tasavvuftan dilimize geçen deyimler ve atasözleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tasavvuftan dilimize geçen deyimler ve atasözleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Mart 2023 Pazar

Fihi Ma Fih - Mevlânâ

 
...

Mesela, ordular sevk ettiğimiz şu anda bile, bunlara güvenmemeliyiz ve bozguna uğrasak da düştüğümüz korku ve acz içinde, Tanrı'dan ümidimizi kesmemeliyiz.

...

Ümit, güvenlik yolunun başıdır.Yolda yürümesen de daima yolun başını gözet: "Doğru olmayan şeyler yaptım," deme.Doğruluğu tut.O zaman, hiçbir eğrilik kalmaz.Doğruluk Musa'nun asası gibidir; eğrilik ise, sihirbazların sihrine benzer.Doğruluk ortaya çıkınca, onların hepsini yutar.Eğer bir kötülük etmişsen kendi kendine etmişsindir.Senin kötülüğün başkasına nasıl dokunur.

...

"Biz emaneti göklere, yere, dağlara teklif ettik.Onlar emaneti yüklenmekten çekindiler; ona hıyanet etmekten endişeye düştüler, insan onu yüklendi çünkü o, pek zalim çok cahildir." (Kur'an, Sure:33, Ayet:72)

...

Rivayet ederler ki: Padişahın biri, oğlunu hüner sahibi bir topluluğa teslim etmiş ve o topluluk da ona yıldız bilgisi remil ve daha başka bilgilerden öğretmişti.Çocuk son derece aptal olduğu halde, bu bilgileri tamamen öğrenip üstad oldu.Bir gün padişah avucuna bir yüzük sakladı ve oğlunu imtihan etti."Gel söyle bakayım avucumda ne var?" diye sordu.Çocuk: "Elindeki yuvarlak, sarı ve için boş bir şeydir" dedi.Padişah: "Alametlerini doğru verdin, o halde ne olduğuna da hükmet." deyince çocuk: "Kalbur olması lazım" dedi.Padişah: "Aklı hayretler içinde bırakan bu kadar alameti, bilgi ve tahsil sayesinde söyledin, fakat kalburun avuca sığamayacağına nasıl akıl erdiremedin" dedi.

...

Kur'an Muhammed'e (Tanrı'nın selam ve salatı onun üzerine olsun) niçin kelime kelime iniyor da sure sure inmiyor, diye dedikodu yapıyorlardı.Bunun üzerine Mustafa (Tanrı'nın selam ve salatı onun üzerine olsun): "Bu sersemler ne diyorlar?Eğer hepsi birden inseydi ben erirdim, kalmazdım" buyurdu.

Çünkü o, azdan çoğunu, bir şeyden birçok şeyleri, bir tek satırdan defterler dolusunu anlayabilir.

Mesela şunun gibi: Bir grup insan oturmuş (bir vakanın) hikayesini dinliyorlar.Fakat bunlar arasında biri, hikayenin cereyanında bulunmuş olduğundan, hikayenin hepsini tamamen biliyor ve bir işaretle hepsini anlıyor, kızarıp bozarıyor ve bir halden bir hale dönüyor.Diğerleri hikayenin ancak işittikleri kadarını anlıyorlar, çünkü onlar vaziyetten haberdar değillerdir.Yalnız vaziyete vakıf olan, o kadarla da pek çok şey anlamıştır.

...

Pervane dedi ki: "Hüdevendigar bana yüzünü göstermeden önce Mevlana Bahaeddin özür diledi ve Mevlana: Emir bizim ziyaretimize gelmesin ve rahatsız olmasın; çünkü bizim birçok hallerimiz vardır.Bir halde konuşuruz, başka bir halde susarız, bir halde insanlarla ilgileniriz, başka bir halde yalnız kalırız, bir halde de hayret ve istiğrak içinde bulunuruz.Allah korusun!Emir böyle bir haldeyken gelir de hatırını soramayız, ona vazedip onunla konuşmaya halimiz elvermez.

...

Şeyh Muhammed Sererzi müritleri arasında oturmuştu.Müritlerden birinin canı kelle kebabı istedi.Şeyh: "Buna kelle kebabı lazım, getiriniz." diye işaret etti.Ona "Şeyh onun kelle kebabına ihtiyacı olduğun nereden bildiniz?" dediler.O: Otuz seneden beri benim için gerekli olan hiçbir şey kalmamıştır.Kendimi bana gereken şeylerin hepsinden temizledim, hepsinden münezzehim.Ayna gibi temiz ve parlak oldum.Şimdi ise aklıma kelle kebabı geldi, canım istedi ve bu benim için lüzumlu bir şey halini alınca, bunun falana ait olduğunu bildim.Çünkü aynanın kendisi saf ve şekilsizdir.Orada bir şekil belirirse bu, başkasının şeklidir, dedi.

...

Alim kelimesinin manası, lügatte ariften daha üstün ve daha manalıdır.Çünkü Tanrı'ya alim denilir.Fakat arif demek caiz değildir.Arifin manası, bilmezken sonradan öğrenmiş kimse, demektir ve bu da Tanrı hakkında söylenmemelidir.Fakat örf ve adet bakımından kullanılışına göre manası çoktur.Çünkü arif, örf ve adet gereğince, alemi delilsiz olarak, gözü ile görmüş ve muayene etmiştir.İşte örfte arif böyle olan kimseye derler.Alimin yüz zahitten iyi olduğunu söylerler.Alim yüz zahitten nasıl iyi olabilir?Nihayet bu zahit de ilimle zahit olmuştur.İlimsiz züht mümkün olamaz.

...

"Gece uzundur onu uyku ile kısaltma; gündüz parlaktır, onu günahlarınla karartma" Hz.Muhammed (SAV)

...

Mevlana buyurdu ki: Vallahi ümitli ve imanlı olmak lazımdır, işte korku ve ümit (havf ü reca) de budur.Biri benden: "Ümit güzel, hoş bir şey; fakat korku da ne oluyor?" diye sordu.Ona cevap olarak dedim ki: "Bana korkusuz bir ümit, yahut ümitsiz bir korku göstersene.Bunlar birbirinden ayrı olmadığı halde, böyle bir şeyi nasıl soruyorsun?Mesela biri buğday ekerse, elbette buğday biteceğini ümit eder.Fakat yine de Allah esirgesin, bir afet, bir engel çıkıp (zarar vermesin) diye, içimnde bir korku da vardır.Bununla anlaşılmış oldu ki korkusuz ümit yoktur.Ümitsiz bir korku, yahut korkusuz bir ümit asla tasavvur olunamaz.(insan) ümitli olur da karşılık ve ihsan beklemezse, o işte mutlak surette, daha hararetli olur, daha ciddi davranır.Ümit, beklemek onun kanadıdır; kanatları ne kadar kuvvetli ve sağlam olursa, o kadar yükseklere uçabilir.

...

Onlar Tanrı'nın nurunun mazharıdırlar.Dost düşmandan, gözde olan yabancı bulunandan bunlar vasatıyla ayırt edilir.Çünkü o mananın mana olarak zıddı yoktur ve ancak suret yoluyla gösterilebilir.Mesela Adem'in karşısında İblis, Musa'nın yanında Firavun, İbrahim'in karşısında Nemrut ve Mustafa'nın mukabilinde Ebu Cehl'in belli olduğu gibi ve buna daha başka sonsuz örnekler verilebilir.Şu halde mana itibarıyla zıddı yoksa da veliler vasıtasıyla Tanrı'ya zıd peyda olur.Mesela: "Onlar ağızlarıyla Allah'ın ışığını söndürmek isterler.Allah ise nurunu tamamlayacak.Kafirler karşı gelse de." (Kur'an, Sure: 61, Ayet: 8) ayetinde buyrulduğu gibi (onlar) ne kadar düşmanlık, aksilik ederlerse, bunların işleri de o kadar ilerler ve o kadar çok tanınmış olurlar.

...

Bir bakkal bir kadını seviyordu.Hanıma hizmetçisiyle haber gönderip: "Ben şöyleyim, böyleyim; aşığım, yanıyorum.Rahatım, huzurum yok.Bana zulmediliyor.Dün şöyleydim.Dün akşam böyle oldum." gibi uzun uzun masallar okudu.Hizmetçi de hanımın yanına gelip "Bakkalın selamı var; diyor ki, 'Gel sana şunu yapayım, bunu edeyim" dedi.Hanım: "Bu kadar soğuk mu söyledi." deyince cariye, "O uzun söyledi fakat demek istediği buydu." cevabını verdi."Esas olan maksattır, geri kalan baş ağrısı" cevabını verdi.

...

Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi
Fihi Ma Fih
Ataç Yayınları
Çeviren: Meliha Ülker Anbarcıoğlu

5 Şubat 2021 Cuma

Kûfe'ye döndü, burası Kûfe - Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri, Abdülbaki Gölpınarlı



Kûfe, Irak'ta bir şehirdir.Hazret-i Ali'ye karşı Kûfelilerin vefasızlıkları, İmam Huseyn'i davet ettikleri halde Yezid'e uyup Huseyn'e karşı duruşları, onun gönderdiği elçiyi öldürüşleri, Kerbela faciasında Yezid tarafını tutuşları dolayısıyla Ehlibeyt tarafını güdenler, bir yerin taasubunu anlatırlarken "Kûfe'ye döndü" , yahut "Burası Kûfe" derler.

Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri
Abdülbaki Gölpınarlı

Harabat, Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri, Abdülbaki Gölpınarlı


Yıkıntılar anlamına gelen Arapça bir sözdür; meyhaneye de, insan, maddi varlığından yıkıldığından "Harabat" denmiştir.Şiirlerde bu sözün iki anlamı da düşünülmelidir.Ragıp Paşa (1177 H. 1763)

Harâbatı görenler her biri bir hâletin söyler;
Safâsın zikreder rindân, zâhid sıkletin söyler.

(Meyhaneti görenlerin her biri, oranın bir halini, insana verdiği ruhi bir neşeyi, bir kederi anlatır.Rindler, zevk erbabı, kaba sofu olmayanlar safasını, arılığını, duruluğunu anar, zahit ağırlığını, insana verdiği çöküntüyü söyler.)

denmiştir.Aynı zamanda yıkık yer, kimseye mal olmayan, ne kadar onarılırsa onarılsın, bir türlü mamur hale gelmeyen, içindekilerin her biri, bir çeşit sarhoş olup sonunda yıkılıp giden şu dünyadır.


Abdülbaki Gölpınarlı
Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri

4 Şubat 2021 Perşembe

Ârif, Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri, Abdülbaki Gölpınarlı


Ârif, tanıyan, sezen, anlayan demektir.Ârif olmak kabiliyetli, sufilerde "irfan" sözüyle dile getirilir.Âlim olmak, okuyup bellemekle mümkündür; fakat irfan, Tanrı vergisidir.Bu yüzden de tasavvufta irfan, ilimden çok üstündür.

Bir de bilgi, insanı gurura yelter, adama varlık, benlik verir; irfansai bilmediğinin çokluğunu, bilgiyle kemale ermenin mümkün olmadığını sezdirerek insanı yokluğa sevk eder.İrfan özden doğar; ilimse bellemekle elde edilir.Âlim, öğrenmeden bilemez, anlayamaz; ârifse sezişiyle anlar, bilir.Mevlâna "Mesnevi"de irfanla ilmi şu hikayeyle pek güzel anlatır:

Padişahın biri, oğluna remil belletmek ister.Üstad, çocuğun kabiliyeti olmadığını padişaha bildirmek dilerse de padişahın ısrarına dayanamaz; uzun müddet çocuğa gereken şeyleri öğretir.İmtihan günü, padişah, parmağındaki yüzüğü çıkarıp avucuna alır; çocuğa, avucumdaki nedir, bil bakalım der.Oğlan noktaları atar, sonuçları bulur.Yuvarlak, ortası delik, madeni bir şey der.Padişah pek memnundur.Peki der, söyle bakalım, nedir?Oğlan düşünür, düşünür, şu cevabı verir:

- Değirmen taşı.

---

Ariflere yapmamışlar mektep medrese, anınçün nasib olmaz isteyen herkese

sözüyse on üç heceli bir beyit olsa gerektir; irfanın okumakla elde edilemeyeceğini ifade eder.
Yunus Emre'nin,

Biz talib-i ilmleriz, aşk kitabın okuruz;
Çalap müderris biz, aşk hod medresesidir

beyti, bu gerçeğin tam bir ifadesidir.

...


Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri
Abdülbaki Gölpınarlı

3 Şubat 2021 Çarşamba

Halka menfur olmadan Hakk'a makbul olunmaz, Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri


Halk, insanlar anlamına Arapçadan Türkçeye girmiş bir sözdür."Halka menfur olmadan", yani halkın nefretini kazanmadan, "Hakk'a makbul olunmaz" atasözü, tarikate girenin, halktan kesilmesi, kendini kulluğa vermesi gerektiğini, inancı, kılığı kıyafeti bakımından halkın nefretini kazanacağını, yahut onunla alay edileceğini, fakat bu hale düşmeden de Hak katında makbul olamayacağını bildirir.


Abdülbaki Gölpınarlı
Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri

2 Şubat 2021 Salı

Kan et, kanun etme - Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri, Abdülbaki Gölpınarlı

Kan et, kanun etme :

Erenlerin erkânına yeni bir şey katmamak gerektiği ihtar yollu söylenir.


Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri
 Abdülbaki Gölpınarlı

16 Şubat 2016 Salı

kulaklı baba, tasavvuftan dilimize geçen deyimler ve atasözleri, abdülbaki gölpınarlı

Şeyhin biri, edebe uymayan dervişini seyyah etmiş.Derviş, Hakullah toplaya toplaya köyden köye giderken bir de merkep almış.Fakat yolda, sizler baki, merkep nalları dikmiş.Derviş, köylülerin şehre giderken geçtikleri yoldaki bir tepeye merkebi sırlamış.Mezarı biraz yüceltmiş, baş ve ayak ucuna birer sopa dikmiş; eline tesbihini alıp başucuna oturmuş.Köylüler pzara giderlerken mezarı ve dervişi görmüşler; merak edip yanına giderek işi sormuşlar.Derviş, mana aleminde bize emredildi, gel, bizim makamımızı uyandır buyruldu; bu aziz, her derde derman olan Kulaklı Baba Hazretleri'dir der.Köylüler dua ederler, çevrelerinden kopardıkları parçaları, muratları olsun diye sopalara bağlarlar; dervişe gönüllerinden kopanı verirler.Kulaklı Baba duyulur; nezir, niyaz derken yatırın yanına bir kulübe kurulur; iş zamanla büyür; oraya bir büyük türbe, yatırın üstüne mükellef bir sanduka yapılır; haremlikli, selamlıklı, mukabelehaneli, derviş hücrelerini de ihtiva eden bir astane meydana çıkar.

Dem geçer, devran geçer, eski dervişin şeyhinin yolu oraya düşer.dergaha inen şeyh, dergahın şeyhi tarafından karşılanır; doğru türbeye giderler; eşiğe niyaz ederek içeriye girerler.Kulaklı Baba'ya baş kesip Fatiha verirler; şeyh dairesine giderler.Dervişler, misafir şeyhe kahve getirirler, çubuk sunarlar.Sohbet başlar.Misafir şeyh, erenler der, fakıyr sizi tanıyacak gibi oluyorum; acaba bir yerde görüştük mü?

Kulaklı Baba Dergahı şeyhi, sultanım der, fakıyr, filan vakit seyahat verdiğiniz derviş feşmenım.
Şeyh, sizden gizli olmaz der; işi anlatır.Misafir şeyh, Kulaklı Baba şeyhinin kulağına doğru şu sözü söyler:

-Kimse duymasın, sırrola, nur ola, bizim dergahta da onun büyük babası yatar.


Kulaklı Baba: Kimliği bilinmeyen yatırlara, yahut  kendini erenlerden göstermeye çalışanlara verilen addır.

Kulaklı Baba
Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri
Abdülbaki Gölpınarlı

4 Nisan 2015 Cumartesi

biz uçurmasına uçurduk, fakat o konmasını bilmedi, tasavvuftan günümüze geçen deyimler ve atasözleri, abdülbaki gölpınarlı

"Biz, uçurmasına uçurduk,  fakat o konmasını bilmedi" sözü vardır ki bu söz, bir fıkraya dayanır; yahut bu sözden bir fıkra meydana gelmiştir.

Edirnekapı'dan Ortakçılar'a giden yolun sol tarafındaki türbesinde yatan ve 1270 hicride (1853) vefat eden Bektaşi Salih Mustafa Baba'ya bir gece muhabbet esnasında, erenler demişler, nazarınızdan bir keramet görmek isteriz.Baba erenler, buyurun demiş, ne istiyorsanız söyleyin.Birisi, erenler, bizi uçur demiş.Baba, Eyvallah, uçururuz deyip muhabbeti sürdürmüş.Sabah ezanına yakın, canlardan birkaçını alıp kale bedenine doğru yürümüş.Civardan saman getirenler, şehre nakletmek için kale bedeninin kıyısına dağ gibi yığmışlar; baba erenler, orasını gözleyip "Çıkın kaleye, niyaz vaziyetinde durun; fakıyr gülbang çekip Gerçeğe Hu deyince kollarınızı açın, bırakın kendinizi" demiş.Halk da nasılsa bunu duymuş: Bektaşi babası dervişlerini uçuracakmış.Namazdan çıkan, kale dibinde toplanmış.Baba, gülbangi çekip "Hu" deyince canlar, kendilerini bırakmışlar ve samanların üstüne düşmüşler; onlar kalkıp üstlerini temizlemeye çalışırken halk, "Zındık herif, sanki keramet gösterecekti" diye söylenmeye başlayınca, baba erenler onlara "Yoo" demiş; "Kabahat bizde değil, biz uçurduk, onlar konmasını bilemediler."

Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri
Abdülbaki Gölpınarlı

19 Ekim 2012 Cuma

o işe rufailer karışır


Rakı yasağının hüküm sürdüğü bir devirde, herhalde IV. Murad zamanında, bir Bektaşi, gizli bir meyhaneden doldurduğu şişesiyle giderken subaşıya, aseslere (zaptiye memurlarına) rastlar.Subaşı, yahut asesbaşı, "O şişede ne var?" diye sorar, Bektaşi "sirke" der."Ver bakayım" deyince, bektaşi "Rakı ol ya mübarek" deyip şişeyi sunar; yani aklınca keramet gösterir.Bunu duyan, gören memur, karşıdaki yangını göstererek, "Kerametin varsa" der, "Şu yangını söndür."Bektaşi, "Yok erenler" der, "Bizim hükmümüz buna geçer, o ateş işi, ona Rıfailer karışır."

Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri
Abdülbaki Gölpınarlı