18 Haziran 2022 Cumartesi

Roger Tetsu Cartoons

















Roger Tetsu (1913-2008)
Cartoons

Dertli İllüstratör - Cihan Ceylan


Cihan Ceylan

Beckett: Bir Karşılaşma - Emil Cioran


Önceki gün Lüksemburg Bahçeleri yolunda Beckett'i fark ettim,bana karakterlerinden birini hatırlatır şekilde gazete okuyordu.Sandalyeye oturmuştu, düşüncelere dalmıştı, her zamanki gibi.Pek iyi gözükmüyordu.Yaklaşmaya cesaret edemedim.Ne diyecektim?Onu çok seviyorum ama konuşmasak daha iyi.Çok ketum!Sohbet, belirli oranda kendini koyvermeyi gerektiren rol yapma formudur.Beckett bu oyun için yaratılmamış.Ona dair her şey sessiz bir monologa delalet ediyor.

                                                                                                                   Eylül 1968

...

Budizm'de, aydınlanmaya yönelen kişi için, "bir tabutu kemiren fare" kadar sebatkâr olması gerektiği söylenir.Her sahici yazar benzer bir gayret gösterir.O, varoluşa bir şeyler katan bir yıkıcıdır-onu temelini oyarak zenginleştirir.

...

Letafet hiddeti dışlamaz.

...

Söyleyecek hiçbir şeyi olmayan, kendilerine ait bir dünyaları bulunmayan yazarlarla sadece edebiyat konuşulur.Onunlaysa pek nadiren yapılır bu, aslında neredeyse hiç yapılmaz.

...

Beckett bana Gulliver'in Seyahatleri'ni tekrar okumakta olduğunu ve özellikle bir Yahoo dişisi yaklaşınca Gulliver'in yaşadığı dehşet ve tiksinti sahnesi için "Houyhnhnm'ların diyarı"nı yeğ tuttuğunu söyledi.Bana anlattığına göre -ki bu benim için büyük bir sürpriz, hatta büyük bir hayal kırıklığı oldu- Joyce Swift'i sevmezmiş.Hem de, diye ekledi, düşünülenin aksine, Joyce'un satire hiç meyli yokmuş."Asla isyan etmezdi.Tuttuğu bir taraf yoktu.Her şeyi kabul ederdi.Onun için bir bombanın düşmesiyle bir yaprağın düşmesi arasında zerre fark yoktu."

...

Uçsuz bucaksız bir yorgunluğa, (Beckett'in beğenisine ters bir dille söylersek) bu dünyaya ait olmayan bir yorgunluğa kurban düşmüş, hâlâ hayatta olup olmadıklarını bilmeyen varlıklar; hepsi yaralanabilir olduğu tahmin edilen ama edebinden yaralanmazlık maskesi takan bir insan tarafından tasavvur edilmiş (çok olmadı, ani bir aydınlanmayla, onları yazarlarına, suç ortaklarına bağlayan bağları görüverdim)...O an gördüğüm ya da daha doğrusu hissettiğim şeyi akılla anlaşılacak bir deyime tercüme etmem mümkün değil.Yine de o zamandan beri kahramanları hakkında en küçük söz bana bir sesin perdelenmesini anımsatıyor.Ama hemen ekleyeyim ki bir ilham ancak bir teori kadar kırılgan ve yalancı olabilir.

...

Onu bir fanatik kadar direngen buluyorum.Dünya yıkılsa, ne devam etmekte olan çalışmasını bırakır, ne de konusunu değiştirir.Asli meselelerde kesinlikle tesir altında kalmaz.Geri kalan, asli olmayan tüm konularda ise savunmasızdır, muhtemelen hepimizden daha zayıftır, hatta kendi yarattığı karakterlerden bile daha zayıf...Bu notları kaleme almadan önce niyetim, Meister Eckhart ve Nietzsche'nin, kendi farklı bakış açılarından "soylu insan" hakkında yazdıklarını tekrar okumaktı.Tasarımı gerçekleştiremedim ama bunu tasarladığımı bir an olsun unutmadım.

                                                                                                                     1976

...

Beckett: Bir Karşılaşma
Emil Cioran
Fransızca  aslından çeviren: Murat Erşen

Yıldıray Çınar - Spider Man

Yıldıray Çınar

Kemal Kenan Ergen Anısına

 

Güle güle Kemken...

Hayatın En Yakın Benzeri - James Wood


"Sanat, hayatın en yakın benzeridir; insanın hayat deneyimi yelpazesinin genişlemesine, kişine öteki insan hemcinsleriyle, kendi payına düşen ilişkiler dışında 
başka ilişkiler kurmasına katkıda bulunur."

George Eliot, "The Natural History of German Life"

(Alman Hayatının Doğal Tarihi)

...

Bir romanın içinde -dalından koparılmamış o büyük Neden? sorusunun kıs kıs gülerek havada asılı durduğu bir bahçede- her şeyin düşünülebileceği, dile getirilebileceği fikrinin, benim için romanın dışındaki resmi Hıristiyanlığın gerçek korkularıyla tersinlemeli bir şekilde simetrik bağlantıları vardı: Dostoyevski'nin dediği gibi Tanrı yoksa "her şeye izin" vardır fikriyle.Tanrı'yı çeker alırsanız her şey olabilir: Kaos ve karmaşa hüküm sürer; insanlar her türlü suçu işleyecek, her şeyi düşünecektir.Tencerenin kapağı olarak Tanrı'ya ihtiyacınız var.Hıristiyanlığın alışılmış geleneksel çizgisi budur.Oysa roman daha sağduyulu görünen bir şeyler söyler: "Ortalıkta Tanrı varken bile her zaman her şeye izin veriliyordu, Tanrı'nın bunlarla bir ilişkisi yok."

...

Roman bu seküler unutuş ölçeği kanalına girdiği zaman kahramanlarının sonsuza kadar yaşamasını ister.Niçin ölmeleri gerektiğini anlayamaz.Hatırlayın, Cervantes ölüm döşeğinde yatan, son anda seyyar şövalyelikten vazgeçen Don Quijote'ye nasıl istemeyerek ve neredeyse üstünkörü bir biçimde veda eder.Don Quijote, Sancho Panza'yı çağırır, ondan kendisini bağışlamasını ister."Ölmeyin efendim"di gözü yaşlı Sancho'nun yanıtı.Don Quijote üç gün daha yaşadı, vasiyetini yazdırdı, sonra "yanında bulunan ve ağlayıp inleyen insanların arasında ruhunu teslim etti, yani kısacası öldü."O kullanılan dilin yoksulluğu, neredeyse acemiliği, hiç genleşip duygusallaşmaması çok dokunaklıdır, sanki Cervantes'in kendisi bu olaya şaşırmıştır, kendi yarattığı kişinin ölümü karşısında öylesine kederlenir ki dili tutulur sanki.

...

Öykü anlatıcısına otoritesini kazandıran şey ölümdür.Bir öyküyü, der Walter Benjamin, aktarılabilir kılan şey ölümdür.Bir romancı olan karım geçenlerde annesini yeni kaybeden bir arkadaşına şunu yazdı: "Bir hayat öyküsünün, örüntüsü olmamak gibi bir tuhaflığı var ya da daha doğrusu hayat sona erinceye kadar hayatın şimdisi dışında bir şeyi yok, ölümden sonra birden bütün yörünge görünü hale geliyor."Son iki yılda hem annesinin hem de babasının ölümüne tanık olmuş biri olarak kendi deneyiminden söz ediyordu.Kendi babasının ölümünden sonra Kanadalı bir romancının ona söylediği sözü alıntıladı: Babası öldükten sonra bu kadın romancı birden babasını bütün yaşlarındaki haliyle özlemeye başlamış.Kendisi dokuz yaşında olduğu zamanki babasını, on yaşlarında bir yeniyetme olduğu zamanki babasını, yirmi sekiz, otuz beş vb. yaşında olduğu zamanki babasını özlüyormuş.

...

Romancı araya girip söz almalı mı yoksa geri çekilip kişiliğini gizlemeli, soğuk bir kayıtsızlık mı sergilemeli?Nabokov, roman kahramanlarım benim kölelerimdir demeyi severdi, bir roman kahramanı sokakta karşıdan karşıya geçtiyse o geçirttiği için geçerdi.Ama Flaubert gibi, gözünü Emma Bovary'nin ruhunun içine dikmiş, o zavallı değersiz Charles Bovary'nin cesedini açtıkları zaman içinde "hiçbir şey bulamadılar" gibi dümdüz bir yorumda bulunan ve "kişilerüstü" kalmayı başaran birinin, bir yazarın, o her şeyi bilen, düşük çeneli Henry Fielding'den ya da denemecimsi ahlakçı George Eliot'tan daha az tanrıcılık oynadığını kim söyleyebilir?

...

Tarihin "kusurları"ndana biri gerçek insanların ölmesidir.Ama kurmaca bize, kabul edilebilir dirilişlere, dinsel olmayan çeşitli geri dönüşlere tanıklık etme olanağı sunar.İtalo Calvino, Palomar adlı romanının sonunda kurmaca ölüm cezasıyla ve yeniden dirilişle oynarken kitaba adını veren başkahramanın ölümünün üzerinde ironik bir şekilde düşündüğü zaman şöyle der:

"Bir kişinin hayatı olaylar toplamından oluşur, bu olayların en sonuncusu bütünün anlamının değişmesine yol açabilir, buna yol açmasının nedeni daha önceki olaylardan daha önemli olması değildir, olayların bir hayata dahil edildiği zaman, zamandizinsel olmayan, bir iç mimariye uygun düşen bir sıra izlemesidir.

Bay Palomar ölü olmanın nasıl bir şey olacağını öğrenmek ister, Calvino'ysa bunu öğrenmesinin zor olacağını bize hatırlatır çünkü ölü olmanın en zor yanı bir insanın hayatının artık "bütünüyle geçmişte kalmış" olduğunun fark edilmesidir, "artık ona hiçbir şeyin eklenmesine olanak yoktur, o kapalı bir bütündür." Calvino'nun eklediğine göre Bay Palomar, bütün insan varlığının ve zamanın kendisinin sona erdiğini hayal etmeye başlar."Zaman sona ermek zorundaysa, tek tek anlar olarak anlatılabilir," diye düşünür Bay Palomar, "o tek tek anları da öylesine uzatabilirsiniz ki artık o anların ucu görünmez olur.Kendini hayatının her anını anlatmaya adamaya karar verir, bütün hepsini anlatıncaya kadar da ölü olduğunu düşünmeyecektir.Tam o anda ölür," diye yazar Calvino.

Kitabın son cümlesidir bu.

...

Sanat gibi edebiyat da zamanın gönül eğlencesine taş koyar -alışkanlığın salonlarında birer uykusuzluk hastasına dönüştürür bizi, şeylerin hayatını ölümden kurtarmamızı önerir.Canlı modelden karakalem resim öğreten ressam Oskar Kokoschka için bir öykü anlatılır.Öğrenciler sıkılmış, uyuşuk uyuşuk çiziyorlarmış, Kokoschka modelin yanına gidip kulağına bir şey fısıldamış, adama birden yere yıkılmasını söylemiş.Kokoschka yüzükoyun yerde yatan adamın yanına gitmişi kalbini dinlemiş, adamın öldüğünü duyurmuş.Sınıftakiler neye uğradıklarını şaşırmışlar.Daha sonra model ayağa kalkmış, bunun üzerine Kokoschka şöyle demiş: "Şimdi bu adamın bir ölü olmadığını, canlı olduğunu bilerek çizin bakalım!"Kurmacada canlı bir insan gövdesinin resmi neye benzeyebilirdi acaba?Kurmaxa gerçekten canlı olan bir insan gövdesi resmi yapardı ama bu öyle bir resim olurdu ki biz bir gövdenin aslında her zaman ölmekte olan bir gövde olduğunu görebilirdik; kurmaca hayatın üzerine ölümlülüğünün gölgesinin düştüğünü bilir, böylece Kokoschka'nın hayat bağışlayıcı estetiğini ölüm bilinci içeren bir fizikötesine dönüştürürdü.

...

Sergey Dovlatov'un İnostranka (Yabancı Kadın) adlı romanının kadın kahramanı Marusya Tataroviç, Rusya'yı terk edip New York'a gelmekle bir hata yaptığı sonucuna varır ve dönmeye karar verir.Kendisi Rusya'yı 1979'da terk eden ve romanda kendisi olarak yer alan Dovlatov kadınla konuşup onu bu kararından vazgeçirmeye çalışır.Oradaki hayatın nasıl bir şey olduğunu unuttun sen, der: "Kabalıkları, yalanları." Kadın şu yanıtı verir."Rusya'da insanlar kabalık ediyorsa, hiç değilse Rusça konuşarak ediyorlar." Ama Amerika'da kalır.Bir zamanlar Almanya'da Samuel Beckett'ın Alman yayıncısına yazdığı mektupları içeren küçük bir sergi görmüştüm.Üzerine kısa notların yazıldığı pek çok kart vardı, tarih sırasına göre dizilmişlerdi, en sonuncu not Beckett'ın ölümünden yalnızca bir ay önce yazılmış bir nottu.Beckett, yayıncısına Almanca yazmamış, Fransızca yazmıştı, kuşkusuz kendine yurt edindiği bir dille; ama hayatının son yılında İngilizceye geçti."Yurduna döndü" diye düşündüm.

...

James Wood
Hayatın En yakın Benzeri
Can Yayınları
Çeviri: Ülker İnce

23 Mart 2022 Çarşamba

Hakikat Dehri - Onur Gügercinoğlu

Onur Gügercinoğlu - Hakikat Dehri
Söz-Müzik: Onur Gügercinoğlu

Düştüm hakikat dehrine 
Baktım ki yokmuşum meğer 
Uçtum havada engine
Baktım ki hiçmişim meğer 

Ölsem desem ölemedim 
Temelliden göçemedim
Bugün insan yarın çiçek
Ben bu sırra eremedim

Berhayat hep daim imiş 
Ölüm havz-ı hayal imiş
Anladım ki gıyer imiş
Bi-nihaye halmiş meğer 

Bir vücut buldum âlemde
İnsan denen bu muhtide 
Sesleniyorlar bir dilde 
Bâhil Onurmuşum meğer 

Onur Gügercinoğlu

Dehr: Zaman, devir, âlemin (varlıkların) varlığının başlangıcından son bulmasına kadar olan bütün zaman

Berhayat: Yaşayan, hayatta olan, Canlı (kimse)

Havz-ı Hayal: Hayal havuzu

Gıyer: Halden hale dönmek

Bi-Nihaye: Sonsuz, ebedi, baki, tükenmez

Muhti: Hata yapan, Hata işleyen, günahkar, yanıltan

Bâhil: Avare, başıboş, serseri

Kanun Dairesinde Serbesti - Hacivat ile Karagöz


- Nedir bu hal Karagöz?

- Kanun dairesinde serbesti Hacivat !

22 Mart 2022 Salı

Karamazovi (2008) - Petr Zelenka

Karamazovi (2008) - Petr Zelenka
- Dostoyevski'nin torunu (1) -

Dostoyevski'nin torununun, Petesburg'da yaşadığını öğrenmişler.
Adam tramvay sürücüsü.
Onu, Almanya'da bir edebiyat konferansına davet ediyorlar...
...çünkü onlara göre, Dostoyevski, Rus edebiyatının sembolü.
Torun, yaşlı adam hakkında hiçbir şey bilmiyor.
...hiçbir yabancı dili de konuşamıyor.
Bildiği tüm Almanca sözcükler, "Mercedes Benz"den ibaret.
Böylece, oraya seminer vermeye gidiyor...
...çünkü yeni bir Mercedes alacağını sanıyor.

- Seminer veriyor mu peki?

- Hayır.
Devamlı Mercedes Benz, deyip duruyor.
Müthiş bir film...
Rusya ile Batı'nın birbirini hiç anlamadığına değiniyor.

- Ne zaman çekilmiş?

- Doksanlarda.

...

Sonunda, Dostoyevski'nin torunu, 
edebiyat konferansından aldığı ücretle, kendine bir Mercedes aldı.
Fakat 40 yaşındaki bu araç, Rusya'ya kadar dayanamadı...
Polonya yollarında parçalara ayrıldı.




Karamazovi (2008) - Petr Zelenka
- Dostoyevski'nin torunu (2) -



Karamazovi (2008) - Petr Zelenka
- Tiradlar (1) -

Dimitri Karamazov aleyhindeki, yargılama davası başlasın.
Kendisi, babası Fiyodor Karamazov'u öldürmekle suçlanıyor.
Baba katli, insanlığın bilinen en korkunç suçudur...
...ve eğer bunu cezalandırmazsak, bütün toplumu yaralamış oluruz.
İnsanların, suçtan haz aldıkları zamanlar vardır.
Herkes korkunç olduğunu söyler, ama herkes ondan hoşlanır.
Tarafsız olmalıyız.
Tarafımız, yasalar, adalet ve gerçektir.
Üstümüzdeki sorumluluğun tamamıyla bilincinde olmalıyız.

Beni, ayyaşlık, sefahat, tembellik ve 
kötü yaşam tarzımdan ötürü suçlayabilirsiniz.
Bir kez, her şeye rağmen
düzgün bir hayata başlamak istedim...
...ama o anda, kader beni yere serdi.
Fakat o yaşlı adamın, düşmanımın ölümünden dolayı, suçlu değilim.
Dimitri Karamazov bir serseridir ama bir katil değildir.

Dimitri Fiyodoroviç, senden korkuyorum.
Yakın zaman önce, bana:
"Seni havanda döveceğim," dedin.

- Onu demek istemedi.
- Evet, istedi.

Kendimizden alttakilere de üsttekilere de kibirli davranmamalıyız...
...nefret duyguları beslememeliyiz.
Bize iftira eden, bizi küçük gören, kötüleyen kişilere bile...
Ben bir ateistim ve insanların, ölümsüzlük ve Tanrı inancından vazgeçmeleri gerektiğini
anlatan bir makale yazıyorum.
Bütün insanlık Tanrı'yı reddettiği zaman tıpkı jeolojik çağlar gibi,
ahlâkın da sonu gelecek...
...ve insanlar mutluluğu bu dünyada arayacaklar.
Ve her şey hoş görülecek.
Ivan, sen kendi yazdığın fikirleri
hiç bir zaman benimsemedin.

Babamın ölümünden dolayı, ben suçlu değilim.
Babam, bir parça rezalet istedi.
İstediği buydu.

Ne harika çocuklarım var!
Sevgili küçüklerim; baba katlinin
en büyük günah olduğunu bilmiyor musunuz?
Herkes, daima beni suçluyor.
Çocuklarımın parasını çalmışım.
Fakat böyle durumlar için
mahkemeler var. Bunu ispatlasınlar!
Ben, tek kopeğim olmaksızın başladım...
...ve beni öldürdüklerinde, 100.000 rublelik bir servetim vardı.
Bir aptal gibi, babamın bana mal mülk biriktirdiğini sandım.
Benim servetimle ilgili abartılı fikirler ürettiniz.
Ve her şeye rağmen, beni öldürmüş bile olsanız, ben sizin babanızım.

Sen bize hiç bakmadın, baba. Hiç birimize.
Yine de ben seni affediyorum.
Ben affetmiyorum. Fakirlik ve pislik içinde büyüdük. Bizi başkaları büyüttü.

- Sevgili küçüklerim...
- Soytarılığı kes!
Sen eğitimlisin, Ivan.
Ben doğuştan bir komedyenim.
Bir aptal!
Fakat yine de inanıyorum.

Bu sıralar tek şüpheye düştüğüm şey, katiller!
Tanrı böylelerini cezalandıracaktır.
Benim üç oğlum, Dimitri, Ivan, ve Alyoşa.
- Ya ben?
- Kes sesini!
Senin tek yasal mülkiyetin ismin: Smerdyakov!
Yalnızca iki kez evlendim.
Sen, Dimitri; ilk evliliğimdensin.
En büyüğü ve en kötüsüsün.
Fakat, beni dövdüğü halde, senin anneni çok sevdim...
...benden kaçıp, tifodan öldü.
- Annemi hatırlamıyorum.
- Ben, benimkini hatırlıyorum.
İkonun önünde diz çöktüğünde, eğik gelen güneş ışınlarını hatırlıyorum.
Onunla evlendiğimde, 16 yaşındaydı.
Partiler düzenlediğimde, bana biraz kızardı.
- Seks partileri!
- Sevgili çocuklarım!
- Sen baba değil, bir domuzsun!
- Dimitri!
Bunu senin söylemen komik.
Siz neler başardınız, yavrularım?

Düello yüzünden, beni askeri okuldan attılar.

- Ben mezun oldum.

- Tabii Bilimler! Ne başarı!

Ben manastıra girdim.

- Ve ben...
- Sen sus!

Aşçılık okudun.Benim paramla.
Elimi öpmelisin... ve de ayaklarımı.
Hepsinin sebebi bendim.
Benim hatamdı!
llyuşeçka parmağınızı mı ısırdı?
Özür dilerim.
Alyoşa, buraya gel.
Otur.
Parmağın neden sarılı?
Bir şey mi oldu?
Öğrencilerden biri ısırdı.
Senin konumunda biri, öğrencilerle takılmamalı.
Baba, öyle değil.
Alyoşka, duyduğuma göre, doğu illerinden birindeki bir manastırda, kadınlar varmış.
Yaklaşık otuz tane.
Onlara "rahip kadınları" deniyormuş.
İlginç ama sadece kaba Rus kadınlarını almaları da mide bulandırıcı.
Düşünsene, hâlâ hiç Fransız kadını yok.
Oysa olabilir.
Paraları var.
Affedersin.
Ahmak! Sen ahmaksın!
Fakat, biliyorum.
Onurlu bir kanaatkarlığa sahipsin.
Senin bu tarafını seviyorum.
Fakat bu insan, aniden okul çocuklarına dadanıyor.
Bu kesinlikle saçma baba.
O çocuk, kardeşim Dimitri, ulu orta babasını küçük düşürdüğü için beni ısırdı.
llyuşeçka, öcünü benden aldı.

Yine de senin için üzgünüm.
Çünkü papazlara katıldın.

Fakat bu o kadar da kötü değil...
en azından birisi, biz günahkarlar için dua edecek.
Şeytanlar, beni aklından çıkarmıyor.
Öldüğümde kanca getirip beni cehennemin kapısına asacaklar.
O zaman kendime soracağım: Kancayı nerden buldular ve neden yapılmış?
Demir mi? Nerede yapılmışlar? İşçiliğini kendileri mi yapıyor?

Hadi ama!
Onların kancaları yok!
Sahi mi? Kesin olarak öğrendiğinde, bana haber ver.
Tam da şimdi, bir sorum daha var:
Alyoşa, doğru mu?
Azizlerin Yaşamı'nda yazıyor...
...bir aziz inancından dolayı işkence görüyormuş...
...kafası kesildikten sonra, aniden ayağa kalkmış...
...başını yerden alıp sevinçle öpmüş.
Şimdi sana soruyorum, Alyoşa:
Neresiyle?
- Neresiyle?
- Sus!
- Neresiyle öpmüş?
- Sus! Neresiyle öpmüş?
"Ellerinin arasındaki başını, neşeyle öperek uzun zaman yürüdü."

- Şimdi bu doğru mu, değil mi?
- Nasıl öpmüş olabilir? - Sus!
- Baştan sona saçmalık!
- Ben de öyle düşünmüştüm.
- Saçmalık!
- Sus ve deliğine defol!
Doğrusunu istersen, dokunduğun her şeyi kirletiyorsun, baba.
Sonsuz yaşama erişmek için ne yapmalıyım?
İçmeyi bırak, kibar konuş, bedensel hazların esiri olma...
...paraya tapmaktan vazgeç.
En önemlisi, yalan söylemeyi bırak.
Yalan söyleyen, içindeki ve çevresindeki gerçekleri idrak edemez.
Kendisine ve başkalarına olan saygısını yitirir.
Haklısın. Aslında, hayatımın her günü, her saati yalan söyledim.
Baba, senden Dimitri'yle aranızdaki bu düşmanlığı bitirmeni rica ediyorum.
Kesinlikle.
Ivan!
Alyoşa, Ivan, sizler benim kanımdansınız..
...ama oradaki için, sizden adalet istiyorum.
- Yalnızca yasal payımı istiyorum.
- Hiçbir şey alamazsın.
Son zamanlarda yaptığın bütün bu kötü davranışlar, azgınlığından.
Lütfen!
Bu saçma komediye son ver!
Komedi ha! Güzel.
O zaman şunu söylememe izin ver.
Ivan, Alyoşa!
Dimitri, soylu Katerina'nın kalbini kazandı.
- Biliyorum. Eski kumandanının kızı.
Ve şimdi hiç utanmadan, hafifmeşrep Gruşenka'ya gidiyor.
Bu yüzden paraya ihtiyacı var.
Gruşenka senin olmayacak.
Babanın altın yumurtasıyla, onunla muhabbet kurmak istiyorsun.
Benim karşımda, Gruşenka'ya leke sürmeye cesaret etme!
Dimitri! Ya seni lanetlersem?
O zaman ne yaparsın?
Seni utanmaz iki yüzlü!
Kendin Gruşenka'nın peşindesin.
Demek böyle, ha? Babana ha?
O zaman, başkalarına nasıl davranıyorsun?
Sen git, Yüzbaşı Snegirev'i döv.
Sen, Yüzbaşı Snegirev'i,
Gruşenka'ya ajan olarak gönderdin.
Borç senetlerimi ona devredecektin,
böylece o da beni dava edecek...
...ve hapse attıracaktı.
Bunu bana kendisi söyledi.
Dimitri Fiyodoroviç, eğer benim oğlum olmasaydın...
...seni tabancayla, düelloya davet ederdim... üç adımda.
- Gözleri bağlı!
- Gözleri bağlı mı?
- Gözleri bağlı!
- Gözleri bağlı!
Yine yalan söylüyor;
yalan söylemeye utanmıyor musun?
Bir düello! Bir düello!



Karamazovi (2008) - Petr Zelenka
- Tiradlar (2) -

Nikolay llyiç Snegirev, emrinize amade.
Kardeşiniz, Dimitri Fiyodoroviç Karamazov tarafından sokak ortasında tokatlanan 
Rus piyade emekli yüzbaşısı.
Ama yine de bir yüzbaşı.
Kardeşimle olan talihsiz karşılaşmanız nedeniyle buradayım.
- Parmağınızın nesi var?
- Oğlunuz ısırdı.
- llyuşeçka parmağınızı mı ısırdı?
- Evet. Bunu zaten biliyorsunuz.
Onu kırbaçlayacağım!
Onu şu anda kırbaçlayacağım.
Onu cezalandırmanızı istemiyorum.
Hem sanırım, çocuk biraz hasta.
Onu kırbaçlayacağıma gerçekten inandınız mı?
Parmağınız için çok üzgünüm, bayım.
Keyfiniz yerine gelsin diye, dört parmağımı kesmemi ister misiniz?
Bunu hemen şimdi yaparım.
Bu bıçakla!
Söz veriyorum, kardeşim gelip sizden af dileyecek.
Beni, küçük bir çocukmuşum gibi tokatladı ve llyuşeçka oradaydı.
Rahatsızlığı, utancından kaynaklanıyor.
- Kardeşim özür dileyecek.
- Ya karşımda diz çökmesini istesem?
Yemin ederim, kardeşim size, en derin ve kalpten pişmanlığını...
...gerekirse diz çökerek
ifade edecektir. Bunu sağlayacağım.
Ya, demek ki bu daha plan aşamasında.
Düzenlenmesi gerekiyor.
Eğer oğluma bir şey olursa, öldürürüm.
Kendimi, onu, sizi, herkesi öldürürüm.
Şaka yapmıyorum,
Bay Karamazov.
Alyoşa, sana hiç kimseye söylemediğim bir şey söyleyeceğim.
Yüzbaşı Snegirev'den özür dilemelisin.
Yüzbaşı Snegirev'in canı cehenneme!
İki kadının arasında kaldım.
Katerina erdemli, gururlu...
...akıllı, eğitimli fakat ona hiç ilgi duymuyorum.
Babası zimmetine 4.500 ruble geçirdi ve tutuksuz yargılandı.
O zaman param vardı ve Katerina'ya mektup yazdım...
...eğer benim olursa,
ona parayı vereceğimi söyledim.
Eğer senin olursam, bana parayı vereceğini söyledin.
İçimde, dürüst yanımla kavga eden bir şerefsizlik hissettim.
İlk düşüncelerim Karamazov'lara özgüydü. Para mı? Ne parası?
Öylece parayı alıp gidemezsin.
Para ağaçta yetişmiyor.
İtiraf ediyorum, bir kaç saniye ona tiksintiyle baktım...
...ve nefretle, çılgınca bir aşk arasında, küçük bir adım vardı.
Onu uzun süre beklettim ve parayı ona karşılıksız verdim.
Karşımda eğildi, ayaklarıma kapandı...
...önümde secde etti ve kaçtı.
Babası ölünce her şey mucizevi biçimde değişti.
Teyzesi onu tek mirasçısı seçti. 80.000 ruble drahoma bıraktı.
Bana 80.000 ruble drahoma bıraktı.
Para postayla geldi.
4.500 ruble. Ve bir de mektup.
Beni sevmediğini bildiğim halde, seni deli gibi seviyorum.
Tek arzum benim kocam olman.
Telaşlanma, yoluna çıkmayacağım.
Senin bir eşyan, ayağını bastığın halı olurum.
Seni sonsuza dek sevmek ve seni kendinden korumak istiyorum.
Katerina hayatını benim uğruma feda etmeye karar verdi.
Adam olacağına, Tanrı üzerine yemin et, Dimitri.
- Yemin ederim.
- Ama düzelmedin.
- Mümkün değil.
- Aksine, gidip Gruşenka'yı buldun.
Önce onu dövmeye gitmiştim.
Babamın, bana ait bir senedi...
...benden parayı istemesi için,
Gruşenka'ya devrettiğini öğrenmiştim.
Ve sonra ona aşık oldum, tıpkı babam gibi.
Çok ısrar edersen seninle evlenirim,
ama önce bana söz vermelisin...
...beni dövmeyeceksin ve her şeyi yapmama izin vereceksin.
- Böyle bir kadınla evlenmek mi istiyorsun?
- O da isterse hemen evlenirim.
Ve eğer aşıklarından biri gelirse, diğer odada saklanırım.
- Bu kadarı kafi, Dimitri.
- Kafi mi? Şimdi en kötüsü geliyor.
Senden, bu 2.000 rubleyi göndermeni istiyorum...
3.000.
...3.000 rubleyi.
Moskova'daki kız kardeşime.
- Bunun orijinali, 4.000 değil miydi?
- Hayır. Tamamen farklı.
Çoktan gönderdim.
Ancak makbuz yanımda değil.
Fakat aslında, bu doğru değil.
Parayı göndermedim.
Tam tersine, parayı, Gruşenka'yla beraber, Mokroye'de yedik.
- Hepsini harcadın mı?
- Hepsini değil.
Hala, 1.500 rublesi, boynumdaki bir kesede duruyor.
Ancak acilen kalan parayı bulup
Katerina'ya geri vermeliyim.
Alyoşa, babama git.
Fakat, Dimitri, babam bu parayı sana vermez.
Parayı bir zarfa koydu ve üzerine şöyle yazdı:
"Meleğim Gruşenka, bana geldiği zaman"
O zamandan beri bekliyor.
Ve ben de izliyorum.
- Ya bugün Gruşenka gelirse?
- İçeri dalar ve her şeyi bitiririm.
- Ya eğer...
- Eğer gelirse... onu öldürürüm.
- Kimi öldürürsün?
- Kimi mi?
Yaşlı adamı öldürürüm.
Gruşenka'yı öldürmem.




Karamazovi (2008) - Petr Zelenka
- Tiradlar (3) -

Alyoşa...
Biliyor musun? Üzerinde haç çıkaracağım, hepsi bu kadar.
Bu defolu mal, seni sevmiyor.
Aslında o hiç kimseyi sevmez.
Küçükken, kedileri asarak ve gömerek eğlenirdi.
Bunu dini bir tören gibi yapardı:
Bir çarşafı yırtar, bir buhurdanlığı sallıyormuş gibi yapardı.
Ve bu arada şarkı söylerdi: "Maria..."
- Fiyodor Pavloviç...
- Sessizlik!
Fiyodor Pavloviç, bana biraz tavsiye ver.
Eğer, kâfirler tarafından ele geçirilirsem ve onlar benden...
...Tanrı'ya küfretmemi isterlerse, ne yapmalıyım?
Sanırım, böyle bir durumda, Tanrı'ya küfretmeye hakkım var.
Zaman içinde, iyi davranışlarla, korkaklığımın kefaretini ödeyebilirim.
Ivan. Bu geri zekalı, bütün bunları, senin yüzünden söylüyor.
Senin onu beğenmeni istiyor, çünkü kendine, seni örnek alıyor.
Hadi Ivan, ona biraz iltifat et.
Ona ihanet ettiğim anda,
Tanrı beni reddederse...o zaman Hıristiyanlığım biter, ben de
işkencecilerime yalan söylememiş olurum...
...çünkü Tanrı benden yüz çevirmiş olacak.
Peki, Ivan...
...söyle bana,
Tanrı var mı, yok mu?
- Niçin gülüyorsun?
- Tanrı diye bir şey yok.
- Alyoşa, Tanrı var mı?
- Evet, var.
Peki ya ölümsüzlük, Ivan?
Ölümsüzlük var mı?
- Küçücük de olsa, bir parça ölümsüzlük?
- Bir parça bile ölümsüzlük yok.
Öyleyse hiçbir şey yok.
Belki yine de bir şeyler vardır?
- Hayır, mutlak bir yokluk.
- Yokluk...
- Alyoşa, ölümsüzlük var mı?
- Evet, ölümsüzlük mevcut.
- Tanrı ve ölümsüzlük var mı?
- Ölümsüzlük Tanrı'nın içinde.
Büyük ihtimalle, bu konuda Ivan haklı.
Asırlardır bu gereksiz inanç için harcanan enerjiyi bir düşünün.
Fakat, Ivan sana son kez, ciddi olarak soruyorum.
Tanrı var mı, yok mu?
Ben de son kez söylüyorum,Tanrı yok.
- O zaman insanla alay eden kim?
- Muhtemelen, şeytan.
Peki, şeytan var mı?
- Şeytan diye bir şey de yok.
- Hiç konyak kaldı mı?
Konyağı senden almalıyım.
Baba, gel, uzan, çok sarsıldın.
Ivan, Cheremoshen'e gidip araziyi satmaya söz vermiştin.
Yarın gideceğim.
Gitmeyeceksin, çünkü gitmek istemiyorsun.
Senin şeytan ruhun, burada beni gözetlemek istiyor.
Sen benim oğlumsun ve kendi evimde beni hor görüyorsun.
Ne bakıyorsun bana?
Hem sarhoş, hem de küstahsın.
Alyoşa'nın gözleri hep parlıyor.
Alyoşa, sen Ivan'ı sevme.
- Baba, bu kadar saldırgan olma.
- Kalbim acıyor.
Ivan, bekle.
Cheremoshen'e git. Ben de gelirim, sana orada bir kız göstereceğim.
Senin Katerina gibi değil, yalınayak geziyor...
...ama yalınayak kızlardan korkma,
onlar hakiki incidir.
Benim için hiç bir kadın çirkin değildir, bu benim prensibim.
Biz asil erkekler, çirkin kadınları şaşırtarak, onları kendimize aşık etmeliyiz.
Ben senin anneni, hep böyle şaşırtmışımdır.
Ve biliyorsun, sen annene çok benzersin.
Her zaman belli belirsiz gülümserdi, fakat "Ya, ya" demeye başladığında...
...bu bir krizin geldiğinin açık işaretiydi.
Her zaman o krizler vardı, ya sarası tutardı, ya da dua ederdi.
Hiç yanına yaklaşmama izin vermezdi.
Fakat sonra, düşündüm:
Biraz bekle, Sofia!
Bu kahrolası mistisizmi kafandan söküp atacağım, seni sürtük!
Bu ikonu görüyor musun?
Bu ikon...
Ve o sadece "Ya, ya" larına devam etti.
Bu ikonun mucizesine inanıyorsun ama ona tüküreceğim...
...ve göreceğiz bakalım, ne olacak?
Hiçbir şey olmayacak, söyleyeyim.
Hiçbir şey olmadı.
Hiçbir şey olmadı.
Ne oldu, Alyoşa?
Smerdyakov, su getir!
İşte tıpkı annesinin yaptığı gibi.
Sanıyorum, onun annesi benim de annemdi.
Affet beni ,Ivan. Böyle bir pot kıracağım hiç aklıma gelmezdi.
Ve hazır aile sırlarından bahsetmeye başlamışken...
...Smerdyakov'un da benim dölümden olduğunu biliyor musunuz?
Sizin tohumunuzdan.
Onun annesiyle biraz oynaşmıştık.
Pis Kokulu Lizaveta, zavallı sakat.
Arkadaşlarla meyhaneden dönerken, yolda ona rastladık...
...ve iddiaya girdik.
Bilin bakalım, kim kazandı?
Smerdyakov, oğlum!
Ivan...
...öp kardeşini.
Ne? Bilmiyor muydun?
İyi, şimdi biliyorsun.
Sizler kardeşsiniz.
- Senin manyak, kimliğimi almış.
- O benim manyağım değil.
- Aha! Ne zamandan beri?
- Bugünden itibaren.
O bir manyak.
Evlen benimle.
Ben kararımı verdim.
Asla kardeşini terk etmeyeceğim.
Belki başka bir şehre gidebilirim ama hayatım boyunca onunla ilgileneceğim.
Ve o, Gruşenka'dan bıktığı zaman...
..bir kız kardeş, bir dost olarak, gelip beni bulacak.
Benim içimde Tanrı'yı bulacak, ve yeniden iman etmeye başlayacak.
- Bana kızgın mısın?
- Sanırım sen haklısın.
Fakat bana söz ver Ivan,
beni hiçbir zaman bırakmayacaksın.
Ne yazık ki buna mecburum.
Yarın Moskova'ya gidiyorum.
- Moskova'ya mı? Yarın mı?
- Mutlu musun?
Bana karşı çok iyisin, Ivan.
Belki de aslında Dimitri'yi değil, seni seviyorum. Bana inanıyor musun?
Sen beni hiç sevmedin.
Sadece kardeşimin sana çektirdiği...
...acıların öcünü almak için, beni elinin altında tuttun.
Sana hiç boyun eğdiremedim ama bir gün Dimitri'ye sahip olacağım.
Seni üzdüğü, çaresiz bıraktığı sürece, onu sevmeye devam edeceksin.
O düzeldiği zaman, sevgin yok olacak, onu reddedeceksin.
Söylemeyecektim ama uzaklara gidiyorum ve
birbirimizi bir daha görmeyeceğiz.
Elveda.
Sana elimi vermiyorum.
Bana bile bile, o kadar çok acı çektirdin ki, seni asla affedemem.
Belki ileride, ama şimdi değil.
Dimitri sana, babamızı öldürmek istediğini söyledi mi?
Bir keresinde, ani bir öfkeyle onu öldürebileceğini söylemişti.
- Tanrı korusun.
- Neden?
Bir iblis, diğerini yok edecek, ve her ikisi de bunu hak ediyor.
Ivan, çok mutsuz olmalısın.
- Çocukları seviyor musun, Alyoşa?
- Evet.
Peki hiç fark ettin mi, ne çok insan çocuklara eziyet etmeyi seviyor?
Sana bir anne ve babadan bahsedeyim.
Yüksek bir mevkide, saygıdeğer, eğitimli insanlar.
Ve beş yaşındaki kızlarından nefret etmeye başlıyorlar.
Onu dövüyor, tekmeliyor, kamçılıyorlar ve bunu neden yaptıklarını bilmiyorlar.
Başı ve ayakları yara bere içinde.
Gittikçe daha mükemmelleşiyorlar.
Gitmesi gerektiğinde bunu söylemiyor diye çocuğu tuvalete kilitliyorlar.
Tüm yüzüne pislik sürüyor ve onu, kendi pisliğini yemeye zorluyorlar.
Ve çocuğu öldürene kadar bu işkenceye devam ediyorlar.
Ve ben şimdi soruyorum:
Bu şuursuz şiddete neden izin veriliyor?
Çünkü başka türlü, insan iyiliğin ve kötülüğün farkını kavrayamazmış, öyle mi?
Haydi, diyelim yetişkinler acı çekebilir, ama Tanrı aşkına, çocuklar niye?
Neden bana soruyorsun?
Çünkü yaşadığımız dünyayı ben anlayamıyorum.
Istıraplar var ama bu kimsenin suçu değil, çünkü hepsi bağışlanacak.
Ama çocuklar neden acı çekmek zorunda?
Biliyorum ki, Mahşer günü, dünyadaki ve cennetteki herkes...
...birleşecek ve bağıracak: "Sen haklısın, Tanrım!"
Ve o küçük kız, kirli yüzünü yıkayacak...
...onu işkenceyle öldüren ailesini affedecek.
Ama ben bunu istemiyorum.
Onları affetmemeli.
Bu yüzden;
Tanrı'nın cennetini reddediyorum.
Tanrı'yı tanımayış nedenim bu Alyoşa...
Ona giriş biletini geri vermekten çok mutlu olurdum.
- Fakat Ivan, böyle yaşayamazsın.
- Öyle bir güç var ki...
- ...her şeye dayanabilir.
- Neymiş o güç?
- Karamazov'ların alçalma gücü.




Karamazovi (2008) - Petr Zelenka
- Stalin, işçiler ve Bale -

Bunlar, kancalar.
Burası cehennem.
- Nowa Huta niçin inşa edilmiş, biliyor musunuz? 
- Hayır.
Nowa Huta, Tanrı'nın olmadığı bir yer olarak düşünülmüş.
Stalin zamanındaymış. 
Krakov, Polonya'nın kültür merkeziymiş.
Stalin, Avrupa'nın en büyük çelik fabrikasını buraya kurarak, 
bunu bozmak istemiş.
Çelik işçileri, entelektüellere üstün geleceklermiş.
Fakat, bu tersine işledi.
İşçiler ayaklanıp ileriye bir kilise yapmaya muvaffak oldular.
Bizim papamız onu ibadete açtı.
İşten çıkıp ayine gittik.
- Ve bugün bütün bunlar, bir Hintliye ait, öyle mi?
 - Evet.
Almanlardan kurtulduk,
 Ruslardan kurtulduk, bu Hintliden de kurtulacağız.

1973'te annem Hindistan'da, elçilikte çalışıyordu.
Her yerde korkunç bir yoksulluk ve pis koku.
Hintli kadınlar çocuklarını diplomatik araçların önüne atıyorlardı.
İşe yararsa, yani, sürücü çocuğu ezerse
annesi elçiliğe gidip zararı tazmin ettiriyor,
böylece diğer on çocuğunun karnını doyuruyordu.
Bazen bebekleri bile atarlardı.



Karamazovi (2008) - Petr Zelenka
- Piyano -



Karamazovi (2008) - Petr Zelenka
- İlyuşa, onurlu bir çocuk için dua -

Bu trajik günde, llyuşeçka'nın cenazesinde...
-...babasının onuru için dünyaya karşı, 
tek başına dikilen bu çocuğu ve birbirimizi unutmayacağız.
Hayatta başımıza ne gelirse gelsin.
Belki ileride kötü insanlar olacağız.
Belki kötü davranışlardan kendimizi alamayacağız.
İnsanların acılarına gülüp, başkalarını hor göreceğiz.
Ama ne kadar kötü olursak olalım...
...ben hepinizi kalbimde taşıyacağım,
siz de kalbinizde bana yer açın.
Basit bir yemek yiyoruz diye üzülmeyin.
Bunda da bir hayır vardır.
Dostlarım, her saat, her dakika...
...binlerce insan bu dünyadan ayrılıyor.
Kaç insan yapayalnız ve büyük acılar çekiyor?
Artık yaşam onlar için sona erdi. Zaman yok.
Başkaları için fedâkarlık yapmak isteseler de artık mümkün değil.
Çünkü aşk için feda edilecek o yaşam bitti...
- ...ve yaşamla arasındaki boşluk...
Dua edelim dostlarım, huzur içinde yatsınlar.

Karamazovi (2008) - Petr Zelenka
&
Karamazov Kardeşler - Dostoyevski