5 Nisan 2015 Pazar
yüzen kafesler, eduardo galeano, aynalar

Diğer bazı kölecilerse gemilerine dini isim vermişlerdi: Ruhlar, Merhamet, Davut Peygamber, İsa, Aziz Filip, Azize Ana ve Meryem Anamız.
Gemilerine insan, doğa ve kadın sevgisini betimleyen isimler verenler de vardı: Umut, Eşitlik, Dostluk, Kahraman, Gökkuşağı, Güvercin, Bülbül, Sinekkuşu, Arzu, Muhteşem Betty, Küçük Polly, Sevecen Cecilia, Tedbirli Hannah.

Bu iş gücü taşımacıları, limanlara varışlarını sirenlerle ya da fişeklerle haber vermezlerdi.Buna hiç gerek yoktu.Onların geldiği, kokularından ötürü çok uzaktan belli olurdu.
Gemilerin ambarlarında pis kokulu mallarını istiflerlerdi.En küçük bir boşluğu bile değerlendirecek şekilde demir borulara ve ayrıca boyunlarından, el ve ayak bileklerinden birbirlerine zincirlenen köleler, bulundukları yere işeyerek, bulundukları yere sıçarak, hiç kımıldamadan, gece gündüz yatarak yolculuk ederlerdi.

Nöbetçiler, her sabah,
ölenlerin cesetlerini denize atarlardı.
Yüzen Kafesler
Aynalar
Eduardo Galeano
pahalı kitap alışverişi, meseller, soren kierkegaard

Bir Tarquin külliyatını satmayı öneren bir kadın gibi; adam kadının istediği parayı ödemeyi kabul etmeyince kadın külliyatın üçte birini yakıyor ve aynı parayı istiyor; adam kadının istediği parayı ödemeyi kabul etmeyince kadın külliyatın üçte birini daha yakıyor ve aynı parayı istiyor, sonunda adam son kalan üçte birlik bölüm için en başta istenen parayı ödüyor.
Pahalı Kitap Alışverişi
Meseller
Soren Kierkegaard
abdülkadir geylani'den sözler, geylani külliyatı
*Oğlum! Kötülerle beraber olmak, seni iyiler hakkında kötü düşünmeye sevkeder.
*Sabredenlerin hangi sebeplerle, nelere sabrettikleri Allah'a aşikardır.
*Dünyaya aldırmaz ki ona boyun eğsin.
*Onlar uyku basmadıkça uyumazlar, zorda kalmadıkça yemezler, mecbur kalmadıkça konuşmazlar, dilsizlik onların adetidir.Rablerinin yazgısı konuşturur onları.
*Onu önce dilleriyle, sonra kalpleriyle, sonra da sırlarıyla zikrederler.
*Neyin yanında durursa o, Allah'a perde olur.
*Bu yol kalbin yoludur, yakınlık da sırrın yakınlığıdır.
*Oğlum! Dilsizliği alışkanlık edin, şöhretsizlik elbisesini kuşan, insanlardan kaçmak da yegane hedefin olsun.Gözden kaybolmak için yerin içine girmeye bir yol bulabilirsen, çekinme gir.
*Her birinizin yalnızca bir kalbi vardır.Onunla nasıl olur da hem dünyayı, hem ahireti sevebilirsiniz?
*Yerinizi bilin ve kendinizi Allah'ın yerleştirmediği yerlere koymayın.Bundan dolayı sufilerden biri "Her kim yerini bilmezse kader, ona yerini öğretir" demiştir.
*Onların dilsiz gönülleri vardır.Onlar, kendilerinden ve başkalarından vazgeçmişlerdir.
*Dünyayı kalbinden ve elinden çıkarmalısın.Bunu yapamıyorsan hiç olmazsa bırak elinde kalsın ama kalbinden çıkar.Kalbin güçlendiği zaman elinden de çıkar ve fakir ve yoksullara, Allah'a muhtaç olan kullara ver.
*Oğlum! Afiyet, afiyet aramayı terketmekle başlar, zenginlik zengin olma sevdasından vazgeçmekle başlar.Deva aramayı bırakmadan deva gelmez.
*Cahil dünyada sevinir, alim ise kederlenir.
*A hayırsızlar! A dünya ile oyalananlar! Yakında dünya size baskın yapacak ve sizi boğacak.Dünyada topladıklarınız ve tadına vardığınız hiçbir şey size fayda vermeyecek.Aksine bütün bunlar üzerinizde büyük bir yük olacak.
*İsa (a.s) güzel bir koku kokladığı zaman burnunu kapatır ve "Bu dünyadandır ve sizin aleyhinizde bir delildir" derdi.
*Bayezid Bistami'nin yanına birisi girdi ve sağa sola bakınmaya başladı.Bayezid Bistami Hazretleri ona "Hayırdır" dedi.O da "Namaz kılacak temiz bir yer arıyorum" dedi.Bunun üzerine Bayezid Bistami "Sen kalbini temizle de her nerede namaz kılarsan kıl" dedi.
*Dünyadan ve dünyayı toplayıp bir yere yığmaktan doymuyorsun.
*Bu dünya bir pazar yerinde ibarettir.Bir süre sonra orada kimse kalmayacak.Gece olunca pazarcılar gidecekler.
*Salih kullardan birisi şöyle demiştir: "Dilencilik eden bir genç gördüm ve ona 'Çalışsan senin için daha iyi olur' dedim.Bu sözüm yüzünden tam altı ay gece namazından yoksun bırakılmakla cezalandırıldım."
*İnsanlar hakkında Allah'a uy, Allah hakkında insanlara uyma.
*Cehenneme giren herkes, soğuk bir kalple girecektir.
*İnançlı kimse dünyada gariptir.Zahid ise ahirette gariptir.Arif kul ise Allah'ın dışındaki her yerde gariptir.
*Oğlum! Haram lokma yemek kalbini öldürür, helal lokma yemekse diriltir.Lokmanın biri kalbini aydınlatır, biri karartır.Lokmanın biri seni dünya ile oyalar, biri ahiretle meşgul eder.
*Safa, Allah sevgisiyle olur, ötesi bulanıklıktır.
*Nefsin yiyeceği başka, kalbin yiyeceği başka, sırrın yiyeceği başkadır.
*Köleler ve hükümdarlar bence birdir.
*İnsanlar senin kalbine yerleşmiş dururken, senin halvete girmen Allah'la bir yakınlaşma olmaksızın yalnız başına oturman demektir.Hatta bu durumda senin arkadaşların nefsindir, şeytanındır, heves ve arzularındır.
*Arif kula en ağır gelen şey, insanlarla oturmak ve konuşmaktır.
*Mümin hal sahibidir, hal ise değişkendir.Arif ise makam sahibidir, makamında değişkenlik olmaz.Mümin, halinin değişmesinden ve imanının gitmesinden korkar.Onun kalbinde daima üzüntü, yüzünde ise güleryüz vardır.Hüznüyle dolaşır.Sen onunla konuşurken yüzüne güler, kalbi ise üzüntüsünden paramparçadır.
*Senin müslümanlığın sakat, imana nasıl varacaksın?İmanın sakat, yakine nasıl ereceksin?Yakinin sakat, marifete ve veliliğe nasıl geçeceksin?
*Allah'ım! Bütün iyilikleri ellerimize ve dillerimize yağdır.
*Yazık sana, dünya tutkusu ile kibri birleştirdin.
*Hatıra kalbe gelir.İşaret ise nefsinden, heva ve hevesinden, yerilen huylarından ve bütün insanlardan vazgeçmiş olan ve afiyet, temizlik ve nimet içinde olan sırra yöneltilen gizli bir sözdür.Orada o mağara arkadaşları (ashab-ı kehf) gibi evrilir çevrilir.Allah o mağara arkadaşları hakkında şöyle buyurur: "Biz onları sağa ve sola döndürürüz."
*Ey alim! İlmini dünyaperestlerin yanında kirletme.Yüce olanı alçak olana değişme.Yüce olan ilimdir, alçak olansa onların ellerindeki dünyalıktır.
*Kalbinde ne varsa, organlarına o sızar.
*Dünya ile gönül bağın olmadığı iddiasındasın ama dünyayı istiyorsun.Senin zahidliğin kötürüm, ayakları yok.Tek arzu ve isteğin dünya ve insanlar.
*Doğruluk Allah'ın tellalı, yalan ise şeytanın tellalıdır.
*Şuraya otur ki, sözüm senin kalp toprağında da bitsin.
*İsterdim ki her geceyi başka bir yerde geçireyim, şehirden şehire, köyden köye yolculuk edeyim ve ölünceye dek gurbette ve insanlardan saklı uzak kalayım.Benim arzuladığım şey buydu ama Allah bunun tersini diledi, böylece kaçtığım şeyin tam ortasında buldum kendimi.
*Ebu'l-Kasım Cüneyd el-Bağdadi (r.a) "Benden bana ne?" derdi.Sufi, varlığından kurtulmuş olan kimsedir.Onun kalbi, kendisiyle Rabbi arasında aracı olur.
*Kalbin, ashab-ı Kehf'in eşik kapısının önünde yatmakta olan köpekleri gibi olmadıkça temizlenmez.
Geylani Külliyatı
Abdülkadir Geylani
martıya uçmayı öğreten kedi, luis sepulveda
![]() |
Çizim: Mustafa Delioğlu |
"İnsanların dilinde miyavlamak yasaktır." Kedi yasası böyleydi; ama, insanlarla iletişim kurmak çıkarlarına uymadığından değil.Tehlikeli olan, insanların göstereceği tepkiydi.Konuşan bir kediyi ne yaparlardı?Büyük olasılıkla alıp bir kafese kapatır, bin türlü aptalca deney uygularlardı üzerinde, çünkü insanlar genellikle kendilerinden farklı bir varlığın onları anlayıp kendini ifade edebileceğini kabullenmeyi beceremezler.Örneğin, kediler yunusların hüzünlü yazgısından haberdardırlar; insanlara akıllı olduklarını belli etmişler, onlar da yunusları su gösterilerinde palyaçoluk yapmaya mahkum etmişlerdi.Bunun dışında kediler, insanların kendilerine zeki ve anlayışlı davranan hayvanları nasıl aşağıladıklarını da bilirlerdi.Örneğin aslanlar; o koca kediler, parmaklıklar arkasında yaşayıp sersemin tekinin kafasını ağızlarına sokmasını kabul etmek zorunda kalmışlardı, papağanlar da kafesteydiler ve birtakım saçma sapan sözleri yineleyip duruyorlardı.Bu nedenle, insan dilinde miyavlamak kediler için büyük riskti.
Martıya Uçmayı Öğreten Kedi
Luis Sepulveda
4 Nisan 2015 Cumartesi
a coffee in berlin (2012), oh boy, jan ole gerster
-60 yıldır neredeydin?
- Uzakta.Ve artık geri döndüm.Buradaki her şey çok farklı görünüyor, arkadaşım.Orada bir okul vardı.Üstüm başım kir içindeydi.Sınıfın önünde esas duruşta bekleyip Hitler'e "Yaşasın Hitler" diye selam vermek zorunda olduğumuzdan altımıza ederdik.O yaşlarda durumu gerçekten idrak edemezsin.
-Ne yaparsın o halde?
-Herkesin yaptığını...Burada olmak her zaman güzeldi, tamam mı?Yoksa sen farklı bir görüşte misin?Öyle mi? Farklı bir görüşte misin?
-Belki de bugünün perspektifinden...
-Evet. Bugünün perspektifinden..."Bugünün perspektifi" o zamanlar anlamsızdı, arkadaşım. Bugünün perspektifinden 60 yıl uzaktaydım.Cidden hatırlayamıyorum.Şu otopark bir zamanlar oyun alanıydı.Bütün öğleden sonraları arkadaşlarla orada takılırdık.En küçük ben olduğumdan hedef ben olurdum. Böylece geçip gitti.
Buranın ön tarafında babam bana bisiklet sürmeyi öğretmişti.Kaç kere yere kapaklandım...cidden bilmiyorum.Ama denemekten asla vazgeçmedi. Hep devam ettik.Bir gün birden bire tek başıma bisikleti uzun süre sürebildim.Güzeldi, belki bisiklet benim için biraz fazla büyüktü.Bisikleti öyle gururlu sürerdim ki insanlar buna gülerdi.."Sana gülmelerine izin verme"...babam hep böyle derdi.Ama hiçbir zaman bana güldükleri hissine kapılmadım.Mutlu olduklarını düşünüyordum.
Bir keresinde babam beni gece vakti uyandırıp şöyle dedi: "Benimle caddeye gel evlat.Sana bir şey göstermek istiyorum.Sonra beraber sokağa çıktık.Avucuma birkaç tane taş koyup şöyle dedi:
"Elinde neler var bak bakalım." Sonra bir tane taşı alıp şu camı kırdı.Evet. Tam oturduğumuz yerdeki camları.İnsanlar sokağa çıktı.Zifiri karanlıktı.Bugünkü gibi aydınlık değildi.çünkü artık insanlar karanlığa dayanamıyor.Zifiri karanlık.Bütün millet taşlarla camları kırıyordu.Babam buradaki pencere camlarını paramparça etti.Bense sokakta ayakta dikiliyordum.Her yer kırık cam parçalarıyla doluydu ve yanıyordu, sokak ateş yüzünden çok aydınlıktı.
Ağlamaya başladığım anı net bir şekilde hatırlıyorum.Şimdi neden diye sor bakalım?
-Neden?
-Çünkü o kırık cam parçaları üzerinde artık bisiklet süremeyeceğim
diye düşündüm.
A Coffee in Berlin (2012)
Oh Boy
Jan Ole Gerster
biz uçurmasına uçurduk, fakat o konmasını bilmedi, tasavvuftan günümüze geçen deyimler ve atasözleri, abdülbaki gölpınarlı
"Biz, uçurmasına uçurduk, fakat o konmasını bilmedi" sözü vardır ki bu söz, bir fıkraya dayanır; yahut bu sözden bir fıkra meydana gelmiştir.
Edirnekapı'dan Ortakçılar'a giden yolun sol tarafındaki türbesinde yatan ve 1270 hicride (1853) vefat eden Bektaşi Salih Mustafa Baba'ya bir gece muhabbet esnasında, erenler demişler, nazarınızdan bir keramet görmek isteriz.Baba erenler, buyurun demiş, ne istiyorsanız söyleyin.Birisi, erenler, bizi uçur demiş.Baba, Eyvallah, uçururuz deyip muhabbeti sürdürmüş.Sabah ezanına yakın, canlardan birkaçını alıp kale bedenine doğru yürümüş.Civardan saman getirenler, şehre nakletmek için kale bedeninin kıyısına dağ gibi yığmışlar; baba erenler, orasını gözleyip "Çıkın kaleye, niyaz vaziyetinde durun; fakıyr gülbang çekip Gerçeğe Hu deyince kollarınızı açın, bırakın kendinizi" demiş.Halk da nasılsa bunu duymuş: Bektaşi babası dervişlerini uçuracakmış.Namazdan çıkan, kale dibinde toplanmış.Baba, gülbangi çekip "Hu" deyince canlar, kendilerini bırakmışlar ve samanların üstüne düşmüşler; onlar kalkıp üstlerini temizlemeye çalışırken halk, "Zındık herif, sanki keramet gösterecekti" diye söylenmeye başlayınca, baba erenler onlara "Yoo" demiş; "Kabahat bizde değil, biz uçurduk, onlar konmasını bilemediler."
Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri
Abdülbaki Gölpınarlı
Edirnekapı'dan Ortakçılar'a giden yolun sol tarafındaki türbesinde yatan ve 1270 hicride (1853) vefat eden Bektaşi Salih Mustafa Baba'ya bir gece muhabbet esnasında, erenler demişler, nazarınızdan bir keramet görmek isteriz.Baba erenler, buyurun demiş, ne istiyorsanız söyleyin.Birisi, erenler, bizi uçur demiş.Baba, Eyvallah, uçururuz deyip muhabbeti sürdürmüş.Sabah ezanına yakın, canlardan birkaçını alıp kale bedenine doğru yürümüş.Civardan saman getirenler, şehre nakletmek için kale bedeninin kıyısına dağ gibi yığmışlar; baba erenler, orasını gözleyip "Çıkın kaleye, niyaz vaziyetinde durun; fakıyr gülbang çekip Gerçeğe Hu deyince kollarınızı açın, bırakın kendinizi" demiş.Halk da nasılsa bunu duymuş: Bektaşi babası dervişlerini uçuracakmış.Namazdan çıkan, kale dibinde toplanmış.Baba, gülbangi çekip "Hu" deyince canlar, kendilerini bırakmışlar ve samanların üstüne düşmüşler; onlar kalkıp üstlerini temizlemeye çalışırken halk, "Zındık herif, sanki keramet gösterecekti" diye söylenmeye başlayınca, baba erenler onlara "Yoo" demiş; "Kabahat bizde değil, biz uçurduk, onlar konmasını bilemediler."
Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri
Abdülbaki Gölpınarlı
ethica okumaları, spinoza, ulus baker
59. Önerme: "Faal olduğu açıdan Zihne ilişkin bütün o duygular arasında Sevinçlerden ve Arzulardan başkası hiç yoktur; yani bunlardan hiçbiri Kederli değildir..."
Yani sevinçlerimizin nedeni çoğunlukla biz değiliz - dinlediğimiz bir müzik, okuduğumuz bir kitap, seyrettiğimiz bir film, ilk bakışta aşık olduğumuz biri, doğumumuzdan sonra annemiz, zora düştüğümüzde babamız, dostlarımız vesaire..Bunlar pasif sevinçlerdir, çünkü nedenleri ortadan kalktığında onlar da ortadan kalkarlar.Ama faal olduğumuz sevinçler ve arzular da mümkün: ama onları bizzat "üretmek" zorundayız- çünkü faal olmak üretmek demektir: o halde - bestelediğimiz müzik, yaptığımız bir film, yazdığımız bir kitap, aşık olmayı becerdiğimiz bir an, bu anların hepsi aktif arzulara tekabül eden aktif sevinçlerdir.
Ve bu aktif sevinçler (Fortitudo: ruh güçlülüğü) Spinoza tarafından ikiye ayrılıyor: Ruh Sağlamlığı (Animositas) ve Ruh Cömertliği (Generositas)...Bunlardan ilki tutkularla değil de akılla varlığımızı sürdürmeye çabalama arzumuz.İkincisi ise bir "cömertlik", yani sadece aklımızla insanlarla iletişime girmemiz, onlarla yardımlaşmamız ve ortaklaşmamız- yani toplum...İlkinde bir Ayıklık (Sobrietas), bir Oranlılık (Temperentia), tehlike anında Uyanıklık (Praesentia in periculis animi) var...Bunlar Ruh Güçlülüğüne aitler...Alçakgönüllülük (Modestia) ve Cömertlik (Clementia) ise Ruhun Cömertliğine aitler...Bununla insanlarla bir arada olmak için nedenlerimiz oluyor.
Ethica Okumaları II
Yüzeybilim Fragmanlar
Ulus Baker
kalenderiye, gürsel korat
---
"Ben" dedi, "değirmen, rüzgar ve un hakkında konuşabilirim.Bir de kadınlar hakkında yalan şeyler..."
Bence değirmen taşıyla kadın aynı şey.İkisi de döner ve küçük şeyleri ezer.
---
Yaşlılar dışında hiçkimse, birinin nasıl olduğunu sorduktan sonra, onun yaşayıp yaşamadığını aklına getirmez.
---
Bazı soruların mantıklı bir yanıtı yoktur.
---
Ben gördüğüm düşlerin peşinden gittim, her şeyit erk ettim.İnsan düşlerinin hesabını verebilir mi?Ama çok istiyorsan, buyur düşlerimle hesaplaş.
---
"Oğlum" dedi peder; "Seni kırmak istemem; manastırda herkese yemek verilebilir ama kağıt verilmez.Yemek verdiğimizde Tanrı'nın gönlünü hoş edeceğinizi bilirsiniz ama kağıt verdiğinizde,o kağıda yazılanların Tanrı'nın gönlünü yaralayıp yaralamayacağını bilemezsiniz.
---
Bazen inandığımız şeylerin değil, söylediğimiz sözlerin etkisi altında kalırız.
---
Konuştuğumuz bir bilmece, biz değiliz.
---
Yaşlıların bir geçmişinin olduğu düşüncesi hayret vericiydi.Yaşlılar garip bir canlı türüydü, "ben gençken" sözü, onların yüzüne yakışmıyordu.
---
Her sahtekarlık, yaşamdaki bir eksiğin karşılığıdır.
---
Gerçek, bir yığın yalanla kurulmuştur.Hiçbir ticaret malı, aşk ya da bağlılık sözü gerçek değildir, çünkü tükenebilen şeyler gerçek olamaz.
---
Tuz Gölü yakınındaki Hanıtkebir'e girdiğimde ne seyisim vardı, ne kahyam.Yalnızca eski bir tüccardım artık.Handa, hasır yatağıma uzanmıştım ki, burnuma bir koku geldi, baktım: Dervişler halka olmuş, bir tabağı elden ele geçiriyor ve dumanı ciğerlerine dolduruyorlar.Pos bıyıklı adamlardı hepsi de; boyunlarında hayvan kemiklerinden kolyeler asılıydı, kafalarında boynuzlu bir şapka vardı.Tiftik tiftik olmuş hırkaları yerde sürünüyor, boyunlarındaki kuzu postu, gövdelerinin bir parçası gibi duruyordu.Bunlar kalenderi dervişleridir; a takvimine göre yollarda dolaştıkları ve göklere bakarak zamanı okudukları için onlara "zamanı söyleyen" denilir.Bu dervişler gök cisimleri gibi döne döne dans eder ve bu dansın kendilerini aklın geldiği katmana götürdüğünü söylerler.Onlara küçümseyerek baktım.Beni görüp, saki dedikleri delikanlıya işaret ettiler, kabak geldi, hayır diyemedim.Kabağın dışına doğru uzayan ince borudan bir enfes çekti, öksürdüm, gözlerimi koluma sildim ya duman hoşuma gitti.Birkaç nefes daha çektim, bis süre sonra karnımın içinde yuvarlanarak yukarı çıkmak isteyen bir gülme cini oluştu.Bir derviş hıçkırdı, baktım ki tüm dervişler ağlıyor, gülemedim.Oysa
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)