16 Şubat 2016 Salı

marlboro dilekçesi, hüsrev hatemi'den duyduklarımız, nevhayat tulay gouwy

1998 yılı.Hüsrev Hatemi, bir tıp kongresi sebebiyle Paris'Tedir.Türkiye grubu ile bir kaldırım kahvesinde otururlarken, karşısındaki doktor hanımın önündeki sigara paketinden, bir sigara tellendirme isteği içinde uyanır.Birkaç dakika sonra bu istek iyice artar.Küçük bir kağıda şu iki mısraı yazarak doktor hanımın önüne sürer:

"Aynaya bak görmeğe bir hûbrû için
Bezl eyledik âb-ı rûmuzu bir marlburû için"*

Doktor Hanım, bu pusulayı çantasına atarken, "Teşekkür ederim, otel odasında anlamağa çalışacağım" diyecek olur.Hüsrev Hatemi "Aman şimdi anlayın, sizden bir sigara istiyorum der" ve Marlboroya kavuşur.

*Sen güzel bir yüz görmek için aynaya bak, biz yüzümüzün suyunu bir Marlboro için döktük, saçtık.

Marlboro Dilekçesi
Hüsrev Hatemi'den Duyduklarımız
Nevhayat Tulay Gouwy

ağız tadı, elif sofya


Bana birkaç hayvan geldi güneyden
Birkaç ağaç çığlığı
Kapanması zor yaralar geldi
Üstümde derin çizgili bir üst deri
ve su pireleri yaşıyordu
Sularınıza ırmak olmak
gelmiyordu içimden

Kalkıp geçtim geçmişteki mevsimlerden
Bir beden diğerine titreyişle değerken
Tek ve uzun bir cümle ile bırakıldım
Yüzünüze çarpan budur
Budur saçlarınızda dolaşan
Gözünüze batan diken
Yaranızı yırtan budur

İri, iyi sesleri unutup
O boşluğa sözcükler doldurdunuz
Bunun için ağzınızda
Ateşten geçirilmiş ölülerin tadı var

Elif Sofya
Ağız Tadı
Dik Âlâ

satantango (1994), bela tarr


Satantango (1994)
Bela Tarr



 

mahmud ile yol başındaki derviş, feridüddin attar, ilahiname


Vaktiyle Mahmud ordusuyla gidiyordu
Yolda karşısına bir derviş çıktı

Şah ovada ona selam verdi
Derviş de selamını alıp yoluna devam etti

Temiz yaradılışlı şah askerlerine dedi
Kendini beğenmiş şu dervişe bakın

Derviş ona dedi: Akıllı biriysen
Derviş senin gibi olur; niye bana nispet edersin?

Yüzden çok şehre, köye gittim
Her mescitte senin yoksulluğunu gördüm

her evde arpa arpa, hatta yarım arpa
Senin gibi yoksul için vergi topluyorlar

Hiçbir pazar, dükkan görmedim ki
Senin zulmünnden oradan feryat yükselmesin

Şimdi, gözün iyi görüyorsa
Bak, ikimizden hangisi yoksul acaba?

Feridüddin Attar
Mahmud ile Yol Başındaki Derviş
İlahiname

bir daracık pencere, birgitay aktaş

Bir Daracık Pencere-Birgitay Aktaş

...
Her ayın her gününde
Her yılın her ayında
Günde bir kerpiç düşer
Gönlümün sarayında(n)
... 

Şanlıurfa-Cemil Cankat-Muzaffer Sarısözen


ihsan oktay anar karakterleri




   






              


İhsan Oktay Anar Karakterleri

camel, rajaz


Camel-Rajaz

 

edebiyatçılar üzerine, elias canetti


Her zaman kanayan yarası olmayan bir yazar, benim için yazar değildir.Gururdan dolayı merhamet görmek istemiyorsa yarasını saklamayı tercih edebilir, ama onsuz olmamalı.
---
Böyle bir geceyi ben 1931 Ağustosunda, Woyzeck'i ilk kez okuduğumda yaşadım.Bir önceki bütün yıl boyunca Körleşme'de yaşamıştım.İnzivaya çekilmiş bir hayattı o, bir çeşit angaryaydı; o yıl normal olarak olup biten her şey uzaklaştırılmıştı.Ama işte Kien, kitaplarıyla birlikte kendini yakmıştı, anlaşılmaz bir şekilde  kendi kitaplarımı o kaderin içine çekilmiş hissettim: bu, Kien'e kitaplara dokunma izni verişimin suçu muydu, kendi kitaplarımı onunkiler için kurban etmem hakseverlik miydi?Her ne ise, benden gizlendiler ve ben kendimi yanıp kül olmuş ve kör olarak kendi yarattığım çölde buldum.
---
Senin için çaresiz bir dert olan, onun için bir seanstır.
---
Her şeyi birbiriyle ilişkilendiren edebiyatçılar benim için çekilmezdirler.
---
Ölümü intiharla disipline edeceğini öne süren şu B.! En iyi şeyin ölüm olduğuna herkesi inandırmadan önce kendini öldürmüyor.
---
Hicivci, cezanın doğasını değiştirir.O kendini yargıç olarak görevlendirir, ama ölçüsü yoktur.Yasası, keyfiliktir ve abartıdır.Kırbacı sonsuzdur ve en ücra fare deliğine kadar uzanır.Oradan kendini hiç ilgilendirmeyen bir şey çekip çıkarır, ve başlar kırbaçlamaya, sanki kendi haksızlığının öcünü alır gibi.Etkisi, insafsızlığındadır.Asla kendini denetlemez.Kendini denetler denetlemez, hali bitiktir, kolları halsizleşir, kırbaç elinden kayar.
---
"Hayat Bilgisi" pek bir şey değildir ve yaşamadan sırf  romanlardan da , mesela Balzac'tan öğrenilebilir.
---
Gogol'ü canlı tutan, onun kalpsizliğidir.Bu, onun korkusu kadar büyüktür.Bundan sıyrılmak için alay eder, ama korkusu asla dinmez.
---
Belirtmek gerek: Tolstoy 82 yaşına kadar yaşadı.Dostoyevski ise yalnızca 59..23 yıl çok uzun bir zamandır.Tolstoy daha 1887'de ölmüş olsaydı gerçekten var olabilir miydi?
Ömürlerdeki haksızlığı görmemek çok imkansız.
---
Sanatı mesafesizliğinden oluşan edebiyatçı: Dostoyevski!
---
Dostoyevski beni "manzaralar"dan korumuştur.
---
Ben Freud olsaydım, kendimden kaçardım.
---
"Ben yalnızca aşağı bölgelerde nefes alabiliyorum" Robert Walser'in bu cümlesi, edebiyatçıların kader cümlesi olabilirdi.
---
Kafka'nın karmaşaları, bakış açısından gelmedi.Onun katılığı, bağımlılık katılığıdır.Kendini uzaklaştırmak için Taoist olur.
---
Vaazlar mümini gururlandırır.Kafka vaazdan vazgeçer.Babasının öğütlerini iletmez; ilginç bir suskunluk, onun bu en büyük meziyeti, oğullara babalardan intikal eden öğütler zinciri mekanizmasını kırmasına izin verir.
...
Asla bir Tanrı olmak istemeyen Kafka, hiçbir zaman da bir çocuk değildi.Bazılarının onda ürkütücü buldukları ve beni de huzursuz eden şey, onun sürekli yetişkin halidir.Emir vermeksizin, ama oyun da oynamaksızın düşünür o.
..
Kafka'yı okurken kimden böyle utanıyorsun?-Sen kendi gücünden utanıyorsun.
Kafka'nın önünde bu bitmek bilmez küçülme:
Önüme geleni yediğim için mi? (Ben ne yediğim üzerine hiç kafa yormamışımdır)
Benim yapamayacağım şekilde dakikliğe özen gösterdiği için mi? (ben sadece abartılarımın dakikliğini bilirim)
Mutlu olabildiğim ve bundan kaçınmadığım ortaya çıktığı için mi?
Kendinde bir tek iyi şey görmek ona izin verilmediğinden mi? (bense iyi şeylerle donanmış haldeyim)
Onun hastalığı mı bulaştı bana da, şimdi kendimden nefret etme tarzımı onunkiyle değiştirdim?

Kafka'dan gelen bir esinti: Sanki tınlayan bir zayıflık.Ama bu bir zayıflık değil; bu, öbür taraftan vazgeçme; bundan arta kalan ise vazgeçmenin tınısı.
---
Musil: O kırk yıl boyunca kendi içinde yerleşip kaldı ve içinde tutuklu olarak da öldü.
---
Susturulmuş insanlar hakkında yargımız olmaz.

Elias Canetti 

Biricik olana ilişkin deneyim, bilinenin sınıfına dahil etmek olur.Şurada , önümde, sudaki sazların arasından sırılsıklam ve koca boynuzlarıyla doğrulan manda, zoolojik açıdan çoktan belirlenmiştir, şu türün ve alt-türün bir örneğidir.Latince terim o uzmanlık alanına ait kitaplar hazırdır, kitabı açıp bakarım ve mesele biter.Ama manda harekete geçip bana doğru gelirse, iş değişir.O zaman türe ilişkin soru uçup gider, o zaman hayvan, bir defaya özgü bir şey olup çıkar, şimdi o, ad takılamayan bir şeydir.Bir ölüm ve yaşam sorunu söz konusudur.Üstesinden gelinmesi gereken bir şey vardır...Canetti korumasız kalır.O, manda ile ne sınıflandıran bir zoolog olarak, ne de kemik yapısını değerlendiren ve pazar fiyatını belirleyen bir tüccar olarak karşılaşabilir.Dev hayvan ona doğru saldırır ve Canetti bu saldırının üstesinden gelmek durumundadır.

Peter Von Matt


Edebiyatçılar Üzerine
Elias Canetti
Çeviren: Gürsel Aytaç

mystic queen, camel


Mystic Queen-Camel
 

kulaklı baba, tasavvuftan dilimize geçen deyimler ve atasözleri, abdülbaki gölpınarlı

Şeyhin biri, edebe uymayan dervişini seyyah etmiş.Derviş, Hakullah toplaya toplaya köyden köye giderken bir de merkep almış.Fakat yolda, sizler baki, merkep nalları dikmiş.Derviş, köylülerin şehre giderken geçtikleri yoldaki bir tepeye merkebi sırlamış.Mezarı biraz yüceltmiş, baş ve ayak ucuna birer sopa dikmiş; eline tesbihini alıp başucuna oturmuş.Köylüler pzara giderlerken mezarı ve dervişi görmüşler; merak edip yanına giderek işi sormuşlar.Derviş, mana aleminde bize emredildi, gel, bizim makamımızı uyandır buyruldu; bu aziz, her derde derman olan Kulaklı Baba Hazretleri'dir der.Köylüler dua ederler, çevrelerinden kopardıkları parçaları, muratları olsun diye sopalara bağlarlar; dervişe gönüllerinden kopanı verirler.Kulaklı Baba duyulur; nezir, niyaz derken yatırın yanına bir kulübe kurulur; iş zamanla büyür; oraya bir büyük türbe, yatırın üstüne mükellef bir sanduka yapılır; haremlikli, selamlıklı, mukabelehaneli, derviş hücrelerini de ihtiva eden bir astane meydana çıkar.

Dem geçer, devran geçer, eski dervişin şeyhinin yolu oraya düşer.dergaha inen şeyh, dergahın şeyhi tarafından karşılanır; doğru türbeye giderler; eşiğe niyaz ederek içeriye girerler.Kulaklı Baba'ya baş kesip Fatiha verirler; şeyh dairesine giderler.Dervişler, misafir şeyhe kahve getirirler, çubuk sunarlar.Sohbet başlar.Misafir şeyh, erenler der, fakıyr sizi tanıyacak gibi oluyorum; acaba bir yerde görüştük mü?

Kulaklı Baba Dergahı şeyhi, sultanım der, fakıyr, filan vakit seyahat verdiğiniz derviş feşmenım.
Şeyh, sizden gizli olmaz der; işi anlatır.Misafir şeyh, Kulaklı Baba şeyhinin kulağına doğru şu sözü söyler:

-Kimse duymasın, sırrola, nur ola, bizim dergahta da onun büyük babası yatar.


Kulaklı Baba: Kimliği bilinmeyen yatırlara, yahut  kendini erenlerden göstermeye çalışanlara verilen addır.

Kulaklı Baba
Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri
Abdülbaki Gölpınarlı