eğiliyor ve gözlüğün tuz buz olduğunu görüyor.Takdiriilahinin kararlarına akıl sır etmediğini ve aslında mucizenin şimdi yaşandığını bu beyefendinin anlaması belli bir süre alıyor.

Julio Cortazar
Gerçek Hikâye
Ayak İzlerinde Adımlar / Bütün Öyküleri 2
Can Yayınları
Çeviri: Süleyman Doğru

Bir Duvar Halısı İçin Tema - Julio Cortazar Öykülerinden

Generalin sadece seksen adamı var, düşmanınsa beş bin.General çadırında küfürler yağdırıyor ve ağlıyor.Sonra içinden bir bildiri yazmak geliyor ve haberci güvercinler bunu düşman birliklerinin üzerine saçıyor.İki yüz piyade generalin tarafına geçiyor.Bunun ardından generalin kolayca kazandığı küçük bir çarpışma yaşanıyor ve iki alay daha generalin safına geçiyor.Üç gün sonra düşmanın sadece seksen adamı var, generalinse beş bin.Sonra general bir bildiri daha yazıyor ve yetmiş dokuz adam onun safına geçiyor.Geriye sadece bir tek düşman kalıyor, o da etrafı generalin ordusu tarafından çevrili bir halde sessizce bekliyor.Gece ilerliyor ve düşman onun safına geçmiyor.General çadırında küfürler yağdırıyor ve ağlıyor.Şafakta düşman kılıcını yavaşça kınından çıkarıyor ve generalin çadırına doğru ilerliyor.İçeri süzülüp ona bakıyor.Generalin ordusu dağılıyor.Güneş doğuyor.

Julio Cortazar
Bir Duvar Halısı İçin Tema
Ayak İzlerinde Adımlar / Bütün Öyküleri 2
Can Yayınları
Çeviri: Süleyman Doğru

Sakıncalı İlan Edilen Deve - Julio Cortazar Öykülerinden

Tüm sınır geçme taleplerini kabul ediyorlar, ama Guk adlı deve beklenmedik bir şekilde sakıncalı ilan ediliyor.Guk polis merkezine başvuruyor ama ona yapılacak bir şey olmadığını, vahasına dönmesini, sakıncalı ilan edildikten sonra tekrar talepte bulunmanın faydasız olduğunu söylüyorlar.Guk üzüntü içinde, çocukluk topraklarına geri dönüyor.Ve ailenin develeri, dostları etrafını sarıyorlar, senin de başına neler geliyor, bu mümkün olamaz, neden özellikle sen.Bunun üzerine bir heyet Karayolları Bakanlığı'na şikayette bulunuyor: Böyle bir şey daha önce hiç görülmesi, siz hemen vahanıza geri dönün, konu araştırılacak.

Guk vahada bir gün ot yiyor, öbür gün ot yiyor.Bütün develer sınırdan geçtiler, Guk beklemeye devam ediyor.Bu şekilde yaz geçiyor, sonbahar geçiyor.Sonra Guk şehre geri dönüyor, boş meydanda dikiliyor.Turistler bol bol fotoğrafını çekiyor, röportajlarda soruları yanıtlıyor.Meydanda Guk'un belli belirsiz itibarı.Çıkış yapmak için bundan istifade etmeye kalkınca, kapıda her şey değişiyor: Sakıncalı ilan edildi.Guk başını önüne eğiyor ve meydandaki seyrek otları arıyor.Bir gün ismi hoparlörden anons edilince mutlu bir şekilde merkeze giriyor.Orada sakıncalı ilan ediliyor.Guk vahaya dönüyor ve yatıyor.Biraz çimen yedikten sonra burnunu kuma dayıyor.Güneş batarken gözleri yavaş yavaş kapanıyor.

Burnundan çıkan kabarcık ondan bir saniye daha fazla uzun yaşıyor.

Julio Cortazar
Sakıncalı İlan Edilen Deve
Ayak İzlerinde Adımlar / Bütün Öyküleri 2
Can Yayınları
Çeviri: Süleyman Doğru

Öjenik - Julio Cortazar Öykülerinden

Durum şu ki kronoplar çocuk sahibi olmak istemiyorlar, çünkü yeni doğmuş bir kronobun ilk yaptığı, suratında bir gün kendisinin olacak mutsuzlukların birikimini karanlık biçimde gördüğü babasına çok ağır küfürler yağdırmak oluyor.

İşte bundan ötürü kronoplar kadınlarını dölletmek için meşhurlara başvuruyorlar, zira meşhurlar, şehvet düşkünü varlıklar olarak bunu yapmaya her zaman hazırlar.Ayrıca bu şekilde kronopların ahlaki üstünlüklerini giderek zayıflatacaklarını düşünüyor, ama acemice yanılıyorlar, çünkü kronoplar çocuklarını kendi yöntemleriyle yetiştiriyor ve birkaç hafta içinde meşhurlarla olan tüm benzerliklerini yok ediyorlar.

Julio Cortazar
Öjenik - Kronopların ve Meşhurların Hikâyeleri
Ayak İzlerinde Adımlar / Bütün Öyküleri 2
Can Yayınları
Çeviri: Süleyman Doğru

Kıssadan Hissesi Olmayan Öykü - Julio Cortazar


Bağırış ve sözcük satan bir adam vardı.Müşterilerinin çoğu fiyatları çok bulup indirim talebinde bulunsa da işleri fena gitmiyordu.Pazarlıklar neredeyse her seferinde uzlaşıyla sonuçlandığı için, adam bir sürü sokak satıcısı bağırışının yanı sıra rantiye hanımefendilerin satın aldığı birkaç derin iç çekiş ve talimatlarda, sloganlarda, antetlerde ve sahte fikirlerde kullanılan sözcükleri satmayı başarıyordu.

Adam en sonunda zamanının geldiğini anladı ve ülkenin, başka yerlerdeki meslektaşlarına çok benzeyen tiranından görüşme talebinde bulundu ve onun tarafından, etrafı generaller, sekreterler ve kahve fincanlarıyla çevrili bir ortamda kabul edildi.

"Size son sözlerinizi satmaya geldim," dedi adam, "Onlar çok büyük önem taşıyorlar çünkü zamanı geldiğinde ağzınızdan asla istediğiniz gibi çıkmayacaklardır, oysaki o zorlu can çekişme anında söyleyecekleriniz retrospektif bir tarihsel istikameti kolayca şekillendirmek açısından belirleyici olacaktır.1

"Ne dediğini tercüme et," diye tiran tercümanına emretti.

"Arjantince konuşuyor ekselansları."

"Ne dediğimi çok iyi anladınız," dedi adam."Tekrar söylüyorum, size son sözlerinizi satmaya gelim."

"Bu gibi durumlarda alışıldığı üzere tiran ayağa kalktı ve sinirden titreyişini frenleyerek adamın tutuklanmasını ve o tür yönetimsel ortamlara özgü özel zindanlardan birine kapatılmasını buyurdu.

"Çok yazık," dedi adam götürülürken."Gerçekten vakti zamanı gelince son sözlerinizi söylemek isteyeceksiniz ve retrospektif bir tarihsel istikameti kolayca şekillendirmek için onları söyleme ihtiyacı duyacaksınız.Benim size satacağım şey sizin söylemek istediğiniz şey olacaktı, bu yüzden ortada kandırmaca falan yok.Ama anlaşmayı kabul etmediğiniz için, bu sözleri önceden öğrenmeyeceğiniz için, bu sözlerin ilk kez ağızdan dökülmek isteyecekleri an geldiğinde, doğal olarak onları söyleyemeyeceksiniz."

"Eğer onlar söylemeyi istemek zorunda olduğum sözlerse, neden söyleyemeyecekmişim?" diye sordu tiran, şimdi yeni bir kahve fincanının önünde.

"Çünkü korku bunu yapmanıza izin vermeyecek," dedi hüzünlü bir şekilde adam."Boynunuza geçirilmiş ip, üzerinizde infaz gömleği, korku ve soğuktan titrerken dişleriniz takırdayacak ve sözcükleri dile getiremeyeceksiniz.Cellat ve refakatçileri ki onların arasında bu beylerden bazıları da bulunacak, adet yerini bulsun diye iki dakika bekleyecekler, ama ağzınızdan sadece hıçkırık ve bağışlanma yakarışlarıyla (evet, onları hiç zorlanmadan çıkaracaksınız) kesilen bir inilti çıkınca sabırsızlığa kapılıp sizi asacaklar."

Çok öfkelenen yardımcılar, özellikle de generaller hemen tiranın etrafını sarıp adamı derhal kurşuna dizdirmesini istediler.Ama ölü gibi beti benzi atık tiran onları ite kaka dışarı gönderdi ve son sözlerini satın almak için adamla baş başa kaldı.

Bu arada, maruz kaldıkları muameleden ötürü kendilerini son derece aşağılanmış hisseden generaller ve sekreterler bir ayaklanma hazırladılar ve ertesi sabah en sevdiği kameriyesinde üzüm yerken tiranı kıskıvrak yakaladılar.Son sözlerini söyleyemesin diye hemen oracıkta kafasına bir kurşun sıkarak öldürdüler.Bunun ardından, hükümet sarayından kaybolmuş olan adamı aramaya başladılar ve bulmakta gecikmediler, zira pazaryerinde dolaşarak akrobatlara seyirci çekme sözleri satmakla meşguldü.Onu bir hapishane arabasına koyarak kaleye götürdüler ve tiranın son sözlerinin hangileri olabileceğini ortaya çıkarmak için ona işkence yaptılar.Ağzından bir itiraf alamayınca tekmeleyerek öldürdüler.

Ondan bağırış satın almış sokak satıcıları köşe başlarında onları haykırmayı sürdürdüler ve o bağırışlardan biri daha sonra generallerin ve sekreterlerin ipini çeken karşıdevrimin parolası oldu.İçlerinden bazıları, ölmeden önce belli belirsiz bir biçimde, yaşananların hepsinin gerçekte saçma sapan bir karmaşalar silsilesi olduğunu ve bu ne kadar saçma gözükse de, sözlerle bağırışların icabında satılabilecek, ama asla satın alınamayacak şeyler olduklarını düşündüler.

Ve hepsi, tiran, adam, generaller ve sekreterler çürüyüp giderken, bağırışlar arada bir köşede yankılanmayı sürdürüyordu.

Julio Cortazar
Kıssadan Hissesi Olmayan Öykü
Ayak İzlerinde Adımlar / Bütün Öyküleri 2
Can Yayınları
Çeviri: Süleyman Doğru

28 Ağustos 2018 Salı

cortazar öykülerinden, ötekinin rüyası


*...Siz her şeyi o kadar temiz bir biçimde halletmişsiniz ki, hiç kimse, ölünün kendisi bile, sizi cinayetle suçlayamazdı.
...
Zekanız size o kadar fazla geliyordu ki, artan kısım beyninizin içinde yaşamaya devam etmeyi kendine yediremeyip bir kaçış yolu aramaya karar verdi.

(Yapboz)

---


Kendimi gülümseyen ve aniden dönüp aynada kendi yüz ifadesine bakan biri gibi hissediyorum.
T. S. Eliot

*Lakin onları her seferinde vazgeçirmeyi başardım.Hepsi iyi insanlar ve beni yalnızlık içindeki hayatımdan çekip çıkarmak, sinemalara ve kafelere götürmek, şehir merkezindeki meydanda benimle birlikte sayısız tur atmak istediler.Ama benim -gülümseyen bir "hayır" ile suskunluk arasında gidip gelen- geri çevirmelerim onların bu taleplerinin sonunu getirdi ve dört yıldan beri burada,Chivilcoy şehrinin tam merkezinde, sessiz ve gözden uzak bir varoluş yaşıyorum.İşte bu yüzden, 15 Haziran'da yaşanan olay, pnda sadece -Chivilcoy'a özgü demeye bin şahit ister- hayatımın onlara sezdirdiği bir monomanyak nevrozun ilk tezahürünü görecek olan hemşerilerim tarafından himmetle dinlenecek.Belki de haklılar, ben sadece anlatmakla yetineceğim.Burada anlatacaklarım, benim anlayışımın ancak dışarıdan bakarak idrak edebildiği kimi olaylara dikkat çekmek suretiyle, geçmişi olduğu gibi aktarma biçimi.Dahası, bunu inkar etmek aptalca olur, güzel bir öykü var ortada.

(Uzaktaki Ayna)

---

"Yunuslar, oyun oynamayı çok seven varlıklar oldukları izlenimini veren sıçrayışlar sergilerler." Jonathan Thorpe, Foam and Ashes

Yunuslar, bir aynaya poz veren ağız gibi hüzünlü hayvanlar..." 
Francis de Mesnil, Monotonies

*...Şunu insanlara söylememe müsaade et , kıvrık Selene, o sularda fuziform biçimli, dingin karakterli ve daima yüce gönüllü bir ırk ikame ediyordu.Yunusları bilir misin, okur?Evet, transatlantiğin güvertesinden, sinema salonundan, denizcilik romanlarından bilirsin.Ben sana onları içtenlikle tanır mısın, onların görünüşte son derece neşeli yaşamlarının melankolik tarafını sorgulamaya fırsatın hiç oldu mu diye soruyorum.Ben sana, zooloji metinlerinin verdiği kolaycı mutluluğun ötesine geçerek, bir yunusun gözlerinin tam merkezine bakıp bakmadığını soruyorum.

(Kısa Okyanusbilim Kursu)

---

*...Kafenin arka taraflarındaki bir masada oturuyorduk ve bizden başka neredeyse kimse yoktu; onun konuşmasını hiç bölmüyor ama arada sırada birasını tazeliyordum.Bana anlattıklarından neredeyse hiçbir şey hatırlamıyoum, herhalde her zamanki şeyler olsa gerek.Ama bir cümlesi zihnime kazındı: "Onu buramda taşıyorum." demiş ve işaret parmağını bir ağrı ya da bir madalyayı gösterirmişçesine göğsünün ortasına saplama hareketi yapmıştı.

(Cennetin Kapıları)

---

*...Lucio adadan, yağmurdan ve onu sinirlendiren onca şeyden sıkıldı, aniden birbirimize öyle bir bakıyorduk ki, birbirimize o şekilde bakabileceğimizi asla düşünmezdim.O zaman satranca ya da okumaya sığınmalar, onca lüzumsuz ödünlerden bıkkınlık başladı ve Lucio Buenos Aires'e döndüğünde onu bir daha asla beklemeyeceğime yemin ediyor, aynı usanmışlık hükmü içinde bütün arkadaşlarımı, günden güne kapanmakta ve ölmekte olan yeşil dünyayı da buna dahil ediyordum.Ama bazıları bunu fark edip kusursuz bir "yakında görüşürüz" cümlesinin ardından bir daha ortalıkta gözükmezken, Lucio isteksizce tekrar geliyordu, onu iskelede bekliyordum, birbirimize sanki uzaklardan, gerçekte her geçen gün daha geride kalan o diğer dünyadan, onun inatla gelip aradığı, benimse neredeyse zoraki bir biçimde savunmakta inat ettiğim o zavallı yitik cennetten bakıyorduk.Sen, kuzeyin herhangi bir geçidinin itidalli yazlıkçısı, bütün bunlardan hiçbir zaman fazla şüphelenmedin, Mauricio, ama o yaz sonu...

(Ötekinin Rüyası)

Julio Cortazar
Ötekinin Rüyası, Bütün Eserleri-1, Can Yayınları


takipçi, julio cortazar



...Johnny o uzun ve zayıf ellerinden birini battaniyenin altından çıkarınca teninin gevşek ılıklığını hissettim.Tam o sırada Dedee Nescafe hazırlayacağını söyledi.En azından bir kutu Nescafe'leri olduğunu bilmek beni sevindirdi.Ne zaman bir kişinin bir kutu Nescafe'sinin olduğunu öğrensem, onun sefaletin dibinde olmadığını anlarım; bu hala biraz daha dayanabileceğinin göstergesidir.
...
"Doktor Bernhard hüzünlü bir sersem," dedi Johnny bardağını yalayarak."Bana aspirin verecek ve ardından cazı, mesela Ray Noble'ı çok sevdiğini söyleyecek.Düşünsene, Bruno.Eğer saksafonum olsaydı onu öyle bir müzikle karşılardım ki, dört katı kıçı her basamağa vura vura inerdi."
...
Her şey esnek, evlat.Sert görünen şeylerin bile bir esnekliği var.
...
Özünde bir benciller çetesiyiz, Johnny'i koruma bahanesi altında asıl yaptığımız onun hakkındaki fikrimizi kurtarmak, Johnny'nin bize vereceği yeni zevklere hazırlanmak, hepsinin arasında diktiğimiz heykeli parlatmak ve her ne pahasına olursa olsun onu savunmak.Johnny'nin fiyaskosu kitabım için kötü olurdu ve benim Jonny'ye göz kulak olmamın bir nedenini de muhtemelen bu tür şeyler oluşturuyor.
...
Bruno, bu ve Camarillo'daki diğer bütün tipler kesin inanmışlardı.Neye, bilmek ister misin?Sana yemin ederim bilmiyorum, ama inanmışlardı.Sanırım oldukları şeye, değerlerine, diplomalarına.Hayır, bu değil.Bazıları alçakgönüllüydü ve kendilerini yanılmaz görmüyorlardı.Ama en alçakgönüllüsü bile kendini güvende hissediyordu.Beni en çok sinirlendiren işte buydu, Bruno, kendini güvende hissetmeleri.Neyin güveni bu, söylesene bana, teninin altında şeytandan daha fazla yara beresi bulunan bir zavallı şeytan olan benim, her şeyin jöle gibi olduğunu, etraftaki her şeyin sallandığını ve delikleri fark etmek için biraz dikkat etmenin, biraz hissetmenin, biraz susmanın yettiğini hissetmeye yetecek bilincim vardı.Kapıda, yatakta: delikler.Elde, gazetede, zamanda, havada: Her şey deliklerle dolu, her şey sünger gibi, her şey kendini süzen bir süzgeç gibi...Ama onlar Amerikan bilimiydiler, anlıyor musun, Bruno?Önlükleri onları deliklerden koruyordu:Hiçbir şey görmüyorlardı, başkaları tarafından çoktan görülmüş olanı o şekilde kabul ediyor, gördüklerini hayal ediyorlardı.Ve doğal olarak delikleri göremiyorlardı ve kendilerinden çok emindiler, reçetelerinden, şırıngalarından, lanet olsası psikanalizlerinden, sigara içilmezlerinden ve alkol alınmazlarından son derece emindiler...Ah, oradan çıkabildiğim, trene binebildiğim, vagonun camından her şeyin geriye doğru gidişine, tuz buz oluşuna bakabildiğim o gün; bilmem bir manzaranın uzaklaşmasını seyrederken onun nasıl paramparça olduğunu hiç gördün mü?"
...
"Mevzu şu ki kendilerini bilge zannediyorlar." diyor birden."Kendilerini bilge zannediyorlar çünkü bir yığın kitap topladılar ve onları yediler.Buna gülüyorum, çünkü aslında iyi çocuklar ve öğrendiklerinin ve yaptıklarının çok zor ve derin şeyler olduğuna inanmış bir halde yaşıyorlar.Bu sirkte de böyle, Bruno, gündelik yaşamda da.İnsanlar bazı şeylerin zorluğun zirvesini teşkil ettiğini zannettikleri için trapezcileri ya da beni alkışlıyorlar.Gözlerinde ne canlandırdıklarını bilmiyorum, iyi çalmak için kendimizi paraladığımızı mı?Her atlayışında trapezcinin tendonlarının koptuğunu mu?Gerçekten zor şeyler bambaşkadır ve insanın her an layıkıyla yapabildiğini sandığı her şey bu kategoriye girer.Mesela, bir köpeğe ya da bir kediye bakmak ya da onu anlamak zor, çok zor bir şeydir.Dün gece şu küçük aynada kendime bakayım dedim ve seni temin ederim, bu öylesine zor bir şeydi ki az daha yataktan düşüyordum.Kendi kendine baktığını düşünsene; karşındaki adam o kadar yalnız ki yarım saat boyunca buz kesiyorsun.Gerçekten, o herif ben değilim, ben olmadığımı daha ilk bakışta çok net bir biçimde hissettim.Gözucuyla bakarak onu gafil avladım ve ben olmadığımı anladım.Bunu hissediyordum ve bir şey hissedilince...Ama bu Palm Beach'teki gibi, üzerine düşenbir dalganın ardından bir ikincisi ve sonra bir tane daha...Diğerinin geldiğini, sözcüklerin geldiğini anca hissediyorsun...Hayır, sözcükler değil, sözcüklerde olan şey, şu tutkal, şu salya.Ve salya gelip senin üzerini örtüyor ve aynadakinin sen olduğuna seni ikna ediyor.Tamam da bu nasıl fark edilmez ki?Peki ama ya ben bensem, saçımla, bu yara iziyle.Ve insanlar kabul ettikleri yegane şeyin salya olduğunun farkında değiller ve işte bu yüzden aynada kendilerine bakmak onlara çok kolay geliyor.Ya da bıçakla bir parça ekmek kesmek.Sen hiç bıçakla bir parça ekmek kestin mi?"
...
"Şu örtünün üzerinde duran ekmeğe bak" diyor Johnny bakışlarını boşluğa dikerek."Elle tutulur bir şey, bu inkar edilemez, çok güzel bir rengi ve kokusu var.O ben değilim, o benim dışımda, farklı bir şey.Ama eğer ona dokunursam, eğer parmaklarımı uzatır ve onu yakalarsam , bu durumda bir şeyler değişiyor, sence de öyle değil mi?Ekmek benim dışımda, ama parmaklarımla ona dokunuyorum, onu hissediyorum, ama eğer ben ona dokunabiliyorsam ve onu hissedebiliyorsam, bu durumda onun başka bir şey olduğu gerçek anlamda söylenemez, yoksa sence söylenebilir mi?"

"Sevgili dostum, bir sürü sakallı bu problemi çözmek için binlerce yıldır kafa patlatıyor."

"Ekmeğin içi gündüz" diye mırıldanıyor Johnny yüzünü kapatarak."Ve ben ona dokunmaya, onu ortadan kesmeye, onu ağzıma koymaya cüret ediyorum.Hiçbir şey olmuyor, artık biliyorum: İşte korkunç olan bu.Hiçbir şey olmamasının korkunçluğunun farkında mısın?Ekmeği kesiyorsun, bıçağı saplıyorsun ve her şey eskisi gibi devam ediyor.Ben bunu anlamıyorum, Bruno."
...
"Bruno, şuram yanıyor" dedi Johnny bir süre sonra, kalbin bildik yerine dokunarak."Bruno, o benim avucumda beyaz bir taş gibiydi.Bense, soluk renkli zavallı bir attan başka bir şey değilim ve kimse, hiç kimse gözlerimdeki yaşı silemeyecekç"
...
Tepkim o kadar doğaldı ki, Johnny'yi yerden kaldırmak, gülünç duruma düşmesini önlemek istedim ve sonunda gülünç duruma düşen ben oldum, çünkü halinden çok memnun olan, bulunduğu pozisyonda kendini mükemmek hisseden birini hareket ettirmeye çalışan bir adamdan daha acınası bir şey yoktur, nitekim küçük şeyler için endişeye kapılmayan Flore müdavimleri bana pek sevimli olmayan bir şekilde baktılar; içlerinden birçoğu o diz çökmüş zencinin Jojnny Carter olduğunu bilmese de, kilisenin sunağına tırmanmış İsa'yı çarmıhtan kurtarmak için çekiştiren birini görseler nasıl bakacaklarsa bana da öyle baktılar.Bunu benim suratıma ilk vuran Johnny oldu ve sessizce ağlamaya devam ederken, sadece gözlerini kaldırıp bana baktı, bu davranış ve müdavimlerin doğal sansürü arasında kalınca, kendimi ondan daha kötü hisetmeme ve diz çökük Johnny'nin karşısındaki o sandalye hariç başka herhangi bir yerde olmak istememe rağmen, geri dönüp Johnny'nin karşısına oturmaktan başka çarem kalmadı.

Julio Cortazar
Takipçi

Ötekinin Rüyası, Bütün Öyküleri-1, Can Yayınları

15 Mart 2017 Çarşamba

örümcek öykü & gazete kesikleri ,julio cortazar

Ne tuhaf.Michael'i, Erik'in çiftliğindeki kuyuyu düşünmek de sarsmıyor, o konular kapandı artık; gelgelelim bizi yaralamadan söze dökülebileceklerini bilsek de o olayları ve öncekileri hiç açmıyoruz.
                           
    Örümcek Öykü
---
Kolay değil, anlıyorum, anılarımız öylesine kan yüklü ki bazen bu kana bir sınır koymaya, selinde boğulmamak için kana bir kanal oymaya kalkıştığımızda suçluluk duyuyoruz.
                                                                                 Gazete Kesikleri

Mırıldandığum Öyküler
Julio Cortazar