8 Kasım 2014 Cumartesi

micmacs (2009), jean-pierre jeunet

Micmacs (2009)


Jean-Pierre Jeunet


Dany Boon




le feu follet, alain leroy, the fire within (1963), Louis Malle


Le Feu Follet (1963)
The Fire Within
Louis Malle

Arkadaşlarını seçiyorsun.
Sağlıklı insanlarla takılıyorsun...

Evet, inanılmaz arkadaşlarımız var.
Zamanın kendilerini değiştirdiğini sanıyorlar.
O yüzden ne yaptıklarından habersiz, ortalıkta dolanıyorlar.
Çocuk sahibi olarak, anlaşmalar yaparak, kitaplar yazarak.
Ya da kendilerini öldürüyorlar.
Ya da Dubourg gibi, tasavvufa dalıyorlar.

Parti sona erdi.

...
Asla değişmedim.
Anlamaya çalışmadım.

...
İlaçlar yaşamdır.
Onlar da tıpkı yaşam gibi, can sıkıcıdır.

le feu follet, the fire within (1963), louis malle

Le Feu Follet
The Fire Within
Louis Malle


-Suçladığım hayatın kendisi değil, içerdiği iğrençlikler.-

Hiç çalışabildin mı?
Son zamanlarda bir günlük tutuyordum.
İlgi çekmeyen şeyler.
Bugün yırtıp attım.
Kaç yaşındasın?
Bomboş hissediyorum.
Çok kötü anılara ilaveten.
Sürdürebilecek misin?
Sürdürmek mi?
Benim için tamamen bitti.
Gidiyorum.
Anlamıyor musun?
Hâlâ yaşanacak şeyler var.
Hayatınla ilgili bir takım sezgilerin olmalı.
Bu his tükenmiş olamaz.
Kilitli kalmış şeylerden nefret ediyorum.
İnsan kapasitesini göstermeli.
Bir şeyler yapmak harikadır.
Bunun anlamını hiç bilemedim.
Ben de herkes gibi...
...paranın peşinden koştum.
Ya çalışacaktın ya da çalacaktın.
Şimdi parayı, hayallerine bir mazeret olarak gösteriyorsun.
Devam et.
Keyfini kaçırmak istemiyorum.
İnsanların tutkularını sevmem...
...ama o tutkuların ürünlerini severim.
Fikirler. İlâhlar.
Tutku bu evin neresinde?
Beni yanlış anladın.
Görünüşle yargılama.
Beni teslim olmuş bir burjuva olarak görüyorsun.
Ama şu anki hayatım, içki içip, herkesle düşüp kalktığım .zamankinden çok daha yoğun.
Eski Mısır ahlakı üzerine yazdığım kitabı yeni bitirdim.
Kanıma işlediler.
Başkalarının bundan alacağı dersler var.
Güneş –
Ona dokunabilirsin.
Bizimle Mısır'a gel.
Güneş o insanların içinde.
Hadi biraz yürüyelim, peygamber.
Minville kardeşler farklı.
Onlar eylem bağımlısı.
Eva'yı hiç gördün mü?
Ne onu ne de diğerlerini gördüm.
Niçin sordun?
Mutlu bir adam için fazla katısın.
Yaşadığın hayat seni tatmin ediyor mu?
Bu önemli değil.
Ya bir gün sıkılırsan?
Fanny ve kızları...
...o küflü apartman -
 onlar tutkumun bir parçası.
Ya o gözündeki eski pırıltı?
Ya o harika enerjin?
Yaşlandım.
Gerçekten mi?
Evet, yaşlandım. Umutlar bitti, şimdi mutlak olan şeyler var.
Gençliğimi başka bir yaşamda bıraktım.
Sen geçmişini reddediyorsun.Yetişkinliği reddediyorsun.
Gençliğe yapışıp kalmışsın.
Endişelerinin nedeni bu.
Erkek olmak çok zor.
Önce istemen gerek.
İllüzyonlardan bıkmadın mı?
Sıradanlığa dayanamıyorum.
Son on yılını yaldızlı bir sıradanlıkla yaşadın.

days of being wild, wong kar-wai


"Bir kuş cinsi vardır:
 ayaksız,
sürekli uçmak durumunda olan, 
yere konmayan;
bunların uykusu bile 
rüzgâr eserken, havada asılı kalıp uyumaktan ibarettir."  

Days of Being Wild
Wong Kar-wai

bişr-i hafi, yalın ayaklı sultan, hüseyin aydemir


Merv şehri...Herkes evinde ve derin bir uykuda.Köpekler dolaşmasa, neredeyse sokaklar da geceye örtünüp uyuyacak...Köpek ulumalarıyla silkinen sokakların birinde, genç bir adam yerde yatıyor...
---
Ahmet'in kalbi o kadar kararmıştı ki, bu ışıkta bile aydınlanmadı.Ahmet, karanlık kalbiyle beraber yürüdü gitti...
---
Bişr'in çıktığı yola demir dövmekle değil, dövülecek demir gibi yanmakla gidilir.Bişr yanmayı öğrendi.Ve gitti...
---
İçimde hadis bildirmek arzusu var.Eğer bu arzunun nefsimden gelmediğini bilseydim bildirirdim.Bir kimse, bize hadis anlat, dediği zaman anla ki, bize kolaylık göster demek istiyor.Fakat gene nefsimin isteğini geri çevirdim.Hepsini toprağa gömüp, hadis rivayet etmedim.
---
İlme çalışanın işareti dünyadan kaçmaktır; dünyayı sevip onda kalmak değil.

Bişr-i Hafi
Yalın Ayaklı Sultan
Hüseyin Aydemir

iktidar sahipleri, elias canetti, insanın taşrası


-Küçük insan, birilerinin peşinden gittiği için, kendi peşinden gelenleri yaratır.-


İktidar sahiplerinin portrelerini kağıda dökmeye doyamadım.Pek çoklarıyla ilgilendim.Ama her birine ilişkin izlenimlerimi özetlemek yerine, çoğu kez onlardan bir tür enerji kaynağı gibi yararlandım.Onlar, iktidara duyduğum nefreti hep yeniden körüklediler; başka insanlar üzerindeki olası iktidarım konusunda beni hep uyardılar.

İnsanın Taşrası
Elias Canetti

misafir, asaf halet çelebi, çiğdem yıldırım

Misafir/Çiğdem Yıldırım



sana bakarak
bütün yüzleri unutmak
kendimden
ve arap saçı olmuş
bir sürü 
hikayelerden bıkarak

sana misafir geliyorum
denizlerin sesi içinde
ve gündüz güneşlerinde
şaşırmış

sana misafir geliyorum
biraz daha uykuya yakın
biraz daha dalgın
biraz daha başka şeylerden uzak


Asaf Halet Çelebi

watten, thomas bernhard

Bazıları ömürleri boyunca mağdur olduklarını söyler, bazıları da ömürleri boyunca imtiyazlı olduklarını.Her şey hafifletici sebeptir.Bazıları bütün dünyayı gördüklerini, bazıları da hiçbir şey görmediklerini.Bazıları yüksekokul tahsili olduğunu, bazıları da hiç tahsilleri olmadığını.Filozof, filozof olduğunu, tıpkı kasabın da kasap olduğunu söylemesi gibi.Tüm bu insanların hep bir mazereti vardır.her varlık hafifletici sebeptir, saygıdeğer beyefendi.Her mahkemede, her nefis mahkemesinde..
---
Soru sorduklarında tuzak kurarlar, sormadıklarında tuzak.Ama cevap verdiğimizde de tuzak kurarlar, cevap verince tuzağa düşmüş olurum.
---

Sayısız tuzak, sussak da.İnsanlar bizi, onları davet ettiğimizde, koltuğumuza yerleştiklerinde, kendi uçurumumuza yuvarlarlar.
---
Hesap yapabilirim, diyorum, iyi bir tüccar kadar iyi hesap yapabilirim ama hep hesapla bir şeye ulaşılmayacak sınıra kadar.
---
Söylenen her şey yalan, hakikat bu, saygıdeğer beyefendi, bu lakırdı müebbet zindanımızdır.
---
Yalnızsam insanlar arasına karışmayı isterim, insanlar arasındaysam, yalnız olmayı isterim, bu durum onlarca yıl sürdü.Kah onlardan tiksinirim, kah aralarında duran kendimden, bu durumu bilirim.Hep, işittiğimiz kendi çolpa deyimlerimiz olduğu ortaya çıkan yabancı deyimler, kendi sınırsız çolpalığımız, kendi sınırsız cinnetimiz, kendi sınırsız kalpsizliğimiz, kendi sınırsız nefretimiz, saygıdeğer beyefendi.
---
Anlayamadığımız bir adilikle konuşurlar, saygıdeğer beyefendi, anlıyor musunuz.
---
Hayat tasavvurunun yüce sanatı gibi yaşamanın ve var olmanın daha yüce sanatının da alaya alındığı, kabare gibi bir dünyada yaşıyoruz biz.Her gün kabare usulü intihar ediyorum.
---
Sizin de bildiğiniz gibi her şeyin büyük şenliklerle ahmaklığa teslim olduğu bizimki gibi bir ülkede uzun yaşayınca, kısa zaman sonra tercih hakkımız kalmaz.Beyin bu ülkede yersizdir, işsizdir.
---
Sanki beynimin arkasında ikinci bir beyin birincisine karşı düşünmeye cüret edermiş gibi, saygıdeğer beyefendi.gerçi düşünüyor ve konuşuyordum, ki durmadan düşünüyor ve konuşuyordum, zira talihsizlikten ben durmadan düşünüp konuşan ve elbette konuşup düşündüğünü saklamak zorunda olan bir kimseyim, anlıyor musunuz, ama içimde her şey çoktan parça parça olmuştu.
---
Bu genç insanlara perişan edilmesi gerekli bir dünyanın nasıl perişan edileceğini öğrettim, onlarsa perişan edilmesi gerekli dünyayı değil, perişan edilmesi gerekli dünyayı nasıl perişan edeceklerini kedndilerine öğreten beni perişan ettiler.

Watten
Thomas Bernhard

ağlatan kafe, bir profilin ağıdı

Ağlatan Kafe


"Bana kendi talihimden bu siyah sitare düştü"                                   Şeyh Galip


amras, thomas bernhard

Sonuçsuz kalan her şeyi gözlemlemede daima ve ezelden beri eğitimliydik, ama kuledeyken, rahatsız, bütün tabiatın sırdaşı olmuş, birden çürümenin bilgeliğini hissediyorduk...Dikkatimizi sadece kendi kendimiz dağıtarak, birbirimizi Amras'ta kaynayan, sonra yine donan kardeş bağımızda görüp fark ediyorduk...durmaksızın şu soruyu soruyorduk: neden hala yaşamamız lazımdı...ve boyuna cevapsız kalıyorduk.
---
Aşırı berrak bir bilinçle, biraz biraz da konuşarak , sıradışı bir hızda, uykuya dalmamız için dua ediyorduk...bardaklarımızdaki haplardan umuyorduk bu hızı...artık sadece bardaklara, bulanık, beyaz içeriğe bakıyorduk...artık olmamak, olmamak, hiçbir şey olmak istiyorduk.
---
Her açtığım kitapla bir tabut açıyordum.
---
...sürekli bir karmaşadan ötekine...hep Tirol'ün ölümcül hastalıklarıyla, ailemizin ölümcül hastalıklarıyla yavaş yavaş ölmek zorunda kaldım...Walter de böyle Tirol'ün çok sayıda ölümcül hastalıklarından, ailemizin ölümcül hastalıklarından yavaş yavaş öldü.Walter için her şey hep çifte eziyet, çifte enerji, çifte gelenek, sefahat, ölüm sebebi oldu...ikimiz de ömrümüz boyunca alabildiğine ziyan içinde kaldık...içimizdeki mizaca hep itaat etmek zorunda kaldık.
---
Daha küçücük çocukken dünyadan gizlice göçmeyi düşünürdüm...onların hepsinden geriye bir ben kaldım.
Walter olmasa gelişimim bambaşka bir yön alabilirdi...Orada olduğum doğru değil, var olduğum da doğru değil...(Görünmez) sınırın aşılmasıyla her zaman her şey kaybolmuştur...Çünkü o zaman taraf tutmuş olurum.
---
Çocukken bir günde üç düzine donarak ölmüş karıncayı bir çukurluğa sürükledim, üstlerini çalı çırpıyla örttüm...ağlayıp üşüyerek ölü hayvan bedenlerinin yanına yattım, donmadım...
---
Düşüncelerim aciz, düşünce bile değiller artık, keza hislerim de...Talimata boyun eğerek aylarca amfilerimizde geçirmek zorunda kaldığım zamanın peşinden aniden çok bozulan dengemle boğuk tecrübelerin, ruhun ölümcül ipuçlarının olduğu bir ormandan geçiyorum, her şey ölü, tüm kitaplar ölü, soluduğum artık ölü bir hava...Kendimi elimden gelen en büyük insani hakimiyetle birden kendi içimde gözetlediğim için diyorum, kaç defa, sayısız kereler öldüm ben...Düşünmemi çokluk kabaca hafiflettiğiniz için size teşekkür ederim...sıklıkla gece geç vakitler evinizde, korkunç, karanlık şehrin çok yukarılarındaki, her zaman dediğiniz gibi 'metafizik' evinizde bana verdiğiniz dersler için.
---
Seni kart oyunlarından dışlayacaklar diye hep endişelenirdin...dün seni dışladılar.

Amras
Thomas Bernhard