...O hayallerle ben etrafımdaki insanların bünyesini daha iyi anlayabildim.O müşterek hayallerde o müşterek şiirde ben bu memleketin, bu toprakların çocuklarını sevmeyi, bu vatana bağlanmayı öğrendim.Onlar benden bir parça, daha doğrusu ben onlardan bir cüzdüm.Demir asa, demir çarıklı, dertli şehzade bendim.
Kaf dağlarına giden, ejderhalarla döğüşen delikanlı bendim.Huysuz ve hilekar çengi dilaralar, talibsiz, turunç güzelleri, esrarlı benli bahriler, korkunç iğci babalarla akıllı küçük kız, adı Bahtiyar olan bedbaht, dağdan dağa gezip elbiseleri çalılarda yırtılan, kanrevan içinde uzaklaşan sultan hanım, ne bileyim öyle çok nevilere mensup bütün insanlar kafilesi hep benim etrafımda yaşayan mahluklardı.Bahçelerde narlar ağlar, ayvalar güler, tütün çubuklar içenler, lale sümbül biçerek geçenler, ağlayan gözlerden inciler dökülür, gülen yanaklarda güller açardı.Sanki bütün bunlar biraz ben , biraz benim gibi insanlardı.Bunların hepsini aşağı yukarı yanımda buluyordum.Ağaçlı bir yerde bir çeşme görsem bu muhakkak bir masaldan çıkmıştı.Gördüğüm esk ibir konak muhakkak Bahtiyar'ın konağıydı.İçinden sedef kakmalı gümüş nalınları ile salına salına cariyeelr çıkıp çeşmeye su doldurmaya gideceklerdi.Çiçekli bir daldan bir bahçe duvarına konan bir kuş bir anda silkinip bir insan oabilirdi.Memleketimin insanlarında ve manzaralarında muhakkak masallarımdan bir parça, yahut masallarımda memleketimin akseden aynaları vardı.Onlar için sonsuz bir sevgi duyuyordum.
Masal Dünyamız
Asaf Halet Çelebi Konferansından
13 Mayıs 2014 Salı
kano, mehmet işten
Kano*
gövdem, terası beynim olan apartman boşluğu
herkesin cinayet
delillerini sakladığı
sürsün orda
bu meşûm hikâye
ısrarlar,
geçimsiz yurttaşlıklar
işte
orda...onüç yaşında çocukların unutuldukları
herkesten
bana sarkan acılar
kana kana
öldür beni
toplum
dediğin dizboyu ricalar
gerekirse geç
gel ya da hiç gelme
ama uğrama
bana...karanlık bir jilet taşır tüm uğrayışlar
nedir bu
sendeki ben hali
sakın kendi
karikatürümü yaptığım
sarılıp
ağladığım bir tören olmasın gece
öyle taraf
gözlerle bakma bana
yanlış
öykülerde doğru kahramanlar
çabuk ölürler
kim bu lacivert
şempanzeler
durmadan el
çırpan
herkes
biliyor
dolunay, bir
iklimdir
metamorfoz
geçirir çiçekler
içimde kol
geziyor bölük bölük incinmişlikler
bu bir gala
tek başına izlediğim
tek başına
iğrendiğim
bir apolet
gibi taşıma omzundaki günah kuşlarını
elveda desen
dur değil
şimdi bir
ayet gibi anımsa seviştiğimizi
yakıyorum
işte sana değen yerlerimi
*ötekisiz
dergisinde yayımlanmıştır
Kano
Mehmet İşten
piedras köşesi ve şili, atlas, jorge luis borges
Kimbilir kaç kez geçtim buradan.
Artık anımsamıyorum.
Geçip geldiğim sabahlar ve ikindiler,
Ganj Irmağı'ndan daha uzak.
Bahtsızlığın hükmü yok artık.
Bahtsızlık, hiçbir bilicinin bildirmediği,
zamanı silip süpüren-ya da sanatın bağrına gömülen
o yoğrulabilir balçığın,
geçmişimin bir parçası artık.
Belki bir kılıç parıldadı puslar arasında
ya da belki bir güldü.
Sarmaş dolaş gölgeler
şimdi onları kınında gizler.
Yalnız külleri kalır.
Yalnız külleri.
Taktığım tüm maskelerden sıyrılır,
ölümde unutulur giderim.
Piedras Köşesi ve Şili
Atlas
Jorge Luis Borges
14 Nisan 2014 Pazartesi
yakın plan haneke, thomas assheuer
![]() |
Çizim: Eduardo Barcia |
...
Hedeflere inanmıyorum, doğruluğa inanıyorum.
...
Bir bardak suyu resmedip mükemmel ve sarsıcı bir sanat eseri meydana getirebilirsin.Ama dünyanın bütün acılarını topladığın çok büyük bir destan yazıp korkunç bir saçmalık da meydana getirebilirsin.
...
Savaş her yerde ama karakterler kendi hayatlarıyla çok meşgul oldukları için bu savaşı algılamıyorlar.
...
Kendimizi huzursuz hissetmemiz için her türlü sebebimiz var...Rahat uyuyabilmek için kendimize yalan da söylüyoruz.
---
Akşamları rahatlamak için Bach dinleyen toplama kampı komutanı figürü.Tabii ki dünyadan uzaklaşma hakkı var...
...
Yabancılaştırılan dünyada da mutluluğun olduğunu gösterdiğimde izleyici bundan medet umacaktır.Ben onu, kendisine hoş gelmeyen gerçeklerle yüzleşmekten kurtarıyorum.Bundan dolayı, mutluluk anlarına bir eczacı gibi yaklaşılmalıi.Sadece belirli bir doza müsaade var.
...
Herkes, iyi ile kötü arasında artık belirgin farklar bulunmadığından şikayetçi.
...
Esirler serbest bırakıldığında çoğu eski efendisini özlüyor."Hiç olmazsa o zaman ne yapmam gerektiğini biliyordum."Özgür bırakıldığında bizim izleyicimiz de öyle.
...
Bütün kitaplar ve filmler insanlığı daha iyi bir noktaya mı getirdi?Bilmiyorum.Ama bu eserler verilmeseydi, dünya çok daha can sıkıcı bir yer olurdu.
...
Ben yanlış kişiyim.Virgilius da Dante'yi ele alıp cehenneme götürdü.Ve bilindiği üzere, herkes ilk önce bütün ümitlerini cehennemin kapısında bırakır.
...
Yetişkin bir oyuncu bir aslanı oynadığında o aslanı oynar.Ama bir çocuk aslanı oynadığında çocuğun kendisi aslan olur.Fark bu.
...
Önceki yüzyıllarla ilgili bir film yapmak isterseniz bu çok daha zor olacaktır, çünkü o dönemlerle bildiğimiz şeyleri tablolardan biliyoruz.Orada, bugün aynısını elde edemediğimiz renkleri görüyoruz.Onlar doğal renkler.Bugünkü renklerse kimyasal.Bu bambaşka bir atmosfer yaratıyor.
Yakın Plan Haneke
Thomas Assheuer
13 Nisan 2014 Pazar
cüz gülü, mustafa kutlu, sır
“Nâgehan ol şâra vardım,
Ol şârı yapılır gördüm,
Ben dahi bile yapıldım,
Taş u toprak arasında”
Hacı Bayram-ı Veli
Gecenin bir vaktinde şehre girdim.
Sokaklarda ne bekçi vardı, ne asker. Hiçbir evin kapısı kilitlenmemişti. Gece gündüz ahalinin üzerine rahmet yağıyordu. Her mahalle bir mektep, her fert talebe idi. Bilenler bilmeyenlerden mesul, güçlüler zayıflardan sorumlu idi. Hastalar hastalıkları için üzülmüyor, sağlar sağlık sebebi ile kasıla kasıla gezinmiyordu. İnsanların elinde para, mektupların üzerinde pul yoktu.
Kimse amir değildi ve memur da yoktu.
Bu şehrin bir kapısından girip, diğer kapısından çıkıncaya kadar bildiklerimi unuttum, unuttuklarımı hatırladım. Var olan varlığım yok olmuş, yoktan varedilmiş idim.
Oradan bize tayy-ı mekân nasip oldu.
Sarığımın arasına bir katmerli gül sıkışmış onu, yani ondan yayılıp duran rayihayı, o küçümen balçığa katıp, parmak kadar saman çöpü ile karıştırdım. Bu ıssız dağ başına bu tekkeyi kurup çattım. O çocukların bakışlarından, gülüşlerinden, yüzlerinden, sözlerinden toplanıp gelen ne varsa, hayatımın bu son cüzüne, o ak sayfanın kenarına nakışlandı.
Esrarımın aslı budur.
Cüz Gülü
Sır
Mustafa Kutlu
akıl tutulması, max horkheimer
Başlangıçta, siyasal düzenin nesnel akla dayalı sonut ilkelerin bir ifadesi olduğu düşünülüyordu; adalet, eşitlik, mutluluk, mülkiyet düşüncelerinin hepsinin akla uygun olduğu, akıldan doğduğu ileri sürülüyordu.Sonradan, aklın içeriği keyfi olarak bu içeriğin sadece bir bölümüne, onun ilkelerinin sadece birinin çerçevesine indirgendi; tikel olan, evrensel olanın yerine sahip çıktı.Düşünce alanındaki bu elçabukluğu ve kuvvet gösterisi, siyaset alanında kaba kuvvet iktidarına zemin hazırlar.
---
Özerkliği kalmayan akıl bir araç haline gelmiştir.
---
Düşünmenin kendisi de sınai süreçlerden biri durumuna düşürülmüş gibidir; çok keskin bir programa tabidir, üretimin bir parçasıdır.Toynbee tarih yazımı açısından bu sürecin bazı sonuçlarına değinmiştir."Çömlekçinin, kullandığı kilin kölesi olma eğilimi'nden söz etmektedir."...Eylemler dünyasında hayvanları ya da insanları inşaat malzemesi gibi görmenin hep ters teptiğini ve felaketlere yol açtığını biliyoruz.Öyleyse bu yaklaşım düşünceler dünyasında da aynı ölçüde yanlış değil midir?
---
Halk çeşitli kısmi çıkarların kontrolü altında girdikçe, çoğunluk da kültürel hayatın hakemi olarak sunulmaya başlar.Popüler sanat ve edebiyatın kitleleri aldatmaya yarayan ürünlerine kadar her dalda kültürün yerine konulan sözde kültür ögeleri, çoğunluk yargısı adına savunulur ve aklanır.Bilimsel propaganda kamuoyunu karanlık güçlerin aleti haline getirdikçe, kamuoyu da aklın yerini almaya başlar.Demokratik ilerlemenin bu yanıltıcı zaferi, demokrasiyi beslemiş olan düşünsel cevheri yiyip bitirmektedir.
---
Günümüz ölçülerine göre, iyi sanatçıların doğruya, iyi gardiyanlardan, iyi ev kadınlarından veya iyi bankacılardan daha iyi hizmet etmesi söz konusu değildir.
...
Belirli bir etkinlik açısından "iyi" olma, zamanın bir fonksiyonudur.
---
Cadı avlarının açığa vurduğu şey, kilisenin kendi inancına karşı beslediği gizli bir kuşkudur.Kilise işkencecileri hemen her zaman rahatsız bir vicdan taşıdıklarını belli etmişlerdir; bir insan ateşe atıldığı zaman kan dökülmemiş olduğu yolundaki sefil kaçamakları bunun bir göstergesidir.
---
Sağ kalma-ya da başarı diyelim buna- bireyin toplumdan gelen basınçlara kendini uyarlama yeteneğine bağlıdır.Sağ kalmak için, hayatını oluşturan anlaşılmaz, çetrefil durumlara her an en uygun tepkiyi gösteren bir aygıta dönüştürür insan kendini.
---
Göğe baktıktan sonra, babasına "Baba, Ay neyin reklamı acaba?" diye soran çocuk, biçimsel akıl çağında insanla doğa ilişkisinin düştüğü durumun tipik bir göstergesidir...Ay'ın ne reklamı olduğunu sormasalar bile, onu balistik ya da uzay uçuşları açısından düşünmektedirler.
---
Birkaç yıl önce gazetelerde yer alan, bir haber dünyamızda hayvanlara ayrılan yeri çok iyi anlatmaktadır.Bu haberde fillerin ve öteki vahşi hayvanların Afrika'ya uçak inişlerine engel olduğu bildiriliyordu.Hayvan burada sadece trafiğe engel olarak görülmektedir.
---
Bireyin talihi hep kentsel toplumun gelişmesine bağlı olmuştur.Kent sakinleri, bireylerdir.Kent yaşamını eleştiren Rousseau ve Tolstoy gibi büyük bireycilerin kökleri kentsel geleneklerde yatar; ormanlara kaçmayı öneren Thoreau, bir köylü değil, Yunan polisi üzerine çalışan bir öğrencidir.Bu insanlarda uygarlığa duyulan bireyci tepkiyi besleyen şey, yine o uygarlığın meyveleridir.
---
Ortaçağ insanı adaletten kaçmak için prenslerin affına sığınıyor, himayesine giriyordu.Bugün bizadalet için savaşıyoruz; evrenselleşmiş, eşitlik ve bağışlama düşüncelerini de içeren, dönüşmüş bir adalet kavramı bu.Asyalı despotlardan, Firavunlar'dan, Yunan oligarşilerinin yöneticilerinden tüccar prenslere, rönesans'ın liderlerine ve çağımızın faşist şeflerine kadar, bireyselliğin değerini öne sürenler, başkalarının bireyselliklerini ezmek pahasına kendi bireyselliklerini geliştirme fırsatını bulmuş olanlardır.
Akıl Tutulması
Max Horkheimer
---
Özerkliği kalmayan akıl bir araç haline gelmiştir.
---
Düşünmenin kendisi de sınai süreçlerden biri durumuna düşürülmüş gibidir; çok keskin bir programa tabidir, üretimin bir parçasıdır.Toynbee tarih yazımı açısından bu sürecin bazı sonuçlarına değinmiştir."Çömlekçinin, kullandığı kilin kölesi olma eğilimi'nden söz etmektedir."...Eylemler dünyasında hayvanları ya da insanları inşaat malzemesi gibi görmenin hep ters teptiğini ve felaketlere yol açtığını biliyoruz.Öyleyse bu yaklaşım düşünceler dünyasında da aynı ölçüde yanlış değil midir?
---
Halk çeşitli kısmi çıkarların kontrolü altında girdikçe, çoğunluk da kültürel hayatın hakemi olarak sunulmaya başlar.Popüler sanat ve edebiyatın kitleleri aldatmaya yarayan ürünlerine kadar her dalda kültürün yerine konulan sözde kültür ögeleri, çoğunluk yargısı adına savunulur ve aklanır.Bilimsel propaganda kamuoyunu karanlık güçlerin aleti haline getirdikçe, kamuoyu da aklın yerini almaya başlar.Demokratik ilerlemenin bu yanıltıcı zaferi, demokrasiyi beslemiş olan düşünsel cevheri yiyip bitirmektedir.
---
Günümüz ölçülerine göre, iyi sanatçıların doğruya, iyi gardiyanlardan, iyi ev kadınlarından veya iyi bankacılardan daha iyi hizmet etmesi söz konusu değildir.
...
Belirli bir etkinlik açısından "iyi" olma, zamanın bir fonksiyonudur.
---
Cadı avlarının açığa vurduğu şey, kilisenin kendi inancına karşı beslediği gizli bir kuşkudur.Kilise işkencecileri hemen her zaman rahatsız bir vicdan taşıdıklarını belli etmişlerdir; bir insan ateşe atıldığı zaman kan dökülmemiş olduğu yolundaki sefil kaçamakları bunun bir göstergesidir.
---
Sağ kalma-ya da başarı diyelim buna- bireyin toplumdan gelen basınçlara kendini uyarlama yeteneğine bağlıdır.Sağ kalmak için, hayatını oluşturan anlaşılmaz, çetrefil durumlara her an en uygun tepkiyi gösteren bir aygıta dönüştürür insan kendini.
---
Göğe baktıktan sonra, babasına "Baba, Ay neyin reklamı acaba?" diye soran çocuk, biçimsel akıl çağında insanla doğa ilişkisinin düştüğü durumun tipik bir göstergesidir...Ay'ın ne reklamı olduğunu sormasalar bile, onu balistik ya da uzay uçuşları açısından düşünmektedirler.
---
Birkaç yıl önce gazetelerde yer alan, bir haber dünyamızda hayvanlara ayrılan yeri çok iyi anlatmaktadır.Bu haberde fillerin ve öteki vahşi hayvanların Afrika'ya uçak inişlerine engel olduğu bildiriliyordu.Hayvan burada sadece trafiğe engel olarak görülmektedir.
---
Bireyin talihi hep kentsel toplumun gelişmesine bağlı olmuştur.Kent sakinleri, bireylerdir.Kent yaşamını eleştiren Rousseau ve Tolstoy gibi büyük bireycilerin kökleri kentsel geleneklerde yatar; ormanlara kaçmayı öneren Thoreau, bir köylü değil, Yunan polisi üzerine çalışan bir öğrencidir.Bu insanlarda uygarlığa duyulan bireyci tepkiyi besleyen şey, yine o uygarlığın meyveleridir.
---
Ortaçağ insanı adaletten kaçmak için prenslerin affına sığınıyor, himayesine giriyordu.Bugün bizadalet için savaşıyoruz; evrenselleşmiş, eşitlik ve bağışlama düşüncelerini de içeren, dönüşmüş bir adalet kavramı bu.Asyalı despotlardan, Firavunlar'dan, Yunan oligarşilerinin yöneticilerinden tüccar prenslere, rönesans'ın liderlerine ve çağımızın faşist şeflerine kadar, bireyselliğin değerini öne sürenler, başkalarının bireyselliklerini ezmek pahasına kendi bireyselliklerini geliştirme fırsatını bulmuş olanlardır.
Akıl Tutulması
Max Horkheimer
galiz kahraman, ihsan oktay anar
Tahriş olmuş hançereden fışkıran bu asil seda gök kubbede tekrar tekrar aksettikten sonra arz küresine adeta rahmet gibi çöker, işitenlerin kulağını okşar, arada bir de yüreklerine endişe salardı.Hazreti Davut, bas değil tenor olsaydı ve o da İdris Amil Hazretleri gibi günde üç paket cıgara tüttürseydi böyle bir muntazam ve muazzam bir feryat koyuverirdi.Maşallah!İyi hoş ama kıraathanelerde bu mübarek nida nazar-ı dikkati pek çekmiyordu.Galiba o devirde Kasımpaşa, kurtuluşa ermek için fazla uygun bir mıntıka değildi.Ama yine de halas bulmak için yakınlarda bir Kur'an kursu vardı.İşte İdris Amil Hazretleri'ni, erenlerden olsun diye bu kursa yazdırdılar.Ama kaçıp bu kez kırklara karışmasın diye kursa onu pederi götürüp getiriyordu.Çünkü Kur'an kursunun hocası da doğma büyüme Kasımpaşalı'ydı.Böylece Efndimiz, ayınları çatlatıp gayınları patlatamadığı için suratında şamarlar çatlayıp tokatlar patladı.
---
Zaten gece ondan, ta sabah altıya kadar tashihçi olarak çalıştığı küçük gazeteden aldığı maaş, gözlük numarası ile aynıydı.Mürettibin dizdiği yazılardaki hataları bulmak zorunda olduğu bu zahmetli işte, ancak miyopisinin arttığı kadar terfi edeceği de aşikardı.
---
Onun Efgan Bakara'ya ilgisi, entomolojistin böceğe ilgisi gibiydi.
---
Allah kısmet eder de, sosyalizmin ardından komünist nizam kurulursa, sınıf muharebeleri halihazırda biteceğinden, komünizm de artık kendini ilelebet tekrar edecek, işte bu nizamda ilericilik böylece tarihe karışacağından cümle alem muhafazakar olacaktı.Yuha!Pes doğrusu!
---
Çünkü onlar bir edebiyat otoristesini değil, tam tersi, otoriter bir şahsiyeti, gösterişli bir senyörü tercih ederlerdi.Memlekette zaten, toprak ağaları yanı sıra, kültür ağaları da hüküm sürmüyor muydu?
---
Gel gör ki aldığı felsefi eğitim, akli kifayetsizliğin semptomatik tedavisi içindi.Medeniyet yolunda koşan, bir maratoncu ciğeri yerine, bisiklet pompası ile şişirilmiş egosunu sarsan ve akıl erdiremediği en mühim şey ise kocasının, kendisi dururken kültürsüz, tabii, ve bayağı kadınları tercih etmesiydi.
---
Ona göre mimari, resim, müzik, edebiyat gibi parfüm de medeniyetin esansı, özü iken, 'alın teri', alt tarafı onun tiksinilecek bir atığı idi.
---
'İnsanı insan yapan akıldır' diyen Aristo eğer o pavyona gitseydi, 'parayı koklatanlar da insan yerine konulur' fikrine varabilirdi.
---
Enayinin dediğine bakılırsa dayısı, fabrika sahibine, "Ben altı saat çalışıp imalat yapınca insan gibi yaşıyordum.O yüzden senin fabrikanda da altı saat çalışıp insan gibi yaşama niyetindeyim." deyince, hayırsever fabrikatör bunu bir şartla kabul etmiş ve dayıya, "Elbette!Altı saat çalıştıktan sonra ücretini tamaıyla alır ve evine gidersin; ama sen gittikten sonra bir altı saat 'bedava çalışacak birini' bulursan!" demişti.İşte!Bedava çalışan kişiye ancak köle denirdi.Dolayısıyla günde on iki saat çalışan dayı, ilk altı saat hür, ikinci altı saat köle olmuştu.
---
Sonunda olan oldu ve insafsız belediye memuru, eli satırlı bir kasap gibi onların nikahını kıydı.
---
Münekkite, çalıştığı dairede zimmetine 15.000 lira geçirdiği anlaşıldığından tevkif edilmişti..Bu elbette edebiyat camiası için hayırlı bir olay sayılmazdı.Çünkü dil yanlışları bulmada usta bir münekkidin kaybı, ortaya en az on kötü romancının çıkması demek olacaktı.
---
Hırsızlık camiasının reisi öuhtara göre, insanoğlunun imal ettiği şeylerin ancak yüzde yirmisi onun ihtiyaçlarının yüzde seksenini karşılarken, imal edilen şeylerin yüzde sekseni de ihtiyaçların kalan yüzde yirmisini karşılıyordu.Muhtar bu fikri de mesleği icabı, Pilpireto Pireto nam bir alimden yürütmüştü.Buna göre imalatçıların yüzde yirmisinin ürünü olan ekmek, kumaş, tuğla, orak, çekiç, traktör, şimendifer gibi mallar ihtiyaçların yüzde sekseni iken, pasta, smokin, köşk, Rols Roys ve altmış metrelik hususi yat gibi şeyler de, insanoğlunun toplam ihtiyaçlarının sadece yüzde yirmisiydi.İşte hırsız camiası da zaten bu yüzde yirminin peşindeydi.
---
Ressam ise firavun tüyünden fırça takımı çalındığı için polise başvurmuş, hatta eşkalini tarif etmek yerine otorup, odasına giren hırsızın bir yağlıboya tablosunu yapmıştı.Niyeti, resmi polise verip hırsızın yakalanmasını sağlamaktı.İyi hoş ama, resimde epey güzel olmuştu.İşte bu yüzden şikayetini geri çekmiş ve doğruca memleketine yollanmıştı.İşte bu resim daha sonra, Luvr Müzesi tarafından satın alınmış ve oradan çalınana, yani beş sene evveline kadar ahaliye teşhir edilmişti.
---
Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde Dayı'ya, mesele çıkarmasın diye o kadar yüksek dozda müsekkin vereceklerdi ki, bir tek şey dışında hiçbir şeyi kafasına takmayacaktı: Hastaneye gelişinin ikinci gününde bahçede ruh gibi dolaşırken, Roden tarafından yontulmuş 'Düşünen Adam' heykelinin kopyası alakasını çekecek ve kafasına, "Bu adamcağız ne düşünüyor acaba?" sorusu saplandığından, heykelin karşısındaki taşa oturduktan sonra elini çenesine götürüp, hastanede kaldığı müddetçe, yani ömrünün sonuna kadar, heykelin ne düşünüdüğünü düşünüp duracaktı.
---
Enayinin dediğine bakılırsa, şehirde biri maddi ve diğeri manevi, iki tür gecekondu vardı: Birincisi ucuz briketten yığma duvarlı ve tepesi kiremit yerine tenekeyle örtülü, barınmaya yarayan bir baraka idi.Manevi olanı ise, 'sorunsal', 'iktidar', 'bağlam' gibi kelimelerle inşa edilmiş fikriyattı.Utanmaz enayiye göre demokrasi, ancak Hakikat'in acımasız bir despot olduğunun keşfedildiği memleketlerde varolabilirdi.Oysa, asırlardır sultanlar veya fuhrerler tarafından idare edilmiş memlekette Hakikat, ahalinin reyine ve uzlaşmasına dayanıyordu; öyle ki Hakikat, başta hakim sınıf olmak üzere herkesin işine gelmekteydi.Uzlaşmaya dayalı demokrasi varsa Hakikat despot, uzlaşmaya dayalı Hakikat varsa, rejim despot olmaktaydı.Bu nedenle memlekette Hakikat mutlak değil, örfi idi.Hatta daha da fazlası hukuki idi de.Mesela ahalinin Hakikat diye kabul ettiği şeye dil uzatmanın cezası hapisti.
---
Hayal gücü sıfırdı.Eğer ona "Gözlerini kapa ve sonra, istediğini düşün, ama mor bir fil düşünme" dense, zihninde fil mil canlanmazdı.
Galiz Kahraman
İhsan Oktay Anar
31 Mart 2014 Pazartesi
my afternoons with margueritte
Kendisine bir çiçeğin adı verilmişti ve kelimelerin arasında yaşayıp duruyordu..İnsana saç baş yolduran sıfatlar, bazısı insanın aklına zorla giren, ot gibi büyüyen fiiller vardır.O ise nazikçe zihnimden yüreğime girdi.Aşk hikâyelerinde yalnızca aşk yoktur.Bazılarında bir "Seni seviyorum" bile bulunmaz.Yine de, birbirimizi seviyoruz.Eşine az rastlanır bir cevher.Ona şans eseri parkta rastlamıştım.Fazla yer tutmuyordu, tüylü bir güvercin kadardı.Kelimelerin, isimlerin arasında kaybolmuştu.Bana, sayfaları gözlerimin önünde canlanan kitaplar verdi. Şimdi gitme.Daha vakti gelmedi, bekle Daha vakti gelmedi, küçük çiçeğim.Bana kendinden bir şeyler daha kat.Bana yaşamından bir şeyler daha kat.Bekle. Aşk hikâyelerinde yalnızca aşk yoktur.Bazılarında tek bir "Seni seviyorum" bile bulunmaz. Yine de, birbirimizi seviyoruz.
My Afternoons With Margueritte (2010)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)